1 Mart 2016 Salı

ŞEHİT VE ŞEHİT OLMAK/ŞEHİT DÜŞMEK ŞEHADET ŞERBETİ İÇMEK

https://twitter.com/kanaryamfenerli /\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ “Her nefis ölümü tadacaktır.(ankebut-57)’’ Şehitlerin efendisi Hz. Hamza (r.a.)’dır "Ay şehit oğlu şehit, isteme benden makber, Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber” Mehmet Akif Ersoy ‘Çanakkale Şehitleri Sirke küpüne düşene de şehit diyeceksiniz siz!” Necip Fazıl medyaya hitaben eleştiri. “Fatih Sultan Mehmed, 1481'de Gebze'de esrarengiz bir şekilde öldü. Bütün araştırmalara rağmen Fatih'in ölümündeki esrar henüz çözülememiştir. Ölümünden önce Fatih'e karşı 20 civarında suikast teşebbüsünde bulunan Venedikliler'in Fatih'in ölümünde bir rollerinin olması kuvvetli bir ihtimaldir. Fatih Sultan Mehmed'in üç oğlu İkinci Bâyezid, Şehzâde Mustafa ve Cem Sultan da zehirlenerek hayatlarını kaybettiler. Şehzâde Mustafa, Karaman Valisi olarak görev yaparken, Bor'da bir hamamda yıkanıp çıkmasının ardından 1474 Ocak'ında esrarengiz bir şekilde vefat etti. Cem Sultan, Fransa Kralı'na teslim edilmeden önce Borgialar tarafından ağır ağır tesir eden bir zehir ile zehirlendiği ve bu işte ağabeyi İkinci Bâyezid'in de en azından bilgisi olduğu bilinmektedir. Yavuz Sultan Selim askerin yardımıyla babasını tahttan çekilmeye mecbur etti. Bâyezid, tahttan çekildikten sonra 20 gün İstanbul'da kaldı. Daha sonra ömrünün kalan kısmını geçirmek üzere Dimetoka'ya doğru yola çıktı. Ancak buraya varamadan 26 Mayıs'ta yolda öldü. Türkiye'nin en önemli tarihçilerinden rahmetli Prof. Dr. Şehabettin Tekindağ, bu konuda yaptığı araştır­mada II. Bâyezid'in zehirle­nerek öldürüldüğü sonucuna varmıştır.” Yavuz Sultan Selim Han--- “Padişah-ı âlem olmak Bir kuru gavga imiş Bir velîye bende olmak Cümleden evlâ imiş” Hz. Hanzala (r.a.)’da Uhud savaşından bir gün önce evlenmiş ve şehit olmuştur, O büyük sahabiyi melekler yıkamıştır. (Sen Hanzala için hiç merak etme! Ben Hanzala’yı meleklerin yıkadığını gördüm.)Bunun için ona “Gasilül-melâike” yani (Meleklerin gusül ettirdiği Hanzala) denir. Uhud’da, Bedir’de,Başka savaşlarda şehid olan vardır. Selahaddin Eyyubi, Alparslan, Osman Gazi, Orhan Gazi, Fatih, Yavuz, Kanuni, 4.Murat, Gazi Osman Paşa, Koca Memil, Akıncılar,vs. Şehit (Arapça: شَهيد šehīd, çoğulu: شُهَداء šuhedā'/ešhād) kutsal bir ülkü, din veya inanç uğrunda ölen kimse.[1] Şehit olma eylemine "şehâdet" adı verilir. Birçok dinde şehit ve şehâdet kavramına rastlanır. Türkçede şehit kavramı zamanla dinî anlamından sıyrılıp vatanını veya milletini müdafaa yolunda ölen herkes için kullanılır hale gelmiştir. Türkçede şehit olarak nitelendirilen kimseler şu kategoriler altında toplanabilir: Profesyonel veya vatanî görevini yapmakta olan askerlerden görev başında herhangi bir şekilde yaşamını yitirenler, Herhangi bir terörist saldırı sonucu yaşamını yitiren eğitim, sağlık, güvenlik vb. görevliler, Görev başında yaşamını yitiren polis, itfaiyeci vb. diğer görevliler. Bu kimseler, inançlarına bakılmaksızın, Türkçe medyada yaygın şekilde "şehit" olarak nitelendirilirler.[2][3][4] Bunların bir kısmının şehadeti, bağlı oldukları kurumların tüzükleri ve yasalarla da sabittir ve geride kalan yakınları devletten tazminat veya maddi yardım almaya hak kazanabilirler. Bunun haricinde bazen dinî, siyasî ve ideolojik görüşleri veya eylemleri nedeniyle öldürülmüş kimseler de yakınları, dava arkadaşları, meslek arkadaşları veya taraftarları tarafından "şehit" olarak nitelendirilirler: Basın şehitleri, devrim şehitleri, PKK şehitleri[5][6] vb. gibi. "Eger Allah yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, Allah'in size lütfedecegi magfiret ve rahmet onlarin biriktirdiklerinden daha hayirlidir. Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de muhakkak ki Allah'in huzurunda toplanacaksiniz." (Ali Imran, 3/157-158) "Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayin. Aksine onlar diri olup Rableri katinda riziklandirilmaktadirlar. Allah'in lütfundan kendilerine vermis olduklariyla sevinç içindedirler ve arkalarindan henüz onlara kavusmamis olanlari, kendilerine bir korku olmayacagi ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler." (Ali Imran, 3/169-170) "... Süphesiz hicret edenlerin, yurtlarindan çikarilanlarin, benim yolumda kendilerine eziyet edilenlerin, çarpisanlarin ve öldürülenlerin kötülüklerini örtecek ve kendilerini altindan irmaklar akan cennetlere sokacagim. Bu Allah katindan bir karsiliktir. Karsiligin en güzel olani Allah katindadir." (Ali Imran, 3/195) "Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler' demeyin. Aksine onlar diridirler ancak siz fark edemiyorsunuz." (Bakara, 2/154) "O halde, dünya hayatini ahiret hayati karsiliginda satanlar, Allah yolunda çarpissinlar. Kim Allah yolunda çarpisir sonra öldürülür veya üstün gelirse ona büyük bir ecir verecegiz." (Nisa, 4/74) "Allah, Allah yolunda çarpisip öldüren ve öldürülen mü'minlerden, karsiligi cennet olmak üzere, mallarini ve canlarini satin almistir. Bu O'nun üzerine, Tevrat, Incil ve Kur'an'da vadedilmis olan bir haktir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterebilen kim vardir? Su halde yapmis oldugunuz bu alisverisinizden dolayi sevinin. Iste büyük kurtulus budur." (Tevbe, 9/111) "Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen veya ölenlere gelince; Allah onlari muhakkak güzel bir rizikla riziklandiracaktir. Süphesiz Allah rizik verenlerin en hayirlisidir." (Hacc, 22/58) "inkâr edenlerle (savasta) karsı karsıya geldiginizde hemen boyunlarını vurun. Sonunda onlari yenik düsürüp üstünlük sagladıgınızda (esirleri) sıkı baglara baglayın. Artık bundan sonra ya lütufta bulunu(p serbest birakı)n veya fidye karsılıgı salıverin. Savas agirliklarini birakincaya kadar (böyle sürdürün). Iste böyle. Allah dileseydi onlardan öç alirdi. Ancak sizi birbirinizle imtihan etmek için (böyle emrediyor). Allah yolunda öldürülenlerin ise (Allah) amellerini bosa çikarmayacak." (Muhammed, 47/4) (Onlar birbirlerinin dostlarıdır.) [Enfal 72] (Onlar kâfirlere karşı şiddetli, çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametlidir.) [Feth 29] (Hepsi için Hüsnayı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10] (Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan Cennetler hazırlamıştır.) [Tevbe 100] hadisler Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehid böyle değil. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı temenni eder. ” Bir rivayette şu ziyade mevcut: “.. Şehid hariç, o, şehidlik sebebiyle mazhar olduğu üstünlükler ve kerametler sebebiyle. . . (dönmek ister). “ Kaynak : Buhari, Cihad 5, 21; Müslim,İmaret 108, 109, (1877); Tirmizi, Fedailu’l-Cihad 13, (1643); Nesai, Cihad 30, 6, 32). Ebu Malik el-Eş’ari (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: “Kim Allah yolunda evinden ayrılır, sonra da öldürülür, yahut atı veya devesi (yere atıp) boynunu kırar veya bir zehirli sokar veya yatağında ölür ise, Allah’ın dilediği hangi musibetle ölmüş olursa olsun şehit olarak ölür.” Ebu Davud, Cihad 15, (2499). Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: “Abdullah İbnu Amr İbni Haram, Uhud günü, öldürüldüğü zaman Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana rastladı ve: “Ey Cabir! Allah baban için ne söyledi, sana haber vermiyeyim mi?” buyurdular.” Yahya’nın rivayetinde ise Resûlullah: “Ey Cabir, seni niye böyle kalben kırık (ve üzüntülü) görüyorum” buyurmuş, Cabir de: “Ey Allah’ın Resûlü! Babam şehit düştü, geriye bir yığın horanta ve borç bıraktı” demiştir. Aleyhissalatu vesselam da: “Sana, Allah’ın babanı karşıladığı şeklin müjdesini vereyim mi?” diye sordu. Cabir: “Evet! Ey Allah’ın Resûlü!”dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam açıkladı: “Allah her kimle konuştu ise mutlaka hicab gerisinden konuştuğu halde babana vicahen konuştu ve: “Ey kulum! Benden ne dilersen dile, dilediğini sana vereyim!” dedi. O da: “Ey Rabbim! Beni hir kere daha ihya et, senin yolunda ikinci kere öleyim!” dedi. Rab Teala Hazretleri de: “Benden daha önce şu hüküm sadır oldu: “Ölenler artık dünyaya bir daha dönmeyecekler” buyurdular. Baban da: “Ey Rabbim, öyleyse (benim durumumu) arkamda kalanlara ulaştır!” dedi. Bu talep üzerine şu ayet nazil oldu: “Allah yolunda şehid edilenleri ölü sanma. Onlar Rablerinin katında hayat sahibidirler ve O’nun nimetleriyle rızıklanırlar” (Al-i İmran 169) Kütübü Sitte İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Gurbette ölmek şehitliktir.” Kütübü Sitte Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim hasta halde ölürse şehit olarak ölmüştür ve kabir azabından korunmuştur, sabah-akşam cennetten rızıklandırılır.” Kütübü Sitte İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kimin malının yanına (gasbetmek veya çalmak için) gidilir, bu maksatla mal sahibiyle mukatele edilir ve mal sahibi öldürülürse, o kimse şehit olur.” Kütübü Sitte Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kimin malı zulüm yoluyla elinden alınmak istenir ve bu yolda öldürülürse, o kimse şehittir.” Kütübü Sitte Ebu Sa’idi’l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Allah yolunda cihad eden kimse Allah’ın şu garantisi altındadır: “Allah onu ya mağfiret ve rahmetine dahil eder (şehit olur), yahud sevap ve ganimetle sağ salim geri çevirir. Allah yolunda cihad eden kimsenin misali, hiç ara vermeden geceleri hep namaz kılan, gündüzleri de hep oruç tutan kimse gibidir. Bu hal evine dönünceye kadar böyledir.” Kütübü Sitte Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam’ın yanında şehitlerden bahsedilmişti. Şöyle buyurdular: “Yeryüzü şehidlerin kanından kurumadan önce, onu, hurilerden iki karısı, emzikli yavrularını çöl bir arazide kaybedip aniden bulan anne heyecanıyla, her birinin elinde -dünya ve içindekilerden daha değerli- birer takım elbise olduğu halde karşılarlar.” Kütübü Sitte İbnu Ömer radıyallahu anhuma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. Ömer’in üzerinde bembeyaz bir gömlek görmüştü. “Bu elbisen yıkandı mı, yeni mi?” diye sordu. Hz. Ömer: “Hayır (yeni değil), yıkanmıştır!” dedi. Aleyhissalatu vesselam (ona): “Yeniyi giy(esin), hamdedici olarak yaşa(yasın) ve şehit olarak öl(esin)!” buyurdular.” Kütübü Sitte Boğularak ölen şehiddir. Yanarak ölen şehiddir. Gurbette ölen şehiddir. Yılan gibi bir haşeratın sokup zehirlemesinden dolayı ölen şehittir. Karın sancısından ölen şehiddir. Çöken evin altında kalan şehiddir. Damdan düşüp ayağı veya boynu kırılarak ölen şehiddir. Üzerine taş yuvarlanarak ölen şehiddir. Canını korurken öldürülen şehiddir. Malını korurken öldürülen şehiddir. Din kardeşini savunurken ölen şehiddir. Komşusunu savunma uğrunda öldürülen şehiddir. İyiliği emredip kötülükten sakındırırken ölen şehiddir.(İbn-i Asakir). “Allahü teâlâdan, ihlâsla şehidlik isteyen, yatağında ölse de şehid olur.” [Müslim] “Şehid, ölüm acısı duymaz.” [Beyheki] Resulullah (s.a.s.) mealen söyle buyurmaktadir: "Allah (c.c.), yolunda cihad için çikan kimseye kefildir. Kim sadece benim yolumda cihad etmek ve bana iman ettigi ve peygamberlerimi tasdik ettigi için evinden ayrilirsa, bu kimse onu cennete koyacagimi veya elde edecegi mükafatiyla evine çevirecegimi garanti etmis olur." "Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda alinan herhangi bir yara kiyamet gününde ayni sekilde görülecek. Rengi kan renginde ve kokusu misk kokusunda olacaktir." (Buhari, Müslim) "Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eger Müslümanlar için zorluga sebep olmasaydim, Allah yolunda cihad eden hiçbir müfrezeden geri kalmazdim." (Buhari, Müslim) "Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, isterdim ki Allah yolunda cihad edip öldürüleyim, sonra yine cihad edip öldürüleyim, sonra yine cihad edip öldürüleyim." (Buhari, Müslim) "Sehit öldürüldügünde, sizden birinin pirenin isirmasindan duydugu rahatsizlik kadar rahatsizlik duyar." (Tirmizi, Nesai ve Darimi rivayet etmistir.) Sehl ibnu Hanif (r.a.)'den Resulullah (s.a.s.)'in söyle dedigi rivayet edilir: "Allah Teala'dan samimiyetle sehadeti talep eden kimse yataginda ölse de Allah onu sehitler makamina ulastiracak." (Ebu Davud, Müslim, Tirmizi, Nesai ve Ibnu Mace) Şehadetin Lezzeti Ebu Hureyre (r.a)’den Rasulullah (s.a.s) buyurdu ki: "Allah-u Teala ve Tekaddes hazretleri kendi yolun da cihada çıkan kimseye: "Onu evinden çıkaran şey yalnız bana iman ve rasullerimi tasdik ise ulaştığı ecir ve ganimetle sağ, salim yurduna geri getireyim, yahut cennete koyayım" diye söz vermiştir. Ümmetime zorluk çıkarmayacağını bilsem hiçbir seriyye (yani cihad birliğine) katılmaktan geri kalmazdım. Allah bilir ki Allah yolunda öldürülüp dirilmeyi, ondan sonra yine öldürülüp sonra dirilmeyi, ondan sonra yine öldürülmeyi ne kadar isterim." (Buhari-Müslim) Hadis, Allah’ın emrettiği imanı ne kadar da güzel anlatıyor.... Evet, bu öyle bir imandır ki, sahibini derhal harekete geçiriyor ve sadece Allah’a yönelmiş nefisleri yine Allah yolunda Allah’ın dinini hakim kılmak için çalışmaya, direnmeye, mücadeleye, zorluklan göğüslemeye ve savaşmaya sevk ediyor. Ve neticede iki hayırdan birisi: Ya şehadet, ya da zafer ve ganimet. Bir de kaçınılmaz bir sonuç var ki o da Allah’ın rızası ve muhabbeti. Allah’ın şehidlere vaadettiği nimetler o kadar çok ve güzeldir ki ölümün acıları dahi bir lezzete dönüşüveriyor şehadetle. Ve bu öyle bir lezzet ki onu tadan bir daha, bir daha tadabilmek için her şeyini feda etmeyi göze alabiliyor. Etimoloji Arapça kökenli şehadet sözcüğü Arapçada "tanıklık" şehit de "tanık" anlamına gelir. Şehadet sözcüğünün Türkçede tanıklık anlamında kullanımı yok olmaya yüz tutmuştur. Bununla birlikte aynı kökten gelen "şahit" sözcüğü "tanık" anlamında kullanılmaya devam eder. Hıristiyanlıkta şehitlik Önemli Hristiyan şehitlerinden Sebastian Hristiyanlıkta şehadet kavramı savaşta ölenlerin aksine daha çok inancı nedeniyle -genellikle zulüm görerek- öldürülen din büyüklerini tanımlamakta kullanılır. Hristiyan şehitlerinin büyük bölümü Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmaya başladığı dönemlerde öldürülen erken dönem Hristiyanlarıdır. Hristiyan şehitlerinin bir kısmı azizlik ve azizelik mertebesine yükseltilmişlerdir. İslam'da şehitlik Şehit, İslam dininde Allah yolunda vefat etmiş bir müslümana verilen isim ve makamdır. Kur'an'da sıklıkla bu kimselerin kurtuluşa erdiği, ahiretteki makamlarının diğer insanlardan üstün olacağı belirtilir.[7][8] “Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz. (Bakara Suresi: 154)” Hanefi mezhebinde şehitlik Hanefi mezhebi alimlerinin görüşlerine göre şehitlik üçe ayrılabilir: Dünya ve ahiret için şehit olanlar: Bunlar İslam dini için savaşlarda veya işkencede ölenler gibi, inançları nedeniyle öldürülen kimselerdir. Ahiret için şehit olanlar: Bunlar yine İslami inançları nedeniyle fiziksel zulüm görmüş ve bunun neticesinde, hemen değil de sonradan vefat etmiş kişilerdir. Bu kimseler sonradan vefat ettikleri için geride kalanlar tarafından şehit olarak kabul edilmeseler bile ahirette şehit muamelesi göreceklerdir. Dünya için şehit olanlar: Bunlar dünyada, görünüşte İslam dini için ölmüş gibi gözükse de niyetleri farklı olan kişilerdir. Bu kimseler öldükten sonra geride kalanlar tarafından şehit olarak anılsalar bile ahirette şehit muamelesi görmeyeceklerdir. Hanefî mezhebi âlimlerince, şehadetin üç mertebesi bulunuyor. Kişiler niyet derecesi ve ölüm şekline göre ‘şehid-i kâmil’, ‘şehid-i uhrevî’ ya da ‘şehid-i dünyevî’ kabul ediliyor. Hem dünya hem de ahiret itibarıyla şehit sayılan kimselere, ‘şehid-i kâmil’ deniyor. Bunlar savaşta öldürülen ya da eşkıya, anarşist veya hırsızlar tarafından öldürülen kimselerden oluşuyor. Şehid-i kâmil sayılabilmek için Müslüman, âkil ve buluğ çağına gelmiş olmak gerekiyor. Ayrıca cünüp olmamak, kasten öldürülmüş olmak ve vurulduğu yerde vefat etmek bu mertebeye ulaşmanın şartlarından. Daha önce bahsettiğimiz günahsız sayıldıkları için yıkanmadan kanlı elbiseleriyle gömülenler de bu gruba dâhil. İşte bu fark sebebiyle Hz. Ömer ve Hz. Ali, kendilerinde bu şartlardan biri bulunmadığı için yıkanarak, Hz. Osman ise yıkanmadan gömülüyor.Dünya itibarıyla şehit sayılmayan, yani yıkanıp kefenlenmiş olarak gömülen, fakat ahirette şehit muamelesi gören kimselere ise ‘şehid-i uhrevî’ deniyor. Şehid-i kâmil olmanın şartlarından birini sağlamayan kimseler, bu gruba giriyor. Suda boğulanlar, ateşte yananlar, enkaz altında kalanlar, bulaşıcı bir rahatsızlık, ateşli ya da ciğer hastalıklarından, baş ve karın ağrısından ölenler, doğum sırasında veya lohusa iken can veren kadınlar, ilim yolunda, gurbette ve cuma gecesi vefat edenler ahiret şehidi kabul ediliyor.Müslüman görünen fakat kalpleri itibarıyla kâfir olanlar ise ‘şehid-i dünyevî’ sayılıyor. Bunların kalplerinde bulunan nifak emaresini sadece Allah bildiği için, dünya itibarıyla şehit muamelesi görüyorlar fakat ahiret boyutuyla düşündüğümüzde şehit değil münafık sayılıyorlar. Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah yolunda yapılan cihattaki riyakârlıkla ilgili “Kıyamet gününde aleyhine hüküm olunacak halkın birincisi, şehit edilen bir adam olacaktır. O kişi Allah’ın huzuruna getirilir. Allah, ona verdiği nimetleri bir bir anlatır. O da bunları bilir, hatırlar. Yüce Allah ona, ‘Bu nimetlerin arasında ne yaptın?’ diye sorar. O, şu cevabı verir: ‘Senin rızan için savaştım ve nihayet şehit oldum.’ O zaman Allah şöyle der: ‘Yalan söylüyorsun! Fakat sen, hakkında kahraman denilsin diye savaştın ve neticede de bu söz söylendi.’” buyuruyor. İhlâslı olmadan ve Allah’ın rızası gözetilmeden yapılan ibadetler geçerli olmayacağı gibi, niyeti halis olmadan ölenler de Yaradan katında şehit sayılmıyor. Kelime-i Şehadet ŞEHADET ŞERBETİ taze nardan yapılan şerbet. Ibni Sirin e (RA) göre; kokusu güzel ve balli serbet içmek alti sekilde yorumlanir: Menfaat, faydali ilim, güzellik, rizk, dinde dogruluk, Allah i (C.C) anmak. Tadinda eksi olan serbeti içmek, hüzün ve kedere delalet eder. Kokusu güzel lezzeti orta derecede olan bir serbetten içmek, hayir ve menfaat ve ibadete isarettir. Cabir ül Magribi ye göre; elma, armut, kaysi, çilek ve benzerinden yapilmis olup tadinda eksilik olmayan serbetten içtigini gören hayir ve menfaate erer. Bir rivayete göre ömrü uzun ve rizki genis olur. Limonata, turunç serbeti, eksi nar serbeti gibi tadinda eksilik olan suruplardan içtigini gören, hüzne ve kedere ugrar. ’’Kıyâmet gününde şehîtler, mahşer yerine gelirlerken, orada bulunan Peygamberler ayağa kalkarlar. Onlar, çocukları, akrabâları ve dostlarından yetmişbin kişiye şefâ’at ederler’’Hz. Nevfel, Rasûlullah Efendimizden, şehîd olmak için duâ istedi. Rasûlullah efendimiz de duâ ettiler. Bir müddet sonra, muhârebeye çıkıldı. Peygamber Efendimiz de aralarında bulunuyordu. Bu muhârebe Hz. Nevfel’e (R.A) yapılan duâdan sonraki ilk muhârebe idi. Ve bu muhârebede Hz. Nevfel (R.A) şehîd düşerek, arzûsuna kavuştu. Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve eshâbı, muhârebeden dönüyorlardı. Karşılamaya gelenler arasında, Hz. Nevfel’in hanımı, çocukları ve yaşlı annesi vardı. Yaşlı annesi, “Gazânız mübârek olsun” dedikten sonra Resûlullaha, oğlunu sordu. Peygamber efendimizin gözleri nemlendi. Oğlunun şehîdlik haberini vermeye mübârek kalbi dayanamadı. Elleriyle arkayı işâret edip, yoluna devam etti. Hz. Nevfel’in annesi, Peygamber Efendimizin hemen arkasından gelen, Allah’ın Arslanı Hz. Ali’ye (R.A) de aynı şekilde oğlunu sordu. O da şehîdlik haberini veremeyip, arkayı işâret etti.Yaşlı kadın daha sonra, Hz. Ömer (R.A) ve Hz. Osman’ (R.A) a rastladı. Onlara da oğlunun durumunu sordu. Onlar da cevap veremeyip Rasûlullahın yaptığı gibi arkayı işâret ettiler. En son gelen Hz. Ebû Bekir Efendimiz (R.A) idi. Kadıncağız büyük bir ümitle sevgili Peygamberimizin azîz arkadaşına yaklaşarak aynı şeyleri sordu. Hz. Ebû Bekir Efendimiz kendi kendine düşündü: “Yâ Rabbî! Ne kadar zor bir durumdayım. Eğer doğruyu söylersem, mahzûn kalbleri üzmüş olacağım. Bunu yapmaktan sevgili Peygamberimiz çekindi. O’na nasıl aykırı davranabilirim. Sen bana öyle bir şey ilhâm et ki, bu gariplerin yüreği daha fazla yanmasın Allahım!” Daha sonra, Hz. Ebû Bekir, bütün kalbiyle: - Yâ Allah!.. Yâ Nevfel!.. diye bağırdı.İşte o sırada, yaydan fırlamış ok gibi bir atlı, yıldırım hızıyla yanlarına yetişerek dedi ki: - Buyur yâ Sıddîk, beni mi çağırdın? Bu atlı, Hz. Nevfel (R.A) den başkası değildi. Sonra, Cebrâil Aleyhisselâm gelip, Peygamber Sallalahu Vesellem Efendimize şunları söyledi: - Yâ Resûlallah! Hak teâlânın selâmı var. “Eğer Peygamberin mağara arkadaşı Sıddîk, bir kere daha (ALLAH) deseydi, yüceliğim hakkı için, bütün şehîdleri diriltirdim. Çünkü, Ebû Bekir, câhiliyye devrinde bile yalan söylememiştir” buyurdu. Bu hâdiseden sonra, Hz. Nevfel dört sene daha yaşamış, nihâyet, “Yemâme” cenginde tekrar şehîdlik şerbetini içmiştir. Şehitleri olmayan ülkelerin evliyaları olmaz. Evliyaları olmayan bir milletinde şehitleri olmaz. Onun için de bu ülkede şehitler eksik olmaz. İnsanın sevdiklerinden ayrılması elbette üzücüdür Ancak Peygamberimiz (S.A.V) Efendimiz Şehitliği arzu edemeyen bir mü'minin gerçek kemâle eremeyeceğini ifade etmişlerdir. Mevlâna gibi ulular, ölüm gecelerini zifaf gecesi olarak yani düğün gecesi gibi güzel görmüşler, Bazı büyüklerimiz hakır, hakır gülerek ölmüşler, İmama Gazali Hazretleri de ziyaretine gelmiş olan misafirlerinden bir kaç dakika müsaade alarak, diğer odaya geçmiş biraz sonra yanıma gelin buyurmuşlardır. Yanına girenler bakmışlar elini sağ yanağı altına koymuş, kıble tarafına yüzünü dönmüş ve başucunda yazdığı şiirinin son kıtasında, Ölüm sanmayın ki bir yok oluştur, O bir odadan diğer odaya geçiştir . Diyerek ölümü, yaşantısıyla son derece güzel yorumlamışlardır.İmam Gazâli Hazretleri meşhur ’’İhya-Ulum iddin’’ adlı eserinde, en az gecede yirmi, gündüzünde yirmi defa ölümü hatırlamamız gerektiğini .Allah Teâla Hazretleri (C.C) ’’Onlara ölü demeyiniz, onlar ölü değildirler’’ şehadeti şerbet kabul etmek temelinden üretilmiş bir tamlamadır. cihadın bir toplum için en güzel sonucu muzaffer olmak, birey için ise şehid olmaktır*. şehadet ise kişiye en tatlı içecek, en güzel yemek ve eşsiz bir ödüldür. Dumanlar içinde hasıra sarılmış gencecik bir beden. Adı; Zübeyr bin Avvam (ra) Suçu: Müslüman olmak Yaşı: Henüz onbeş İşkence yapan: Öz bir amca . Asım bin Sabit ve sekiz arkadaşı yolda yüz okçunun hedefi olup şehit oluyorlar.Hubeyb bin Adiy ve arkadaşı Mekke de esir pazarında.El Haris'in kızı telaş içinde Mekke sokaklarında bağırıyor.-ben Onu elinde büyük bir salkımdan üzüm yerken gördüm. Hâlid bin Said (ra)babası İşkence yaparak öldürüyor. alha bin Ubeydullah (ra) hı Nevfel bin Adviye İple bağlanıp işkence edilen bir sahabi de O. Ama Rasul'ü Ondan bahsederken Yeryüzünde yürüyen bir şehide bakmak isteyen Talha'ya baksın buyuruyor. şehadet şerbeti allah rızası için, vatan savunması uğruna canını veren o güzel insanların içebildiği en güzel içecek. yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde bulunanlar ağlamaklı olurlar. Rasulullah Efendimiz (sallALLAHu aleyhi ve sellem) “Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti” buyururlar. Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o Yüce Server kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar.Birine “Şükredenlerden Suheyb” yazarlar, öbürüne “Sabredenlerden Hifa! ” BEDEVİYE TASAVVUFUNDA Bey'at töreni yapılırken, mürşidin yaptığı telkin ve içirdiği şerbet için, şerbet vermek tabiri kullanılır. Şerbet, yedi şeyle birlikte verilirdi. Müridin çok cezbeli olması istenirse şerbet, nefes veya sirke ve sütle; orta seviyede cezbeli olması arzu edilirse, hurma, kara üzüm, kuru üzüm (veya kuru incir) ile; az cezbeli olması istenirse zeytinyağı ve su ile verilirdi. Hazret-i Huzeyfe anlatıyor: Yermük muharebesinde idi. Çarpışmanın şiddeti geçmişti ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar düştükleri kızgın kumların üzerinde can veriyorlardı. Bu arada ben de, güç bela kendimi toparlayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, nihayet aradığımı buldum. Fakat ne çare!.. Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu. Dudakları hararetten adeta kavrulmuştu. Daha evvel hazırladığım su kırbasının ağzını açtım suyu kendisine doğru uzatırken, biraz ötedeki yaralıların arasından İkrime'nin sesi duyuldu, (Su! su!...) Amcamın oğlu Hâris, bu feryadı duyar duymaz göz ve kaş işaretiyle suyu hemen İkrime'ye götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa İkrime'ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime elini kırbaya uzatırken Iyaş'ın iniltisi duyuldu: (Allah rızası için bir damla su!) Bu feryadı duyan İkrime, elini hemen geri çekerek suyu Iyaş'a götürmemi işaret etti. Suyu o da içmedi. Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından dolaşa dolaşa Iyaş'a yetiştiğim zaman kendisinin son nefesinde kelime-i şehadeti söylediğini duydum. Benim getirdiğim suyu gördü. Fakat vakit kalmamıştı... Başladığı kelime-i şehadeti ancak bitirebildi. Derhal geri döndüm, koşa koşa İkrime'nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim! Onun da şehit olduğunu müşahede ettim. Bari dedim, amcamın oğlu Hâris'e yetiştireyim. Koşa koşa ona geldim. Ne çare ki o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula ruhunu teslim edip, şehit olmuştu. HRİSTİYANLIK VE YAHUDİLİKTE ŞEHİT I. Charles (1083 - 1127), Flandre Kontu (Lakabı: İyi). 1083'te Danimarka'da doğdu ve 1127'de Brugge'de öldü. Danimarka Kralı Aziz IV. Knud ile Kont I. Robert'in kızı Adele Flandre'nin oğlu. Haçlı Seferleri'ne katıldı. Kuzeni VII. Baudouin Hapkin'in yerine geçti. Flaman Beylerinden biri tarafından öldürüldü. Müjdeci Luka veya Evanjelist Luka (Eski Yunanca: Λουκᾶς, Loukás), İsa'nın kanonik İncillerinin yazarları olan Dört Müjdeci'den biridir. Luka, Suriye'deki Helenistik Antakya kentinin yerlisiydi. Erken dönem kilise babaları, başlangıçta tek bir edebi eseri oluşturan Luka İncili'ni ve Elçilerin İşleri kitabının yazarlığını Luka'ya atfettiler. Bu durum sonraları Jerome ve Eusebius gibi erken dönem Hıristiyanlık inancının önemli figürleri tarafından teyit edildi. Buna rağmen hem laik hem de dinî alimler arasında eserlerin yazarının gerçek kimliğine dair delil yetersizliği nedeniyle tartışmalar sürdürülmüştür. Yeni Ahit'te Luka'nın bahsi kısaca birkaç kez geçmektedir ve Pavlus'un Koloseliler'e mektubunda bir hekim olarak anılır.[1][2][3] Dolayısıyla hem bir hekim olduğu, hem de Pavlus'un bir öğrencisi olduğu düşünülmektedir. Erken dönem Hıristiyanlar tarafından bir aziz olarak kabul edilir ve şehit olduğuna inanılır fakat olayların anlatımında farklılıklar bulunmaktadır. Roma Katolik Kilisesi'nde ve diğer büyük mezheplerde sanatçıların, hekimlerin, cerrahların, öğrencilerin ve kasapların azizi Müjdeci (Evanjelist) Luka olarak kutsanır. Bayram günü (feast day) 18 Ekim'dir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli