13 Nisan 2014 Pazar

Lem'a..İMAM-I AZAM'DAN OĞLUNA NASİHAT

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ Ebu Hanife (699/h.80 - 767/h.150) (Arapça: أبو حنيفة النعمان, Ebu Hanife'tul Numan), İslam dininin dört fıkıh mezhebinden birisi olan Hanefi mezhebinin kurucusu ve Sünni fıkhının en büyük üstâdı sayılan İslam fıkıh ve hadis bilgini. Asıl adı "Nu’man İbn-i Sâbit" olup sevenlerince ismi "İmâm-ı Â’zam" unvanıyla birlikte anılır. Ebu Hanife, 699 (hicri 80) yılında, zamanının önemli bilim merkezlerinden olan Kufe'de doğdu. Babasının adı Sabit, dedesinin adı Zûta'dır. Dedesi Zûta, Afganistan civarlarında yaşamış, Araplar'ın burayı fethetmeleriyle esir düşmüştür. Teym kabilesinin kölesi olduysa da daha sonra özgürlüğüne kavuşmuştur. Fakat Ebu Hanife'nin torunlarından İsmail, büyük dedesinin asla bir köle olmadığını söylemiştir. Zûta, Ali bin Ebu Talib zamanında Kâbil'den gelerek Kufe'ye yerleşmiştir. Onun oğlu olan Sâbit ise Tirmiz, Nesa ve Enbar'da yaşamıştır. Hatta Ebu Hanife'nin Enbar'da doğduğu dahi iddia edilmiştir. Daha sonra yerleştiği Kufe'de kumaş ticaretiyle uğraşan varlıklı ve dindar bir kişiydi. Ali bin Ebu Talib ile görüştüğü, kendisi, evladı ve zürriyeti için duasını aldığı rivayet edilir. Ebu Hanife'nin ailesi Horasan'ın ileri gelenlerinden bir zatın soyundan gelir ki ailesinin Arap olmadığı kesindir. Türk veya Fars[1] olduğu şeklinde görüşler yaygındır. Bazı tarihçiler de Babil'de yaşamış bir Arap olduğunu söylemişlerdir.[2] 'Ebu Hanife' künyesini nereden aldığı konusu açık değildir. Ebu Hanife ismi, Arapça 'Hanife'nin babası' anlamına gelmekle birlikte bu isimde bir çocuğunun olmadığı bilinmektedir. Bu ismin Arapçadaki 'gönülden tertemiz şekilde iman eden' anlamındaki 'hanif' sözünden 'haniflerin babası' şeklinde onun öğrencileri tarafından kullanılmış olması muhtemel görünmektedir. Ebu Hanife, küçük yaşta Kur'an'ı ezberlemiş ve Arapça'nın o zaman tasnif edilmekte olan sarf, nahiv, şiir ve edebiyatını öğrenmiştir. Gençlik yıllarında sahabeden Enes bin Malik’i, Abdullah bin Ebi Evfa’yı, Vasile bin Eska’yı, Sehl bin Saide’yi ve en son hicri 102’de Mekke’de vefat eden Ebu’t Tufeyl Amir bin Vasile’yi görmüş, bunlardan hadis dinlemiş olduğundan tabiinden sayılır. Ebu Hanife, ilimle uğraşmaya başlamadan önce başarılı bir tüccardı. İmam-ı Şabi’nin tavsiyesiyle onun ders halkalarına devam etmeye başlamış, kelam, iman, itikad ve münazara bilgilerini Şabi’den öğrenmiştir. Daha sonra Hammâd bin Süleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh öğrenimine başlamış, Hammâd’ın derslerine on sekiz yıl devam etmiştir. Ebu Hanife, sık sık Mekke ve Medine’de çoğu tabiinden olan alimlerle görüşür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fıkıh müzakereleri yapardı. Ehl-i Beyt'ten Zeyd bin Ali’den, Muhammed el-Bakır’dan ilim öğrendi. Tasavvuf bilgilerini Muhammed el-Bakır, ondan sonra da Silsile-i Aliyye'den olan Cafer-i Sadık'tan aldı. Sahabeden İbn-i Abbâs’ın ilmini Mekke fakihi Atâ bin Ebu Rebah’tan ve İkrime’den, Halife Ömer ve onun oğlu Abdullah’tan nakledilen ilimleri Abdullah bin Ömer’in azatlısı Nafi’den öğrendi. İbn-i Mesud ve Ali’den nakledilen ilimleri de buluşup görüştüğü tabiinden öğrendi. Ebu Hanife kendisini en büyük imam (imam-ı azam), müctehid, müceddit olarak niteleyen yüceltici sıfatlar yanında, din yıkıcısı, en büyük fitne ve deccal olarak tanımlayan karşıt nitelendirmelerin de hedefidir.[3][4][5] Ebu Hanife rey ehli olarak bilinir, hadisleri sadece senet ve rivayet açısından değil, anlam açısından da kritiğe tabi tutar. Mana açısından Muhammed'e atfedilemiyeceğine inandığı hadisleri kabul etmez ve bu hadislere aykırı fetvalar vermekten çekinmez. Bu şekilde 200 kadar hadise aykırı fetvası bilinir ve bu yüzden hadisleri dinde "mutlak nass" gören hadisçiler tarafından şiddetle tenkit edilir.[6] Ebu Hanife, kendi zamanında 'Dehriyyun' denilen Cebriyye, İbni Sebeciler, Mürcie gibi dini fırkalarla mücadele etmiştir. Yaşar Nuri Öztürk, Ebu Hanife hakkında yazdığı müstakil kitabında onu İslamı Arapçılık ve Emevi tahribatından çıkartarak laikliğin temellerini atan, dini anlamada aklı ön plana çıkartan, ana dilde ibadet, içki, bireysel özgürlükler ve kadın özgürlüğü gibi konularda öncü bir devrimci olarak tanımlamaktadıR Ebu Hanife, fıkıh meselelerinin çözümünde belli bir usul belirleyen ve bunu sistemleştiren ilk İslam bilginidir. Nitekim onun kurmuş olduğu bu sistem fıkıh tarihindeki ilk mezhebin doğuşuna ve kendisinin de ilk mezhep imamı olarak anılmasına yol açmıştır. Ebu Hanife, meselelerin çözümünde dört delil olarak anılan kavramı kendi görüşleri üzerine yeniden düzenlemiştir. Bunları kısaca incelersek: Kitap: Ebu Hanife, Kur'an ayetlerinin zahirinden çok illetine bakarak görüş belirtmiştir. Ona göre, ibadet ile ilgili olanlar hariç her ayetin belirttiği hükmün ardındaki neden bulunmalı ve ona göre fetva verilmelidir. Sünnet: Görüş bildirirken sünnetlerin geliş ve bildirilme yollarında titizlik gösterdiği gibi bunların akla ve kamu yararına uygun olması gerektiği fikrini ortaya attı. Bunun için bazı hadisleri -nakil zinciri kuvvetli dahi olsa- görüş bildirirken gözardı ettiği görülmüştür. Bu anlayışı zamanına göre büyük bir cür'etti ve bedelini 'zındıklıkla' suçlanarak ödedi.[8] İcma: Ebu Hanife fıkıh biliminde ilerlemeye engel olarak gördüğü icmayı temelden reddetmiştir.[kaynak belirtilmeli] Kıyas: Yine kıyası da insanın ve kamunun yararına olacak şekilde kullanmıştır. Buraya kadar sayılan edille-i şer'iyye denilen dört temel delil, fıkhın mesele çözmede kullandığı ve Ebu Hanife'ye kadarki bilginlerin ihtilafsız kullandığı araçlardır. İmam bu araçları yeniden yorumlayarak benzersiz bir kullanımını ortaya koymuştur. Bu geleneksel delillere bir beşincisini ekleyerek fıkıh usulündeki asıl devrimini bu konuda yapmıştır: İstihsân: Ebu Hanife fıkıh bilimine bu metodu kazandırarak İslamı'ın zaman içinde değişebilecek şartlara uyum sağlamasını amaç edinmiştir. Başta Şafii olmak üzere bilginler tarafından şiddetli bir muhalefetle karşılaşmıştır. Aynı İmâm-ı Â’zam, H. 121 / M. 739 yılında “Hânedan-ı Alevîyye” mensuplarından “İmâm Zeyd bin Ali Zeyn el-Âb’ı-Dîn[12] tarafından Emevî Hâlifesi Hişâm bin Abd’ûl-Melik’in zâlimâne idaresine karşı çıkarılan isyânı da Hazreti Muhammed’in komuta ettiği Bedir Savaşı’na benzetmiş, ve destek vermekten hiç te çekinmemişti.[13]İmâm Zeyd”, – “Afdal olarak nitelendirilen daha seçkin bir şahıs varken, mafdûl olarak adlandırılan daha az seçkin olan bir başka şahıs tercihen hilâfet makamına getirilebilir” görüşüyle İmamiye Şiası’ndan, “İmâm-ı Â’zam” ise, – Zâlim yönetimlere kılıçla isyân etmeyi farz kabuleden görüşüyle, önderi olarak gösterilen günümüz “Ehl-i Sünnet vel Cemaat” i’tikadından, ayrılmaktalardı.[14] Akabinde verdiği fetvâlar ile sürekli olarak Ehl-i Beyt’e arka çıkan, ve Alevîler’i destekleyen Ebû Hanîfe Nu’man İbn-i Sâbit[15] te Halife Mansûr tarafından katledildi Ebu Hanife, fıkhı kollara ayırıp her branşın bilgilerini ayrı ayrı toplamış, usuller koymuş, 'Feraiz' ve 'Şurut' (şerait) kitaplarını yazmıştır. Ayrıca sahabenin peygamberden naklen bildirdiği iman, itikad bilgilerini de toplayıp yüzlerce talebesine bildirdi. Ebu Hanife, İslamiyet’i iman, amel ve ahlak esasları olarak tedvin etmiş, sorulara cevaplar vermiş, önce inançta birlik ve beraberliği sağlamış; ibadetlerde, günlük işlerde fıkhının esaslarını ve şeklini tespit etmiştir. Kendisine ikinci hicrî asrın müceddidi ünvanı verilmiştir. Ebu Hanife'nin ictihâd ve çalışmalarıyla tedvin ettiği fıkıh (islam hukuku) bilgileri ile oluşturduğu yola “Hanefî Mezhebi” denildi. Talebelerine verdiği derslerde bir taraftan fıkhın eski hadiselere ait bilinen hükümleri anlatılır ve müzakeresi yapılır, diğer taraftan yeni olaylara ait hükümler kurulurdu. Geçmiş ve yaşanmakta olan hadiselerin hükümleri takrir edilirken, bunlara benzeyen veya aynı cinsten olup da gelecekte vuku bulabilecek hadiselere ait hükümler de araştırılıp bulunurdu. Dolayısıyla İmam'ın derslerinde geçmiş ve yaşanmakta olan meselelerin çözümünden başka geleceğe ait meselelere geçilmiş ve fıkhın küllî (genel) kaideleri tespit edilmiştir. İlm-i Kelâm mütehassısları yetiştirdi. Başta gelen talebeleri; Ebu Yusuf ismiyle meşhur Yakub bin İbrahim, Muhammed Şeybani (her ikisi İmâmeyn, yani iki imam olarak da anılır), Züfer bin Hüzeyl, Hasan bin Ziyad, oğlu Hammad, Davud-i Tai, Esad bin Amr, Afiyat bin Yezid el-Advi, Kasım bin Ma’an, Ali bin Müshir, Hibban bin Ali gibi âlimlerdir. Ebu Hanife’nin derslerinde çözülen fiilî ve nazarî fıkhî meselelerin sayısının altıyüzbini aştığı rivayet edilir. İmam-ı Matüridi, ondan gelen kelam bilgilerini kitaplaştırmıştır. Yetiştirdiği talebelerin sayısı dört bine ulaşmış olup bunlardan yedi yüz otuzu ilimde iyice yükselmiş, içlerinden kırk kadarı ictihad derecesine çıkmıştır. Bazı yazarların onun derslerinde yetişen talebelerinin isim ve künyelerini, mensup oldukları şehirlerini tespit edip yazmışlardır. Ebu Hanife, Emevî ve Abbâsî devletleri zamanında yaşamıştır. Ömrünün elli iki yılı Emevî, son on sekiz yılı da Abbasi devleti zamanına denk gelir. O, Emevîler'in Arap milliyetçiliği esaslı yönetim şekline karşı çıkmış, Ehl-i Beyt ve sahabilere karşı zalimane davranışlarına karşı etkin olarak mücadele vermiştir. Emevî devletinin yıkılması için Abbâsîler'e destek verse de bu hanedanın da Emevîler'in yönetim anlayışıyla aynı yolu izlemesi üzerine desteğini geri çekmiştir. Nitekim ölümü de bir Abbâsî halifesinin eliyle olmuştur. Ebu Hanife'nin doğumu, yetişmesi ve bir bilgin olarak parlaması devirlerinin tümü Emevi hanedanı zamanına denk gelir. Bu devirdeki Zeyd bin Ali'nin Hişam bin Abdülmelik'e başkaldırısını hem fikirleriyle hem de maddi olarak desteklemiştir. Bu başkaldırıyı Bedir Muharebesi'ne benzetmiş, Zeyd bin Ali'ye biat etmiş ve on bin dirhem nakdi yardım göndermiştir. Bu başkaldırıya direk olarak destek vermemesini şu sözlerle savunmuştur ki bu ifadelerinde Zeyd bin Ali'yi Hüseyin bin Ali'ye benzetmiştir: “ Şayet halkın, onun atalarını aldattıkları gibi O’nu da aldatıp yarı yolda bırakmayacaklarını bilseydim, O’nunla beraber bende savaşırdım. ” Emeviler, derin ilmini ve etki alanının genişliğini gördükleri Ebu Hanife'ye kadılık teklif ederek yanlarına çekmeye çalışmışlardır. Bu teklifi Emevîler'in Irak valisi Ömer bin Hübeyre yapmıştır. Fakat Ebu Hanife, bu makamın ne niyetle verildiğini sezmiş ve bu görevi kabul etmemiştir. Bunun üzerine hiddetlenen vali, onu kırbaçlatmıştır. Bu durumdan imamı kırbaçlayan zindancı bile etkilenmiş, bu şekilde devam ederse imamın öleceğini valiye bildirmiştir. Bu zulüm esnasında yanına gelenlere Ebu Hanife'nin cevabı şu şekilde olmuştur: “ Eğer vali benden Vasıt Mescidi’nin kapılarını saymak gibi sıradan bir iş istesin, yine kabul etmem. O bir insanın katline hükmedecek, ben mühür basacağım ha? Allah’a yemin ederim ki bu mümkün değil! Bu dünyada kırbaç yemek ahirette ceza görmekten daha iyidir. Valinin beni öldürmeğe gücü yeter fakat tekliflerini kabul ettirmeğe asla! ” Bu olaydan sonra Ebu Hanife Kufe'de kalamıyacağını anladığı için Mekke'ye giderek altı yılı aşkın bir süre orada ikamet etti. Bu zaman zarfında kısa sürelerle Kufe'ye gittiği bilinse de bu ziyaretler uzun süreli olmamıştır. Ebu Hanife'nin, Emeviler'in yıkılıp Abbâsîler'in iktidara geldiği zamanlarda Mekke'de olduğu sanılmaktadır. Bu olay üzerine sevincini gizleyememiş ve bu duygularını şöyle ifade etmiştir: “ Bu iş (hilafet) Peygamberimiz’in yakınlarına geçerek hak yerini buldu. Bu Allah’ın lutfu ve keremidir. Ey alimler; bunlara yardım etmeye en layık olan sizsiniz! Size istediğiniz kadar ikram ve ihsan var. Halifenize biat ediniz. Biat ahirette sizin için emniyete kavuşmaya vesiledir. Allah’ın huzuruna biatsız çıkarak hüccetsiz ve delilsiz kalmayınız. ” Fakat bu sevinci fazla uzun sürmemiştir. Abbâsî hanedanı da zamanında Emevîler'e destek verdiğini öne sürdüğü alim ve fazıl kişileri katletmeye ve adaletsiz bir yönetim tarzı izlemeye başladılar. Nihayet Muhammed bin Abdullah ve kardeşi İbrahim, Abbasi halifesine isyan edince Ebu Hanife de bu isyana destek vermiştir. Öyle ki Ebu Hanife halife ordusu komutanı Hasan bin Kahtaba'nın İmam İbrahim üzerine yürümesini engellemiştir. Tabiî ki bu davranışı halife Ebû Câʿfer "el-Mansûr"'un dikkatinden kaçmamıştır. Halife, Ebû Hanîfe'ye fiili bir saldırının onu daha da güçlendireceğini tahmin etmiş ve ona yakınlık göstererek yanına çekmeye çalışmıştır. Bu amaçla Ebû Hanîfe'ye değerli hediyeler göndermiş fakat İmam-ı Azam bu hediyelerin kamu malından alındığını belirterek hepsini reddedmiştir. Yapılan başkadılık teklifini de geri çeviren Ebu Hanife, son olarak Musul halkının isyanını bahane ederek isyancıların katli için fetva isteyen halifeye olumsuz cevap verince halife onu zindana kapatarak kırbaçlatmaya başladı. Yaşı oldukça ilerlemiş olan Ebu Hanife, bu eziyete dayanamadı ve bu direnişini daha fazla sürdüremeyerek vefât etti. Bazı kaynaklar, Ebû Hanîfe Nu’man ibn-i Sâbit'in Abbâsî Hâlifesi Ebû Câʿfer "el-Mansûr" tarafından zehirleterek öldürdüğünü de kaydederler. Halife Mansûr tarafından Kâbe’nin bir benzeri olarak Bağdat’ta “Kubbe’t-ül Adrâ” adında büyük bir kale inşa edilmiş ve halk Kâbe’ye Haç’tan menedilmişti. “İmâm Dâr ül-Hicre” adıyla da tanınan İmâm Mâlik’in bir fetvâsıyla, hilâfetin vaktiyle Alevîler arasında “Nefs’üz-Zekiyye” nâmıyla tanınan Hasan bin Ali’nin oğlu Hasan el-Mu’tenâ’nın torunu Muhammed bin ʿAbd Allâh’a ait olduğu tüm Abbâsî aleyhtarı fırkalara duyurulmuştu. Emevîler’in son günlerinde Medine toplantısında hazır bulunan bütün Ehl-i Beyt’in, ve hattâ Abbâsîler’in dahi biatleriyle hilâfeti kabul edilmiş olan Hasan el-Mu’tenâ’nın torunu olan Muhammed bin bin ʿAbd Allâh’ın lehine İmâm-ı Â’zam Ebû Hanîfe Nu’man İbn-i Sâbit[15] te fetvâ vermişti. Bunun üzerine, Abbâsîler tüm şiddetleriyle Alevîler aleyhine harekete geçtiler. H. 145 / M. 763 yılında “Hasan el-Mu’tenâ’nın torunu Muhammed bin ʿAbd Allâh” Medine’de Halife Mansûr’un amcası "İsâ ibn-i Mûsâ" tarafından öldürüldü.[19] Hemen akabinde olayların kanlı bir biçimde gelişmesi ve Abbâsîler’in gittikçe artan zulmü karşısında, Alevîler yeni bir huruç hareketi başlattılar. Nefs’üz-Zekiyye’nin kardeşi “İbrahim bin ʿAbd Allâh” Ehl-i Beyt nâmına hilafeti ele geçirmek amacıyla İmâm-ı Â’zam Ebû Hanîfe’nin de fetvâsını alarak, Abbâsîler aleyhine kendi hayatına mâl olan başarısız bir isyân girişiminde bulundu Ebû Hanîfe, bütün zorlamalara rağmen Emevî ve Abbâsî saltanat sahiplerine boyun eğmemiş, yönetim anlayışını onaylamadığı Abbasi Devleti'nin ikinci halifesi Ebû Câʿfer "el-Mansûr", Ebu Hanîfe'yi Bağdat'ta hapsettirip işkence ettirmiş ve zehirleterek öldürtmüştür. Mezhebi, İslam dünyasının büyük bir kısmına yayıldı. Selçuklu sultanı Melikşah’ın vezirlerinden Ebu Sa’d-i Harezmi, Ebu Hanîfe'nin kabri üzerine mükemmel bir türbe ve çevresine bir medrese yaptırdı. Eserleri 1-Fıkhu’l-Ekber: Ebû Hanife’nin oğlu Hammad’ın babasından naklettiği en şöhretli eseridir. Ayrı silsilelerle zamanımıza kadar gelen birbirinden kısmen farklı üç nüshası vardır. Bu eser başta Ebû Mansur el-Matûridi olmak üzere birçok âlim tarafından şerhedilmiş, defalarca Türkçeye çevrilmiştir. Ehl-i Sünnet akîdesini kısa, özlü ve son derece ihâtalı bir şekilde ifade etmektedir. 2-El-Fıkhül-Ebsât: Bu eser, oğlu Hammad, öğrencisi Ebû Yusuf ve Ebû Muti’ b. Abdillah el-Belhi tarafından rivayet edilmiştir. Sual-cevap tarzında olup yazma nüshaları Kahire Kütüphanesi VII/353′de olan bu risale, Atâ el-Cürcâni tarafından şerhedilmiştir. 3-El-Âlim ve’l-müteallim: Bu risalede öğrencisi Ebû Mukatil’in sorduğu sualler Ebû Hanîfe tarafından cevaplandırılmaktadır. Bu eser de Kahire Kütüphanesi VII/553′de kayıtlıdır. El-Pezdevî de Usûl’ünün mukaddimesinde eserin Ebû Hanife’ye ait olduğunu belirtmektedir. 4-Er-Risâle: Bu eser, Ebû Hanife tarafından Basralı âlim Ebû Osman el-Bettî’ye gönderilmiştir. Kendisi hakkında Mürcie’den olduğu hususundaki ithamları reddetmektedir. Eser, yukarıda belirtilen rivayetlerle el-Pezdevî'nin aynı yerdeki şehadeti ile imama nisbet edilmektedir. Yazma nüshaları Kahire Kütüphanesi VII/203, 553′de kayıtlıdır. 5-El-Vasıyye: Avrupa kütüphanelerinde ve Kahire Kütüphanesinde (V/264) muhtelif nüshaları bulunan bu eserin Molla Hüseyin b. İskender el-Hanefî, Ekmelüddin el-Babertî ve el-Hâdimî tarafından yazılmış şerhleri mevcuttur. el-Babertî şerhinin Nûru Osmâniye, Ayasofya, Bâyezid ve Selim Ağa kütüphanelerinde yazma nüshaları mevcuttur. Hammâd bin Süleyman (ö. 746), Tabiun dönemi hadis ve fıkıh bilgini. Hanefi mezhebi kurucusu Ebu Hanife'nin hocası olan Hammâd bin Süleyman, bu mezhebin belirgin özelliği olan akılcılığı ve zayıf hadis kaynaklarının fıkıh meselelerinde delil olamayacağını ilk ifade eden alimdir. Hocası sayılabilecek sahabi Enes bin Mâlik'tir. Yine Enes bin Mâlik, Zeyd bin Vehb, Said bin Müseyyeb, Said bin Cübeyr, İkrime, Ebi Vâil ve İbrahim en-Nehaî'den hadis almıştır. Rivayet ettiği hadisler muteber hadis kitaplarında yer almıştır. İmam-ı Azam Ebu Hanife oğlu Hammad’a bir vasiyette bulunmuş eğer bunları tatbik ederse dünya ve âhiret mutluluğuna erişeceğini söylemiştir tavsiyesi şu şekildedir: 1. Bütün günahlardan sakınmalı ve takva sahibi olmalısın 2. Daima ilmi arayarak cehaletten kurtulmaya çalışmalısın 3. Din ve dünya için muhtaç olduğun kimselerle arkadaşlık yapmalısın 4.Ölmeyecek kadar ve sadece zaruri hallerde nefsinin istek ve arzularını yerine getirmelisin 5. Müslüman veya zımmilere düşmanlık ve eziyet etmemelisin 6. ALLAH’ın sana verdiğine kanaat etmelisin 7. İnsanlara muhtaç olmamak için çalışmalısın 8. Seni ilgilendirmeyen işlerle meşgul olmamalısın 9. Hiç kimseyi kendinden küçük görmemelisin 10.İnsanları selâmlamalı; onlara tatlı söz söylemeli; iyilik yapanları sevmeli kötülük yapanlarla iyi geçinmeye çalışmalısın 11.ALLAH’ı çok zikretmeli ve Resûlüllah’a da çok salavat getirmelisin 12.Peygamber Efendimizin her zaman okuduğu ve bütün istiğfarların efendisi diye adlandırdığı şu istiğfar duasını her zaman okumalısın: “EyALLAH’ım!.. Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilah yoktur. Beni sen yarattın ve ben de senin kulunum. Gücümün yettiği kadar sana verdiğim ahd ve vaadim üzerindeyim yaptıklarımın kötülüklerinden sana sığınırım. Bana verdiğin ve üzerimde tamamladığın nimetlerini ikrar ediyorum. Günahlarımı da ikrar ediyorum. Beni bağışla çünkü senden başka günahları bağışlayacak kimse yoktur.” (Buhari Daavat:2/16) Her kim bunu gece uyumadan önce söylerse o gece öldüğü zaman cennete girer. Her kim bunu gündüz söylerse o gün içinde Ölürse cennete girer. 13.Hergün Kur’an-ı Kerim’(den) okumalısın. Sevabını Peygambere baba ve annene ve bütün müslümanlara bağışlamalısın 14. Düşmanlarından fazla dostlarından kendini korumalısın. Zamanımız fesad ve fitnenin yığın haline geldiği zamandır. Düşmanın dostundan istifade etmektedir 15. Yolunu gidişatını düşüncelerini ve bütün sırlarını gizlemelisin. Güvenmediğin kimselerle fazla sohbet etmemelisin 16.Komşuna iyilik yapmalısın ve sakın ola ki onu rahatsız etmeyesin 17.Cehalet ve sapıklıkla dolu olan kimselerin mezhebinden uzaklaşmalısın. Ehl-i Sünnet vel-Cemaat mezhebine dört elle sarılıp ona göre amel etmelisin 18.Kazancın helal olsun. Her işte niyetin daima halis ve samimi olsun 19. Beşyüzbin hadis-i şerif içerisinden seçtiğim şu beşini hayatın için vazgeçilmez birer düstur olarak kabul etmelisin “Ameller ancak niyetledir. Her insana ancak yaptığı niyetinin karşılığı vardır.”(Buhari İman:41 Müslim İmare:155) “Müslümanın güzelliklerinden biri de kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesidir.” (Tirmizi Zühd:11İmam-ı Malik Hüsnü’l-Huluk:3)“Sizden biriniz kendisi için sevdiğini başkaları için de sevmedikçe imanı kemâle ermez” (Buhari İman:6; Müslim İman:71 Tirmizi:3517 İbn Mace:66) “Helal de belirlidir. Haram da belirlidir. Aralarında bazı şüpheli durumlar vardır. Bu şüpheleri insanların çoğu bilmez. Kim şüphelerden uzaklaşırsa namusunu ve dinini korumuş olur. Şüphelere düşen kimse ise harama düşmüş olur. Bir korunun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi daima koruya girmekten şüphelenir ve sürüsünü korur. Her padişahın bir korusu vardır. ALLAH’ın korusuda haramlardır. İnsanın vücudunda bir et parçası vardır. Eğer bu iyi olursa bütün vücud iyi olur. Şayet o kötü olursa bütün vücud kötü olur. İyi bilin ki o da kalptir”(Buhari İman:39 Müslim Musakat: 107 Ebu Davud: 3229 Tirmizi: 1205) “Hakiki müslüman diğer müslümanların elinden ve dilinden rahatsız olmadığı kimsedir.”(Buhari İman:4 Müslim İman:64 Ebu Davud:2481 Tirmizi: 2629) 20.ALLAH hakkında iyi niyetli ve iyi düşünceli olmalısın. Korku ile ümit arasında yaşamalısın. ALLAH’ın azabından korktuğun gibi onun rahmetinden de sakın ümidini kesmemelisin. IMAM AZAM'DAN NASIHATLER Yaslilara itibar et! Cocuklara merhamet et! Insanlari, hastalari ziyaret et! Kotu insanlardan kendini koru! Takva sahipleri ile dostluk et! Sultanlara karsi dikkatli ol! Kimseyi hakir (kucuk) gorme! Yanina gelenleri "bu da kimdir" deyip alcak gorme! Sirrini onune gelen herkeze soyleme! insanlara hemen guvenme! once onlari bir iki kez dene! Bir toplumda senin sozunu dinleyen ve dinlemeyen kimseler var ise seni dinlemeyen kimselerin yaninda sus. Seni dinleyenlere anlat! Sabirli ol! Guzel ahlakli ol! Genis yurekli ol! Sinirlenme! Guzel koku kullan! Insanlari meclisine cek! Gittigin yerde salih kimseleri arastir, bul! Sitemkár olma! Insanlara, sahis olarak hatalarini yuzlerine vurma! Baskasini araci yaparak, hatasini bildir! Az bir sey de olsa, insanlari yemegine buyur et! 1) Ancak ilmi bir ihtiyaçtan dolayi devlet baskani ile yakin iliski içinde ol. Onun yaninda ates içerisinde imis gibi ol. Çünkü sultan kendisi için istedigini baska hiç kimse için istemez. 2) Devlet baskani sana bir mesele arzettiginde, söylediklerini kabul edecegine kani olmadikça, o meseleyi çözmeyi kabul etme. 3) Avamin (siradan seviyesiz ve bilgisiz insanlarin) arasinda, sorulmadan rastgele konusma. 4) Avamin ve tacirlerin yaninda ilme ve dine ait olmayan sözlerden kaçin ki, mala ragbet ve sevgin üzerinde durulmasin. 5) Avam arasinda ne gül, ne de tebessüm et, yilisIk olma. 6) Gereksiz yere çarsiya - pazara sIkça çikma. 7) Olgunluga erismemis yeni yetismelerle çok konusma, senli benli olma. 8) Sokaklarda, mescidlerde yeyip içme. Yol kenarlarindaki çesme ve sulardan su içme. 9) Yol ortasinda oturma. Yok illâ da oturacaksan hiç olmazsa mescidlerde otur. 10) Dükkanlarda oturma. 11) Ipek ve ipek karisimi elbiseleri giyme, ahmakliga yol açar. 12) Evlilik hayatinin tüm ihtiyaçlarini karsilayabilecek duruma gelmedikçe evlenme. Önce ilim taleb et, sonra helâl mal kazan, sonra da evlen. 13) Gençliginde hep ilimle ugras. Çünkü gençlik, gönlün ve zihnin bos ve temiz oldugu andir. 14) Her daim Allah'tan kork, emaneti edâ et, seviyeli seviyesiz tüm insanlara nasihat et. 15) Hiç kimseyi küçük görme. Kendi vakarini tanidigin gibi baskalarinin vakar ve haysiyetini de tani. 16) Bilgisiz kisilerle özellikle dini konularda tartismaya girme. 17) Tartisma kurallarina uymayanlar ve çikar elde etmek için tartisanlarla tartisma. 18) Her kim sana soru sorarsa, sadece sorusuna cevab ver. Meseleyi fazla dagitma. 19) Kazançsiz ve aziksiz on yil da kalsan ilimden yüz çevirme. Çünkü ilimden yüz çevirdiginde maiset derdi, geçim sIkIntisi sana musallat olur. 20) Talebelerine, sanki onlar senin çocuklarinmis gibi egil ki, onlarin ilme arzulari artsin. 21) Hakki söyleme konusunda sultan dahil hiç kimseden korkma. 22) Insanlarin hatalarinin ardina düsme, aksine onlarin güzelliklerini gör. Ancak dini konularda hatalarini gördüklerini diger insanlara bildir ki ondan sakinsinlar ve ona uymasinlar. Bu konuda hiç kimsenin makam ve mevkisinden çekinme ki, hiç kimse dini bozmaya, bidatleri hortlatmaya cesaret edemesin. Çünkü Allah bu konuda senin ve dinin yardimcisidir. 23) Senden baskalarinin yaptigindan daha çok ibadet ve taatte bulunmaya çalis ki, ilmin meyveleri üzerinde görülsün. 24) Alimleri bulunan bir yere vardiginda orada sadece sen varmis havasina bürünme. Halki etrafina toplayip çekip çevirmeye kalkisma. Onlarin hocalarina dil uzatma. Lüzumsuz ve yersiz tartismalara girme. Delilsiz, kaynaksiz konusma. Onlardan biri imis gibi ol. Yoksa sana hased ederler. 25) Allah için, hep göründügün gibi ol. Nasilsan öyle görün. 26) Tartisma aninda korkak olma. Yoksa bildiklerini karistirirsin, dilin tutulur kalir. 27) Çok gülmekten sakin, çünkü o kalbi öldürür. 28) Ancak agir basli bir sekilde yürü. Hoppa ve kaypak olma. 29) Islerinde aceleci olma. 30) Biri arkandan çagirinca ona kulak verme. Çünkü arkalarindan ancak hayvanlar çagirilir. 31) Konusurken bagirip çagirma. Lüzumsuz yere sesini yükseltme. Sakin ve agirbasli ol. 32) Yalniz kaldiginda oldugu gibi insanlarin yaninda da Allah'i zikret. 33) Namazlardan sonra kendine ait bir virdin (Allah'i zikir, sükür, Kur'ân tilaveti ve duâ) olsun. 34) Her ay oruç tutacagin belirli günlerin bulunsun. Bu konuda baskalari seni örnek alsin. 35) Mecbur kalmadikça alis-veris isleri ile ugrasma. Bu islerini güvendigin kisilere gördür. 36) Kendini kontrol et, baskalarini gözet ki, ilmin ile hem dünyan hem de ahiretinden yararlanilsin. 37) Dünyaliklarina ve bulundugun haline güvenme. Çünkü Allah tüm bunlardan seni hesaba çekecektir. 38) Ölümü çokca hatirla. 39) Hocalarin için duâ ve istigfarda bulun. 40) Kabirleri, ilmi ile amel eden zatlari ve mübârek yerleri çokca ziyaret et. 41) Dine dâvetin disinda hevâ ve heves ehli ile düsüp kalkma. Oyun oynama. Sövüp sayma. 42) Ezan okundugunda hemen mescide kos. 43) Insanlarin sirlarini açiga vurma. 44) Seninle istisare edenle sen de istisare et, ancak rastgele insanlarla degil, seni Allah'a yaklastiracagini bildigin kisilerle. 45) Cimrilikten sakin. Aç gözlü ve yalanci olma. Saçmalama. Her isinde mürüvvetini, insanligini muhafaza et. 46) Her halukâda beyaz, açikrenkli elbise giy. 47) Dünyaya çokca haris olma, gönül zenginligi içinde ol. Fakir olsan bile kanaatkârligini, gönül zenginligini ortaya koy. 48) Esyalarini rastgele insanlara degil, güvendigin kisilere teslim et. Islerini de onlara gördür. 49) Su adinin bayagisi olan dünyayi hep hakir gör, geçici olduunu aklindan çikarma. Allah katinda olanin daha hayirli ve daha kalici oldugunu unutma. 50) Bir toplum seni öne geçirmedikçe, ne namazda ne de baska islerde onlarin önüne geçme. 51) Ilim meclislerinde kizma, kendini bilgisizlerle ölçme. 52) Bu ögütlerime saril ki, Allah'in izni ile önünde sonunda ondan faydalanasin. Beni de duândan unutma imam-ı Ebu Yusuf’un yazdığı “Kitabü’l Haraç’ta geçen şu nasihatleri tutmasını tavsiye etti. “Samimiyet ve Vakar” Sakın hiç kimseyi küçük görme. Vakarını koru ve herkese hürmet göster. İnsanlar ile fazla içli dışlı olma, işleri olduğunda onlar seni arayıp bulsunlar.Seni ziyarete gelenleri güler yüzle karşıla. Onlara iyi davran vesorduğu sorulara cevap ver. Cevabı kısa tut, uzatıp ilaveler yapma.Çünkü uzun cevap soru sahibinin aklını karıştırır.(Fıkıh) Bilgilerini derinleştirmek, ilim ve anlayışlarını artırmakmaksadı ile sana müracaat eden talebelerin, ilme karşı rağbetleriniartırmak için her birine evladınmış gibi davran, onlara yardımcı ol.Âlimi çok olan bir beldeye vardığın zaman, halkı etrafına toplamayaçalışma. Sen de oranın sakinlerinden biri ol. Böyle yaparsan senin oradabir mevki kazanmak için gayret etmediğini bilirler. Böyle yapmazsan, omemleketin âlimleri seni, mezhebini eleştirirler. Halkı sana karşıkışkırtırlar.Eğer, âlimlerden sana belirli meseleleri soranlar olursa cevabındaonlara her hususu açık delillerle anlat. Onlara verdiğin cevaplarüzerinde münakaşa ve münazara etme.Kötülüğünü bilsen bile hiçbir insanı kötü yad etme. O insanda bileiyilik, hayır ve salah ara. İnsanları iyi halleriyle an. Ancak o insanıkötülüğü din hususunda olursa ve sen bu hali görürsen, diğer insanlarabunu söyle ki yanılarak ona tabi olmasınlar ve fenalıklarındansakınsınlar.Herhangi bir yerde insanların içinde bulunduğun zaman, sana hürmetedip öne geçirmedikçe kendiliğinden ön saflara geçme. Aynı şekildehürmet görmez ve teklif almazsan öne geçip imamet yapma. “Asalet ve Duruş”Önce ilim tahsil et, sonra helalinden servet temin et, daha sonra daevlen. Çünkü ilim tahsil ettiğin sırada hayatın kazanmaya çalışırsanikisini bir arada yürütemez tahsilini yarım bırakmak zorunda kalırsın.İlim tahsilinden önce kazanacağın servet ise seni dünya işleriyle meşgulolmaya teşvik eder. Bu durumda vaktin boşa gider. İlim tahsil etmedenevlenirsen çoluk çocuğa karışırsın. Onların ihtiyaçlarını temineçalışırken ilim tahsilini bırakmak zorunda kalırsın.10 sene, kazançsız ve azıksız kalsan bile ilim tahsil etmekten geridurup, yüz çevirme. Çünkü tahsilden yüz çevirmen halinde yine geçimsıkıntısı çekmen muhtemeldir.İlmi bir konuyu çözerken etraflıca mütalaa et. O konuyu içi ile dışı ile çözmeye, ıslah etmeye çalış.Münazara ettiğin meclislerde, asla korku ve endişe içinde konuşma.Çünkü bu hal, meseleyi geniş bir şekilde kavrama ve anlama kabiliyetinenoksanlık getireceği gibi diline ve ifade kuvvetine ağırlık verir.İşlerini, o işten anlayan ehil kişilere havale et. Eğer böyleyaparsan bilgiye, tecrübeye ve ihtisasa olan itimadın ve hürmetin artıpsağlamlaşır. Ayrıca, böyle davranmakla ihtiyaçlarını kolay temin etmişve menfaatini korumuş olursun.Makam ve mevki peşinde koşan, halk arasında günlük ve basit işleredalarak, bu yolla kendilerine şöhret ve dünya menfaati sağlamak isteyenkimselerin söz ve sohbetlerine katılma. Onların aralarına da girme.Çünkü öyle kimseler, senin haklı olduğunu bilseler dahi bunusöylemezler. Şarlatanlıkla seni susturmaya ve mahcup etmeye kalkarlar.İlim adamları ile fıkhî meselelerde bir mecliste oturup konuşmakistersen, oraya iyice hazırlanarak git. Bildiklerini bütün inceliklerive delilleriyle söyle. İyi bilmediğin meselelerden bahsetme. Eğerbahsedersen, isabetsiz ve haksız olarak karşındaki kimseyi senden dahaalim sanırlar.Katıldığın mecliste sorulan meseleler fetvaya müsaitse cevabınıverirsin. Müsait değilse sebebini söylersin ve sözü kısa kesersin.Karşındaki şahsın senin huzurunda izahat vermeye kalkışmasına vebaşkalarına ders vermeye başlamasına mahal bırakmamak için oradan kalkargidersin. Yalnız orada adamlarından birini bırakarak, muarızın ilmini,derecesini ve sözünü anlarsın.Talebelerinden herhangi birisi bir topluluğa vaaz veriyorsa senorada bulunma. Çünkü senin orada bulunman onu sıkar ve şaşırtır. Amaitimat ettiğin bir adamını orada bulundur. Onun vaazını dinlemesi içinmahalle halkını teşvik et ve cemaatinin çoğalmasını sağla. “Ahlak ve İbadet”Yolda yürürken daima önüne bak.İnsanlar arasında gülme. Çarşı-pazar yerlerine fazla çıkma. Çarşıda, sokakta ve toplu yerlerde bir şey yeme.İster avamdan olsun, ister havastan olsun, ister büyük, ister küçük olsun her kişiye iyilik et ve nasihatte bulun.Eşinin yanında başkalarının hanımlarından bahsetme. Böyle şeylerdensöz edersen, eşin sana saygısızlık eder. O da başka erkeklerden bahsetmehakkını kendinde bulabilir.Namazların sonuna sürekli yapabileceğin bir vird seç, onu ifayaçalış. Mesela namazlardan sonra Kur’an-ı Kerim okuyabilirsin yahutHazreti Allah’ı zikredebilir, verdiği nimetlere şükredebilirsin.Tartı ile satılan şeyleri kendin tartmaya teşebbüs etme. Satan şahsın ölçüsüne ve tartısına itimat et.Beni de hayır duadan unutma. “Mesafe ve Saygı”İdarecinle ilişkilerinde ateşten faydalandığın gibi davran. Ateş çok yaklaşanı yakar, uzakta kalana fayda sağlamaz.İlmi bir mesele veya bir ihtiyaç dolayısıyla seni çağırmadıkçayöneticinin huzuruna girmekten kaçın. Çünkü onun yanına lüzumlu lüzumsuzgirip çıkarsan sana itibar etmez, kıymet vermez.Sultanın yanında tanımadığın bir âlim varsa huzura girme. Çünkü senilim cihetinden ondan daha aşağı durumda olabilirsin yahut huzurdayaptığın konuşma ile ondan üstün gözükebilirsin. Bu sebeple adamın senizarara uğratmaya çalışması muhtemeldir.Yöneticin sana ilmi, fıkhî bir vazife, bir iş teklif ederse düşün;ancak şahsiyetine ve mezhebine uygun görürsen kabul et. Sana vemezhebine rıza gösterilmeyeceğini anlarsan o işi kabul etme.Yöneticinle görüşmek için onu adamlarını ve etrafındaki kişilerivasıta olarak kullanma. Onunla doğrudan doğruya kendin görüş. Onunetrafındakilerden uzaklaş ki yöneticinin gözünde şerefin ve mertebenyerinde kalsın.Yöneticinin seni yakınları arasına almasına müsaade etme. Şayetidarecin, kendiliğinden seni yakınları arasına alırsa bu durumu halkaaçıklama. Çünkü bu durum halka açıklarsan sana birtakım işler havaleederler. Bu işleri takip edip, üzerinde durursan yöneticin seni hoşkarşılamaz. Bu işleri takip etmez ve üzerinde durmazsan bu sefer de halkseni ayıplar. Her iki halde senin için küçüklüktür.Yöneticin ve amirinden dine uymayan bir hal gördüğün zaman, onu buhususta münasip bir dille ikaz et. Mesela ona şöyle diyebilirsin, “Sizbenin idarecimsiniz, bundan dolayı emrinize itaat ederim. Şu kadar varki dine uymayan hal ve davranışlarınızı size haber vermekten kendimialamıyorum” Bu ikazı bir defa yapman yeterlidir. İkaza tekrarlayıp ilerigidersen idarecin seni azarlar ve müşkül durumda bırakır. İmam-i azam hazretlerinin bir talebesine yaptigi vasiyetlerden bazilari söyledir: 1 Konusurken yüksek sesle konusma. Hiç bir isinde acele etme, teenni ile hareket et. Acele seytandir. [Hadis-i serifte, (Teenni eden isabet eder, acele eden hata eder.) buyuruldu. Teenni, acele etmemektir.] 2 Susmayi âdet edin. [Hadis-i serifte, (Susmak, hikmettir; fakat susan azdir.) buyuruldu.] 3 Her ayda birkaç gün oruç tut. [Hadis-i serifte, (Her ay 3 gün oruç tutan, yilin tamaminda oruç tutmus gibi olur.) buyuruldu.] 4 Nefsini hesaba çek, ilmi muhafaza et. Böylece amelinden iki cihanda faydalan. [Hadis-i serifte, (Akilli, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrasi için amel edendir.) buyuruldu.] 5Dünya nimetine ve sagligina güvenme. [Hadis-i serifte, (Ihtiyarliktan önce gençligin, hastaliktan önce sagligin, mesguliyetten önce bos vaktin, fakirlikten önce zenginligin, ölümden önce hayatin kiymetini bil.) buyuruldu.] 6Bu nimetlerin hepsinden sorguya çekileceksin. [Hadis-i serifte, (Kiyamette, herkes ömrünü nerede geçirdiginden, malini nereden kazanip, nereye harcadigindan ve ilmi ile amel edip, etmediginden sorulacaktir.) buyuruldu.] 7-Kötü kimseyi; kötülügü ile anma, bir iyiligini bul, onu söyle. Eger kötülügü din hakkinda ise, bid’at ise onu insanlara söyle ve ona uymaktan onlari koru. [Hadis-i serifte, (Bid'atler yayilinca, ilmi olan bunu herkese bildirsin, bildirmezse, Kur'an-i kerimi gizlemis sayilir.) buyuruldu.] 8 Sakin ölümü hatirindan çikarma. [Hadis-i serifte, (Ölümü çok hatirlayanin kalbi ihya olur, ölümü de kolaylasir.) buyuruldu. 9 Kur’an-i kerim okumaya devam et. [Hadis-i serifte, (Kur'an okunan evin hayri artar, melekler oraya toplanir, seytanlar oradan uzaklasir. Kur'an okunmayan ev, içindekilere dar gelir, sikinti verir, bereketsiz olur. Bu evden melekler çikar, seytanlar girer.) buyuruldu.] 10 Bid’at ehlinden uzak dur. [Hadis-i serifte, (Bid’at ehlinin cenazelerine gitme, onlarla birlikte namaz kilma. Ben onlardan degilim.) buyuruldu.] 11Küfür ehli ile zaruretsiz konusma, mümkünse onlari Islama davet et, degilse, onlarla dost olma [diyaloga girme!] Anneni, babani, üstadini hayir duadan unutma. Ezan okununca, hazir ol, herkesten önce mescide gel. Peygamberleri, salihleri, mescid ve mezarlar hakkinda halkin gördügü rüyalari tabir et. Kabirleri ziyaret et. 12Komsudan gördügün ayiplari, emanet bil; sakla, kimsenin sirrini kimseye söyleme. Seninle istisare edene dogruyu söyle. Cimrilikten sakin. Tamahkar olan mürüvvetsiz olur. Her iste mürüvveti gözet. Ihtiyacin olsa da, kimseden bir sey isteme. Dünya ehline ragbet etme. 13 Yolda giderken sagina soluna bakma, önüne bak. Bahsis verilen yerlerde herkesten daha çok ver. 14Bir cemaat içinde iken, onlar teklif etmeden imam olma. Kadinlarin, kizlarin, gençlerin toplandiklari yerlere gitme. Fisk, çalgi, müzik ve diger haram bulunan eglence yerlerine girme. 15 Ilimmeclisinde sakin kizma. Inanilmasi zor olan hikâyeleri anlatma. Bu nasihatimizi, cani gönülden kabul et. Bunlarla dünya ve ahiretini süsle. Zira bunlar senin ve herkesin iyiligi içindir. Bu yolda git ve herkese de tavsiye et . 16 Yürürken vakarlı olasın. 17 Her işinde acele etmeyip, teenni edesin. 18 Arkadan seslenene cevab vermeyesin. Zira hayvanlar ardından çağrılır. Onu kendine layık görmeyesin. 19 Konuşunca, çok yüksek seslenmeyesin. Muhatabın işiteceği kadar ve ağır söyleyesin. 20 Kendin için susmayı ve az hareketi âdet edesin. Böylece sabır ve sebatını herkes bilsin. 21 İnsanlar içerisinde Allah-û Teâlâ'yı çok an ki, O'nu senden öğrensinler. 22 Beş vakit namazın arkasından kendin için öyle vird kabul et ki, onda Kur'an okuyup, zikr ile şükrünü yapasın. 23 Her ayda birkaç gün oruç tut. 24 Nefsini murakabe edip, ilmi muhafazaya alasın. Böylece amelinle iki dünyada menfaatlenesin. İnsanlarla olan işlerini o görsün. 25 Elinde bulunan dünya devletine ve bedenin sıhhatine itibar ve itimad etmeyesin. Böylece hepsinden sorguya çekildikte ümidsizliğe düşmeyesin. 26 Sultan seni kendi yakınlarından ederse de, sen bu yakınlığını insanlara duyurmayasın. Zira sultana yakınlığı izhar edince, insanların ihtiyac ve işlerinin yeri olursun. Hepsinin işlerini görmeyi boynuna alırsan, sultanın gözünden düşüp hakaret bulursun. Yapmazsan ayıblanır, insanları darıltmak sıkıntısında kalırsın. 27 Halkın hâtâsını örtüp, doğruluğuna uyasın. 28 Kötü bildiğin kimseyi, kötülüğü ile anmayıp bir iyiliğini bulup, onunla söyleyesin. 29 kötülüğü din hakkında ise, onu insanlara söyleyesin ve ona uymaktan onları koruyasın. 30 Hak Teâlâ bu din-i mübinin yardımcısıdır. O halde sen, makam sahiblerinin dininde gördüğün sakatlıkları bir kere söylersen Allah-û Teâlâ yardımcın olur. İnsanlar senden elbette çekinir. Ne kimse dinde bir bid'at çıkarabilir, ne de bozukluğu o halde kalır. 31 Sultanından ilme uymayan amel görürsen, ona saygılı tatlı dille söyleyesin. Çünkü onun eli, senin elinden kuvvetlidir. 32 Bir sözü bir kere demekle yetinesin. O makam sahibi, o bozukluğu gıyabında söylemekle senden çekinmediyse, yine işleyip terk etmediyse, sarayına gidip, yalnız olarak tatlı dille nasihat edesin. Bid'at sahibi ise, münazara ile Kitab ve sünnetten hatırına geleni söyleyesin. Kabul ederse ne âla, yoksa onu kızdırmaktan çekinesin. Sakın ölümü unutmayıp, Hak Teâlâ'dan üstadların için mağfiret ve rahmet dileyesin. 33 Kur'an-ı Kerim okumaya devam edip, kabir ziyaretlerine ve meşayıhı görmeye ve kıymetli yerlere çok gidesin. 34 Avamın sana arzettikleri enbiya ve salihleri, mescid, menzil ve mezarlar hakkında gördükleri rüyaları kabul edesin. 35 Küfr ve bid'at ehlinden bir kimse ile oturup konuşmayasın. Mümkünse dine davet edesin. Yoksa oyun meclislerine gitmeyesin. 36 Müezzin ezan okuyunca, hazır olasın. Böylece avamdan önce mescide gelesin. 37 Hakimin evine yakın evde oturmayasın. 38 Komşundan gördüğün ayb, emanettir; saklayıp, kimsenin sırrını kimseye söylemeyesin. 39 Bir iş için seninle meşveret edene doğruyu söyleyesin. Seni Mevlâ'ya yakın eden işleri O'na gösteresin. 40 Benim bu vasiyyetlerimi can ile kabul kılasın. Bunlarla dünya ve ahiretinde fayda bulasın. Tevfik-i Hakk'ı refik bulasın. 41 Sakın bahil olma ki, halin kötü olur. Tamah ve yalan ehli olma ki, mürüvvetsiz kalmayasın. 42 Doğruyu yanlışa katma ki, ihanet görmeyesin. 43 Her işte mürüvveti gözetesin. 44 Sıkışık ve rahat zamanlarda beyaz elbise giyip, kalben kimseye muhtac olmadığını gösteresin. 45 Fakirsen kimseden bir şey istemeyesin. 46 Dünya ehline hırs ve rağbet etmeyesin. Himmetini yüksek yapıp, alçakta kalmayasın. 47 Yolda giderken sağına soluna bakmayıp, önüne toprağa bakasın. 48 Hamama giderken, hamam ücretini pazarlık etmeden insanlardan daha çok veresin. Hamam ehli arasında mürüvvetin zahir olup, onlardan tazim ve hürmet bulursun. 49 İlim sahibleri yanında alçak olan dünyayı aşağı tutasın. Hak Teâlâ'nın katında dünyadan yüksek olan devlete kavuşasın. 50 Dünya işleri için sadık bir vekil bulasın. İşlerini o görüp, sen ilim ve amele dönesin. 51 İlim ehlinden hüccet ve münazara bilmeyenlerle ve makam kazanmak için olan bahis ve konuşmalara katılmayasın. Zira onlar senden kaçınmayıp, seni mahcub etmeye çalışırlar. Senin haklı olduğunu bilseler de, aykırı giderler. Ayan ve ekâbir meclisine vardığında onlar seni yüksekte oturtmayınca, sen yukarda oturmayasın. 52 Bir cemaat içinde iken, onlar seni tazim ile ileri geçirip imam yapmayınca, önlerine geçmeyesin. 53 Kadınların, kızların, gençlerin toplandıkları mesire (piknik) yerlerine gitmeyesin. 54 Fısk, çalgı, şarkı ve haram bulunan meclislere girmeyesin. Onlarla ortak olup, ihanet görmeyesin. 55 İlim meclisinde sakın kızmayasın. 56 Halka, inanılmamaya yakın olan hikâyeleri söylemeyesin. 57 İlim ehlinden biri için bir meclis kurmak istersen, eğer fıkıh meclisi ise, kendin gidersin, orada bildiğin gerçekleri takrir edersin. Böylece halk onu âlim sanıp, ona aldanmasınlar. Senin huzurunla şübhede kalmasınlar. Sözü fetvaya salih ise, onu ondan zikretmeli, yoksa senin huzurunda ders görmüş olmaması için kalkıp gidesin. Belki onun yanında talebenden birini bulundurup, sözünün durumunu, ilminin derecesini öğrenirsin. 58 Bid'atle karışık zikr meclisine gitmeyesin. 59 Evlenme işlerini, cenaze, bayram namazlarını ve Cum'a hutbesini üzerine almayasın. 60 Anneni, babanı, üstadını hayır duadan unutmayasın. 61 Bu nasihatimizi, bizden can-ü gönülden kabul edesin. Zira bunu senin ve herkesin iyiliği için vasiyyet eyledim. Bu yolda gidesin ve halkı da Hak yola getiresin. Ey oğlum; 500 bin hadis arasından seçtiğim şu 5 hadise uy… - Amel ancak niyetledir. Ve bir kişiye ancak niyet ettiği vardır. - Kişinin malayaniyi (manasız boş söz) terk etmesi İslamiyet’inin güzelliğindendir. - Kendi nefsiniz için istediğiniz ve sevdiğiniz şeyi, din kardeşiniz için de istemedikçe hiçbiriniz tam iman etmiş sayılmazsınız. - Şüphesiz helâl belli, haram da bellidir. Allah güzeldir, ancak güzel şeyleri kabul eder. - Müslüman, Müslümanlara eliyle ve diliyle zarar vermeyen kimsedir. Sen, Allah’ın azabından kork ve rahmetini um; havf ile reca (ümit ve korku) arasında ol. Fakat ümidin korkuya (recân havfe) galip gelsin. Sıhhatli olduğun halde, korku ve rahatlık arasında sabit ol. Cenab-ı Allah hakkında hüsn-i zanda bulun. Oğlum! Bozuk itikatli olanlardan uzak olmanı, kalbiselim sahibi olarak ölmeni isterim. Şüphesiz Allah (cc) Gafûr ve Rahîm’dir. Vasiyetler arasinda once takvanin zikredilmesinin sebep ve hikmeti, tatlarin enustunu olmasidir. Takva ile temizlenip tatla suslenirsin. Cenab-i Hakk'in "Allah katinda en ustun olaniniz, (O'nun yasaklarindan) en cok korkaninizdir." ayeti kerimesiyle, Resûl-i Zîsan'in "Sen takvaya riayet et, muhakkak takva, butun guzellikleri cami (toplayici) ve onemli bir ibadettir." mealindeki hadis-i serifi takvanin degerini gostermis bulunmaktadir. Takva, ahirette zararli olan her turlu kotulukten sakinmaktir. "Ey imanedenler! Allah'tan geregi gibi korkunuz." ayetinden anlasilan gercektakva da budur. Dikenli arazide yalinayak yuruyen kisinin sakindigigibi, her cesit gunahtan sakinmak gereklidir. Kucuk gunahlarikucumsememek gerekir. Zira gorunen buyuk daglar, kucuk taslarin birikmesiyle bir araya gelmistir. Rivayete gore, bir adam Hazret-i Ali'ye (radiyallahu anh) gelerek; Sana sormak istedigim dort sualim var demis: - Vacip nedir? Vacipten evvel vacip nedir?- Yakin nedir? Yakinden yakin nedir? - Acayip nedir? Acayipten daha acayip nedir?- Zor nedir? Zordan daha zor nedir? Hazret-i Ali (radiyallahu anh) cevaben:- Tovbe etmek vaciptir, gunahlari terk ise ondan evvel vaciptir. - Kiyamet yakindir, olum ondan daha yakindir. - Dunya acayiptir, dunyayi sevmek ise ondan daha acayiptir. - Kabir zordur, aziksiz, amelsiz kabre girmek ondan daha zordur, buyurmustur. Oglum!Ogrenmekmecburiyetinde oldugun bir meseleyi bilmemeye devam ve israr etme.Muhtac oldugun meseleyi ogrenmek maksadiyla alimlere muracaat ederekogren. Insanlara karismak bir sey ifade etmez, ancak sermayesi kîl u kâl (dedikodu)olan, hezeyan ve alay ifade eder. Sen insanlarla arkadaslik yapma, megerki ilim ogrenmek veya bir fena durumu islah icin ola. Hicbir sahisla fazla samimi olma, ancak din ve dunya islerini yerine getirmekte samimi olup gorusebilirsin. Adaleti once kendi sozunde, isinde, nefsinde tatbik et, adaletli ol. Hazret-i Ali (radiyallahu anh) soyle buyurdu:"Adaletguzeldir. Lakin emirlerde daha da guzeldir. Comertlik guzeldir, lakinzenginlerde daha da guzeldir. Sabir guzeldir, fakirlerde daha daguzeldir. Haya guzeldir, kadinlarda daha da guzeldir." Ne bir Musluman hakkinda, ne de bir zimmi Hiristiyan veya Yahudi hakkinda, sozunle veya isinle dusmanca muamele etme. cenab-i Hakk'in sana vermis oldugu rizka, yaptigi taksimata riza goster. Sana ayirdigi mal olsun, makam ve mansip olsun hakkina razi ol.Darb-i meselde vârid olmustur ki: "Insanlarin hayirlisi kanaatkâr olanidir. Fakirligin en fenasi, zenginlere yaltaklik (mudahane) etmektir." Elininaltinda mevcut olan rizki, istikbalindeki durumunu nazari itibaraolarak tedbirli harca. Ta ki insanlardan mustagni olasin.Hic kimseye muhtac olmamak ve bu sekilde davranmak, israf etmemekle mumkun olur. Ne israf, ne cimrilik, her ikisi de begenilmez.Insanlarin tepeden hakaretamiz sekildeki bakislarini uzerine cekme. Ya Yakup b. İbrahim! 1. Sultana, makam ve mevkiine hürmet göster, tazim et. Huzurunda yalan söylemekten sakın. İlmi bir mesele için seni çağırmadığı vakit yanına gitmekten kaçın. Sık gidersen itibarın küçülür. “Sık gitme dostuna yatar sırtı üstüne, / Seyrek git dostuna kalksın ayaküstüne” Sultan ile muamelelerde ateşten faydalanma gibi olmalı. Uzakça dur, çok yaklaşma. Huzurunda ilmi meseleleri fazla konuşma. Yanında tanımadığın bir alim varsa huzuruna girme. Huzurunda hem kendi hem de başkasının kadrini bilen ol. İlimde ve hukuki meselelerde sana teklif edeceği işlerinden ancak kendi meslek ve meşrebine uygun olanını tut, kabul et ki; hükümet işlerinde bir başka mezhep tutmak ihtiyacını hissetmeyesin. Sultanın dostları ile buluşma. Sultana yalnız kendin yaklaş, etrafındakilerden uzaklaş ki şerefin de merteben de yerinde kalsın. 2. Halk önünde konuşma. Yalnız sorduklarına cevap ver. Avam arasında ne gül, ne de gülümse. Avam ve tüccar arasında da dini ve zaruri bilgiye ait olmayan şeylerden, sözlerden kaçın ki, sevin, mala rağbetin üzerinde durulmasın. 3. Çarşı ve pazara da o kadar çok çıkma. 4. Henüz buluğ çağına yaklaşmamış olanlarla konuşma! Zira onlar bir fitnedir. Ama küçük çocuklarla konuşman ve başlarını okşamanda bir sakınca yoktur. 5. Avam ve ihtiyarlar ile yol ortasında yürüme. Çünkü onların arkasında gidersen bu hal ilmine bir hakaret olur, önlerinden yürürsen onlar seni horlarlar. Zira onlar senden daha yaşlıdırlar. 6. Peygamberimiz (SAV): “Küçüklerine sevgi, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir” buyurmuştur. 7. Yol ağızlarında ve köşe başlarında oturma, icap ederse mescitte ve avlusunda otur. 8. Çarşı, sokak ve camilerde bir şeyler yeme. 9. Yol ağızlarında ve köşe başlarında bulunan musluklardan ve sokakların ellerinden su içme. 10. İpekten yapılma atlas, çeşitli ipeklerden giyinme, zira bu ahmaklığa ve gevşekliğe götürür. 11. Eşinin yanında başkalarının kadınlarını ve hizmetçilerinin işlerini konuşma! Zira eşin bu sözlerinde sana karşı açık yüzlülük eder, küstahlıkta bulunur. Sen başka kadınlardan bahsedince, o da yabancı erkeklerden söz etmek hakkını kendine bulur. 12. Dul, ya babalı veya analı yahut kız çocuğu bulunan bir kadınla mümkünse evlenme! Değilse, en yakın akrabasından hiç birisinin kadının yanına girmesini şart koş. 13. Elinden geldiği kadar iç güveysi de olma! Eşin ile beraber babası ve anası evinde beraber yaşamaktan çekin. Çünkü onlar malını alırlar ve bu hususta da tamahkardırlar. Arkası çocuklu kadın ile de evlenme! Çünkü çocuk senden daha hayırlıdır, kıymetlidir. Malını ona saklar. Sakın bir evde iki eşi bulundurma. Evlilik hayatına da maddi bütün ihtiyaçlarını sağlamağa muktedir bulunduğunu bilmeden evlenme! Önce ilim tahsil et; sonra helalinden mal ve servet edin, ondan sonra evlen. Çünkü tahsil zamanında hayatını da kazanmak istersen, ikisini bir anda yürütemez, tahsilini noksan bırakırsın. Gençliğin kuvvetli, gönlün asüde, kafanın zinde zamanında, ilim tahsili ile uğraş; sonra mal ve servet toplamağa çalış, Zira evlat ve iyalin çoğalması zihni karıştırır. Hayatını kazanınca evlenirsin. 14. Her halde Allah’tan kork, fenalıklardan korun. Emanetini öde! 15. Her yerde iyilik ve nasihatte bulun. 16. Hiç kimseyi küçük görme! Vakarını tanı ve herkese saygı göster. 17. Halk ile çokça düşüp kalkma, onlar seni arasınlar. 18. Ziyaretine gelenleri iyi karşıla, meselelerine cevap ver. Eğer o mevzunun ehli ise, ilim ile meşgul olur. Yoksa muhabbet besler. 19. Her kim sana bir sual sorarsa yalnız sualine cevap ver. Fazla şeyler ilave etme. Sorusunun uzun cevabı onun zihnini teşviş eder, karıştırır. 20. Kazançsız, azıksız 10 sene de dursan ilim tahsilinden yüzünü çevirme. Çünkü tahsilden vazgeçtiğin takdirde yine geçimin darlaşacaktır. 21. Avamdan ve maiyetinden biri ile münakaşa etme. Bu, itibarını giderir. 22. Hiç kimsenin yanında hakkı anlatmaktan çekinme. Hak daima sahibinin itibarını artırır. 23. Başkasının yaptığından daha çok ibadet, verdiklerinden daha ziyade ihsanda bulunmadıkça canın rahat etmesin! 24. Alimleri bulunan bir beldeye vardığın zaman orayı kendine tahsis edip, halkı etrafına çekip çevirme! Belki sen de oranın sakinlerinden biri olmalısın. Ta ki senin orada bir mevki kazanmak istemediğini bilsinler. Yoksa hepsi senin aleyhine dönerler. Göz hapsine alırlar. 25. Eğer alimler senden belirli meseller sorarlar ise verdiğin cevaplar üzerine onlarla münakaşaya girme; münazara etme. Yalnız onlara her şeyi açık delilleri ile söyle. 26. Hoca ve üstatlarına dil uzatma! Yoksa onlar da sana ta’n ederler ve arkandan çekiştirirler. 27. Halktan daima çekin. 28. Allah için gizli halinde ne isen açık halinde de öyle ol! 29. İlmi bir meseleyi içi ile dışını birleştirmek sureti ile ıslah et! 30. Sultan sana hoşlanmadığın bir işi verirse kabul etme. Yalnız ilminden için veriyorsa kabul et. 31. Münazara meclisinde korku ve endişe içinde konuşma! Çünkü bu hal ihata ve ilmine kavrayışına noksanlık, diline de ağırlık verir. 32. Çok gülme. Zira çok gülmek kalbi öldürür. 33. Durgun ve vakarlı yürü! (Alelacele, salınarak yürüme.) 34. İşlerinde aceleci olma. 35.Laf ederken gürleme! Bağırıp çağırma, yüksek sesle de konuşma. 36. Kendin için daima sükun ve sükuneti, sükutu ihtiyar et. Az hareketi de adet edin ki halk arasında sebatın tahakkuk etsin. 37. Nas yanında Allah’ı çok an ki onlar, bunu senden öğrensinler. 38. Namazlarının arkasında kendine bir vird edin. 39. Her ayın belli günlerinde oruç tutmayı adet edin ki bu noktada halk da sana uysun. 40. Nefsini daima murakabe et. Başkasına karşı da koru ki hem dünya, hem de ahiretine ait amellerinde ilminden istifade edilsin. 41. Dünyaya ve dünyalığa güvenme. Bulunduğun hale de dayanma. Çünkü Allah, varlığının cümlesinde sana soracaktır. 42. Sultana yakınlık arama, Onun seni yakınları arasına almasına da arzu etme. 43. Sultan şayet seni yakınları arasına alırsa bunu halktan gizle. Zira onlar sana bir takım işler havale ederler. Üzerinde durursan sultan seni horlar. Durmaz isen halk seni ayıplar. Her iki halde de küçülürsün. 43. İnsanlara hatalarında uyma. Uygun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli