24 Nisan 2014 Perşembe

RİVAYETLERLE HADİS-KUTUP-EBDAL

https://twitter.com/kanaryamfenerli __/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ en hayırlı arkadaş,allahü tealayı zikrettiğin zaman sana yardımcı olan,unuttuğun zaman,allahı hatırlatandır.KENZÜL-UMMAL muhyiddin arabi-BULGATÜL-GAVVAS-isimli eserinde--SULTAN salih olduğu zaman kutup derecesindedir.salih değilse EBDALDENDİR.-- ebdal,kuyupdan bir derece aşa Ümmetim arasında her zaman kırk kişi bulunur. Bunların kalbleri İbrâhim'in (aleyhisselâm) kalbi gibidir. Allahü teâlâ onların sebebi ile kullarından belâları giderir. Bunlara Ebdâl denir. Onlar bu dereceye namaz ve oruç ile erişmediler. İbn-i Mes'ûd radıyallahü anh; "Yâ Resûlallah! Ne ile bu dereceye ulaştılar?" diye sorunca; "Cömertlikle ve müslümanlara nasîhat etmekle eriştiler" buyurdu. (Hadîs-i şerîf-Hilyet-ül-Evliyâ) Ebdâllerin sayısının yedi, kırk veya yetmiş olduğu bildirilmiştir. (Seyyid Şerîf Cürcânî) Ebdâllerin makâmını istiyen kimsenin hâlini düzeltmesi, nefsine uymaması lâzımdır. (Behâeddîn-i Buhârî) EBDAL Allahü teâlânın evliya kullarından. Dünyâdan kendini çekmiş, ibâdete vermiş derviş. Allahü teâlânın ümmet-i Muhammed’e yapmış olduğu ikram ve ihsanlardan birisi de böyle mübarek zâtları aralarında bulundurmasıdır. Enes bin Mâlik (radıyallahü anh) buyurdu ki: “Ebdâl kırk kişidir. İmâm-ı Taberânî’nin, Evsat kitabında bildirdiği hadîs-i şerîfde buyruluyor ki; “Yeryüzünde, her zaman, kırk kişi bulunur. Her biri, İbrâhim (aleyhisselâm) gibi bereketlidir. Bunların bereketi ile yağmur yağar. Biri ölünce, Allahü teâlâ, onun yerine başkasını getirir.” İmâm-ı Ahmed’in bildirdiği hadîs-i şerîfde buyruldu ki: “Bu ümmetde, her zaman otuz kimse bulunur. Her biri, İbrahim (aleyhisselâm) gibi bereketlidir.” Ebû Nu’aym’ın Hilye kitabında bildirdiği hadîs-i şerîfde; “Ümmetimin içinde, her yüz senede iyiler bulunur. Bunlar beş yüz kişidir. Kırkı ebdâldir. Bunlar, her memleketde bulunurlar” buyruldu. Bunları bildiren, daha nice hadîs-i şerîfler vardır. Yine Hilye kitabında, Ebû Nu’aym’ın merfû’ olarak bildirdiği hadîs-i şerîfde; “Ümmetimin arasında her zaman kırk kişi bulunur. Bunların kalbleri, İbrahim’in (aleyhisselâm) kalbi gibidir. Allahü teâlâ, onların sebebi ile, kullarından belâları giderir. Bunlara ebdâl denir. Bunlar, bu dereceye namaz ile, oruç ile ve zekât ile yetişmediler” buyruldu. İbn-i Mes’ûd; “Yâ Resûlallah! Ne ile bu dereceye vardılar?” diye sorunca; “Cömerdlikle ve müslümanlara nasihat etmekle yetiştiler” buyurdular. Bir hadîs-i şerîfde de; “Ümmetim içinde ebdâl olanlar, hiç bir şeye lanet etmezler” buyruldu. Hatîb-i Bağdadî, Târih-i Bağdâd kitabında buyuruyor ki: “Nükebâ üç yüz, nücebâ yetmiş kişidir. Büdelâ kırk kişidir. Ahyâr yedi kişidir. Amed dörtdür. Gavs birdir. İnsanlara bir şey lazım olsa, önce Nükebâ dua eder. Kabul olmazsa, Nücebâ dua eder. Yine kabul olmazsa Ebdâl, daha sonra Ahyâr, sonra Amed dua ederler. Kabul olmazsa Gavs dua eder. Bunun duası elbet kabul olur.” Ebdâl olan mübarek zâtlar, yeryüzünde devamlı bulunurlar. Biri vefat ettiği zaman, yerine bir başkası geçirilir. Sayıları yine aynı olur. Bunları kimse tanımaz. Hattâ bâzan kendileri bile kendilerini bilmez. Bunların başlarında kutbları, en büyükleri bulunur. Buna Kutb-i ebdâl, Kutb-i medar veya Kutb-i aktâb denir. İmâm-ı Rabbânî (kaddesallahü sirrahül’azîz), Meârif-i ledünniyye kitabında, otuz beşinci marifette buyuruyor ki: “Kutb-i ebdâl yâni Kutb-i medar, âlemde, dünyâda her şeyin var olması ve varlıkta durabilmesi için feyz gelmesine vâsıta olur. Her şeyin yaratılması, rızkların gönderilmesi, dertlerin, belâların giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin afiyet bulması, Kutb-i ebdâlin feyzleri ile olur. Her zamanda, her asırda bulunması lâzımdır. Hiç bir zaman bunsuz olmaz. Çünkü âlem bununla nizâm bulmaktadır. Bunlardan biri ölünce, yerine başkası tâyin edilir. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz zamanındaki Kutb-i ebdâl; Ömer (radıyallahü anh) ile Veysel Karânî (k. sirruh) idi.” Bir de Kutb-i irşâd olan mübarek zâtlar vardır ki, bunları Kutb-i ebdâl ile karıştırmamalıdır. Onlar, âlemin irşadı, hidâyeti için feyzlerin gelmesine vâsıta olurlar. Herkese rüşd ve îmân bunun vâsıtası ile gelir. İslâmiyet’i korur. Dîn-i İslâm başı boş kalmaz. Din düşmanları pervasızca dîni yıkmaya, değiştirmeye saldıramaz. İmân sahibi olmak, hidâyete kavuşmak, ibâdet yapabilmek, günahlara tövbe etmek Kutb-i irşadın feyzleri ile olur. Kutb-i irşadın her zaman bulunması lâzım değildir. Öyle zamanlar olur ki, âlem îmândan ve hidâyetten büsbütün mahrum kalır. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, o zamanın Kutb-i irşadı idi. Hadîs-i şerîflerde ebdâl hakkında buyruldu ki: “Onların hürmetine size yağmur yağdırılır. Onların sayesinde, düşmanlarınız üzerine Allahü teâlânın yardımına kavuşursunuz.” “Onların sayesinde rızk bulursunuz.” “Allahü teâlâ, onların hürmetine yağmur yağdırır, ot bitirir, belâyı defeder.” “İlâhî emrin vakit ve saati gelince, bunların ruhu birden kabz olunur. Ondan sonra da kıyamet kopar.” “Hadîs-i şerîflerde ebdâlin ahlâkı hakkında buyruldu ki: “Kendilerine zulm edeni affederler. Kötülük edene iyilik ederler.” “Cennet’e, yaptıkları sâlih amelleriyle, çok namaz ve oruçları ile girmezler. Allahü teâlânın rahmeti ile, cömerdlikle, gönül selâmetiyle, bütün müslümanlara merhametli olmaları ve onların haklarında iyilik istemeleri sebebiyle girerler.”Bedil veya Bedel. C.) Evliyadan, ziyade nuraniyyet kazanmış olanlar. Evliya zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Masiva alakasından mücerret ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetinde fani ve müstağrak olan zatlar. O.S.) Bazı velilere, (Ricâlü'l-Ğayb) (veya (ĞâibErenler)) isminin veriliş sebebi, insanların çoğunun onları bilmemesi vetanımamasıdır. [7İbnu Hacer el Heytemi, el-Fetavâ'l-Hadîsiyye], İbnuAbidin, İcâbetü'I-Ğevs, M.R. 2/265 Yoksa rûhânîlere karışıp cisimliklerini kaybetmeleri, latîfve rûhânî bir vasfa sâhib hâle gelmeleri değildir. müçtehid imâm Süyûtî’ninEbdâl hakkındaki el-Haberu'd-Dâll isimli risâlesi, sonra, müfessir, muhaddis,fakih ve akaid âlimi İmam Aliyyu'l-Kârî’nin el-Ma'dinü'l-Adenî fîUveysi'l-Karenî ile büyük fakih Allâme İbn-i Abidîn’in, İcabetü'l-Ğavs FîBeyâni Hâli'n-Nükabâ ve'n-Nücebâ ve'l-Evtâd ve'l-Ğavs isimli risaleleridir.Ayrıca büyük Muhaddis, fakîh ve lüğavî/lügatçı Allâme Zebîdî, İhyâ şerhiel-İthâf’da bu husûsu bir hadîsçi olarak tahlîl etmiştirBirincisi: Hallâl’in Kerâmâtü’l-Evliyâ veDeylemî’nin Müsnedü’l-Firdevs’de şu lafızla rivâyet ettikleri hadîs: (Ebdâlkırk adam kırk kadındır. Her ne zamân bir adam ölse Allah onun yerine başka biradam getirir. Her ne zaman da bir kadın ölse Allah onun yerine bir kadıngetirir..) İkincisi: Taberânî’nin el-Evsat’daki rivâyeti:(Yer yüzü Halîlü’r-Rahmân gibi kırk adamdan asla boş kalmayacaktır. İnsanlaraonlar sebebiyle yağmur yağdırılacak ve onlar sebebiyle yar dım edilecektir. Onlardanbir adam ölse Allah onun yerine bir başkasını getirir.) Bu hadîsin isnâdı Hasen’dir. Üçüncüsü: İbnü ‘Adiyy’in el-Kâmil’indeki şu lafızile gelen rivâyeti: (Büdelâ kırk adamdır. Yirmi ikisi Şâm’da, on sekizi deIrâk’dadır. Her ne zamân Onlardan biri ölürse, Allah celle celâlühû birbaşkasını O’nun yerine getirir. Emir geldiği zaman da hepsinin rûhu alınır. Oza mân da kıyâmet kopar.) Bunu bir de Hakîm-i Tirmizî Nevâdiru’l-Usûl’de veHallâl Kerâmâtü’l-Evliyâ’da rivâyet etmişlerdir. Dördüncüsü: (Şübheniz olmasın ki, ÜmmetiminBüdelâ’sı cennete namazla da girmedi Orucla da girmedi. Lâkin Onlar cennetegönül cömertliği, kalb selâmeti ve mü’minlere nasîhat etmekle girdiler.) Bunu, Dârekutnî Kitâbu’l-Ecvâd’da, İbnü Lâl,Mekârimu’l-Ahlâk’da rivâyet etmişlerdir. Bunu, Harâitî, Mekârimü’l-Ahlâk’dabenzer bir lafızla Ebû Saîd’den rivâyet etti…. (İki): ‘Ubâde İbnü’s-Sâmit Radıyellâhu Anhu’nunHadîsi… Onun lafzı şudur: (Bu Ümmette Ebdâl kalbleriİbrâhîm Halîlürrahmân’ın kalbi gibi olan otuz adamdır. (Onlardan) her ne zamanbir adam ölürse Allah celle celâlühû Onun yerine bir başka adamı getirir.) Bunu Ahmed (İbnü Hanbel), Hakîm(-i Tirmizî) veHallâl, Kerâmâtü’l-Evliyâ’da rivâyet etmişlerdir ve isnâdı Hasendir. Heysemîşöyle demiştir: Ahmed İbnü Hanbel’in Abdü’l-Vâhid İbnü Kays dışındaki râvîleriSahîh’in râvîleridirler. Abdü’l-Vâhid’i ‘İclî ve Ebû Zür’a sağlam, diğerleri dezayıf bulmuşlardır…. Ahmed (İbnü Hanbel) ve Hallâl -ki bu Taberânî’ninel-Kebîr’indedir- şu lafız ile rivâyet ettiler: (Ümmetim içinde devâmlı otuzkişi bulunur. Onlarla yeryüzü ayakta durur; onlarla (insanlara) yağmuryağdırılır, onlarla insanlara yardım edilir.) (Üç): Abdullah İbnü Ömer Radıyallâhu Anhumâ’nınHadîsi: Onu Taberânî, el-Kebîr’de ve Ebû Nüaym,el-Hilye’de senedleriyle Abdullah İbnü Ömer radıyellâhu anhumâ yoluylaResûlüllâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den rivâyet ettiler: (Her asırdaÜmmetimin hayırlıları beş yüz kişidir. Ebdâl kırk kişidir. Ne beş yüz kişi nede kırk kişi eksilmez. Her ne zamân bir adam ölürse Allah celle celâlühû onunyerine beş yüz kişiden birini getirir. ) Bunu bu şekilde İbnü ‘Asâkir de rivâyet etmiştir.Hallâl’in bir lafzında da şöyle gelmiştir: (Allah celle celâlühû’nunkendileriyle yer yüzünü koruduğu kırk kişi her zaman bulunur. Her ne zaman biradam ölürse, Allah celle celâlühû onun yerine yer yüzünün tamâmında ensondakilerini getirir.) (Dört): Alî İbnü Ebî Tâlib Radıyellâhu Anhu Hadîsi O şu lafızla rivâyet edilmektedir: (Ebdâlmütenattı’, bid’atçı, müteammık (Şerîat’in istemediği bir şekilde meseleleriderinleştiren) ve kendilerini beğenmiş olmayan altmış adamdır. Onlarulaştıkları(makamlar)a ne namaz, ne oruc ve ne de sadaka çokluğu ileulaşmadılar. Lâkin onlar, gönül cömertliği, kalb selâmeti ve imâmlarınanasîhatleri yüzünden (o makâmlara) ulaştılar. Ey Ali!.. Onlar Kibrît-iAhmer’dendirler. (Veya “azdırlar”) ) Bunu, İbnü Ebî’d-Dünyâ, Kitâbu’l-Evliyâ’da veHallâl, Kerâmâtü’l-Evliyâ’da rivâyet etmişlerdir. Ahmed İbnü Hanbel, el-Müsned’inde İbnü ‘Ubeyd’denrivâyet ediyor: Irâk’dayken Ali radıyellâhu anhu’nun yanında Şamlılardan sözedildi ve onlara lâ’net et ey Mü’minlerin Emîri dediler. Bunun üzerine O, şöylededi: Hayır dedi. Çünki ben kesinlikle Resûlüllâh sallallâhu aleyhi vesellem’in şöyle demekte olduğunu işittim: (Büdelâ) Başka bir lafızda da, (EbdâlŞam’da olacaklar. Onlar kırk adamdır. Her ne zaman bir adam ölürse Allah cellecelâlühû onun yerine bir adam getirir. Onlarla yağmur yağdırılır. Onlarladüşmanlara karşı yardım edilir. Onlarla Şam halkından azâb defedilir.) Bu hadîs’in râvîleri -Şüreyh hâric- Sahîh’inrâvîleridir. O da sikadır/sağlamdır. Bunu, onu aşan yoldan Taberânî ve Hâkim derivâyet etmişlerdir. (Beş): Abdullâh İbnü Mes’ûd Radıyellâhu Anhu’nunHadîsi: ([Allah celle celâlühû’nun, yaratılmışlarınarasında kalbleri âdem aleyhisselâmın kalbi gibi üç yüz kulu vardır. Allahcelle celâlühû’nun, yaratılmışlar arasında kalbleri Mûsâ aleyhisselâm’ın kalbigibi kırk tane kulu vardır. Allah celle celâlühû’nun yaratılmışların arasında,kalbleri Mikâil aleyhisselâm’ın kalbi gibi yedi kulu vardır. Allah cellecelâlühû’nun, kalbleri Azrâîl aleyhisselâm’ın kalbi gibi beş kulu vardır. Allahcelle celâlühû’nun kullar içinde kalbleri Cibrîl aleyhisselâm’ın kalbi gibiolan üç kulu vardır. Allah celle celâlühû’nun kullar içinde kalbi İsrâfîl’inkalbi gibi bir kulu vardır. Bir ölünce Allah celle celâlühû onun yerineÜç(ler)den birini getirir. Üç(ler)den biri ölürse Allah celle celâlühû onunyerine Beş(ler)den birini getirir. Beş(ler)den biri ölürse Allah celle celâlühûonun yerine Yedi(ler)den birini getirir. Yedi(ler)den biri ölürse Allah cellecelâlühû onun yerine Kırk(lar)dan birini getirir. Kırk(lar)dan biri ölünceAllah celle celâlühû onun yerine Üç Yüz(ler)den birini getirir. Üçyüz(ler)denbiri ölünce de Allah celle celâlühû onun yerine avâmdan/sıradan mü’minlerdenbirini getirir. Allah celle celâlühû onlarla diriltir onlarla öldürür, onlarlayağmur yağdırır, onlarla (nebâtâtı/biten şeyleri) bitirir ve onlarla belâlarısavar.] İbnü Mes’ûd radıyellâhu anhu’ya, Onlarla nasıl diriltir ve öldürür?dediler. (O da) şöyle dedi: Çünki onlar Allah celle celâlühû’dan Ümmet’inçoğalmasını isterler de çoğalırlar; zorba idârecilere beddüâ ederler de helâkolurlar; yağmur isterler de onlara yağmur yağdırılır. Onlar isterler de yeryüzüonlara yağmur yağdırır; düâ ederler de onlardan çeşitli belâlar savulur.)[8] (Altı): Avf İbnü Mâlik Radıyellâhu Anhu’nunHadîsi: Onu Taberânî ve İbnü Asâkir şu lafızla rivâyetetmişlerdir: (Ebdâl Şâm halkı içindedir. Onlarla yardım görürler ve onlarlarızıklandırılırlar.) (Yedi): Ebû Hureyre Radıyellâhu Anhu’nun Hadîsi: Onu İbnü Hibbân Târîh’nde şu lafızla rivâyet etti:(Yer Yüzü İbrâhîm Halîlürrahmân gibi Otuz kişiden aslâ boş kalmayacaktır.Onlarla âfiyet bulurlar; onlarla rızıklandırılırlar; onlarla kendilerine yağmuryağdırılır.)[9] İsnâdı Hasendir. (Sekiz): Muâz İbnü Cebel Radıyellâhu Anhu’nunHadîsi: Onu Ebû Abdurrahmân es-Sülemî, Sünenü’s-Sûfiyye’deve Deylemî şu lafızla rivâyet ettiler: (Üç şey vardır ki onlar kimde bulunursao, Ebdâl’dendir….) Ali radıyellâhu anhu’dan Mevkûf olarak şu lafızlabir rivâyet yapılmıştır: (Şam halkının tamâmına hakâret etmeyiniz. Zîrâiçlerinde Ebdâl vardır.) Bunu üç defa söyledi. Bu haberi Abdurrezzâk rivâyet etti. OnuAbdurrezzâk yoluyla Beyhakî Delâil(ü’n-Nübüvve)’de rivâyet etti. Hattâ onuHâkim el-Müstedrek’de kendi sözü olarak rivâyet etti ve Sahîh olduğunu söyledi.Hepsi onu Abdullah İbnü Safvân yolundan Ali radıyellâhu anhu’dan rivâyetettiler. Ziyâ (el-Makdisî) el-Muhtâre’de bu rivâyetin sahîh olduğunu söyledi. Hâkim’in lafzı şöyledir: (Şâm halkına hakâretetmeyiniz. İçlerinde Ebdâl vardır.) Bunu, Taberânî el-Evsât’da ve İbnü AsâkirTârîh(-i Dimeşk)’de Ali hadîsinden Merfû’ olarak rivâyet etmişlerdir. Bir: Ebû Dâvûd’un el-Merâsîl’inde ve Hâkim’inel-Künâ’sında Atâ İbnü Ebî Rebâh’dan yaptıkları rivâyettir: (EbdâlMevâlîdendirler) Hâkim, (Mevâlî’ye de ancak bir münâfık buğzeder.)Senedinde Ricâl İbnü Sâlim vardır ki, münkeru’l-hadîsdir. İki: İbnü Ebî’d-Dünyâ’nın Kitâbu’l-Evliyâ’da Bekrİbnü Huneys’den ettikleri rivâyettir: (Ümmetimin Ebdâl’inin alâmeti, hiçbirşeye ebediyyen lâ’net etmemeleridir.) Sehâvî, o, Mu’dall/ortasından iki râvî düşenMerfû’ bir rivâyettir, dedi. Hâfız Zebîdî) Bunlar çoktur (dedikten sonra birçoklarını zikretti ve devâmla şöyle dedi:) İbnü’l-Cevzî, Ebdâl hadîslerini el-Mevdûât’dagetirdi ve onları teker teker cerh etti. O’nu Süyûtî ardınca tenkîd etti veEbdâl hadîslerinin Sahîh olduğunu, dilersen Mütevâtir olduğunu dadiyebileceğini söyledi ve sözü (faydalı bir şekilde) uzattı. Sonra da şöylededi: Böylesi bir haber Ma’nevî Tevâtür haddine varmıştır. Öyle ki, zarûretenEbdâlin var olduğuna kesin inanılır. (Süyûtî’nin sözü son buldu.) Hâfız İbnü Hacer rahimehullah, Fetâvâ’sında, Ebdâlbirçok haberlerde gelmiştir ki, kimisi Sahîhdir; kimisi de Sahîh değildir. Kutbbazı eserlerde gelmiştir. Ğavs da Sûfiyye arasında söhret bulduğu vasfıylasâbit değildir, dedi. (İbnü Hacer’in sözü bitti.) Bununla (bütün bu rivâyetler ve şu fetvâ ile) İbnüTeymiyye’nin Ebdâl lafzı ne sahîh ne de zayif bir haberde gelmemiştir; ancakmunkatı’ bir haberde gelmiştir şeklindeki iddiâsının bâtıl olduğu ortayaçıkmıştır. Keşke O, görmediğini söyleseydi. Aksine O, (Bu lafzın) var olduğunuinkâr etti ve var olduğunu iddiâ edenleri yalanladı. Bu haberlerin tamâmınınzayıf olduğu farz edilse bile, zayıf hadîsin, yollarının çokluğu ve onu rivâyetedenlerin birden fazla olmakla kuvvetleneceği inkâr edilemez.[10] (Zebîdî’denNakil Son Buldu) İbnü Âbidîn de risâlesinde bunlardan bir kaçınızikretti: Bir: “Ebdâl, bu Ümmet’te otuz adamdır… (Onlardan)her ne zaman bir adam ölürse, Allah celle celâlühû O'nun yerine (başka) biradam getirir.”[11] İki: “Ebdâl, bu Ümmet’te otuz adamdır; yeryüzüonlarla ayakta durur, onlarla size yağmur yağdırılır, onlarla yardımgörürsünüz.”[12] Üç: “Ebdâl, Şamlılar arasındadır; onlarla(düşmanlara karşı) yardım görürler, onlarla rızıklanırlar.”[13] Hepsi oradadır denilmiyor; bir tenâkuz/çelişkiyok. Dört: “Ebdâl Şam’dadır. Kırk adamdırlar, her nezaman onlardan bir adam ölse Allah celle celâlühû O'nun yerine bir adamgetirir. Onlarla kendilerine yağmur yağdırılır.”[14] Beş: “Şübhesiz ki Allah celle celâlühû, kalbleriAdem aleyhisselâm kalbi üzerine (-aynı nisbette olmasa da- Ondaki hasletleresâhib) olan üç yüz kişi yarattı. O’nun kırk kulu vardır ki, kalbleri Mûsâaleyhisselâm’ın kalbine benzer. O’nun yedi kulu vardır ki kalbleri İbrâhîmaleyhisselâm’in kalbine benzer. O’nun beş kulu vardır ki kalbleri Cebrailaleyhisselâm'ın kalbine benzer. O’nun üç kulu vardır ki kalbleri Mikâilaleyhisselâm’ın kalbine benzer. O’nun bir kulu vardır ki kalbi İsrafilaleyhisselâm’in kalbine benzer. Her ne vakit o bir kişi ölürse, Allah Teâlâonun yerine o üç kişiden birini getirir. Her ne vakit o üç kişiden biri ölür(veya o bir kişinin yerine geçerse), Allah celle celâlühû onun yerine beşkişiden birini getirir. Her ne vakit beş kişiden biri ölür (veya üçlerekatılır) ise, Allah celle celâlühû onun yerine o yedi kişiden birini getirir. Herne vakit o yedi kişiden biri ölürse Allah Teâlâ onun yerine kırk kişiden birinigetirir. Her ne zaman kırk kişiden biri ölürse Allah Teâlâ onun yerine, o üçyüz kişiden birini getirir. Her ne zaman o üç yüz kişiden biri ölürse Allahcelle celâlühû O'nun yerine avâm(ın sâlih ve kamil olanların)dan birinigetirir. Bu Ümmet'ten, belâ, onlarla defedilir.”[15] İbnü Âbidîn’in nakline göre rivâyetin sonuşöyledir: “(Allah celle celâlühû) onlarla can verir, onlarla öldürür, onlarla(bitkileri) bitirir, onlarla belâyı savar. İbn-i Mes’ûd radıyallâhu anhu’ya,“(Allah celle celâlühû) onlarla nasıl can verir ve öldürür" denildi de,(İbn-i Mesûd), "Zîrâ o, Allah celle celâlühû’dan Ümmet'lerinin çoğalmasınıister de çoğalırlar; zâlim zorbalara beddüâ eder de helâk olurlar; yağmur düâsıederler de onlara yağmur yağdırılır. İsterler de onlardan belalar savulur"dedi.[16] Altı: Yeryüzü Halîlürrahmân’a benzeyen kırkkişiden asla boş kalmayacaktır. Onlarla size yağmur yağdırılır, onlarla yardımgörürsünüz, onlardan biri ölse Allah celle celâlühû onun yerine bir başkasınıgetirir.[17] Bir:Ahmed İbn-i Hanbel (el-Müsned, ez-Zühd.) İki:Taberânî (Mu'cemler: Kebîr, Evsat ve Sağîr) Üç: Ebû Nüaym (Hilyetü'l-Evliyâ)Dört: Hakîm-i Tirmizî (Nevâdirü'l-Usûl) Beş: Hatîb-i Bağdâdî (Târîh-i Bağdât)Altı: İmâm Ğazâlî (İhyâ) Yedi: İbn-i Asâkir (Târîh-i Dimeşk) Sekiz: İmâm Yâfiî(Heytemî'nin nakliyle) Dokuz: İbn-i Hacer-i Askalânî (Fetâvâ. Sehâvî'ninnakliyle.) On: İmâm Sehâvî, (El-Mekâsıdü'l-Hasene) On Bir: Şeyhu'l-İslâmZekeriyyâ el-Ensârî (İbnü Hacer el-Heytemî'nin nakliyle) On İki: İmâm Süyûtî(El-Haberu'd-Dâll) On Üç: İmâm Şa'rânî On Dört: İbn-i Hacer-i Heytemî(El-Fetâvâ'l-Hadîsiyye) On Beş: Aliyyü'l-Kârî (El-Ma'din) On Altı: Münâvî(Feyzü'l-Kadîr) On Yedi: Hâfız Zebîdî, (İthâfu Sâdeti’l-Müttakîn) On Sekiz:Bürhân el-Lekkânî, ('Umdetü'l-Murîd li Cevhereti’t-Tevhîd) On Dokuz: İbn-iAbidîn (İcâbetü'l-Ğevs) Hâfız Yirmi: Hâfız Abdullâh el-Ğumârî (El-Haberu'd-DâllHâşiyesi.) Yukarıdaki âlimlerin her birinin yanında bir hiçolan büyüklük hastaları zavallı cücelerin bu mevzû'u inkâr etmeleri neyi ifâdeeder ki?... Bizce hiçbir şeyi… Allâme Burhân İbrâhîm el-Lekkânî, Umdetu'l-MurîdLi Cevhereti’t-Tevhîd isimli eserinde, Şifa-i Şerîf'in Tilmisânî'ye âidHâşiye'sinden şöyle nakletti: Hatîb-i Bağdâdî, Târîh'inde, Kettânî’den rivâyetedip Onun şöyle dediğini nakletti: Nukabâ yetmiş, Budelâ[18] kırk, Ahyâr yedi,Umûd ve Evtâd dört, Ğavs bir tanedir… Ebû Bekr el-Mutevvaî, Hızır aleyhisselâm’ı görüponunla konuşandan hikâye etti ki, Hızır aleyhisselâm O'na şöyle dedi:Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in rûhu kabzedilince yer ağladı ve dediki, İlâhî, Seyyidim!.. Kıyâmet'e kadar, üzerimde hiçbir Nebî gezmeyecek haldekaldım. Bunun üzerine Allah celle celâlühû, O'na şöyle vahyetti: "Bu Ümmet'ten, kalbleri Nebîlerin kalbi gibiolan kimseleri senin sırtında gezdireceğim, Kıyâmet'e kadar onlardan seni boşbırakmayacağım." Yer, onlar kaç kişi olacak? diye sordu. Allahcelle celâlühû şöyle buyurdu: Üç yüz kişi var, (gerçek) velîler onlardır, yetmişkişi var Nücebâ onlardır, kırk tane var Evtâd onlardır, on tane de var Nükebâonlardır, yedi tane de var Urefâ onlardır, üç tane de vardır Muhtârûn ve birtane de var, O da Ğavs'dir. O öldüğünde Üçlerden biri, onun yerine getirilir,ve Ğevs yerine konur. Yedilerden Üçlere, onlardan Yedilere, Kırklardan onlara,Yetmişlerden Kırklara, üç Yüzlerden Yetmişlere, sâir yaratılanlardan da üçyüzlere nakledilir. Sûra üflenene kadar böyle olur. Ben (İbn-i Âbidin) derim ki: Buradaki sayıta’yîninde geçen(ifâde)lerde biraz zıdlıklar vardır. -Allah celle celâlühû eniyi bilir ya- sanki bulardan çoğu zikreden, tamamını açıkladı; azı zikreden de,o derecedekilerin reisi olanlar ve o dereceye diğerlerinden daha derinliğineadım atanlarla iktifa etti. Bu cevâb, en sahîh görüşe göre, sayıların mefhum-imuhâlifi yoktur[19] şeklindeki cevâbdan daha güzeldir.[20] (İbn-i Âbidîn'insözü bitti) Fakir (H.Avnî) de derim ki: Şu kadar velî seninüzerine koyacağım’dan, bir nebî olan Hz. İsa aleyhisselâm’ın Âhir Zamandayeryüzünde gezmeyeceği ma'nâsı anlaşılmaz. Zîrâ bu husûstaki hadîsler ma'nevîmutevâtirdir. Buradan kalkarak bu müşkile iki şekilde cevâb verebiliriz. Bir: Hâfız İbnü Hacer’in de el-İsâbe’de dediği[21]gibi, Hz. İsa aleyhisselâm bir Nebî olmasının yanında bir görüşe göre aynızamanda da Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Ashâb'ındandır. Dolayısıylabir yönüyle bu Ümmet'tendir. İki: O'nun gelişi zâten Kıyâmet'in kopmasınınhemen hemen dibinde olacağı için, hayır, üzerinde şu nebî, Âhir zamandagelecektir, denilmedi. Yine İbnü Abidîn, Allâme Şıhâb el-Menînî’denkısaltılmış olarak naklediyor ve devâm ediyor: İbnü'l-Cezvî, Ebdâl,hadîslerinin uydurma olduğunu söyledi. İmâm Süyûtî, O'nu tenkîd etti ve şöylededi: Ebdâl haberi sahîhtir. Mütevâtir olduğu da söylenebilir. Bunun gibi birhaber, ma'nevî tevâtür derecesine ulaşmıştır ki, bununla Ebdâl’in varlığınazarûreten kesin hükmedilir. (Süyûtî’nin sözü bitti.) Sehâvî, Ebdâl(ın bu Sahâbî yoluyla gelen)[22]haberinin değişik lafızlarla tarîkleri vardır. Hepsi zayıftır, dedi. Sonra,onlar hakkındaki hadîsleri getirdi, daha sonra da geçen rivâyetlerin en Sahîholanı Ahmed İbnü Hanbel'in Hz. Ali radıyallâhu anhu’dan merfû' olarak rivâyetettiği haberdir, dedi… Sehâvî şöyle dedi: Râvîleri, Şüreyh İbnü Ubeyd’indışında Sahîhin râvîleridir; Süreyh de güvenilir biridir. (Sehâvî'nin sözübitti) (Sehâvî'nin) Şeyhi İbn-i Hacer(-i Askalânî), “Fetâvâ”sında, “Ebdâl, birçok haberlerde geldi. İçlerinde sahîh olanı da var, sahîh olmayanı da vardır.Kutub ise bazı eserlerde[23] gelmiştir. Sûfîler arasında şöhret bulmuş şekliyleĞavs ise sâbit değildir," dedi. (Askalânî'nin sözü bitti.) Lâkin, hem geçti hem de gelecektir ki, İmâm Şâfiîefendimizin kelâmında Kutb, Ğavs sözü ile tefsîr edilmiştir. Bu yüzden (butefsîr), Ğavs’in var olduğunu ve Kutb ile aynı şey olduğunu gösterdi. Bunu bil.İbnü Hacer’in (Ğavs sâbit değildir sözünden) murâdı, sanki, sahîh nebevîhadîslerde gelmemiş olduğudur. Halbuki var olduğundaki şöhreti, haberlerininmeşhûr olarak gelmesi ve pak yolun ehli arasında zikredilmiş olması yeterlidir.Allah celle celâlühû en iyisini bilir şübhesiz. (Şihâb el Menînî’nin sözüburada bitti.) İbnü Hacer el-Heytemî, el-Fetâvâ'l-Hadîsiyye’de,İmâm Yafiî’nin hadîste geçen Bir kişinin Kutb onun da tek Ğavs olduğunu,söylediğini ifâde etti… Sonra İbn-i Hacer(el-Heytemî, devamla şöyle) söyledi:Bazılarında zıdlık bulunduğundan, bu sayıların ıstılah olduğu söylenebilir.Ebdâl, bunlar bu sayının içinde bulunuyorlar, mertebelere baktılar ve onları,Ebdâl, Nükeba, Nüceba, Evtâd ve bunlardan başka geçen ifâdelerle tâ'bîrettiler, anlattılar. Hadîs ise başka mertebelere baktı. Hepsi bu sayılardamüttefıktiler… İbnü Hacer (el-Heytemî), hulâsa olarak şöyle dedi:Bir defasında Ezher’in (o zamanki) ileri gelen âlimlerinden üstâdım şeyhMuhammed el-Cüveynî, Ebdâl bahsi geçince, bunların varlığını şiddetli birşekilde reddetti. Ben, birçok büyük zâtın bunu kabûl ettiğini, onların yalansöylemiş olamayacaklarını söyleyince Şeyh'in inkârı daha da arttı. Sonra onuŞeyhu'l-İslâm Zekeriyyâ el-Ensârî'nin yanına götürdüm. Bu mes'eleyi Şeyhinhuzurunda O'na sordum. El-Ensârî, yemin ederek, Evet yavrum, vardır, dedi. Bende şeyhi işâret ederek, O'nun, bunu inkâr ettiğini söyleyince, Şeyhu'l-İslâmO'na dönerek, öyle mi ey Şeyh Muhammed?.. diye hitâb etti. Bunu tekrar tekrarsordu. Sonunda, Şeyh Muhammed el-Cüveynî, Ey efendimiz, ey Şeyhu'l-İslam! bunaîmân ettim ve onu tasdîk ettim. Kesinlikle tevbe ettim, şeklinde cevâb verdi.Zekeriyyâ el-Ensârî de O'na, Senden işte bunu beklerdim, dedi. (Heytemî'nin) ve(İbn-i Âbidîn'in sözlerinden seçtiklerimiz bitti.)---Hüseyin Avni “Bu ümmet içerisinde kırk kişi İbrahim meşrebi üzerinde, yedi kişi Musa meşrebi üzerinde, bir kişi de Muhammed meşrebi üzerinde bulunur. Bunlar mertebelerine göre insanların efendisidir.” anlamına gelen bir hadis rivayeti vardır. Bu hadis, İmam Ahmed b. Hanbel’in Kitabu’z Zühd’ünde sahih, hatta mütevatir olarak belirtilmektedir. (Ayrıca bk. Süleyman Ateş, ‘Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri’, İstanbul, 1969, s. 200) Başka bir rivayette de şu ifadelere yer verilmiştir. “Halkın içinde 300 kişi Adem’in kalbi üzere/ meşrebi üzerindedir, 40 kişi Musa’nın meşrebi üzerindedir, 7 kişi İbrahim’in meşrebi üzerindedir, 5 kişi Cebrail’in meşrebi üzerindedir, 3 kişi Mikail’in meşrebi üzerindedir, bir kişi de İsrafil’in meşrebi üzerindedir.” (Aclunî, Keşfu’l-hafa, 1/26; Suyutî, el-Havî li’l-fetavî, 2/298) Hadis rivayetlerinde konuyla ilgili başka bilgiler de vardır: “Bu ümmetin Ebdalleri 30’dür. Hepsi de Halilu’r-Rahman gibidir(yani Allah’a olan sevgi ve dostluğunda çok samimidirler). Her ne zaman onlardan biri ölse, Allah onun yerine bir başkasını getirir”(Mecmau’z-zevaid, 10/62). Hz. Ali Irak’ta iken, bir gün yanında Şam halkından bahsedildi. Bazıları, onları lanetlemesini istediler. Bunun üzerine Hz. Ali Resulüllah(a.s.m)’tan şunları işittiğini söyledi: “Ebdaller 40 kişi olup Şam’da ikamet ederler. Onlar sayesinde yağmur yağar, onlar sayesinde düşmana karşı zafer kazanılır ve onlar sayesinde Şam halkından azap uzaklaştırılır”(Müsned, 1/112). İmam Gazâlî de ebdâl konusunda buna benzer bir izahı Ebu'd-Derdâ' dan nakletmektedir. (Gazâlî, İhya, 3/357) Bu rivayetler, hadis otoriteleri tarafından sahih olarak değerlendirilmiştir.(bk. Avnu’l-Mabud, Ebu Davud, Mehdi, 1 hadisin şerhi). Ebdâlların ahlâkî ve mânevî kişilikleri hakkında söylenenler, her müslümanda bulunması gerekli vasıflardır. Buna göre ebdâllar bütün insanlara karşı iyi, kendilerine kötü muamele edenleri bağışlayan kaza ve kadere gönül hoşnutluğuyla boyun eğen, haramlardan kaçan, ibâdetlerini ihlâs ve samimiyetle yerine getiren, sevgi, şefkat ve ahlâkî vasıflarla donanmış kişilerdir. Maneviyat büyüklerinden bir kısmına, bedel kelimesinden türeyen ebdal denir. “Üçler-yediler-kırklar” ebdal taifesindendir. Bunlara bu ismin verilişi, değişik şekillerde açıklanmıştır: • Peygamberler kâinatın denge unsuru idiler. Peygamberlik sona erince, Cenab-ı Hak, ümmetten bir kısmını onlara bedel kıldı. Yani, peygamberlerin bedeline arzın denge unsuru yaptı. • Bunlar, kötü ahlak bedeline, tamamen iyi ahlâka sahip kimselerdir. • Bunların her biri, Hz. Hızır’ın farklı yerlerde görülmesi gibi, kendine bedel olarak bir başka yerde görülebilir. İbn Teymiyye bu konuyla ilgili rivayetlerin İslâm inancıyla bağdaştırılmayacağını, bu tür bir anlayışın daha çok hıristiyanların ve aşırı Şiî fırkaların düşüncelerini yansıttığını söylemiş (bk. Minhâcüs-sünne, 1/21-22; Mecmu’ul-fetâvâ, 11/ 437-443) İbn Haldun ise hulul ve vahdet gibi kutb ve ebdal telakkisinin de ilk defa Irak sûfîlerinde İmâmiyye ve Rafızîlik etkisiyle ortaya çıktığını, sofilerin, Şiî fırkalardaki imama karşılık kutbu, nukabâya karşılık da ebdalı benimsemek suretiyle Şîa'yı taklit ettiklerini iddia etmiştir. (bk Mukaddime, s. 291, 446) Ancak, Ahmed b. Hanbel gibi şeriatın zahirine sıkı sıkıya bağlı bir hadis ve fıkıh âliminin ebdal hadisini doğru kabul ederek eserine alması, İbn Teymiyye'nin, son derece titiz bir tenkitçi olmasına rağmen, İbn Hanbel'in naklettiği hadisin mevzu olduğunu söyleyememesi, İbn Teymiyye ve İbn Haldun gibi bazı istisnalar dışında, hemen bütün âlim ve mutasavvıfların ebdal telakkisini benimsemiş veya en azından tenkit etmemiş olmaları, bu telakkinin, esas itibariyle, Şia'dan ya da Ehl-i sünnet dışı başka bir kaynaktan geldiği görüşünü şüphe ile karşılamak için yeterli sebeplerdir. abdullah bin secarettin..EBDAL kisiler denen 70 alim insan vardir bu insanlarin 40 kisi suriyede bulunur diger kisilerde 30 kisi öbür ülkelerde bulunur. adiste temas edilen diğer bir husus Şam'ın ebdallarıdır. Ebdal, "bedel" kelimesinin cem'idir. Dilimizde abdal şeklinde kullanılır. Kelime cemi olmasına rağmen müfred gibi kullanırız. Arapça aslında da müfredi olan bedel pek kullanılmamaktadır. en-Nihaye'de şu açıklama yapılır: "Bunlar evliyalar ve abidlerdir; bedelin cem'idir. Ebdal diye isimlenmişlerdir. Çünkü, her ne vakit bunlardan biri ölecek olsa, bir başkası onun yerini alır." Suyûtî Mirkatu's-Suud'da der ki: "Kütüb-i Sitte'de Ebdal'dan bahseden bir başka hadis mevcut değildir. Sadece Ebu Davud'un bu hadisi onların zikrine yer vermektedir. Ancak Hakim bu hadisi el-Müstedrek'te tahric etmiş ve sahih olduğunu belirtmiştir. Kütüb-i Sitte dışında, ebdallar hakkında pek çok hadis gelmiştir. Bunları müstakil bir kitapta topladım." İbnu'l-Cevzî, Ebdal'la ilgili bütün rivayetlere "mevzu" demiştir. Ancak Suyûtî, ona karşı çıkmıştır. Suyûtîye göre, ebdalle ilgili haber sahihtir. Hatta mütevatir de denilebilir. "Çünkü der, rivayetler manevî mütevatir haddine ulaşmıştır. Öyle ki, ebdalların varlığına kesinlikle hükmetmek zaruret halini almıştır." İbnu Hacer, Fetava'sında: "Ebdallah hakkında kimisi sahih kimisi gayr-i sahih bir çok hadis gelmiştir. Kutub'un zikri bazı âsarda gelmiştir. Sufiler arasında meşhur olan evsafıyla Gavs hakkında hiçbir rivayet sabit değildir" der. Ebdallarla ilgili birkaç hadisi mealen kaydediyoruz: * Ahmet İbnu Hanbel, Ubade İbnu's-Samit'ten merfu olarak naklediyor: "Bu ümmette ebdallah otuz tanedir. Kalpleri, Halilu'r-Rahman Hz. İbrahim aleyhisselam'ın kalbi üzeredir. Bunlardan biri ölünce Allah onun yerine bir başkasını koyar." * Yine Ubâde'nin bir başka rivayeti şöyledir: "Ümmetimde ebdallar otuz tanedir. Arz onlar sebebiyle ayaktadır, onlar sebebiyle yağmura mazharsınız, onlar sebebiyle yardıma mazharsınız." Bu iki hadisin senedine "sahih" denmiştir. * Avf İbnu Malik'in Taberani'deki rivayeti şöyle: "Ebdallar Şam ehli arasındadır. Onlar sebebiyle yardım görürler, onlar sebebiyle rızka mazhar olurlar." * Hz. Ali'nin rivayeti: "Ebdallar Şam'dadır. Onlar kırk erkektir. Bunlardan biri öldü mü, Allah yerine birini koyar, yağmur onlar sebebiyle sular, düşmanlara karşı onlar sebebiyle yardım edilir, Şam ehlinden azap onlar sebebiyle bertaraf edilir." Bu son iki rivayetin hasen olduğu söylenmiştir. Hilyetü'l-Evliya'da Ebu Nuaym'ın İbnu Ömer'den rivayeti şöyle: "Her nesilde ümmetimin en hayırlıları 500 kişidir. Ebdallar da kırk kişidir. Ne 500'ler için ne de 40'lar için eksilme vardır. Bunlardan bir kimse ölünce Allah yerine 50'den birini alır, kırklara koyar." Yanındakiler: "Ey Allah'ın Resulü! Bize onların amellerini söyle!" dediler. Buyurdu ki: "Onlar kendilerine zulmedenleri affederler. Kendilerine kötülük yapanlara iyilik yaparlar. Allah'ın kendilerine verdiği şeylerde başkalarına pek cömert davranırlar." Yukarıda kaydedilen hadislerde Ebdalların miktarı hakkında bazan otuz bazan kırk sayısı zikredilmiştir. Şarihler arada bir tenakuz belirtirler ve: "Çünkü derler, hadisin birinde "kırk erkek" denirken, diğerinde "Hz. İbrahim'in kalbi üzerine otuz" denmiştir. Şu halde otuzu Hz. İbrahim'in kalbi üzerinedir, on adedi öyle değildir." Münâvi, arzın ebdallah sayesinde ayakta kalması, yağmur ve nusretin onlar vasıtasıyla gelmesi hususunda şu açıklamayı kaydeder: "Peygamberler arzın direkleri idi. Peygamberlik kesilince, Allah onların yerine bunları koydu. Bunların bir kısmı arz ehline yardım eder, feyzin gelmesini artırır. Bazı âsarda gelmiştir ki: "Arz, peygamberlerin gidişinden Allah'a şikayette bulunur. Allah Teala: "Senin sırtına otuz tane sıddîk koyacağım" cevabını verir. Arz da sükunete erer." Ubade hadisinde geçen: "..Onlar sebebiyle arz ayaktadır..." ibaresi, yine Hilye'nin bir başka rivayetinde: "Onlar sebebiyle ihya edilir ve öldürülür, yağmur yağar, nebat biter, belalar defedilir." Ravi der ki: "Haberi rivayet eden İbnu Mes'ud'a denildi ki: "Nasıl, onlar sebebiyle ihya ve öldürme olur, yağmur yağar...?" Şu cevabı verdi: "Çünkü onlar, Allah'tan ümmetlerin çoğalmasını taleb ederler ve çoğalırlar, cebbarlara beddua ederler, onlar azalır. Yağmur talep ederler, yağmur yağar. Onlar dilerler, onlar için arz nebat verir, dua ederler, bu dua sebebiyle nice belalar defolur." Hakimu't-Tirmizî, şu rivayeti kaydeder: "Arz Allah'a nübüvvetin kesilmesinden şikayette bulundu. Allah Teala: "Senin sırtına kırk tane sıddîk koyacağım. Onlardan biri ölünce, yerine bir başkasını bedel kılacağım. Bu sebeple onlara bedel dediler. Allah onların ahlaklarını tebdil etti. Onlar arzın direkleridir, onlar sebebiyle arz ayaktadır, onlar sebebiyle yağmur yağar. "Bu ümmette ebdallar otuz kişidir. Hepsinin kalbi Hz. İbrahim Halilurrahman'ın kalbi üzerinedir. İçlerinden biri ölünce, Allah onun yerine bir başkasını bedel kılar" hadisini açıklayan Münavi şu bilgileri kaydeder: "Bunların kalbine, Allah'a gitmede, Hz. İbrahim aleyhisselam'ın yolu açılır. Bir rivayette: "Kalpleri bir kişinin kalbi üzeredir" ibaresi gelmiştir. el-Hakim (et-Tirmizî) der ki: "Onlar böyle tek bir kalp gibi oldular. Çünkü kalpleri Allah'tan başka herşeyle meşguliyeti terkeder, hepsinin tek meşguliyeti Allah olunca kalplerde tam bir birlik hasıl olur." Futuhat-ı Mekkiyye'de İbnu Arabî der ki: "Hadisteki "Hz. İbrahim'in kalbi üzeredirler" sözü; bir başka hadiste geçen "Hz. Adem'in kalbi üzeredirler" şeklindeki, beşer büyüklerinden birinin veya bir meleğin kalbine izafe eden ifadelerin mânası şudur: Onlar İlahî marifetleri kazanmada bu şahsın kalbiyle tekallüb eder (haşir neşir olur). Çünkü İlahî ilimlerin varidatı, kalplere varid olur. Her bir ilim, melek ve peygamberden bir büyüğün kalbine varid olur. O da bunu, kalbi kendi kalbi üzere olan bu kalplere ifaza eder. Bu sebeple, bazı büyükler der ki: "Falan kimse falan kimsenin izi üzeredir." Bunun mânası zikrettiğimiz şekildedir." el-Kayserî er-Rumî, el-Arif İbnu Arabî'den naklen der ki: "Hadiste: "İbrahim aleyhisselam'ın kalbi üzeredir" denmiştir. Çünkü velayet ikidir: Mutlak velayet, mukayyed velayet. Mutlak olan, küllî olan velayettir, bütün cüz'î velayetler onun fertleridir. Mukayyed olan ise, hadiste geçen (Hz. İbrahim'in yolu, Hz. Adem'in yolu... gibi) münferid velayetlerdir. Küllî olsun, cüz'î olsun bu velayetlerden her biri marifetin zuhurunu talepeder. Bu ümmet içerisinde, veraset yoluyla bütün peygamberlerin velayetleri zuhur etmiştir. Bu sebeple bu hadiste "İbrahim aleyhisselam'ın kalbi üzere" denmiştir; bir başka hadiste "Musa aleyhisselam'ın kalbi üzere" denmiştir. Değişik hadislerde başka isimler de sayılmıştır. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (aleyhissalâtu vesselâm), velayet-i külliye dairesinin sahibi olması haysiyetiyle velayet-i külliye sahibidir. Çünkü, bu küllî nübüvvetin bâtını küllî velayet-i mutlakadır. Bu ümmet içerisinde, peygamberlerden herbirinin velayetinin bir mazharı olunca, bu ümmette büyük peygamberlerden herbirinin kalbi üzere olan kimseler bulunacaktır." Münâvî ebdal diye tesmiye edilişlerine: "Çünkü onlar kötü huylarını tebdil ettiler, nefislerini buna razı ettiler, böylece güzel ahlak amellerinin zineti oldu" şeklinde bir yorum getirir. Münâvî, otuz rakamıyla ilgili olarak şu açıklamayı yapar: "Ehl-i hakikatın sözlerinin zahirine göre "otuz, onların muhtelif mertebeleridir." el-Arif el-Mürsî der ki: "Melekût âleminde dolaştım. Ebu Medyen'i, arşın tavanında muallak gördüm. Kızıl tenli, mavi gözlü birisiydi. Kendisine: "İ-limlerin ve makamın nedir?" dedim. "Yetmiş bir ilim biliyorum. Makamım da halifelerin dördüncüsü, yedi ebdalin başıdır" dedi. "Ya Şazelî'nin durumu?"dedim. "O bir denizdir, onu ihata etmek mümkün değildir!" dedi." el-Arif el-Mürsî der ki: "Üstadım Şazelî'nin önünde oturuyordum. Yanına bir cemaat girdi. Bana: "Bunlar ebdaldır" dedi. Ben de basiretimle baktım. Onları ebdal olarak görmedim ve hayrette kaldım. Şeyhim dedi ki: "Kim günahlarını hasenata tebdil ederse, o kimse bedeldir."[24] Böylece anladım ki ebdallığın ilk mertebesi günahların sevaba tebdilidir." İbnu Asakir'in tahricine göre, İbnu'l-Müsennâ, Ahmed İbnu Hanbel'e: Bişru'l-Hafi İbni'l-Haris hakkında sorunca: Ahmed İbnu Hanbel "Yedi Ebdal'in dördüncüsüdür" diye cevap vermiştir. Münâvî, İbnu Arabî'nin Hilyetu'l-Ebdal kitabından şunu kaydeder: "Bir arkadaşımız anlattı ki; "Bir gece ben o günkü virdimi tamamlamış olarak seccademde oturuyordum. Başım dizlerimin arasında Allah'ı zikrediyordum. Derken bir şahsın altımdaki seccademi çekip, ona bedel bir hasır yaydığını hissettim. "Bunun üzerinde namaz kıl" dedi. Halbuki odamın kapısı üzerime örtülü idi. Bu durum bana bir korku verdi. Ama adam: "Allah'a dost olan korku hissetmez" dedi ve arkadan ilave etti: "Her halinde Allah'tan kork!" Sonra içimden bir ses geldi ve: "Ey Efendim! Ebdallar ne ile ebdal oluyorlar?" diye sordum. "Dört şeyle, dedi ki, bunları Ebu Talib, el-Kut'da zikretmiştir. Samt (konuşmamak), uzlet, açlık, geceleyin uyumamak." Adam sonra çekilip gitti. Odama nasıl girdi, nasıl çıktı bilemiyorum. Çünkü kapım kapalıydı." el-Arif İbnu Arabî der ki: "Bu ebdallardan biridir, ismi, Muaz İbnu Eşres'dir. Mezkur olan dört şey de bu yüce yolun temelleri ve esaslarıdır. Kimin bu yolda ayağı ve sebatı yoksa, o kimse Allah'ın yolundan sapmış demektir." İbnu Arabî devamla der ki: "Bir ebdal, bir yeri terketti mi, yerine oraya ruhani bir hakikati koyar. Bu velinin göç ettiği bu yer ahalisinin ervahı onun etrafında toplanır. Bu yerdeki insanlardan birinde, bu şahsa karşı şiddetli bir şevk ve arzu zuhur etse, o şahsın yerine, bedel kıldığı bu ruhanî hakikat cesed giyer ve onlarla konuşur. Onlar da kendilerine gaib olduğu halde buna konuşurlar. Bu hal, bazan ebdaldan olmayan kimse hakkında da cereyan eder. Ancak bu ikisi arasında fark vardır: Ebdal olan gitmiştir ve yerine başkasını bıraktığını bilir. Ebdal olmayan ise, onu bıraksa da bunu bilmez. Çünkü bu dört şeye onun hakkında hükmedilemez." Bazı rivayetlerde ebdalların evsafıyla muttasıf olmanın yolu çok namaz, çok oruçtan ziyade, ahlâkî kemalden geçtiği belirtilir. Hakimu't-Tirmizî, Ebu'd-Derda'dan kaydettiği bir rivayette şunu ziyade etmiştir: "Onlar insanları ne çok namaz kılarak, ne çok oruç tutarak, ne de çok tesbih çekerek geçmiş değillerdir. Fakat onları öne geçiren husus güzel ahlak, vera ve takvada sıdk, halis niyet, iç temizliği gibi ahlakî düsturlardır. (Bunlar(a uyanlar) hizbullahtır. Hizbullah olanlar kurtuluşa erecek olanlardır)" (Mücâdile 22). Bunlara ebdal denmiştir. Çünkü onlar, önceki yerlerinde kendilerine benzeyen bir başkasını bedel bırakarak başka bir yere göçerler. Cinler hakkında muhtelif suretlere bürünmek caiz olunca, melekler ve evliyalar hakkında bu evladır. Sufiyye mesleğine göre, cisimler âlemi ile ruhlar alemi arasında orta bir âlem mevcuttur; buna âlem-i misal derler. Onlara göre bu âlem, cesedler âleminden daha latif, âlem-i ervahtan daha kesiftir. Ruhların cesed giyme ve muhtelif şekillerde zuhur etme hadisesini bu âlem-i misale bina ederler. Bir velinin tavırdan tavıra geçmek (suretiyle terakki etmesi) üç şekilde husul bulur: 1) Cinlerde olduğu gibi, temsil ve teşekkül yoluyla birçok sureti alma hali. 2) Farklı suretlere bürünmeden arzın dürülmesi, mesafenin tayyedilmesi suretiyle farklı yerlerde görünme hali. Bunun sonucu olarak onu iki ayrı şahıs, aynı bünye ve şekil içinde ayrı ayrı yerlerde görebilir. Allah bunu, arzı dürmek ve görmeye mani perdeleri kaldırmak suretiyle gerçekleştirir. Kişi aslında bir yerde olduğu halde iki yerde zannedilir. Bunun en iyi örneği, (Mirac dönüşü Mekkelilerin dileği üzerine) Beytu'l-Makdis'le Resulullah arasındaki perdelerin kalkması ve Aleyhissalâtu vesselâm'ın onu tasvir etmesidir. 3) Velinin cüsse itibariyle kevni dolduracak kadar azamet ve büyüklük kesbetmesi ve bu yolla her tarafta müşahade edilmesidir. Gazâlî der ki: "Ebdallar insanların ve halkın gözünden saklıdırlar. Çünkü bunlar, devrin alimlerine bakmaya tahammül edemezler. Çünkü bunlar, onlar nazarında Allah'ın cahilidirler. Onlar ise, nefisleri yanında ve cahiller nazarında ulemadırlar."[ 'Eğer evliya,nüceba,nükeba,ebdal,aktap denilen büyük zatlar olmazsa dünya harap olur, hayat durur,felaketler ardı ardına gelir. Çünkü insan ibadet için yaratılmıştır. Gerçek ibadeti yapanlar ise evliyaullah kesimidir.Diğer insanlar onların bereketi ile yaşamaktadırlar.Altın korunurken kabı da korunur.Ürün için tarlaya bakılır.Balta için sapı saklanır.Evliyaya yanaşın.Allah'ın lütfunu göreceksiniz. Ehadiyyet güneşinden nur ışınlarını müşahede edeceksiniz.Yüce Allah mealen; 'Şüphesiz Allah iyilik yapanlarla ve muttaki olanlarla bereberdir.'buyurmaktadır.' -Şeyh İzzeddin el Haznevi- İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Kutb-i ebdal [kutb-i medar], âlemde, dünyada her şeyin var olmasına ve varlıkta durabilmesi için feyz gelmesine vasıta olan zattır. Her şeyin yaratılması, rızıkların gönderilmesi, dertlerin, belaların giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin afiyette olması, kutb-i ebdalin feyzleriyle olur. Kutb-i irşad ise, âlemin irşadı ve hidayeti için, feyzlerin gelmesine vasıta olur. İman etmek, hidayete kavuşmak, ibadet yapabilmek, günahlara tevbe etmek, kutb-i irşadın feyzleriyle olur. Kutb-i irşadla, bütün insanlara iman ve hidayet gelmektedir. Kalbi bozuk olanlara gelen feyzler, dalalet, kötülük hâline döner. Şeker hastasına verilen tatlıların, onun kanında zehir hâline dönmesine benzer. Yahut safrası bozuk olana, tatlının acı gelmesine benzer. Her zaman, kutb-i ebdal bulunur, çünkü âlem, onunla nizam bulur. Bunlardan biri ölünce, bunun yerine başkası tayin edilir. Kutb-i irşad ise, çok az bulunur. Asırlar sonra, böyle bir cevher gelir. Kararmış olan âlem, onun gelmesiyle aydınlanır. Onun irşadının nurları, bütün dünyaya yayılır. Yerden Arş’a kadar, herkese rüşd, hidayet, iman ve marifet, onun yoluyla gelir. Herkes, ondan feyz alır. Arada o olmadan, kimse bu nimete kavuşamaz. O büyük zatı tanıyan ve seven bir kimse, onu düşünürse yahut o, bir kimseyi sever, onun yükselmesini isterse, o kimsenin kalbinde, sanki bir pencere açılır. Sevgisi ve ihlâsına göre, o deryadan kalbi feyz alır. Bunun gibi, bir kimse, Allahü teâlâyı zikrederse ve bu zatı hiç düşünmezse, mesela onu tanımazsa, yine ondan feyz alır, fakat birinci feyz daha fazla olur. Bir kimse, o büyük zatı inkâr eder, beğenmezse yahut o büyük zat, bu kimseye incinmişse, bu kimse Allahü teâlâyı zikretse de, rüşd ve hidayete kavuşamaz. Ona inanmaması veya onu incitmiş olması, feyz yolunu kapatır. O zat bu kimsenin zararını istemese de, hidayete kavuşamaz. Rüşd ve hidayet, var görünürse de yoktur. Faydası çok azdır. O zata inanan ve sevenler, onu düşünmeseler de ve Allahü teâlâyı zikretmeseler de, yalnız sevdikleri için rüşd ve hidayet nuruna kavuşurlar. (1/260) Kutb-i irşad denilen Ehl-i sünnet âlimi, her zaman ve her yerde bulunmaz. Her köşedeki cahil tarikatçıları, şeyh sanmamalı, tuzaklarına düşerek sonsuz saadetten mahrum kalmamalıdır.Gavs, kelime olarak yardım eden demektir. Evliya arasında, kullara yardımla görevli olan zattır. Allahü teâlânın izniyle insanların imdadına yetişmesi sebebiyle gavs denmiştir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Gavs, kutb-i medardan üstündür. Kutb-i medar, birçok işlerinde, ondan yardım bekler. Ebdal denilen makamlara getirilecek evliyayı seçmekte bunun rolü vardır. (1/256) Kutub, işlerin görülmesine veya insanların doğru yolu bulmasına vasıta kılınan büyük zattır. Dünya işleri ve madde âlemindeki olaylarla alâkalı olana, kutb-i medar veya kutb-i aktab [kutublar kutbu], din ve irşad işiyle görevli olana kutb-i irşad denir. Yine İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: Kutb-i ebdal yani kutb-i medar, âlemde, dünyada her şeyin var olması ve varlıkta durabilmesi için feyz gelmesine vasıta olur. Kutb-i irşad, âlemin irşadı ve hidayeti için feyzlerin gelmesine vasıta olur. Her şeyin yaratılması, rızıkların gönderilmesi, dertlerin, belaların giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin afiyette olması, kutb-i medarın feyzleriyle olur. İman sahibi olmak, hidayete kavuşmak, ibadet yapabilmek, günahlara tevbe etmekse, kutb-i irşadın feyzleriyle olur. Her zamanda, her asırda kutb-i ebdalin bulunması lazımdır. Hiçbir zaman, bunsuz olamaz; çünkü âlem bununla nizam bulur. Bunlardan biri ölünce, bunun yerine başkası tayin edilir, fakat kutb-i irşadın her zaman bulunması lazım değildir. Öyle zamanlar olur ki, âlem imandan ve hidayetten büsbütün mahrum kalır. Resulullah efendimiz, o zamanın kutb-i irşadı idi. O zamanın kutb-i ebdali de, Hazret-i Ömer ve Veysel-i Karani hazretleriydi. Kutb-i irşadla, bütün insanlara iman ve hidayet gelir. Kalbi bozuk olanlara gelen feyzler, dalalet, kötülük haline döner. Şeker hastasına verilen kıymetli gıdaların, onun kanında zehir haline dönmesine veya safrası bozuk olana, şekerin acı gelmesine benzer. (Mearif-i ledünniye) Günümüzde, hocasına gavs, kutup diyenler veya başka rütbe verenler çoktur. Böyle kimselere itibar etmemelidir.Bir devirde iki değil, daha çok mürşid-i kâmil olabilir. Silsile-i aliyye büyüklerinin hepsi mürşid-i kâmildi. Çoğu aynı devirde yaşadı. Mesela Şah-ı Nakşibend Seyyid Muhammed Bahaeddin hazretleri ile Alaüddin-i Attar ve Yakub-ı Çerhî hazretleri aynı devirde yaşamışlardır. Bir de her tarikatın ayrı mürşid-i kâmili vardı. Kâdirîlerin mürşid-i kâmilleri olurdu, Nakşîlerin olurdu. Muhammed Bâkîbillah ile İmam-ı Rabbânî hazretleri yaşıttı. Hoca, talebe aynı yaştaydı. Muhammed Mâsum Fârûkî hazretleri, babası İmam-ı Rabbânî hazretleriyle aynı devirde yaşadığı gibi, Mevlana Hâlid-i Bağdadî hazretleri, Seyyid Abdullah Şemdinî hazretleriyle, Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî hazretleri ise, Seyyid Muhammed Sâlih hazretleriyle aynı devirde yaşamıştır. Seyyid Fehim-i Arvâsî hazretleri hayatta iken Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri mürşid-i kâmildi. Her asırda gelen müceddid âlimlerin bile çok olduğu devirler olmuştur. Bazısı, hocaları ölünce (Artık mürşid-i kâmil bitmiştir) diyor. Kıyamete kadar, her zaman hakiki mürşidin mevcut olacağı bildirilmekte, gerçek mürşid için, (Halis olan taliplere kendisini tanıtır. Düşmanlardan, ahmaklardan saklanır) buyurulmaktadır. Demek ki, (Günümüzde mürşid-i kâmil yoktur) demek, düşmanlıktan veya ahmaklıktan ileri gelmektedir. [7] [İbnu Hacer el Heytemi, el-Fetavâ'l-Hadîsiyye], İbnuAbidin, İcâbetü'I-Ğevs, M.R. 2/265 [8] Ebû Nüaym, Hilyetü’l-Evliyâ:1/39-40 İbnü’l-Cevzî, bu rivâyeti el-Mevdûâtü’l-Kübrâ’sındazikrettikten sonra (râvîlerin den bir çoğu mechûl kimseler olup içlerinde tanınanbirisi yoktur”) demiştir: 3/152 Lâkin bilinmektedir ki, bu dediği, bil hassabaşka yollarla -bunlar zayif bile olsa- güçlendikten sonra bir hadîsin uydurmaolmasına yetmez. Bu sebeble olmalı ki, Hâfız Zebîdî senedi verip susmaklayetindi. [9] İbnü’l-Cevzî, bu rivâyeti el-Mevdûâtü’l-Kübrâ’sındazikrettikten sonra, (Ebû Hureyre hadîsine gelince, isnâdında Abdü’l-Vehhâb İbnüAtâ vardır ki, Ahmed onun hadîsinin Zayıf ve Muztarib olduğunu söyledi. İbnüHibbân, Ebû Merzûk hadîs uydururdu; isminin kitablarda zikredilmesi ancak onuayıblamak için helâl olur) dedi:(3/152) Lâkin Seneddeki râvî, uydurmacı olduğusöylenen Ebû merzûk değil, İbnü merzûk’tur. Bu ve benzeri sebeblerden olmalıki, Hâfız Zebîdî Hâfız İbnü’l-Cevzî’nin bu dediklerine iltifât etmedi ve şu rivâyetinisnâdının Hasen olduğuna hükmetti. Bunların el-Mevdûâtü’l-Kübrâ’daki yerlerinigöstermemdeki maksadım, Hadîs ilimlerinden haberi olmayanların bu rivâyetlerinsırf şu yerlerde de bulumalarının onların uydurma olduğu manasına geldiğiniiddiâ etme ihtimâli, ismi geçen eserde nice Sahîh ve Hasen hadîslerin geçtiğinibilmemeleri veya bilmezden gelmeleridir. [10] Hâfız Zebîdî, İthâfu Sâdeti’l-Müttakîn:10/322-324 [11] Ahmed b. Hanbel, Ubâde İbn-i Sâmit’den, isnâdıSahihtir. Munavi, et-Teysîr, 1/420 [12] Taberânî, el-Kebîr Ubâde İbn-i Samit’ten radıyallâhuanh isnâdı Sahihtir. Munavi, et-Teysîr, 1/420 [13] [Taberânî, el-Kebîr, Avf İbn-i Mâlik radıyallâhuanh’dan], İsnâdı Hasendir. Münâvî, et-Teysîr:1/421 [14] [Ahmed b. Hanbel, Hz. Ali radıyallâhu anh’dan]. İsnâdıHasendir. Munâvî, et-Teysîr: 1/421 [15] [İbnü Asakir], Aliyyul Kari, Mirkatu’l-Mefatih, Şerh-iMişkat [16] [ibn-i Asâkir, İbnu Mes’ud radıyallâhu anhdan], İbn-iAbidîn, İcabetü’l-Ğavs, M.R. 2/271 [17] Taberânî, el-Evsat, isnâdı Hasendir. (Said, işittim ki,Küfe’de Hasan-ı Basri’nin onlardan olduğundan şübhe etmedik, dedi.) Munâvi,et-Teysîr 2/302 [18] Yani, Ebdâl, "budala" değil. Olur ki buzatları aptallar ve budalalar kendilerinden zannaderler. [19] Şu kadar sayıda şu demenin zıddından ma'nâ çıkarılmaz. [20] Yani, kırk tane şu kimseleden vardır demek, kırktanenin dışında o kimselerden yoktur demek olmaz. [21] Hâfız İbn-i Hacer, Zehebî ve Sübkîye de dayandırarak‘Îsâ aleyhisselâm’ın Mi’râc da Nebî sallallâhu aleyhi ve sel lem’i görmekleSahâbî tâ’rîflerinden birine göre Sahabî olacağını ifâde etmiş, bu sebeble detercüme-i Hâlini el-İsâbe ’de yazmıştır:3/51-52 [22] Tashîh, el-Mekâsıdü’l-Hasene'den yapılmışdır. [23] Sahâbî sözlerinde. http://www.kadiritarikati.com/etiket/ebdal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli