1 Mart 2016 Salı

Kabbala קַבָּלָה----Sabetay Sevi---- שַׁבְּתַי צְבִי Halaha-Koşer-Şehita-Minyan-Tseniut -

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ https://www.facebook.com/UlkuOcakliyiz/photos/a.1510662925821197.1073741829.1510362752517881/1521509161403240/?type=1&theater Kabbala (İbranice: קַבָּלָה , kelime manası: "alma"), değişmeyen, ebedi ve gizemli Ein Sof (Ebedî, her şeyden önce olan-Tanrı ) ile ölümlü ve sonlu evren (ve onun yaratılışı) arasındaki ilişkiyi açıklamayı amaçlayan ezoterik Yahudi öğretileridir. Etimoloji Kabala (קַבָּלָה), "alma, kabul etme" anlamına gelen "qibbel" kökünden gelir. Kelime Türkçeye muhtelif şekillerde transkrip edilebilir: Kabala, Kabalah, Kabbala, Kaballah, Kabbalah, gibi. Tarihçe: Kabala Kaynakları İnanışa göre, dört bin yıl önce Sefer Yetira'yı (Yaratılış Kitabı) yazan İbrahim ile başlayarak, Kabala hakkında birçok kitap yazılmıştır. Bir sonraki önemli kitap, M.S. II. yüzyılda yazılmış olan Zohar kitabı'dır. Zohar’ı, ünlü XVI. yüzyıl kabalisti Isaac Luria (Ha'ARI)’nin çalışmaları takip eder. Ve yirminci yüzyıl'da Kabalist ’ın çalışmaları ortaya çıkmıştır. Aşlag’ın yazıları diğer Kabalistik kaynaklar gibi, üst dünyaların yapısını ve nasıl alçaldıklarını, evrenimizin ve onun içindeki her şeyin nasıl var olduğunu betimlerler. Yehuda Aşlag’ın "Talmud Eser Sefirot" (On Sefirot Çalışması) adlı ders kitabı, sorular, cevaplar, tekrar materyalleri ve açıklamalar içeren bir çalışma yardımcısı olarak tasarlanmıştır. Bu kitabın manevi âlemdeki evreni yöneten kanunları ve güçleri betimleyen, üst dünyaların fiziği olduğuna ve öğrencileri aşamalı olarak dönüştürdüğüne inanılır. Çünkü kişi manevi dünyayı nasıl deneyimleyeceğini ararken, kendisini ders kitabında yazan manevi kanunlara aşamalı olarak adapte eder.[1] Kabala öğretisi Kabala öğretisi, herhangi soyut bir şey ile uğraşmaz, sadece insanın nasıl yaratıldığı ve daha yüksek varoluş seviyelerinde nasıl faaliyette bulunduğu ile uğraşır. Kabala bilgeliğin manevi dünyaya çalışmak için bir araç olduğuna inanılır. Dünyamızı keşfetmek için, fizik, kimya, biyoloji gibi bilimleri kullanırız. Bu bilimler beş duyumuzla algıladığımız fiziksel dünyaya çalışır. İçinde yaşadığımız dünyayı bütünüyle anlamak için, duyularımızın algılayamadığı gizli alemi keşfedebilecek bir araştırma aracına ihtiyacımız vardır. Kabala bilgeliğine göre realite iki güç veya nitelikten oluşur: alma arzusu ve ihsan etme (vermek) arzusu. İhsan etme arzusu vermek istediği için bir alma arzusu yaratır, bu nedenle daha yaygın biçimde kullanılan adı ‘Yaratan’dır. Bu yüzden inanca göre tüm yaratılış bu alma arzusunun tezahür(görünüm)leridir. Kabala sadece yaratılışın tasarımını öğretmez, aynı zamanda realitenin her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen başlangıçtaki Tasarlayanı gibi, nasıl tasarlayanlar olabileceğimizi öğretir.[1] Kabalacılık Kabalacılık veya Kabalizm, Kabala'ya dayanan manevi araştırma ve fikir sistemi.Merkabah Mistisizmi : Ortaçağ kabalacılığından önce, Yahudi mistisizminin gelişiminin ilk dönemidir. Bu dönemden kalma literatür M.Ö. ilk yüzyıllar ile M.S. 10.yüzyıl arasındaki döneme aittir. Bu dönemde Kabalacılık belirli bir seçkin grup tarafından çalışılmaktaydı. Ortaçağ Almanyasındaki Hasidizm (Aşkenaz Hasidizmi): 1150-1250 gibi kısa bir dönem olmasına karşın Yahudi mistisizminin yaratıcı bir dönemidir. Bu dönemde Hasidizm ilk dönem kabalistlerinden farklı olarak küçük bir aristokratik sekt olarak kalmamış ve fikirleri geniş yahudi toplumuna yayılmıştır. Peygamberi Kabalizm : Yaklaşık 1200'lerden 13. ve 14. yüzyılların başlarına kadar sürmüştür. Zohar : Abraham Abulafia'nın İtalya'da peygamberi (prophetic) Kabalizmi açıkladığı 1275 yıllardan sonra başlamıştır. Isaac Luria ve Okulu : 1492'de İspanya tehcirinden sonra gelişen Kabalacı yönelimdir. Bu dönemde Kabalistlerin teojoni ve kozmogoni üzerindeki düşünceleri önceki asırların Mesianik eğilimlerinden uzak ve bireyci bir kurtuluşa yönelik gelişme kaydetmiştir. 1534 yılında Alman bir aileden Kudüs'te doğan Isaac Luria Kutsal ismin ve ibarelerin zikredildiği, yoğun meditasyon uygulamaları geliştirmiştir. Dualarında öğrencilerine "İsrail için, İsrail'de ve İsrail" e adamalarını istemesi sebebiyle onun İsrail milliyetçiliğini bilmeden de olsa başlatan kişi olduğu da söylenir. Sabetaycılık : Osmanlı topraklarında yaşayan Sabetay Sevi adlı Yahudi bilgininin 1665 ve 1666 yıllarındaki Mesiyanik hareketi ve sonrasında padişah IV. Mehmed'in zorlamasıyla İslamı seçmesiyle başlayan bir süreçtir. Kendisine bağlı olan Yahudilerin önderlerinin yaptığı gibi İslamiyeti benimseyip "Dönme" lakabıyla anılmaları bazı yorumcular tarafından sadece görünüşte gerçekleştiği ve Sebatay'ın öğretilerine inanmayı ve bazı ritüelleri devam ettirdikleri iddia edilmiştir. Hasidizm : Kabalacılığın bu son ve halen içinde bulunulan dönemi 18. ve 19. yüzyıllarda Polonya ve Ukrayna Hasidizmlerinden doğmuştur ve ortaçağdaki Alman Hasidizmiyle hiçbir ilişkisi yoktur. Bu dönem Hasidizminin kurucusu 18.yüzyılın ünlü Yahudi mistiği Israel Baal Shem ("Kutsal Adın Üstadı" anlamına gelen bir lakaptır) Sebatey Sevi'nin Sebataycılık hareketi üzerindeki etkisi kadar Hasidik hareket üzerinde güçlü bir etkiye sahip olmuştur. Rus ve Polonya Yahudilerinin büyük bir kesimi özellikle 19.yüzyılın ortalarına kadar harekete katılmışlar ancak aynı dönemde Rusya ve Slav ülkeleri dışında Yahudi mistisizminin bu formuna büyük bir kabul gösterilmemişti, ancak özellikle yirminci yüzyılın son yarısında hareketin önemli ölçüde genişlediği de görülmüştür. Bu genişlemede etken faktörlerden biri ilk dönem Kabalist literatüründen farklı olarak Hasidik yazmaların genel kitle tarafından daha kolay anlaşılabilir, nüfuz edilebilir olmasıdır. Yahudi Mistisizminin Genel Karakteristikleri Kabalistler ortodoks musevi teolojisinin kavram ve fikirlerini kullanmakta ve fakat onlara yeni anlamlar vermektedirler. Örneğin "hiçlikten yaratılma" anlayışı Yahudi felsefesinin dogmatik tartışmalarında geçen bir ifadedir. Buradaki hiçlik en yalın haliyle Tanrı'nın ne kendisi ne de bir başka varoluş biçimiyle ilişkilidir. Kabalistler de hiçlikten yaratılma fikrini benimserler fakat onların durumunda hiçlik kendisinden herşeyin südur ettiği birşeydir ve bu haliyle sadece bir olumsuzlama içermemektedir. Kabalistlerin ifadesiyle bu Hiçlik diğer tüm gerçekliklerden sonsuz kere daha fazla gerçek olan şeydir ve nefs tüm sınırlamalarından soyunduğu ve bu Hiçliğin derinliklerine nüfuz ettiğinde orada Uluhiyetle karşı karşıya gelir. "Hiçlikten yaratılış" pek çok mistiğin gözünde esasen "Tanrı'dan yaratılma" anlamına gelmektedir. Scholem'e göre Kabalizmin mistisizmin Yahudi olmayan diğer mistisizm formlarından ayırt edici genel karakteristiği onun hem tarihi hem de metafizik açıdan eril (masculine) bir öğreti oluşudur. İslam ve Hristiyan mistisizminin tersine Yahudi mistisizminin uzun tarihinde bir kadın figürün etkisine rastlanılmamaktadır. Scholem bu durumun Yahudi kadının Talmudik öğretilere göre düzenlenmiş sosyal hayattaki konumuna bağlı olmadığına zira kadının İslam ve Ortaçağ Hristiyanlığındaki sosyal pozisyonunun her iki dinin mistik kollarındaki kadınların etkisini önlemediğine dikkati çeker. Scholem'e göre bu durum, kabalistik Şekinah kavramı ve ortodoks Yahudi düşüncesinde kadınlığın reddedilmemesiyle paradoks oluştursa da kozmosdaki dişil unsur ve kadının demonik bir doğaya sahip olduğu şeklindeki eğilimden kaynaklanmaktadır. Kabala Sabetay Sevi Halaha (Halakha, Halacha, Alaha, הלכה İbranice'de "gitmek" manasındadır) Musevi yasa sistemini tanımlayan bir kavramdır. Sözlü ve yazılı aktarılan emir ve nehiyleri kapsayan genel bir dinî hukuk kavramıdır. Yaklaşık olarak Babil Talmudu'nun üçte biri ve Kudüs Talmudu'nun da altıda birini Halaha oluşturmaktadır. Halaha hukuk sisteminin birçok bölümü günümüz hukuk sistemlerinde de görülen sivil hukuk ve ceza hukuku gibi bölümlerden oluşur. Halaha 613 emirden oluşmaktadir. Bunun 365'i yasaklardan müteşekkildir. Kaynağı Tora'dır. Koşer veya Kaşer, (İbranice: כשׁר; Sefarad Yahudilerince Kaşer, Aşkenaz Yahudilerince Koşer diye telaffuz edilir), Yahudiliğe göre; yenilmesi ve kullanılmasında dinen bir sakınca bulunmayan helal ürünlerdir. Bunları belirleyen kurallara ise Kaşerut ya da Kaşrut kuralları adı verilir. Yahudiliğe göre; yenilmesi serbest veya yasak olan hayvanların listesi Tevrat'ta verilmiştir. Buna göre: Karada yaşayanlardan geviş getiren ve çift tırnaklı olan hayvanların yenmesi serbest, bu özelliği taşımayanlar ise yasaktır; bunlara ek olarak domuz, tavşan ve deve eti yasaktır. Her türlü böcek, sürüngen ve kemirgenin yenilmesi yasaktır. Kuşlardan Tevrat'ta ismi geçen yirmi kuş dışında kalanların yenilmesi yasaktır. Balıklardan pullu ve yüzgeçli olanlar dışında kalanların, kabuklu hayvanların (midye, istiridye) ve ahtapot, kalamar, ıstakoz, karides, kerevit, yengeç, deniz kestanesinin yenilmesi yasaktır. Yenilmesi yasak olan hayvanlardan çıkan yumurta, süt gibi her türlü ürünün (bal hariç) yenmesi yasaktır. Yenilmesi serbest olan hayvanların kesiminin şehita adı verilen özel bir kesim tekniği ile bu işin eğitimini almış ve anatomi bilgisi olan şohet adında yetkili tarafından yapılması gereklidir. Şehita eğitimini almamış kişi tarafından veya şehita kurallarına uyulmadan yapılmış kesim hayvanın etini trefa (mundar) hale getirir. Şehita Kuralları'na göre hayvanın kesilmesi Kesimi yapacak olan şohet gerekli eğitimi almış olmalı ve keseceği hayvanın anatomisini çok iyi tanımalı ve bu konuda Hahamlıkça verilen diplomaya sahip olmalıdır. Kesimi yapılacak hayvan iyice incelenmeli, bir hastalığı, sakatlığı olmamalıdır; örneğin bir organı, bacağı vs. eksik olan hayvan kesilmez. Kesilirse mundar olur. Yine duruşundan, yürüyüşünden genel durumundan hasta olduğu anlaşılan hayvan kesilmez. Şohet hayvanı kesmeden önce tepeden tırnağa muayene etmelidir. Kesimin yapıldığı bıçak hayvanın boğaz çapından daha büyük olmalı, çok keskin olmalı, üzerinde çentik bulunmamalıdır. Hayvanın şah damarı ve nefes borusu tek bir darbede kesilmelidir; bıçak hayvanın etine gömülmemelidir. En ufak bir duraksama, bir tereddüt hayvanın tamamını mundar hale getirir. Her kesimden sonra bıçak kontrol edilmeli, üzerinde bir çentik ya da takılmaya neden olacak çöp vs. olmamalıdır. Hayvan mutlaka Tanrı'nın adı anılarak kesilmelidir. Kesimi yapan şohet hayvanın içini açar öd kesesinin, karaciğerin ve akciğerin durumunu kontrol eder, işkembeyi açar ve inceler. Öd kesesi patlamış hayvan mundardır tümüyle kullanılmaz. Karaciğer ve akciğer zarı incelenir toplu iğnenin başı kadar dahi olsa en ufak bir kist, ur varsa hayvan mundar olur bu hayvanın hiçbir yeri yemek için kullanılamaz, tamamı mundar olur. Hayvanın işkembesinde çivi, iğne vs. metal yabancı madde çıkarsa hayvan tamamen mundar olur kullanılamaz. Hayvanın arka butları ayrılır bunların içindeki siyatik siniri tek parça olarak menaker adı verilen bir uzman tarafından çıkartılır menakerlik çok uzun bir eğitim gerektirdiğinden ve her şehirde menaker bulunmadığından çoğu zaman bu butlar Yahudilerce kullanılamaz. Kesim ayrıca veteriner kontrolünde gerçekleştirilir, ancak veterinerin yenilebilir ifadesine karşılık şohet yenilemeyeceğini ifade ederse bu hayvanın eti dinen mundar kabul edilir. Örneğin hayvanın işkembesinden çıkabilecek ufak bir çivi parçası sağlık bakımından bir sorun oluşturmasa da dinen oluşturur. Tüm bu işlem basamakları gerçekleştikten sonra etin üzerine KOŞER כשׁר damgası vurulur. Etin tuzlanıp yıkanması Yahudiliğe göre bir etin yenilebilmesi için sadece şehita kurallarına uygun olarak kesilmesi yetmez. Etin kanından tamamen arındırılması gerekir çünkü Yahudilikte kan yemek günahtır. Bunun için tuzlama işlemi gerekir. Bir etin kesildikten sonra 72 saat içinde tuzlanarak kanından arındırılması gerekir 72 saatten sonra yapılan tuzlama işlemi işe yaramaz. 72 saat içinde tuzlanmamış etler sadece mangal ve ızgarada kullanılabilir ama haşlama olarak kullanılamaz. Eti yıkamak Tuzlanacak et önce ılık (sıcak değil sıcak su eti pişirir kanı sabitler) su dolu bir kap içerisinde (Bu kap başka hiçbir iş için kullanılmamalıdır çünkü bu aşamada et hala mundardır) yarım saat bekletilir su etin üzerini tamamen örtmelidir. Arada bir eti ters düz ederek suyun her yerine nüfus etmesi sağlanır Et suda 24 saatten fazla kalırsa mundar olur çünkü bu süre zarfında suda kalan etin kanı sabitlenir. Yarım saat sonra etler çıkartılır eğer bıçakla parçalara ayrılırsa bu parçaların tekrar suda bekletilmesi gerekir. Eti tuzlamak Sudan alınan eti fazla suyu silkelendikten sonra (tamamen de kuru olmamalıdır) üzerine çok ince olmayan ama çok kalın taneleri de olmayan orta kalınlıkta tuz serpiştirilerek tuzlanır. Tuz etin her tarafına gelmeli etin tuzsuz bir kısmı kalmamalıdır. Sonra et sadece bu iş için kullanılacak delikli bir süzgüye yerleştirilir, ancak et deliklerin tıkanmasına mani olmamalı süzülen kan deliklerden akabilmelidir. Et buzdolabından yeni çıkmış ve donmuş olmamalı oda ısısında olmalıdır. Bu şekilde et bir saat tuzda bırakılır, kullanılan tuz ikinci kez kullanılmaz mundardır, bu iş için kullanılan delikli kap mutfakta başka iş için kullanılmaz. Tuzda bir saat kalan ve kanı süzülen et ikinci yıkama işlemine alınır. Etin ikinci kez yıkanması Tuzlamadan alınan et, soğuk suda üç kez yıkanır el ile ovuşturularak tuzlarından ve kanından iyice arındırılır. Et ancak bu işlemlerden geçtikten sonra yenilebilir hale gelir. Bu işlemlerden geçmiş et buzluğa konularak daha sonra kullanılmak üzere saklanabilir. Etli ve Sütlü Yasağı Yahudiliğe göre etli ile sütlü gıdaların aynı anda yenilmesi, aynı kaplarda pişirilmesi yasaktır.Hafif sütlü gıdaların yenmesinden sonra ağız çalkalanıp, masa örtüsü ve kap kacak değiştirildikten sonra etli yiyecek yenebilir ama tam tersi mümkün değildir. Etli bir yiyecek yenildikten sonra: Sefaradlarda altı saat Aşkenazlarda üç saat geçmeden sütlü bir yiyecek veya türevi yenilemez. Etli yiyeceklerin piştiği kaplar ve sütlü yiyeceklerin piştiği kaplar, tabaklar, kaşık ve çatallar ayrı olmalıdır. Nedeni ise, yavru olan kuzunun etini yerken annesinin sütünü aynı anda tüketmiş gibi olursunuz ve bu durumun gaddarca olduğu düşünülür. Bu yüzden İsrail'deki Mc Donalds'larda milkshake ve cheeseburger satılmaz. Et veya süt sayılmayanlar Et veya süt sayılmayan besinlere parve adı verilir. Bunlar etlilerle de sütlülerle de beraber tüketilebilirler. Et dışındakiler Et dışındaki ürünlerin de koşer sayılabilmesi ve kaşer sertifikası alabilmesi için hahamlık tarafından denetlenmiş ve hijyene uymayan ya da Yahudi inançlarına aykırı katkı maddesi ya da işlem basamakları içermemesi gereklidir. Bu sebeple koşer belgesi almak isteyen üretici firmalar bu denetimden geçerler. Koşer ürünler Yurt dışında üretilen veya yurt dışına satılan birçok ürünün üzerinde koşer ibaresi bulunur. Bu ibare Yahudi olmayanlar tarafından da aranan bir özelliktir. Çünkü Yahudilerde domuz eti yemek ve kullanmak yasaktır. Koşer restoranlar Koşer Kuralları'na uygun olarak çalışan ve kullandıkları tüm ürünler kaşer olan restoranlara Koşer Restoran adı verilir, bu restoranlar hemen her ülkede sadece Yahudilere değil, domuz eti yemekten çekinen diğer dinlerin mensuplarına da hizmet verirler. Minyan: Musevilik'de bir dini törenin icra edilebilmesi için, Bar Mitsva törenini yapmış, yani 13 yaşını doldurmuş ve bir gün almış en az 10 Musevi erkeğe ihtiyaç vardır. Bu özellikleri taşıyan en az 10 kişilik cemaate minyan adı verilir. Minyan'ın olmadığı durumlarda dini törendeki bazı dualar okunamaz, Tevrat çıkartılamaz ve bazı törenler gerçekleştirilemez. Tseniut (İbranice: צניעות "tevazu"), bir Musevilik terimidir. Hem kişisel hem de toplumsal bir erdemdir. Özellikle karşı cinslerin ilişkilerinde gözetilir. Sabetay Sevi, (İbranice: שַׁבְּתַי צְבִי Şabbetay Zvi; d. 1 Ağustos 1626, İzmir - ö. (muhtemelen) 17 Eylül 1676, Ülgün (Bugünkü Ulcinj, Karadağ) Sabetay Sevi 17. yüzyılda Osmanlı Topraklarında İzmir Agora'da doğdu. 22 yaşında Mesihlik iddiasında bulunan Musevi din adamıdır. Dünyayı kötülüklerden arındıracağına tüm Yahudileri mukaddes İsrail’e götürerek orada yeniden tapınağı inşa edeceğine inanıyordu. Yahudiliği ikiye böldü. Her kıtada binlerce mürit edindi. Mahkemeye çıkarıldı, kerhen Müslüman oldu. İnananların çoğu peşini bıraktı ufak bir grup onu takip ederek Müslüman oldu. Bunlar dış görünüşte Müslüman veya Hristiyan, gerçekte Kabbala Musevi inancına sahip günümüze kadar gelen bir cemaattir. Halk arasında Sabetaycılık adı ile bilinir. İnananları ona Amira derler. Yahudiler, günün birinde bir Mesih'in gelerek kendilerini uzun yıllardır süren sosyopolitik tabanlı acılardan kurtaracağını düşünüyorlardı. Zor koşullar altında Yahudiler arasında mistizme inananların sayısı da giderek artıyordu. Yahudi mistizminin en önemli kaynaklarından biri 'Kabala' idi. Görünenin arkasında mutlaka bir başka şeyin gizlendiği fikrinden hareket eden Kabalistler, kutsal metinlerde çeşitli sayılar ve matematiksel işlemlerle gizli gerçeği ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı. Ortaya çıkarılmaya çalışılan gizli gerçekler arasında kurtarıcı Mesih'in kim olacağı ve hangi tarihte geleceği de vardı. Bu görüşler içinde en çok rağbet görenlerinden birisi de milenyumda (1000'li yıllarda) bir Mesih'in mutlaka geleceği şeklindeydi. Yine Kabala'da 666 sayısının şeytanın yılı ya da sayısı olduğu şeklinde bir inanış bulunuyordu. (Revelation 13:18, Hexakosioihexekontahexaphobia) Bu iki sonuçtan hareketle, 1666 yılının 'hayati önemine' ilişkin yaygın bir inanış oluştu. Sevi, 1626 yılında İzmir'de doğdu.[1] Sevi'nin ailesi (Yunanistan) Patras'lı Romanyot bir aile idi. Babası Mordehay, Mora'da kümes hayvanları satıcılığı yapıyordu. [kaynak belirtilmeli] Annesi Clara'yı küçük yaşta kaybeden Sevi'nin iki de kardeşi vardı: Abisi Elijah (İlyas) ve kardeşi Joseph (Yusuf). O yıllarda İzmir Limanı ticarette öne çıkmıştı. Artan ticaretle birlikte İzmir, Avrupalı tüccarlarla dolup taşmıştı. Babası İspanya’dan Osmanlı ülkesine göçen Yahudilerden Mordehay Sevi’dir, Hollanda ve İngiliz şirketlerinin temsilciliği sayesinde servet sahibi olmuştu. [kaynak belirtilmeli] Din eğitimi Başhaham Joseph Eskapha (Rav Escapa) ve Rav de Alba Torah, Talmud konusunda onu eğittiler. Gösterdiği başarı nedeniyle genç yaşında haham ünvanı verildi. Ancak genç Sabetay’ın mistik konulara girme arzusu olduğu bir süre sonra anlaşıldı. Sevi, 15 yaşına kadar Tevrat, hadis, fıkıh konularına vakıf olmayı başardıktan sonra Kabala eğitimine başladı. Sevi 18 yaşına geldiğinde kendi yorumlarını başkalarına da okuyup öğreten biri haline geldi. Hatta etrafında bir öğrenci grubu da topladı. Melankolik ruhi yapıya sahip olması bir süre sonra mistik hayatın zorlukları ile birleşince anlaşılmaz eylemlerde bulunmasına yol açtı. Oruç günlerinin dışında da sık sık oruçlar tutuyor, sık sık bedenini yıkıyor ve uzun müddetler boyunca yalnız başına tefekküre dalıyordu. Kendini Yahudi mistisizmine, Kabbala'ya kaptırmıştı. Bilincini yitirdiği, coşkulu dönemler yaşıyordu. Sabetay Sevi, 1666'da kıyametin kopacağını, bundan hemen önce kurtarıcı Mesih'in geleceğini, bunun da 1648'de olacağını 'biliyordu'! Etrafındakileri yavaş yavaş hazırlayan Sevi 22 yaşına geldiğinde Kabbalacı yorumlara dayanarak, kendisini Musa'nın geleceğini vadettiği Mesih olduğunu iddia etti. Yaşlı hahamlar bir hayli sinirlenerek duruma tepki gösterdiler. Hatta hocası Başhaham Eskapa, iki hahamı Sevi ile görüşerek iddiasını geri almaya ikna etmeleri için görevlendirdi. Sevi mesihliğini kanıtlayan delillerden söz ediyordu ve İzmir’deki Yahudi cemaat arasında ise çok sayıda taraftar buldu. Tarihçilere göre tam da bu tarihlerde Sevi'nin vücudundan hoş bir koku yayılmaya başladı. Hatta bunun bir hile olabileceğinden kuşkulanılarak Sevi bir doktora muayene bile ettirildi. Mesihliğin alameti sayılan bu durum sonraları müritleri tarafından bayram olarak kutlanmaya başlandı. Sevi 23 yaşına geldiğinde bu kez de Tanrı'nın, Yahudilerce söylenmesi yasaklanan adı 'Yehova'yı telaffuz etti. Gelişmelerden huzursuz olan hahambaşılık, Sabetay Sevi'nin dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesine karar verdiler, ama bu kararı uygulayamadılar. Bunun üzerine hahambaşı Eskapa, Sabetay Sevi'yi Osmanlı sarayına iletmek üzere İstanbul'daki hahamlara şikâyet etti. Başka rivayete göre Hahambaşılık onu İzmir'i terk etmeye zorladı. Bazı kaynaklar bu bilgiyi doğrulamazken Sabetay Sevi'nin İzmir'de bulunduğu dönemde kendi ağzından mesihlik iddiasında bulunmadığı da iddia ediliyor. Gershom Scholem de kitabında, "Sevi, olsa olsa o da bir defacık Sinagog'da dualardan önce 'Ben Mesih-i İsrail'im demiştir" diyor. Sabetay Sevi'in her şeye rağmen aforoz gücünde bir dışlanmaya uğramadığını belirten Scholem, Sevi'nin İzmir'den kovulduğu için değil zorunluluktan dolayı seyahat ettiğini söylüyor. Sevi önce eski bir Kabbala merkezi olan Selânik'e, sonra İstanbul'a gitti. Başkent'te, saygıdeğer ve ünlü bir vaiz olan Abraham ha-Yakini ile karşılaştı. Yakini'nin elinde Sevi'nin mesih olduğunu doğrulayan Kabbalacı bir kehanet belgesi vardı. Kısa süre sonra Istanbul'dan da ayrılan Sevi, önce Kudüs'e ve sonra Mısır'a gitti. Kahire'de Osmanlı valisinin hazinedarı olan güçlü ve varlıklı Raphael Halebi'yi kendi davasına inandırdı. İstanbul Sevi'nin İzmir'den sonraki ilk durağı İstanbul'du. 1650 yılında İstanbul'a gelen Sevi burada Abraham Vaçini (Abraham ha-Yakini, Avraham Yaqini) adlı bir hahamla karşılaştı. Bu hahamda 'Mezamiri Süleyman'ın Tefsiri' adında Sevi'nin mesih olduğunu doğrulayan Kabbalacı bir kehanet belgesi vardı. Belgeyi alan Sevi, bunu mesihliğinin delili olarak yanında taşımaya başladı. Zira çok eski olduğu iddia edilen belgede, Sabetay Sevi isimli bir Mesih'in doğacağından haber veriliyordu. Gerek eski gerekse bu yeni 'belgeyle' birlikte Sevi, İstanbul'daki Yahudiler arasında önemli bir nüfuz elde etti. Ancak İzmirli hahamların İstanbullu hahamları "Sabetay'dan uzak durun" diye uyarması üzerine Sevi Selanik'e gitmeyi kararlaştırdı. SelanikSevi Selanik'te Sevi Selanik'deki ilk günlerinde Mesihlik iddiasında bulunmazken zekasıyla Selanikli Yahudiler'i kendisine hayran bıraktı. Öyle ki evinde misafir olduğu bir Yahudi, ona kızını bile verdi. Ancak Sabetay üçüncü eşiyle de cinsel ilişkiye girmedi. Bunun nedenini soranlara ise, gerçek anlamda evlenmeyeceğini çünkü zaten Tevrat ile evli olduğunu söyledi. Ama bu sözleri duyan hahamlar bunun Mesihlik iddiası olduğunu belirterek sert tepki gösterdiler. Bu gelişme üzerine Selanik'ten ayrılıp Atina'ya geçen Sabetay Sevi burada da iyi karşılanmayınca önce İzmir'e döndü ardından da ikinci kez İstanbul'a gitti. İstanbullu hahamların kendisini rahat bırakmamaları üzerine 1659'da babasının yanına İzmir'e geri döndü. Kudüs İstanbul ve Selanik'e yaptığı yolculuklarda beklediği ilgiyi göremeyen Sabetay Sevi bu kez rotasını Filistin'e çevirdi. 1662 yılında birkaç yakınıyla birlikte bir gemiye binen Sevi, Trablus ve Beyrut'a kadar ulaştı. Ancak burada karar değiştirerek Mısır'a gitmeye karar verdi. İskenderiye'de gemiden inen Sevi doğruca Kahire'ye gitti. Sevi'yi, burada tüm hayatını değiştirecek gelişmeler bekliyordu. Burada ayrıca Rafael Josef Çelebi adında zengin bir sarrafla tanıştı. Nayir adındaki Polonyalı bir hahamın yetim kızı olan Sara ile evlendikten sonra Gazze’ye gitti. 1663 yılının sonbahar aylarında Kahire'ye doğru yola çıkan Sabetay Sevi, yolculuk sırasında kısa süre sonra kendisinin Mesih olduğunu onaylayacak olan Gazzeli Nathan yani Abraham Nathan Aşkenazi (Nathan Benjamen Levi Eskenazi) ile tanıştı. Nathan çok başarılı ve zeki bir öğrenciydi. Din konusunda Sabetay Sevi'den bile daha bilgiliydi. Nathan 19 yaşlarındayken okula gelen Samuel Lissabona adlı zengin bir Yahudi'nin çok güzel ama bir gözü görmeyen kızıyla evlendi. Bu kızla evlenmeyi kabul eden Nathan hemen ardından da Kabala öğretisiyle daha yakından ilgilenmeye başladı. Bu konuda epeyce ilerleyen Nathan çevresindekilere gördüğü bir sanrıdan bahsetmişti. Nathan bu sanrıda kendisine "büyük bir ışığı bekle" dendiğini söylüyordu. Burada, adında yirmi yaşlarında bir öğrenci, Yahudi geleneklerine göre Gaza'lı Nathan "Mesih'in Müjdecisi", İlyas rolünü üstlendi. Nathan, coşku içinde, İsrail devletinin yeniden kuruluşunun çok yakında gerçekleşeceğini ve Sevi'nin zaferi ile dünyanın kurtulacağını herkese duyurdu. Nathan, Kabbala hesaplarına dayanarak, kıyamet günü için 1666 yılını bildirdi. Kudüs’e tekrar döndüğünde, kendisinin Mesih olduğunu gizlemeye gerek duymadı. Kudüs’teki hahamlar karşı çıktılarsa da, Sabatay’ın taraftarları gün geçtikçe arttı. Mısır, İstanbul, İzmir ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerine Mesihliğini ilan ve propagandasını yapmaları için sadık adamlarını yolladı. Sabatay Sevi, Musevîlerin dinî âyin ve törenlerinde bazı değişiklikler yaptığı gibi, sinagoglarda okunan duaların çoğunu değiştirdi. Kudüs hahamları tarafından tehdit edilen Sevi, Halep’e geçti. İzmir - 2 1665 yılında sevinçle karşılandığı İzmir'e geri döndü. Birkaç yıllık süre içinde, Sabetaycılık akımı hızla güçlenerek Venedik, Amsterdam, Hamburg, Londra ve bazı Kuzey Afrika kentlerine kadar yayıldı. Sevi kendisini kralların kralı olarak görüyordu. Dünyayı, kendi hesabına göre 38 krallığa böldü. Her birine de, kardeşlerini ve sadık adamlarını kral tayin etti. Çeşitli beyannameler yayınlayarak, Osmanlı idaresine karşı harekete geçti. İstanbul, İlk mahkeme 30 Haziran 1666 da Sabetay İstanbul’a hareket etmek üzere yola çıkar. O zamana kadar genel olarak yahudilerin siyasi otoriteye karşı bağlı olmaları ve hiçbir zaman politik hareket etmemeleri Osmanlı idarecilerini bu olaya karşı kayıtsız bırakmıştır. Müritleri onun İstanbul'a, imparatorluğu Padişah IV. Mehmed'ten almak üzere gittiğine inanıyorlardı. İzmirli hahamların şikayetiyle saray da bu durumun ciddiyetinde erken haberdar olur. Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa'nın emriyle, Sabetay'ın içinde bulunduğu gemi Çanakkale Boğazı'nda durduruldu. Sabetay elleri ve ayakları zincire vurularak İstanbul'a getirildi. Hemen ardından da kürek mahkumlarının tutulduğu Haliç'deki Bagno Zindanı'na kapatıldı. Sevi üç gün sonra yargılanmak üzere Sadrazam'ın başkanlığındaki Divan'a çıkarıldı. Girit Seferi öncesinde ortalığın karışmasını istemeyen Osmanlı yönetimi, bir 2 ay sonra Sabetay'ı Çanakkale Gelibolu'da bulunan bir kaleye hapsetmeye karar verdiler. Gelibolu'da HapisSevi Abydos kalesinde Sabetay, Gelibolu'da eski limanın yanı başındaki Abydos kalesine kapatılırken müritleri de peşinden gitti. Zaten onun kellesinin vurulması yerine hapis cezasına çarptırılmasını, 'bir mucize daha gerçekleşti' şeklinde yorumluyorlardı. Sabetay'ın hapsedildiği kale, kısa sürede dünyanın dört bir yanından gelen ipek halılar ve atlas kumaşlar gibi hediyelerle onun sarayı haline geldi. Bir süre sonra Gelibolu'daki kale Sabetaycılar arasında 'Migdal Oz' yani 'Kudret Kulesi' olarak anılmaya başlandı. Bu isim biraz da Sabetay'ın buradan müritlerine yazdığı bir mektuptan dolayı verilmişti. Zira bu mektupta Satebay, içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtulup tam bir aydınlanmaya girdiğini belirterek, "Tanrı bir kudret kulesidir; ona sığınanlar kurtulacaktır" diyordu. Polonya'dan onu ziyarete gelen Talmud uzmanı Lwów ve Galicia; Sevi'ye Polonya'da Nehemiah ha-Kohen adlı kâhinin onun gelişini müjdelediğini bildirirler. Sevi, Kohen'in kendisini ziyaret etmesini emreder. 3 ay süren yolculuktan sonra buluşma gerçekleşir. Ancak saatler süren konuşmalar sonrası buluşma her iki taraf için hayal kırıklığı ile sonuçlanır. İddiaya göre Sevi fanatikleri Nehemiah ha-Kohen'i gizlice ortadan kaldırırlar. İzmir'li hahamlar Sabetay Sevi'nin Dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesine karar verdiler, ama bu kararı uygulayamazlar ve onu Osmanlı sarayına şikayet ettiler. Osmanlı yönetimi en başta olaya ilgisizdi. Daha sonra yahudi din adamlarının artan şikayetleri üzerine Seviyi tutuklayarak Sultan IV. Mehmet'in huzuruna çıkarıldı. Sevi Sultandan Mesih olarak tanınma talep etti, ayrıca İsrail toprağını kendisine vermesini de istedi. Sultan onu Çanakkale'de bir kaleye hapsetti. Faaliyetleri burada da devam eden Sevi'yi yine Yahudi hahamlar Saray'a şikayet edince, Osmanlı bu talepler karşısında kayıtsız kalamadı. Ortaya çıkan kargaşayı gidermek için Fazil Ahmet Paşa, işin esasini ögrenmek için, Sevi'nin derhal Istanbul'a gönderilmesini istedi. Edirne sarayinda, Padişahın iktidarına meydan okumakla suçlanan Sabetay için Sadaret Kaymakamı Mustafa Paşa, Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendi ve Padisah'in imamı meşhur Vani Efendi'den oluşan bir divan kuruldu, Padişah Sultan IV. Mehmet de divanı 'paravan'ın arkasından' izledi. Divanda, Türkçe konuşamayan Sabetay için Padişah'ın hekimbaşısı Yahudilikten dönme Hayatizade Mustafa Fevzi Efendi tercümanlik etti (Asıl adı: Moses Ben Raphael Abrabanel). Divan reisi: – Karıştırmadığın halt kalmadı. Uyandırmadık fitne bırakmadın Sabatay Efendi. Haydi bakalım şimdi göster mucizeni! Deyince Sabatay Sevi afallar. Ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırır. Mucize göstermesi beklenmektedir. Tercüman, mucizenin şeklini de anlatır: Sabatay soyunacak, vücudunu en maharetli okçular nişangâh yapacaklardır. Attıkları oklar vücuduna işlemezse o zaman Osmanlı Padişahı da onun mesih olduğunu resmi olarak tasdik edecektir. Çünkü Yahudiler, ona kılıç, ok, tüfek, kurşun işlemez, hatta onu ateş yakmaz, suda boğulmaz diye itikat etmektedirler. Divan heyetinin teklifi karşısında Sabatay Sevi “Adiyo santo!” diye titremeye başlar. Teklifin dehşetinden beti benzi atar, artık her şey bitmiştir. Can havliyle son bir hamle yapar. Her şeyi inkâr eder. Ayrıca mesihlik davasının bazı Yahudiler tarafından ortaya atıldığını, kendisinin asla böyle bir iddiada bulunmadığına dair yemin üstüne yemin çeker, teminat üstüne teminat verir. Dökmedik dil bırakmaz. Ancak, ulema ve padişah bu cevaplardan tatmin olmaz. Bunun üzerine Hekimbaşı Hayyâtîzâde (Terzizâde) Mustafa Fevzî Efendi, Sabetay'a Müslüman olma teklifi götürür. Önce Sabetay bunu kabule yanaşmaz. Ancak, Hekimbaşı, ona bunu kabul etmediği takdirde türlü, türlü işkencelerle öldürüleceğini Ladino diliyle uzunca anlatır. Sevi, dönme Hayatizade'nin tavsiyesi üzerine, canının bağışlanması karşılığında, "Bu can bu bedende kaldığı sürece..." diyerek kendisine söylenen kelime-i şehâdeti tekrarlar. Vânî Mehmed Efendi; “Bu adamın, Müslümanlığı kalbî hisler ve ihlâsla kabul ettiğine kâni değilim. Fakat dinimiz şüpheyi reddeder ve kişinin imanı üzerine hüküm, ancak cenâb-ı Hakk’ındır. Bu itibarla ihlâsla Müslüman olmasını niyâzdan başka şey yapamam...” demekten kendini alamadı. Söylentiye göre divandan çıkan Sevi, kaftanını içerisinde sakladığı Can adlı beyaz güvercini serbest bırakarak "can bedenden çıktı" 'Şema Yisrael' demiş, ve çevresindekilere tanrı üzerine ettiği yeminin geçerli olmadığını, sadık kalması gerekmediğini ima etmiştir. 16 Eylül 1666'da Divan huzurunda Müslüman olan Sabatay Veled-i Mordehay veya Sabatay Sevi, üzerine saray içoğlanlarına mahsus hamama gönderilerek gusül abdesti aldırılır ve kendisine müslüman kisvesi kürk ve hil’at giydirilir. Ertesi gün Sultan huzuruna çıkarak Aziz Mehmet Efendi adını alarak 150 akçelik bir maaşla sarayda üst düzey memur Kapıcıbaşı olarak göreve getirildi. Sabetaycıların açıklamalarının başka bir versiyonu ise şu şekildedir: Musa firavunların Sarayında bir Mısırlı gibi yaşamıştı. Sabetay’da kendi halkını kurtarmak için müslüman olmalı ve bir Türk gibi yaşamalıydı. Sevi'nin resmi açıklaması ise şu şekilde: “Tanrı beni İsmâilî, yani Müslüman yaptı. Ben kardeşiniz kapıcıbaşı Mehmed’im. O öyle emretti. Ben itaat ettim” dedi. Müslüman olmanın etkileri Sevi'nin Müslüman olmasi bütün Yahudi dünyasinda şok etkisi yarattı. Hahambaşılık olayı sevinçle karşıladı ve Müslüman olan Sevi'yi dinden çıkmış saydı. Büyük çogunluk onun Mesih olmadığına inanarak ortodoks Yahudi inancına geri döndü, ikiyüz ailelik bir topluluk ise İslamiyete geçerek onun yolundan gitti. Bu tarihten sonra da 'Avdeti' ya da 'Dönme' olarak adlandırıldılar. Bunlar onun büyük bir hikmete binaen zahiren müslüman olduğunu, mesihliğinin bir gereği olduğu yorumunda bulunurlar. Gazzeli Nathan bunu ma'asim zarim kurtarıcının yapması gereken garip işler şeklinde açıklar. Polonyalı karısı Sara, Sara'nın kardeşi Jacob Kerido'da bu kervana katılır. Sara Fatma adını, Kerido'da Yakub adını alır. Sevi, bu olayla taraftarlarına "Karanlık bir" dönemin başladığını ve bunu "Aydınlık günlerin" takip edeceğini söyleyip, aydınlık dönemin başlaması için karanlığın şart olduğunu dile getirir. Sabetaycılar "Aydınlık Günler" gelinceye kadar gizlenmeye devem edeceklerdir. Din değiştirme sonrası Sevi'de kendini bırakan musevi kitlelere karşı bir öfke dönemi başlar. Onları "kendisini anlamamak" ile suçlar. Edirne Sarayı'nda yedi yıl kalan Sabetay bir süre sonra Padişah IV. Mehmed'in takdirini kazandı. Zaman zaman İstanbul ve Selanik'e bile gidebiliyordu. Bir süre Edirne/Hızırlık yakınlarında bulunan bir Bektaşi tekkesine devam etmiş. Bu tekke 1641-1642 yıllarında "şüpheli" bulunarak yetkililerce kapatılmış ancak IV Mehmet tarafından Zaviye olarak tekrar açılmış. Musevi kaynakları Sevi'nin Sufism ve Bektaşilikten etkilendiğini ve bu öğretileri Kabbala öğretisi ile harmanlayarak kendi öğretisine şekil verdiğini dile getirirler. Arnavutluk, Sürgün Bir süre sarayda Kapcıcıbaşı olarak sarayda üst düzey memur olarak çalışsa da, mesihi yahudi inancına bağlılığının farkedilmesi üzerine batı trakya'ya sürülür. İbrahim Alaeddin Gövsa, Sabatay Sevi isimli eserinin 68. sayfasında olayı anlatıyor: “Sabatay Sevi'nin (Mehmet Efendi adı ve Müslüman kıyafeti ile) İstanbul’da yine eski müritlerinden bir kısmini toplayarak ayinler yaptığını, Girit seferinden dönen Sadrazam Fazıl Ahmet Paşaya haber verdiler. Sadrazam kendini çağırtarak

- Bu ne iştir? Sen hala uslanmadın mı? diye tembih ettiği zaman Sabatay ağız kalabalığına başladı ve meşhur olan kurnazlığı ile

- Aman Sultanım, ben birtakım akrabamı, dostlarımı Müslüman yaptığım gibi bunları da dini celil İslam’a celp ve davet etmeğe uğraşıyorum, yolunda cevaplar verir.

Sadrazam ona ihtar eder:

– Aklını başına topla. Müslümanım dedikten sonra yine çıfıtlığa başlarsan belânı bulursun.

Yine de bu sözlerle bir müddet takipten kurtulur.

Fakat aradan uzun bir süre geçmeden Sadrazamın adamları Boğaziçi’nde Kuruçeşme’deki havrada Sabatay Sevi’yi müritleriyle beraber İbranice dua okurken yakalarlar. Artık hiçbir şeyi inkâr edecek gücü kalmaz, bütün foyası meydana çıkar. Bu hadise üzerine İzmirli Sevi kendisini unutturmak ve izini kaybettirmek için Kuruçeşme’yi bırakarak Kağıthane civarında ıssız bir köşeye çekildi. Fakat müritlerinin bir müddet sonra orada da etrafına toplanıp ayinler yapmağa devam ettikleri görüldü.

İş tekrar Sadrazama haber verilince Fazıl Ahmet Paşa kızdı ve onu tek bir yahudinin yaşamadığı Arnavutluk’un Ülgün kentine sürülmesini emretti.

” Sevi dini tefekküre ve teorik çalışmalarına Arnavutluk’ta devam eder. Bu sıralarda sabetaycılığın ana kaynağı olan kitaplar yazılacaktır. Şahsının isteği üzere Selanik şehri kutsiyete kavuşur ve inananlar (maminim) buraya yerleşirler. İki yüz ailelik ilk sabetaycı çekirdek toplum işte burada kurulur. Nathan Levi ise din değiştirmeden onu takip eder. Daha sonra bir kısım din değiştiren sabetaycıların tekrar yahudi dinine döndükleri bilinmektedir. Ölüm Maaşı azaltılan Sevi Arnavutlukta beş yıl sürgünde yaşadıktan sonra 30 Eylül 1675 (başka rivayet: 17 Eylül 1676) tarihinde yalnızlık ve sırlar içinde ölmüştür. Avram Galante'ye göre Berat'ta müslümanlar tarafından, şehrin içinden geçen ırmağın kıyısında halen yeri bilinmeyen bir noktada toprağa verilir. Kendisi gibi Müslümanlığı kabul eden takipçisi 200 aile Selanik'e yerleşerek dış görünüşte Müslüman, gerçekte ise Sabetaycı-Yahudi olarak yaşamaya devam etti. Sabetaya inananlar mesihlerinin ölümüne inanmazlar, onun göğe yükselmiş olup, yeniden geleceğine dair inançlarını sürdürüler. Hala inançlı Sabetaycılar, belli zamanlarda deniz ve ırmak kenarlarına gelerek, Sabetay sevi Seni bekliyoruz! diye bağırma geleneğini sürdürmektedirler. Evlilikleri Sabetay Sevi ailesi tarafından genç yaşta 2 veya 3 kez evlendirildi. Ancak Sevi, eşiyle cinsel ilişkiye girmedi. Ailesi bu durumu onun eşinden hoşlanmadığı şeklinde yorumlayarak birincisini boşattırıp ikinci kez evlendirdi. Ancak Sevi ikinci evliliğinde de cinsel ilişkiye girmekten kaçındı. Polonya daki katliamlardan kaçan yetim bir kız olan Sarah çevresine kurtarıcı (Mesih) ile evleneceğini rüyasında gördüğünü söylemekte idi. Bunu duyan Sevi Sara'yı Kahire'ye çağırır ve onunla evlenir. Bu Sevi'nin dördüncü evliliğidir. Sara'nın güzelliği ve cazibesi bu yeni tarikata yeni müritler kazandırır. Din değişimi sonrası karısı Sara ise artık Fatma Hanımefendi’dir. Rivayete göre Müslüman olduktan Sevi'ye sonra Sara'nın yanında haremden bir eş daha tahsis edilir. Sabatay Sevi’nin son eşi Ayşe Hatun Selaniklidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli