18 Ocak 2018 Perşembe

SORU SORMUŞ OLMAK İÇİN

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ Ebû Hüreyre'den (ra) "Herhangi bir konuyu size emredip yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi halime bırakınız. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı münakaşaya dalmaları helâk etti. Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz." (Buhârî, İ'tisâm 2; Müslim, Hac 412, Fezâil 130-131) Ebû Hüreyre'nin RA.-: "Ey müslümanlar! Size hac farz kılınmıştır, o halde hac yapınız". Bir adam: “Her sene mi, Ya Resûlallah?” dedi. Peygamberimiz cevap vermeyip sustu. Adam sorusunu üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Şâyet "evet" desem, mutlaka farz olurdu, tabiî sizin de buna gücünüz yetmezdi" buyurdular (Müslim, Hac 412). "Ey inananlar! Allah'ın ve Resûlü'nün huzurunda öne geçmeyin. Onların önüne kendiniz geçmediğiniz gibi, onlardan önce konuşmaya, bir iş hakkında hüküm beyan etmeye de kalkmayın" (Hucurât, 49/1) HZ.PEYGAMBER-"Benim sizin anlayış ve kavrayışınıza bıraktığım konularda siz de beni kendi halime bırakın". İbn Abdi'l-Berr der ki; bir kimse ilme arzusu ve bilgisizliğini gidermek isteği, dinî bakımdan bilinmesi gereken bir konuyu anlamak hakkında soru soracak olursa, bunda bir sakınca yoktur. Çünkü, cahilliğin çaresi soru sormaktır. Kim de işi yokuşa sürmek veya bilgisini artırmak kastı ya da öğrenmek amacı olmaksızın soru soracak olursa, işte az da olsa, çok da olsa soru sorması helal olmayan budur. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir defasında, sualde ısrar eden bir kimsenin davranışı karşısındaki hoşnutsuzluğunu ifade eden bir adamı "kâhinlerin kardeşi"ne teşbih buyurmuştur.Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in bu husustaki uyarıları Ashâb-ı Kiram'ı soru sorma hususunda öylesine ihtiyatlı hâle getirmişti ki, bu ihtiyat bir çoğunda korkuya dönüşmüştü. "Biz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a soru sormayız, olur ki hakkımızda Allah bir vahiy indiriverir veya Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir söz sarfeder, ilânihaye hakkımızda ar olarak kalır" diyenler vardı.Bu edeb Ashab arasında istikrar bulduktan sonra, Hz. Ebu Hüreyre, Hz. Aişe (radıyallahu anhümâ) gibi cesaretiyle tanınanlar dışında kimse soru sormaya cesaret edemiyordu.Tabii ki, bu âdâbı bilmeyen bedeviler hâriç. Enes hazretleri (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a soru sormada bedeviler insanın en cüretkârlarıydı" der. Bu yüzden, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın huzurunda iken beraberlerinde bir de bedevinin bulunması Ashabı sevindirirdi. Çölden, sual soracak "akıllı" bir bedevînin gelmesi temenniler arasındaydı. Hatta bir kısım meselelerin sorulması için "câhil" bedevîlerin teşvik ve tahrik edildiğini rivayetlerde görmekteyiz. Şâtıbî, Cebrâil (aleyhisselam)'in zaman zaman bedevî kıyâfetiyle gelip sual sorması ile bu temenni arasında bir irtibat bulunmaktadır. İbnu'l-Arabî, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında sual yasağının konmasını "insanlara zorluk getirecek bir vahyin gelmesini önleme düşüncesi"ne bağlar ve ilâveten der ki: "O (aleyhissalâtu vesselâm)'nun vefâtından sonra bu endişe kalktı. Ancak, seleften gelen pekçok rivâyet, vukua gelmeyen meselelerin sorulmasını yasaklamakta, mekruh addetmektedir."Diğer bir kısım rivayetler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı ilgilendiren meselelerde halkın birbirine sorduğunu, helal şeyler hakkında da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a çokca sual sormaları üzerine bâzan "haram" hükmünün geldiğini belirtirler. Bu cümleden olarak, Hz. Câbir, telâun (lânetleşme) ayetinin çok sual sebebiyle geldiğini söyler.Bu konuda şu söylenebilir: İslâm'ın bazı meselelerde değişik zaman, mekan ve şartlara göre azçok farklı yorumlara müsamahası vardır. Teferruat meselelerinde farklı anlayışlara ve farklı tatbikata müsamaha esprisini korumak dinimizin mühim stratejilerinden biridir. Hatta Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) İslâm'ı "Hanefiyye semhâ" diye över, "Hıristiyanlık ve Yahudilikte olmayan müsamaha bizde vardır" diye iftihar eder. Şu halde teferruat meselelerin âyet veya hadislerle nihai bir şekle bağlanması, Şâri tarafından istenmektedir. Bir konuda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın beyanda bulunması, bir başka ifade ile, herhangi bir meselenin sünnetle şekillenmesi Müslümanlar için bağlayıcı bir durumdur. Bizzat Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ifâdesiyle Şâri, "unuttuğu için değil, insanlara merhameti sebebiyle" bazı meselelerin muğlak kalmasını istemiştir. Bu bir kolaylık ve rahmet vesilesidir. Soru yasağı bunun için konmuştur.Sual meselesine giren mühim adabtan biri de iyice bilinmeyen hususta cevap vermemektir. İslâm âlimleri bu meselede ittifak ederler. İbnu Ömer (radıyallahu anh)'in koyduğu şu kâide herkesce benimsenmiştir. "Allahu â'lem demek kişinin ilmindendir." Şöyle buyururlar: "Kişi sorulan şeyi iyi bilirse cevap vermeli, iyice bilemezse "Allah daha iyi bilir (Allahu âlem)" demelidir. Çünkü kişinin bilmediği hususlarda "Allahu a'lem" demesi onun ilmindendir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu konuda daha sarih bir ifade kullanmayı tavsiye eder. "Bilmiyorum." Aynen şöyle derler: "İlim üçtür: "Kur'ân-ı Kerim, yaşayan sünnet ve bilmiyorum (Lâ edri) demek." Rivayetler, keza sorulara Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın da "bilmiyorum" diye cevap vererek, bu babta başta ulemâ, bütün ümmetine örnek olduğunu göstermektedir: İbnu Ömer anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek: Ey Allah'ın Resulü! Hangi yer daha hayırlıdır? diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bilmiyorum (Lâ edrî)" dedi. Adam: "Pekâlâ, hangi yer kötüdür?" diye sorunca Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yine "Lâ edrî (bilmiyorum)" cevabını verdi. Bir müddet sonra Cebrail geldi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona sordu: "Ey Cibril hangi yer daha hayırlıdır?" O da: "Bilmiyorum" diye cevap verdi..." Neticede cevap Cenab-ı Hakk'tan geliyor: "Hayırlı yerler mecsidlerdir, şerli yerler de çarşıpazardır." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bu konuda da örnek alan İslâm âlimleri kendilerine sorulan soruların çoğunluğuna "Lâ edrî (bilmiyorum!)" diye cevap vermekten ar duymamışlardır. “Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın. Eğer onları Kur'ân indirilirken sorarsanız size açıklanır.." (Maide, 101) Maide 101-soruların bir kısmı, haber verilmesi ve açıklanması sahiplerini rezil edecek olan gizli sırlar veya sorulması edepsizlik ve terbiyesizlik olan münasebetsiz, faydasız veya mânâsız, şeyler kabilinden haberlere ilişik sorular, yahut derinleştirilmesi, güç yetiştirilemeyecek birtakım meşakkatli teklifleri gerektirecek duyulmamış, işitilmemiş şeylerle ilgili sorulardır. (Elmalılı, Hak Dini, Maide 101. Ayetin tefsiri) Allah Teâlâ, hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklememiştir. (Bakara,2/286) Kimileri bir işi yapmaya güç yetirirken, kimileri yetiremeyebilir. Sorumluluk güç yettiği orandadır. Cenâb-ı Hak da "Allah'a karşı vazifelerinize gücünüz yettiği kadar dikkat edin. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak (mallarınızı Allah uğrunda) harcayın" (Teğâbün, 64/16) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e sorular sordular. Soruda öylesine aşırı gittiler ki, bir gün minbere çıkıp (öfkeyle): "Sorun, her sorunuza cevap vereceğim" dedi. Cemaat bu sözü işitince, korkuyla başlarını öne eğdiler. Başlarına mühim bir hadise gelmekte olmasından korktular.Enes (radıyallahu anh) devamla dedi ki: "Ben sağıma soluma bakmaya başladım. Bir de ne göreyim, herkes elbisesini başına sarmış ağlıyordu. (Kimseden ses çıkmıyordu). Derken, münakaşa falan ettiği zaman, babasından başka birisine nisbet edilen bir kimse ilk konuşan oldu: "Ey Allah'ın Resûlü! Babam kimdir?" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Baban Hüzâfedir" buyurdu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) de: "Rabb olarak Allah'tan, din olarak İslâm'dan, peygamber olarak da Muhammed'den razıyız. Fitnelerden Allah'a sığınırız" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de: "Hayır ve şer her ikisinin de bugünkü kadar bol indiğini hiç mi hiç görmedim. Bana cennet ve cehennem gözle görülecek hale getirildi ve onları şu duvarın önünde gördüm." dedi. Buhârî, Tefsir, Maide 12; Rikâk 27; İ'tisam 3; Müslim, Fedâil 134-138, (2359); Tirmizî, Tefsir, Maide (3058). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Cehâlet hastalığının ilacı sormaktır", "Bir şeyde şüpheye düşerseniz benden sorun" buyurmuştur. Hz. Aişe: "Ensar kadınları ne iyi kadınlardır, haya, onların dinlerini öğrenmeleri, bilgilerini artırmaları hususunda soru sormalarına mâni olmamıştır" diye övmüştür. İbnu Mes'ud (radıyallahu anhümâ): "İlmin artması taleble, anlaşılması sualledir" diye açıklamıştır. İbnu Şihâb: "İlim hazinedir, anahtarı sualdir" diye açıklar. Hasan Basrî de: "Kim utanç belâsıyla ilim talebinden geri kalırsa cehâlet için şalvar giyer, öyle ise ilim talebinde utanmayı kovarak kendinizden cehalet şalvarını atın. Zira kimin yüzü yufkaysa ilmi de yufkadır" diye nasihat etmiştir. Evet başta Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) olmak üzere bütün büyüklerimiz sormayı övmüş, ilim için soru sormanın gereğinde ittifak etmiştir. (Âl-i İmrân 97---"Oraya (Kâbe'ye) yol bulabilen insana, Allah için Kâbe'yi haccetmesi gereklidir." ayetiyle hac farzedildiği zaman, cemaat: "Her sene mi?" diye sorar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cevap vermez. Cemaat tekrar betekrar "her sene mi?" diye ısrarla sorar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sonunda: "Hayır, eğer evet deseydim her yıl yapmanız vâcib olurdu. Şayet vacib kılınsaydı güç getiremezdiniz" buyurur ve bunun üzerine yukarıdaki âyet nazil olur. "Ben sizi terkettikçe siz de rahat bırakın (soru sormayın). Zira sizden öncekileri suallerinin çokluğu ve bir de peygamberleri hakkında ihtilafları helâk etmiştir."- "Allah farzlar emretmiştir, sakın onları ihmal etmeyin, bir kısım da yasak sınırlar koymuştur, sakın bunları aşmaya kalkmayın. Bazı şeyleri de haram kılmıştır, sakın bunları ihlal etmeyin. Bazı şeylere de -unuttuğu için değil- acıdığı için, yani rahmet olsun diye sükut buyurmuştur, sakın bunlardan sual sormayın."- "Müslümanların cürüm yönüyle en büyüğü o kimsedir ki, haram edilmemiş bulunan bir şeyden sual sorar da onun suali üzerine o şey haram kılınır."- Allah sizde görülen üç şeyden nefret eder: Dedikodu, malı ziyan etmek, çok sual sormak.- "Kişi kardeşiyle oturunca öğrenmek için sorsun, inadlaşmak için değil" İman Şâtıbî şöyle der : Çok soru sormak yerilmiştir. Soru sormanın yerildiği bir çok yer vardır. Bunlardan on tanesini yazıyoruz: 1.Dînî hiçbir faydası olmayan şeyi sormak: Bir kimsenin peygamber’e (s.a.v.): “Babam kimdir?” diye sorması gibi. 2.İhtiyaçtan fazla olan şeyi sormak. Bir adamın, hac hakkında: “Her sene mi yapılacak?” diye sorması gibi. 3.O anda ihtiyacı olmadığı halde soru sormak: “Sizi bıraktığım sürece siz de beni bırakın” hadisi buna delildir. (Müslim, Hacc 412; Fedâil 131) 4.Zor ve kötü meseleleri sormak. Nitekim, bilmece gibi yanıltıcı sözler kullanmak yasaklanmıştır. 5.İbadetle ilgili konularda hükmün illetini sormak. Hayızlı kadının, namazı değil de orucu kaza etmesinin sebeb ve hikmetini sormak gibi. 6.Derinleştirerek ve zorlaştırarak sormak. İsrailoğullarının sığırı, mahiyetini ve rengini sormaları gibi. 7.Kitap ve Sünnetin rey ile çeliştiğini ortaya koymak için soru sor-mak. Bundan dolayı Saîd: “Sen Irak’lı mısın?” demiştir. 8.Müteşâbihler hakkında soru sormak. İmam Malik’e “İstiva” dan so-rulması bu kabildendir. O: “İstiva malûmdur….” şeklinde cevap vermişti. 9.Geçmiş kimseler arasında meydana gelen olayları sormak. Ömer b. Abdülaziz şöyle demiştir: Allah, o kanlardan ellerimi korudu. Ben artık di-limi onlara bulaştırmam. 10.Zora sokmak, susturmak ve mücadelede galip gelmek için soru sormak. Hadiste şöyle buyrulmuştur: Allah’ın en çok buğzettiği adam, aşırı mücadeleci olan adamdır. (Buhari, Ahkam 34 Mezalim 15 K Tefsir 37 Kasımi Mehanisu’t- tevil 6/2176)Safvetü’t Tefasir.. Sırf öğrenmek niyetiyle Allah rızası için faydalı olan her suali sormak caizdir. (Hazret-i İbrahim’in kestiği koçun etini kim yedi?), (Falanca âlimin anasının adı nedir?), (Hazret-i Yunus’u yutan balık, erkek miydi?) gibi sualler soruluyor. İnsanın, bilmesi gerekmeyen şeyleri sorması mekruhtur. Âlimler buyuruyor ki: Öğrenilmesi emredilmemiş olan şeyleri sormak caiz değildir. Mesela Hazret-i Lokman peygamber midir? Cin, insanlara nasıl görünür gibi şeyler sormamalı, çünkü bunları öğrenmekle emrolunmadık. (Tahtavi) Bugün çok kimse, ehl-i sünnet itikadını bilmiyor. Öğrenmesi farz-ı ayn olan bilgilerden habersizdir. Faiz çeşitlerini, hatta yemeğin farzlarını bile bilmez iken, dünya ve ahirette gerekmeyen şeyleri soruyor. Bilinmesi gerekmeyen sorulmamalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Öğrenmek için sual sorun! Kötü maksatla sual sormayın!) [Deylemi](Allah rızasından başka bir maksatla sual sorup ilim öğrenen veya ilmini dünya menfaatine alet eden Cehenneme gidecektir.) [Tirmizi](Âlimlerle yarışmak, cahillerle münakaşa edip susturmak ve itibar kazanmak için ilim öğrenen Cehenneme gidecektir.) [Tirmizi](Çok sual sormayın! Sizden öncekiler, bu yüzden helak oldu.) [İ. Maverdi](Sizi çok sual sormaktan nehyediyorum.) [Taberani]Kötü niyetle sual sormak.Kötü maksatlılara ilim öğretmek yanlıştır. Hadis-i şerif-(İlmi, ehli olmayana öğretmek onu kaybetmek demektir.) [İbni Ebi Şeybe]... Hadis-i şerif (Güzel sual sormak, ilmin yarısıdır) buyuruldu. (Taberani)..Kendisine farz-ı ayn olan faydalı sualleri sormak gerekir. (İlim hazinedir. Anahtarı sual sormaktır. Sual sorun ki, Allahü teâlâ sizlere merhamet etsin. Çünkü sual sormakla dört kişi mükafat alır: Soran, cevap veren, dinleyen ve bunları seven.) [Ebu Nuaym]Faydalı bir sual sorana cevap vermemenin vebali büyüktür. Hadis-i şeriflerde (Âlimin bildiğini söylememesi, cahilin de bilmediğini sormaması helal değildir. Çünkü Allahü teâlâ, “Bilmiyorsanız, ilim ehline sorun” buyurdu.) [Taberani] (İlmini başkasına bildirmeyen, hazineyi gömüp kimseye yardım etmeyene benzer.) [Taberani].(İlmini gizleyene, denizdeki balıklardan, gökteki kuşlara kadar her şey lanet eder.) [Darimi]-(İlmini gizleyen kimseye, kıyamette ateşten gem vurulur.) [Taberani]-İlim sahibi biliyorsa söylemeli, bilmiyorsa bilmiyorum demelidir. Fetva vermenin mesuliyeti çok büyüktür. (Bilmiyorum demek ilimdendir.) [İbni Mace] (Âlimim diyen kimse cahildir.) [Taberani](Bilmeden fetva verene, yer ve gökteki melekler lanet eder.) [İbni Lal, İ. Asakir] (Ehli olmadan yanlış fetva veren, hainlik etmiş olur.) [Ebu Davud, Hakim](Ben bilirim) demek doğru değildir. Kur’an-ı kerimde (Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen vardır.) [Yusuf 76]---Âlimler--(Allah rızası için, bilmediği bir hususta susanın aldığı sevap, bildiği hususta konuşanın aldığı sevaptan az değildir. Zira cehaleti kabul etmek nefse çok ağır gelir.) [Şabi]-- (Bir âlim, “Bilmiyorum”derse, şeytan kahrolur ve, “Âlimin susması, konuşmasından daha zararlı oluyor”der.) [İbrahim Edhem]-- (Hakiki âlim, suale cevap verirken, kıyamette “Bu cevabı hangi kitapta buldun” diye sorulacağından korkan zattır.) [H.Nişapuri]-- Suali, muteber eserlerden nakledenlere sormalı, kendi anladığını din kabul eden sapıklara sormamalıdır. (İlim de, namaz da dindir. Bunun için ilmi kimden aldığınıza, namazı nasıl kıldığınıza iyi bakın. Kıyamette bunlardan sorguya çekileceksiniz.) [Deylemi] (Ahir zamanda, âlim azalır, cahillik artar. Âlim kalmayınca da, cahil ve sapık din adamları, yanlış fetva vererek fitne çıkarır, hem kendilerini, hem de başkalarını saptırırlar.) [Buhari](Bir zaman gelecek, o zamanın fakihleri, ince ve karışık meseleleri ele alıp, halkı şaşırtacaklardır. İşte bunlar, ümmetimin en kötüleridir.) [Taberani](Cehennem zebanileri, günahkâr hafızlara, puta tapanlardan daha çok azap yapar. Çünkü bilerek yapılan günah, bilmeyerek yapılan günahtan daha kötüdür.) [Taberani].(Ümmetim, kötü din adamlarından çok zarar görecektir.) [Hakim]..Şu halde, lüzumsuz sual ve başka maksatlarla sual sormak doğru değildir. İmtihan gayesiyle karşısındakini sıkıştırmak için sual sormak da uygun değildir. Hadis-i şerifte, (Öğrenmek için sual sorun! Kötü maksatla sual sormayın!) buyuruldu. (Deylemi)Ammâr İbnu Yâsir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kişi vardır, namazını kılar bitirir de, kendisine namazın sevabının onda biri yazılır. Kişi vardır, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri yarısı yazılır."Ebü Dâvud, Salât 128, (796).--''Bir namazı vakti çıktıktan sonra kılan kimseyi Allah-u Teala 80 hukbe cehennemde bırakacaktır.'''İki farz namazı bir araya getirmek büyük günahlardandır.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli