13 Nisan 2014 Pazar

Ka'b bin Züheyr...müzik terimleri..Ses, müzik, nota, bona ve solfej.sigle.cover.solo

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ Ka'b bin Züheyr (ö. 645), İslam Peygamberi Muhammed bin Abdullah için yazdığı kaside ile tanınan Arap şair ve sahabe. İslamdaki önceki dönemde pek çok şair yetiştirmiş bir aileden geliyordu. Babası Züheyr bin Ebi Sulme Muallakatü's-Seba şairiydi. Genç yaşta şiir söylemeye başlayan Ka'b, Tayy, Hazreç, Kureyş kabileleriyle yapılan savaşlara katıldı. Kardeşi Buceyr 628'de Müslümanlığı kabul edince, onu kınamak için Muhammed'in aleyhinde hicviyeler söyledi. Bunun üzerine Muhammed, Ka'b'ın öldürülebileceğini, kanının helal olduğunu ilan etti. Zor durumda kalan Ka'b, Muhammed ve Kureyş kabilesini öven ve "Banet Suad" (Suad gitti) dizesiyle başlayan kasidesini peygamberin bulunduğu camide okudu. Daha sonra Müslümanlığı kabul ederek kendini affettirdi. Çok duygulanan Muhammed de bürdesini (hırka) Ka'b'a bağışladı. Busiri'nin Kaside-i Bürdesi (Bürde Kasidesi) ile karıştırılmaması gereken Kaside-i Banet Suad'ın birçok Türkçe çevirisi ve şerhi vardır. Yapıt ayrıca Kazan Türkçesine, Latinceye, Almancaya, Fransızcaya, İngilizceye ve İtalyancaya da çevrilmiştir. Ka'b'ın Divan'ı, T. Kowalski tarafından Le Diwan de Ka'b Ibn Zuhair (1950) adıyla yayımlanmıştır. Söz taşıyıp öç alan iki yüzlü şiir ve kabile düşmanlarım : "Ey Ebi Sülma´nın oğlu sen mahvoldun." dediler. Suat´ın derdi bana yetmezmiş gibi. "Ey Ebi Sülma´nın oğlu sen kendini ölmüş bil." Ben de koştum güvendiğim dostlara : Kime başvurdumsa ama: "Biz yokuz bu işte, var git kendin bak başının çaresine" demezler mi Ben de onlara dedim : "Gidin gidin beni yalnız bırakın, Neye hükmetmişse o olur, hükmeden o Allah ki. Yaşamak dediğiniz nedir bin yıl yaşasa bile Eninde sonunda insanoğlu o kanbur tahta kutuya girmiyecek. Binmiyecek mi Heber geldi: "peygamber. seni öyle bir cezaya çarpacak ki!" Siz bilirsiniz. hey zavallılar! İşte onun kapısındayım, yüreğimde sonsuz bağışlanma ümidi. Ondan özür dilemeye geldim, af istemeğe geldim; Çünkü O sırrını bilendir, kabul edicisidir mazeretlerin. O affedenlerin en affedicisi. İçi hidayet öğütü en yüce gerçekler dolu Kur´anı Sana armağan eden Allah için ver bana bir savunma mühleti. Bakma ve zaten bakmazsın sözlerine beni kıskananların. Senin hükmün onlara değil, hakka ayarlı ve ben de bir parça suçluyum belki. Ama senin makamındayım şimdi. Fillerin bile titrediği makamda. Bir makam ki, titrerdi bir fil benim gördüklerimi görse. işitse işittiklerimi Burada beni ancak Allah buyruğuna bağlı Peygamber affı kurtarır: Ben de onun öç ve adalet eline uzatıyorum işte sağ elimi. Beni ancak o kurtarabilir burda. Yalnız O. Şimdi söz yalnız Onun. Ama O "Sen suçlusun, cezanı çekeceksin" dese önünde eğik bulur boynumu adaletin heybeti. En heybetli manzara bu olur benim için. Çünkü Asserde, İç içe açılan sonsuz aslan yataklarının en içindeki Muhteşem yurdunda hüküm süren aslanlar başbuğudur. O Bir arslan ki. erkenden ava çıkar, yavrularının besini insanoğlu, insan eti. Bir arslan ki, savaş alanında kendi düşmanı dengi Bırakmadan çarpışmayı, haram sayar kendine savaşı terketmeyi. Heybetinden kısılır sesleri yırtıcı çöl arslanlarının , Arslanlar arasında bile o dağıtır adaleti. Parçalandı silâhları ve elbiseleri, kurda kuşa yem oldu Bu vâdide kendi gücüne bileğine güvenen nice kişi. Şüphe yok ki, Peygamber, en keskin bir kılıçtır kılıçlarından Allahın. Sonsuz bir kurtuluşa, nura ve hidayete alıp götüren bizi. Ve arkadaşları O´nun, Mekke vâdisinde İslâmı kabul eden Kureyşin en ileri gelenleri... Cömertlikte ve yiğitlikte hiç birinin yok dengi. İlk gûnler, göçmek gerekliydi, hemen göçtüler, . zerre tereddüt etmeden. Bırakarak yurtlarını, tüten ocaklarını, mal ve mülklerini. Yerlerinde kalanlar çarpışamıyacak güçte olanlardı. Onlar da, müdafaasız ve silâhsız, çepçevre küfürle çevrili, bugünü hazırlamış beklemişlerdi. Evet, bunlar, başları dimdik gezen yiğit üstü yiğit, Davuda mahsus demir gömlektir zırh diye giydikleri. Zırhları pırıl pırıl ve upuzun. Çelikten büklümleri öyle ki, Birbirine geçip kaynaşmış bir ayrıkotunun halkaları gibi. Mızrakları düşmanı devirse yere, gurur nedir bilmezler, Yenilirlerse bilmezler nedir umut kesmek, yok ya yenildikleri! Ak soy develer gibidir gidişleri. korunmaları da saldırış. Vurulunca göğüslerinden vurulurlar. Onlar ürkmez, onlardan ürker dev dalgalı ölüm denizi. Eshâb-ı kirâmdan meşhûr şâir. Künyesi Ebû’l Mudarreb’tir. Peygamberimizin (s.a.v.) şairlerinden olup, Kaside-i Bürde denilen meşhûr şiirin sâhibidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. 6 (m. 645) senesinde Şam’da vefât etti. tabası meşhûr şair Züheyr bin Ebî Şulemi, annesi, Kebşe binti Ammar’dır. Kâ’b bin Züheyr (r.a.) Müzeyne kabilesinden olup, onbir şâir yetiştiren bir aileye nensuptu. Babası Züheyr bin Ebî Şulemî ve kardeşi Büceyr (r.a.) de şair idi. Kâ’b bin Züheyr’in babası hıristiyan ve yahudi âlimlerinin yanlarına gider onları dinlerdi. Onlardan âhir zamanda bir peygamber gönderileceğini işitmişti. Bir gece rüyasında gökten bir ip uzatıldığını, o ipten tutmak için elini uzattığı halde yetişemediğini görmüştü. Bu rü’yâsının âhir zamanda gelecek olan Peygambere (s.a.v.) yetişemeyeceğine, ömrünün o gönderilmeden biteceğine işaret olduğunu anlamıştı. Fakat oğulları Kâ’b (r.a.) ve Büceyr’e (r.a.) âhır zaman Peygamberi gönderilince O’na imân etmelerini vasıyyet etmiştir. Züheyr kendisi ve iki oğlu meşhûr şâir idiler. Kâ’b bin Züheyr (r.a.) ve kardeşi Büceyr (r.a), İslâmiyet gelince Peygamberimizle (s.a.v.) görüşmek üzere Medine-i Münevvere’ye doğru yola çıkmışlardı. Ebrak-ul Azzaf denilen yere geldiklerinde kardeşi Büceyr (r.a.), sen burada bekle ben Medine’ye gidip, O Peygamberi (s.a.v.) bir göreyim, öylediklerini dinleyelim dedi. Büceyr (r.a.) Medine’ye gidince Peygamberimiz (s.a.v.) ona, İslâmiyyeti anlattı ve müslüman olmasını söyledi. O da hemen kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldu. Kâ’b bin Züheyr (r.a.) kardeşi Büceyr’in (r.a.) müslüman olduğunu öğrenince ona çok kızdı. Bunu dile getiren bir şiir yazdı. Şiirinde Peygamberimize (s.a.v.) ve İslâmiyete karşı hoş olmayan sözler söylemişti. Kardeşi Büceyr (r.a.) buna tahammül edemeyip, durumu Peygamberimize (s.a.v.) arz etti. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) “Kâ’b’a kim rastlarsa o’nu öldürsün” buyurmuştu. Kardeşi Büceyr (r.a.) Kâ’b’a (r.a.) bir mektûb yazarak gönderdi. Burada “Başının çaresine bak!” diye yazarak durumu bildirdi. Kâ’b’ın (r.a.) yazdığı zemmedici (kötüleyici) şiire karşılık bir de şiir yazdı. Bu şiirinden bir bölümünün tercümesi şöyledir: “Ey Kâ’b! Kabul etmeyip, yerdiğin bu İslâm dininden daha gerçek ve daha sağlam bir din olamaz, var mı sende? Kurtulmak istiyorsan putları bırak, bir olan Allaha îmân et, müslüman ol ki, kurtulabilesin! Kıyâmet gününde kaçılamayacak olan Cehennem ateşinden, müslüman olup, îmân edenlerden başkası kurtulamayacaktır. Büceyr (r.a.) kardeşi Kâ’b’a (r.a.) yazdığı mektubun bir kısmında da şöyle yazmıştı: “Resûlullah’ı (s.a.v.) şiir yazarak hicvedip üzen, Mekkelilerden bazıları öldürüldü. Kureyş şairlerinden sağ kalan İbn-i Zibâ’ra ve Hubeyre bin Ebî Vehbise başlarını alıp kaçtılar. Eğer sağ kalmak istiyorsan acele Resûlullah’ın (s.a.v.) yanına gel. O, yaptığına pişman olup, tövbe ederek yanına gelen kimseyi öldürmez. Böyle tövbe ederek, gelip müslüman olanların hepsini kabul etti.” Bu mektubumu alır almaz müslüman ol ve hemen buraya gel! Eğer bu dediğimi, yapmayacak olursan, yer yüzünde başını al nereye gideceksen git...” Kâ’b bin Züheyr (r.a.) kardeşi Büceyr’in (r.a.) mektubunu alınca sanki yer yüzü ona dar gelmişti. Zaten kabilesi arasında bulunan düşmanları onun için “O artık öldürülmüş demektir!” diyerek dedikodu yayıyorlardı. Kâ’b bin Züheyr (r.a.) bu durum karşısında derin derin düşünmeye başladı. Yavaş yavaş gönlü aydınlanıyordu. Nihayet müslüman olmaya karar verdi. Medine yoluna düştü. Peygamber efendimizi (s.a.v.) medheden ve kendisinin de tövbe edip, müslüman olduğunu bildiren uzun bir şiir yazdı. Medine’ye varınca Cüheyni kabilesinden olan bir dostunun evine gizlice gidip, misafir oldu. Ertesi gün sabah namazında misafir olduğu kişi onu Peygamberimizin (s.a.v.) yanına götürdü. Peygamberimiz (s.a.v.) o sırada Eshâb-ı kirâm arasında idi. Eshâb-ı kirâm etrafını sarmış sohbetini dinliyorlardı. Kâ’b bin Züheyr (r.a.) devesini mescidin önüne çöktürüp içeri girdi. Peygamberimizin (s.a.v.) yanına yaklaşıp, kendini tanıtmadan “Yâ Resûlallah (s.a.v.) Kâ’b bin Züheyr yaptıklarına pişman ve müslüman olarak aman dilemeye gelmiş bulunuyor. Ben onu sana getirsem aman verip, müslüman olmasını kabul eder misiniz?” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) “Evet” buyurdu. Bunun üzerine “Şehâdet ederim ki, Allahtan başka ilâh yoktur. Sen de O’nun Resûlüsün!’’ dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) “Sen kimsin” dedi. O da “Ben Kâ’b bin Züheyr’im” dedi... Eshâb-ı kirâm, onun Kâ’b bin Züheyr (r.a.) olduğunu anlayınca Ensârdan biri ayağa kalkıp “Yâ Resûlallah (s.a.v.) müsaade et boynunu vurayım!” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) “Vazgeç ondan! O içinde bulunduğu halden pişman ve hakka dönmüş olarak gelmiştir” buyurdu. Bu sırada Kâ’b bin Züheyr (r.a.) müslüman olduğunu bildiren, bir kaside okumaya başladı. Bu kasidesinde uzun bir girişten sonra asıl mevzuya geçip, müslüman olduğunu, tövbe ettiğini ve af dilediğini dile getirdi. Son kısmında da Peygamberimizi (s.a.v.) ve Eshâb-ı kirâmı metheden beyitleri okudu. Peygamberimiz (s.a.v.) Kâ’b bin Züheyr (r.a.) “Banet süâdü; Sevgili uzaklaştı” sözle riyle başlayan bu kasidesini beğenip, çok memnun oldu. Onu afv etti. Bürdesini (hırkasını) çıkarıp, onun omuzlarına koydu. Bu sebeple Kâ’b bin Züheyr’in kasidesi, “Kaside-i Bürde” ismi ile meşhûr olmuştur. Bu kasidenin birçok şerhleri (açıklamaları) vardır. Resûlullah’ın (s.a.v.) hediye ettiği bu hırka, Hz. Muaviye tarafından Kâ’b bin Züheyr’in (r.a.) varislerinden satın alınıp muhafaza edilmiştir. Sırasıyla Emevilere, onlardan Abbasilere, daha sonra da Mısır’ın fethinde Mekke Şerifi tarafından diğer kutsal emanetler ile birlikte Yavuz Sultan Selim Han’a teslim edilmiştir. Günümüze kadar korunan bu harka, “Hırka-i Se’âdet” ismi ile meşhûr olmuştur. Bugün hâlâ İstanbul’da Topkapı Müzesinde “Hırka-i Se’âdet” odasında muhafaza edilmektedir. Hırka-i Se’âdet, 1,24 boyunda geniş kollu olup, siyah yünlü kumaştan yapılmıştır, içi krem renkli yünlü kumaş ile kaplıdır. Önünde, sağ tarafında ve sağ kolunda birer parça eksiklik vardır. Bohçalara sarılı olarak üstten çifte kapaklı altın bir çekmece içindedir. Bu çekmece de ayrıca bohçalara sarılmış olarak altından büyük bir sandukaya konulmuştur. Bu çekmece ve sanduka Sultan Abdulaziz Han tarafından yapılmıştır. Daha önceden de Osmanlı Sultanları tarafından bu şekilde çekmece ve sandukalar yapılarak muhafaza edilmiştir. Hırka-i Se’âdetin içinde bulunduğu Sanduka üzerinde “Lâ ilâhe illallah ve mâ erselnâke illâ rahmeten lilâlemîn. Lâ ilâhe illallah el-Melik-ül-Hakk-ül-Mübîn. Muhammedün Resûlullah, es-Sâdık-ul-Va’ dü’l Emîn” yazılıdır. Osmanlılar zamanında Mukaddes emanetlerin ziyâreti muayyen bir merasim ile yapılırdı. Her yıl Ramazan ayının onikinci günü Hırka-i Se’âdet’in içinde bulunduğu sanduka “Revan” odasına nakil edilir, umumi bir temizlik yapılır, bu ar ada duvarlar gülsuyu ile yıkanır, Od ağacı ve buhurlar yakılır, dairenin direkleri cilâlanırdı. Ramazanın on beşinci günü devlet ileri gelenleri, âlimler, Yeniçeri ve Sipahi ağaları, Babüssaade önünde öğleden önce toplanırlardı. Sadrazam, Ayasofya Camii’nde Şeyhülislâm ile birlikte namaz kıldıktan sonra, alay ile arz odasına gelirlerdi Padişah ile maiyetindekiler de Hırka-i Se’âdet dairesine geldikten, sonra, Sultanda bulunan altın anahtar ile büyük sanduka açıhr ve yeşil ipek kadifeden som sırmalı ve ince işlemeli ve yedi bohçaya sarılı altından yapılmış çekmeceyi de padişahta bulunan altın bir anahtar ile açmak suretiyle Hırka- İ Se’âdet ortaya çıkarılmış olurdu. Bu işler yapılırken, Pâdişah’ın. birinci ve ikinci imamları ile has oda imamı ve ayrıca güzel sesli müezzinler Kur’ân-ı kerîm okurlardı. Önce Padişah, sonra işaret ettiği kimseler sıra ile Hırka-i Se’âdet’e yüzlerini ve gözlerini sürerlerdi Padişah, üzerinde bir kıt’a yazılı bulunan tülbentleri Hırka-i Se’âdet’e sürüp ziyârete gelenlere dağıtırdı. Merasim bittikten* sonra sandukayı padişahın kendisi kilitlerdi Hicretin 26.ncı yılında vefât eden Kâ’b bin Züheyr’in Fransızca, İtalyanca ve diğer dillere çevrilen Kaside-i Bürdesi’nden başka diğer kasidelerini ve şiirlerini içine alan bir de dîvânı vardır. Divânı, Ebî Saîd Şükrü tarafından “Şerh-idivân-ı Kâ’b İbn-i Züheyr” adıyla şerh edilmiştir. Fuât Bostanî tarafından da divanı ve kendisi hakkında “Kâ’b bin Züheyr” adlı bir kitap yazmıştır. Kâ’b bin Züheyr’in (r.a.) Kaside-i Bürde adlı bu meşhûr kasidesinin bir bölümünün tercümesi şöyledir, “ “Yardımını umduğum her dost bana, senden yüz çevirdim seni teselli edemem dedi.. Ben de onlara çekilin yolumdan Allahü teâlâ’nın takdir ettiği herşey elbette olacaktır, dedim... Her insan bir gün mutlaka tabut üzerinde taşınacak (ölecek)... Özür beyan ederek Resûlullah’ın (s.a.v.) huzuruna geldim... Onun affetmesi en çok umulan şeydir... O’nun huzurunda özür kabul edilir, . Bana merhamet et beni affet Yâ Resûlallah (s.a.v.)... Şüphesiz ki, Resûlullah (s.a.v.) Allah’ın keskin kılıçlarından yalın bir kılıç ve hidâyet saçan bir nurdur...” Bona: Notaları sadece ritmik değerleriyle (süreleriyle), notanın sesini katmadan ve notaların ismini söyleyerek okumaktır. Solfej: Notaları ritmik değerleriyle ve okunan notanın sesiyle seslendirmek. Yani gördüğünüz notaları ve işaretleri, notaların ismini söyleyerek, sürelerine uygun biçimde ve sesinizi bir enstruman gibi kullanarak okunamız, bir nevi çalmanızdır. solo Solo kelime anlamı ile anlaşılacağı üzere tek başına, yanlız demek. Solo müzik dediğimiz de evet dediğin gibi tek enstrüman olayı geçerli fakat solo gitar farklı bi kavram. Gitarda ritim gitardan ayrı(ayrı derken eş zamanlı olmaması değil ton ve görev olarak ayrı) ve genellikle ritimden daha hızlı olan notalara solo diyebiliriz.bir kişi tarafından söylenen ya da çalınan müzik parçası.Bir dizede, bir notada vurgu, uzunluk veya ses özelliklerinin, durakların düzenli bir biçimde tekrarlanmasından doğan ses uygunluğu, tartım, dizem. ayr. bk. guitar solo.şarkıda belli bölümlerde özellikle intro outro ve geçiş bölümlerinde bir enstrümanın ön plana çıkartılması genelde şarkı normal ritminin dışında farklı notalarla gerçekleşir gitar saksafon..parçada öne sürülen genellikle yüksek ses ile hitabı güçlendirmek için yazılmış notalar bütünüdür..Tek bir sazın, bir veya birkaç müzik parçasını çalmasıdır: Keman solosu, piyano solosu gibi. Bir resitalde, tek bir sazın konser vermesine «solo» denilebileceği gibi, bir orkestra içinde de zaman zaman tek sazın sesinin duyulmasına da «solo» denir. Bazı sololarda ikinci bir saz da eşlik eder: Bir keman resitalinde, çoğu zaman, piyanonun eşlik etmesi gibi. cover cover başkalarının liriklerini kullanmaktır . Veya bir şarkıyı yorumlamaktırcover başkalarının liriklerini kullanmaktır . Veya bir şarkıyı yorumlamaktır.cover başkalarının liriklerini kullanmaktır . Veya bir şarkıyı yorumlamaktır single şarkıda belli bölümlerde özellikle intro outro ve geçiş bölümlerinde bir enstrümanın ön plana çıkartılması genelde şarkı normal ritminin dışında farklı notalarla gerçekleşir gitar saksafon..tek parçadan oluşan albüm Accelerando: Hızlandırarak çalınacak demektir. Akor (Accord): Armonide değişik seslerin bir ahenk meydana getirecek şekilde bir anda çalınması; sazda «düzen», armonide «uygu.» Adagio: Tutumlu ve temkinli bir ağırlıkta. Agitato: Hareketli. Allegro: Hafif, çevik tempo. Allegretto: «Allegro»dan daha yavaş, «andante»den daha hızlı, orta karar hız temposu. Andante: «Allegro» ile «adagio» arasında ağırca bir tempo. Arpej: Bir akoru meydana getiren notaları birbiri peşisıra çalmaya denir. Aranjman: Bir bestenin yazıldığından başka bir tondan, ya da başka bir saza göre ayarlanması. Arya: Operalarda başlıca kişilerin tek başına söylediği solo şarkılar. Balâd: Dans eşliğinde söylenmek üzere yazılmış halk türküleri. Ortaçağ’da çok yaygındı. Barkarol (Barcarole): Teknelerin su üstündeki salıntısını taklit eden gondolcu şarkıları. Bekar: Diyezli, bemollü bir sesin eski haline getirilmesini gösteren işaret. Bemol: Bir sesin yarım ton kalınlaştırılacağını gösteren işaret. Bersöz (Berceuse): Ninni olmak üzere yapılan bir beste. Beste: Bir müzik eseri anlamına gelir, «kompozisyon» karşılğıdır. Bolero: Dansla birlikte söylenen bir İspanyol şarkı çeşidi. Crescendo: Sesi gittikçe çoğaltıp şiddetlendirerek çalmak. «Diminvendo»nun tersi. Diyez: Bir sesin yarım ton inceltileceğim gösteren işaret. Düo: İki sesin, iki sazın biri bırakıp biri alarak karşılıklı çalması. Aynı melodiye devam edilebileceği gibi ayrı melodiler de söylenebilir. Es: Notada duraklama zamanını gösteren işaret. Falso: Çalışta, söyleyişte yapılan yanlış. Fantezi: Değişimli, kısa beste. Filârmoni orkestrası: Armonik müziği yaymak amacıyla kurulmuş orkestralara denir. Teknik bakımdan senfonik orkestralardan farkı yoktur. Forte: Kuvvetli çalınacak demektir. Fortissimo: Daha da kuvvetli çalınacak demektir. Kadans (cadence): Bir müzik cümlesinin sondaki karar notasiyle bitmesi. Ayrıca, konçertolarda orkestra ve eşlik sazlarının susarak solistin tek başına hünerini gösterircesine eserin ana temlerini işleyerek çaldığı solo kısım da bu adla anılır. Kapriçyo (Capriccio): Besteyi ölçü dışında serbest bırakan neşeli fantezi. Konçerto: Orkestra ile birlikte belirli bir müzik aletiyle çalınmak üzere bestelenmiş, çoğu zaman üç kısımdan meydana gelen beste. «Keman konçertosu» gibi. Kontrpuan: Bir melodinin, kısa bir süre sonra, başka bir ses üzerinden, ya daha alçak, ya da daha yüksek tonla tekrarlanması. Koro: Çeşitli insan seslerinin gruplar halinde şarkı söylediği müzik top-lulğu. Largo: Pek ağır bir tempo. Laytmotif: Ana motif. Hangi çeşitten olursa olsun bir bestenin İçinde sık sık tekrarlanan, kendisine dönülen müzik cümleleri. Lirik: Çok dokunaklı bir beste. Makam: Belirli seslerin belirli roller aldıkları ses dizisi. Marş: Yürüyüşü düzenlemek için yapılan beste; bir müzik eserinde bu tempoda olan parça. Mazurka: Orta hızda bir Polonya dansı. Mönüe (Menuet): Orta hızda, üç zamanlı, kısa adımlarla oynanan eski bir dans için yazılmış parça. Mes (Messe): Katolik kiliselerine mahsus dinî tören müziği. Moderato: Orta derecede hız. Molto: Tempoyu gösteren terimlerle birlikte kullanılır, çok anlamına gelir. «Molto allegro» (çok neşeli) gibi. Natürel: (Bk. Bekar). Nokta: Bir notanın süresini yarısı kadar artıran işaret. Noktürn (Noctume): Gece müziği anlamıma gelir, çoğu hüzünlü parçalardır. Oktav: Sekiz tondan meydana gelen ses dizisi. Opus: Eserlere besteleniş sırasına göre verilen sıra numarası. Meselâ Beethoven’in opus 21 Ay Işığı Sonatı, bestecinin 21. eseridir. Partisyon (Partition): Bir orkestra parçasının her saz için ayrı ayrı yazılan kısımları, Piano: Yavaş, usul usul. Pianissimo: «Piano»dan daha yavaş. Presto: Çabuk, hızlı. Polka: Polonya’da çok yaygın bir dans, bu dans için yazılan parça. Prelüt (PrĞlude): Esas parçanın başına eklenen beste. Rapsodi: Hızını halk melodilerinden alan parçalar. Ritim: Zamanın eşit vö tekrarlı parçalara bölünmesi. Romans (romance): Duygulu, her parçası nakaratla bağlanan bir Ortaçağ şarkısı. Rondo: Tek motifin defalarca tekrarından meydana gelen beste. S arabanda: Eski bir İspanyol dansı Senfoni: Orkestra İçin yazılmış, genel olarak dört kısımdan meydana gelen en büyük saz müziği eseri. Senfonik şiir: Tasvirci bir konuda bir orkestra eseri. Senkop: Sekme, sonraki tona atlama. Solfej: Notaları söyliyerek bir parçayı okumak; ilk müzik bilgileri. Sonat: Bir müzik aleti İçin bestelenmiş, üç, dört kısımdan meydana gelen bir beste. Tarantella: Taranto bölgesinde oynanan kıvrak bir İtalyan dansı. Tokata (Toccata): Org, klavsen gibi çalgılar İçin bestelenmiş tek bölümlü bir parça. Tremolo: Yaylı sazlarda yayın hızla ileri geri sürülerek çalmışı. Tril: Bir tonun yarım ton ya üstü, ya da altıyla birlikte titreterek çalınması. Vals: Üç tempolu, dönüşlü figürlerle oynanan Alman asıllı bir dans ve bu dans için yazılmış parça. Vivace: Çok hızlı ve canlı. Tek bir sazın, bir veya birkaç müzik parçasını çalmasıdır: Keman solosu, piyano solosu gibi. Bir resitalde, tek bir sazın konser vermesine «solo» denilebileceği gibi, bir orkestra içinde de zaman zaman tek sazın sesinin duyulmasına da «solo» denir. Bazı sololarda ikinci bir saz da eşlik eder: Bir keman resitalinde, çoğu zaman, piyanonun eşlik etmesi gibi. Müzik Sesleri Müzik sesleri İnsan Sesleri ve Müzik Aletleri Sesleri olmak üzere ikiye ayrılır. •İnsan Sesleri İnsan sesleri , kadın Sesleri ve Erkek sesleri olarak iki guruba ayrılır. •Erkek Sesleri Tenor (İnce), Bariton (Orta) , Bas (Kalın) olarak üçe ayrılır. •Kadın Sesleri Soprano (İnce) , Mezzo Soprano (Orta), Alto olarak üçe ayrılır. Ses Merdiveni İnsan kulağı ile duyulması imkanı olan seslerin en kalınından en incesine kadar sıralanış biçimine ses merdiveni denir. Ses Merdiveni üç bölüme ayrılır : Bunlar Kaba Bölge, Orta Bölge ve Tiz Bölgedir. Porte ( Dizek ) Seslerin nota şekilleri ile, üzerine yazıldığı beş yatay paralel çizgiden ve dört aralıktan oluşan şekle porte veya dizek denir. Diyez: Önüne geldiği notayı yarım ses (perde) tizleştirir. Örnek: Do notasının önüne gelen diyez işareti, do notasının artık do diyez olarak kullanılması gerektiğini gösterir. Tonal müzikte her perde yarım ses konumundadır. Herhangi bir notanın önüne diyez işareti konulduğunda bir sonraki perdenin kullanılacağı anlamına gelmektedir. Çift Diyez: Önüne geldiği notayı tam ses (perde) tizleştiren işarettir. Örnek: Do notasının önüne gelen çift diyez işareti, Do çift diyez notasının artık Re perdesine denk geleceğini göstermektedir. Bemol: Önüne geldiği notayı yarım ses (perde) pestleştirir. Örnek: La notasının önüne gelen bemol işareti, La notasının artık La bemol olarak kullanılması gerektiğini gösterir. Çift Bemol: Önüne geldiği notayı tam ses (perde) pestleştiren işarettir. Örnek: La notasının önüne gelen çift bemol işareti, La çift bemol notasının artık Sol perdesine denk geleceğini göstermektedir. Natürel: Türk Müziğinde; Doğal, Bekar olarak ta kullanılmaktadır. Önüne geldiği notayı doğal konumuna ya da yazılı olan nota içerisinde ilk haline dönüştürür. Değiştirici işaretler, dizek üzerinde anahtardan hemen sonra yazılırsa tüm eser boyunca yazılı olduğu tüm notaları kapsar. Eğer sadece ölçü içerisinde kullanılmışsa sadece o ölçü içerisini etkilemektedir. Örneğin: Anahtardan sonra yazılmış olan ve Si notasına denk gelen bemol işareti eser içerisindeki tüm Si seslerinin bemol olacağını gösterirken, ölçü içerisinde Si için kullanılan bemol sadece o ölçü içerisindeki Si notalarını kapsamaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli