1 Mart 2016 Salı

FELSEFE VE BATI ELEŞTİRİSİ

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ Geleceği KAZ barsaklarında göreceklerine inanan sözde Yunanlılar nezaman ilim adamı veya aydınlarınız oldu? 1798'de, Mısır seferine çıkan Napoleon'un gemicileri ve askerleri (Napoleon'un yanında götürdüğü sözde 175 sivil bilgine) derlerken, bu ülkenin de sözde aydınları, bu eşekleri kılavuz edinmiyorlar mı? Mısır seferine çıkan Napoleon, bu sözü söylemedi mi? Bir BATILI (olan Fransızlar ve İngilizler), DÜNYA TARİHİYLE KARŞILAŞMIŞLARDI! Çünkü Fransız filosunda yalnız 2.000 TOP değil, Fransız gemicilerinin ve askerlerinin deyiverdikleri 175 de bulunuyordu! (1798 -1801 arasında 175 sivil bilgin) Ama o zaman PARİS'e kadar varabilenlerin bir BİLGİNLER KUŞAĞINA YETECEĞİ meydana çıktı: HİÇ BİR PARÇA KOPYA EDİLMEDEN BIRAKILMAMIŞ OLDUĞU GÖRÜLDÜ!! 1801'de Fransızlar KOPYALAMA işini bitirdikten sonlar İskenderiye kütüphanesini, kiya labaratuvar gereçlerini, ölçü aletlerini İNGİLTERE'ye teslim etti. Bunların taşıma işini GENERAL HUTCHİNSON yaptı! (Ermeni) Baron Dominique Vivant DENON sayısız KAĞITLARDA (resimler, tablolar), MEMLÛK (Türk Devleti) MÜCEVHERLERİYLE ZENGİNLEŞMİŞ olan askerlerinkinden daha değerli bir GANİMET (Tabloları) getiriyordu! Bunları onaylayan 8 ALMAN Prof. Dr.: Eugen Von Mercklin, Carl Rathjens, Franz Termer, Kurt Erdmann, Hartmut Schmökel ve Schliemann, Ernst Meyer ve Walter Hagemann dır!! Böylece felsefeye kalan, ütopyalar, hurafeler diyebilir miyiz? Bilim, felsefeyi kapı dışarı atarak, insanlığın sorunları üzerinde kendi başına ilerleyebilecek mi?Ama bilim felsefe yapmadan bu sorunları nasıl çözecek? Mesela matematik bilimi! Felsefenin dünyayı anlamaya ve değiştirmeye dönük alanlarının kapandığını, artık ,öyle arada bir zevk için yapılan arayışının bittiğini söyleyebilir miyiz? O zaman felsefe için söylenen bilimlerin bilimi saptaması, hangi yönleriyle değerlendirilebilir? felsefe bilimi kuşatır, bilime yol gösterir, bilimin önünü açar. felsefe bilimden istifade eder, bilimi kullanır. ancak bilim farklıdır felsefe farklıdır. bu yüzden felsefe bilim değildir derken felsefeyi yok sayamayız. "Felsefe, insanları bilim yapmaya zorlar. Bilim, felsefe sayesinde vardır." bu açıdan bakarsak "bilimlerin bilimi" diyebiliriz. Ama kainattaki kanunlardan veya bir gerçeklikten kaynaklanmayan, dışa kapalı,salt akıl yürütme olarak sunulan felsefik herhangi bir düşünceyi, bilimsel bir kanun gibi referans almayız. Deizm Akıla ve doğaya. Evrene bakınca bir düzen görürüz ve bu düzen bizi bir tanrı ya da tasarımcı inancına götürür. Deizm ateizmin bir çeşiti değildir.Ateizm tanrıyı reddeder. Deizme göre tanrı vardır. Deizm dinleri reddeder. Eğer deism tanrı inancını kabul ediyorsa deizm ve yahudilik, islam, hıristiyanlık gibi diğer dinler arasında ne fark vardır? Deizm yukarda da geçtiği gibi doğaya ve akla dayanır, vahye dayanmaz. Diğer tüm dinler vahye ya da kutsal kitaplara dayalıdırlar. Deizmde bir rahibe papaza ya da imama gerek yoktur. Deismde ihtiyaç olan tek şey kendi sağduyumuz ve düşünme becerimizdir. Bazı Deistler tanrının evreni yaratıp geri çekildiğine mi inanıyorlar öyle düşünüyor, bazı deistler tanrının insan davranışlarına müdahale edebileceğini düşünüyor. Örneğin, George Washington Long Island'dan çekilme ya da teslim olma arasında daha riskli olan çekilmeyi seçmiştir ve kendisine niye daha riskli olanı seçtiği sorulduğunda, bunun yapabileceğinin en iyisi olduğunu ve gerisinin tanrının taktiri olduğunu söylemiştir. Deistler dua ederler .Sadece şükür ve teşekkür için dua edebilirler, tanrıya dikte etmezler. Dua için belli bir yer ve zaman, belirli bir vücut duruşları yoktur. Deistler tanrıyı istediği kadar gücü olan ölümsüz bir varlık olarak görürüz. Albert Einstein' dan alıntı deizmin tanrı tanımı için iyi bir örnek olacaktır: " Benim dinim kendini zayıf aklımızla algılamamız zor olan sonsuz güç sahibi üstün ruha alçak gönüllü bir şekilde hayran olmaktan ibarettir. Bu üstün düşünen gücün duyguları derinden etkileyen ikna ediciliği, ki bu kendini anlamak mümkün olmayan evrende ifşa eder, benim tanrı anlayışımı oluşturur" Deizm bir mezhep olması mümkün değildir çünkü Deizm kendine dayanmayı öğretir ve insanları daima akıllarını kullanmaya teşvik eder. Deizm bedeli ne olursa olsun otoriteyi sorgulamayı öğretir. Deizm vahye dayalı dinler gibi muhakemesi olmayan iddialarda bulunmaz. Vahye dayalı dinler insanları tanrının söylediklerine teslimiyete ya da bu sözlere karşı düşünme gücünüzü ertelemeye çağırır. Bunu iman olarak adlandırırlar. Örneğin, Musa'nın denizi yardığına ya da İsanın suyun üstünde yürüdüğüne ya da Muhammedin Kuran'ı bir melekten aldığına inanmak ne kadar mantıklıdır? Dünyadaki fenalıkların büyük bir kısmı eğer tanrı vergisi aklımızı kucaklasaydık ortadan kalkabilirdi. Unutulmamalıdır ki, Doğanın bulduğumuz ve ilerlemekte kullandığımız bütün kanunları, bilgisayardan tıppa ve uzay yolculuğuna kadar önceden beri vardı. Ama biz bilgimizi ilerletmek ve öğrenmek yerine batıl itikadları ve korkuyu seçtik. Başarının gereği olan zor işleri becermektense kendi davranışlarımızdan sorumlu olmadığımızı düşünmek daha çok yatıştırıcıdır. Deizm her soruya bir cevabının olduğunu iddia etmemektedir, deizm sadece bu sorulara giden doğru yolda olma iddiasındadır. felsefe düşünürlerin edindikleri bilgiler ile yaptıkları yorumları kapsar. dolayısı ile felsefe göreceli bir kavramdır. bir felsefik fikir subjektif öğeler içerdiği için herkes tarafından kabul edilmez. o felsefik fikrin temellerini de o fikri ortaya atan filozof kurar. hal böyle olunca herhangibir felsefik düşünce tam doğrudur demek ya da tam yanlıştır demek mümkün olmaz. zira o filozof düşüncesi itibari ile hem doğruları algılayıp düşüncelerini açıklar, hem de doğruları yorumlayarak şahsi düşüncelerini bildirir ki bu düşünceleri test etmek mümkün olamaz. bir filozof dünyayı bir balığın gözü gibi tasavvur edip düşüncelerini bunun üzerine inşa edebilir. başka bir filozof dünyayı kainatın merkezi hayal edip düşüncelerini öylece açıklar. sorduğunuz sorudaki düşünce de bir filozof tarafında ortaya atılmış, güya aslında dünya yokmuş da yanılsama varmış. daha neler ... dolayısı ile felsefeyi değerlendirirken bazan da gülmek her derde deva olabilir. her filozofun düşüncesi doğrudur demek yanlıştır. her filozof da gerçeğe ulaşamayabilir. felsefenin sınırları da tayin edilemez. herkes bilgi kaynaklarından beslenir. o konuda düşünür ve düşüncelerini açıklar. dolayısıyla herhangibir konudaki düşünce felsefe dışına itilmesi söz konusu olamaz. 1)-Deistlere göre Yaratıcı insanlara elçi göndermez, Yaratıcı, (Tanrı, Allah kelimelere bağlı kalmıyorum her şeye gücü yeten bizleri yaratan..) Yarattığı evrendeki insanlarla mektuplaşmamıştır, aracısı yoktur. Onlar, tanrının varlığının akıl ve vicdan yoluyla farkındadırlar ve sahip oldukları bu nitelikleri kullanarak evrensel yasalar oluşturabilirler. 1)- ve 4)-Vahiy ya da bir kilise öğretisi aracılığıyla edinilmiş her türlü dinsel bilgiye karşı çıkan buna karşılık belirli bir dinsel bilgi bütününü herkesin doğuştan taşıdığını ya da akıl yoluyla elde edebileceğini savunurlar. 2) ve 3a)-Deizme din derseniz Kitabı beynin kıvrımlarına indirilmiş olan dindir. İnsanlara iyi ve güzel davranmayı, temiz olmayı, yardıma muhtaç olanlara yardim etmeyi, vücudunuza iyi bakmayı, sağlığınıza neyin zararlı olup olmadığını anlayabilmeyi, doğruluğu, dürüstlüğü, güçlerinize duygularınıza ve içgüdülerinize yeri geldiğinde hakim olmanız gerektiğini, üretmeyi, sevmeyi, saygıyı, ahlakı ve imanı bu kıvrımların size gösterebileceğini savunur. Bu da insanın sorumluluğudur ve yaratıcının isteğidir. Kısacası dinlerdeki ortak düşüncelerden (barış, hoşgörü, yardımseverlik, iyilik, güzellik), hurafeleri ve bağnazlığı çıkarttığımızda elimizde kalandır. 3b) ve 4)-Yani tüm güzellikleri ve doğrulukları doğuştan sahip olduğumuz vicdan ve akıl la bulabiliriz ve yol gösterici aklımızdır, Bu da vicdanı ve ahlaki yönden ciddi anlamda kendinden emin olmayı , iyi-kötü-doğru-yanlış ayrımını aklıyla yapabilme yeteneğine sahip olmayı gerektirir.. Heidegger, Nietzsche'nin 'Tanrı Öldü' sözünü açıklayan soruşturmasına bu ilkeyi temel alarak başlar ve ilave eder: "Acele bir yargıda bulunmamak için, ilkin, 'Tanrı öldü' sözünü, Nietzsche'nin anladığı gibi anlamayı denemeliyiz." Heidegger'in bu va'dini nasıl yerine getirdiğini görebilmek için önce Nietzsche'den alıntıladığı şu pasajı okumalıyız: - Öğle öncesi aydınlığında bir fener yakan, pazar yerinde koşarken durmadan "Tanrı'yı arıyorum... Tanrı'yı arıyorum..." diye bağıran kaçık adamı duydunuz mu? (...) Kaçık adam (...) "Tanrı nerede?" diye sorar; "şunu da söyleyeceğim, onu biz öldürdük, sizlerle ben! Onun katiliyiz hepimiz. Ama bunu nasıl yaptık? Denizi kim içebilir? BÜtün çevreni silmemiz için bize bu süngeri kim verdi? Onu güneşinin zincirlerinden kurtarır iken ne yaptık biz yeryüzünde? Nerede gidiyor şimdi dünya, biz nereye gidiyoruz? "Güneş yeryüzünden koparılırken insanların yaptığı", Heidegger'e göre, Avrupa düşüncesinin son üçyüz yılda yaptığından ibarettir! Güneş, varolan'ın varolan olarak kendini gösterdiği bir görüş çevresi kurar; bu çevreyi sınırlar da. Çevren, "hakikî olarak varolan duyuüstü dünya"yı gösterir. Bu herşeyi saran, deniz gibi içine alan 'bütün'dür. İnsanın yerleştiği yeryüzü, güneşinden koparılmıştır. Bütün görüş alanı silinmiştir. "Varolan olarak varolanların bütünü" demek olan deniz, insan tarafından içilip boşaltılmıştır. Düşünme bakımından imgeden başka birşey olduğuna hiç kuşku olmayan bu üç imge (güneş, çevren, deniz) ile üç soru, Tanrı'nın öldürülmesi olayından ne anlaşıldığını aydınlatmaktadır: "öldürmek", burada kendi başına varolan duyuüstü dünyanın insan eliyle yok edilmesidir. Heidegger devam eder: Kaçık adamın pazar yerinde dikilen "Tanrı'ya inanmayanlar" ile hiçbir ortak yanı yoktur. Çünkü bunlar Tanrı'nın Tanrı olarak inandırıcılığını yitirmesinden ötürü inançsız değillerdir; tersine, Tanrı'yı aramadıkları sürece inanma olanağından el çektikleri için, onlar artık arayamazlar, çünkü artık düşünmezler. Ayak takımı düşünmeye yol verdi, onun yerine de aylaklığın gevezeliğini koydu, kendi kanılarının tehlikeye girdiği her yerde Hiççilik kokusu aldı. Asıl Hiççilik karşısında her zaman üstünlük kazanan bu körleşme, düşünme karşısında iç daraltıcı korkusundan ötürü kendi kendisiyle konuşmaya girişti. Ama bu korku, korku karşısında korkudur. Deizmin, ateistlerden pek farkı olmadığını da ileri sürerler. Buna gerekçe olarak tanrı nın evreni yarattıktan sonra siz bundan sonra ne yaparsanız yapın demesidir. Ama deizm de insanları çeken de biraz da bu düşünce olmaktadır. Kulluk olayını kaldırmıştır. Yani her konuda konuşan Tanrı yerine bir şeye karışmayan Tanrı daha cazip gelmektedir. Gerçi Tanrı nın her şeye karıştığını söyleyenler de sonuçta ölümlülerdir. Deistler laik eğitime önem ve destek verirler. Tartışılması istenmeyen bir inancı değil aklı öne alırlar. Ancak bu akıl, deistleri nereye yönelteceği belli değildir Nietzsche, Bir dönem dünyayı etkilemiş feylesof. Ret kavramı-hiççilik, gerçeklik, üstün insan ve diğer bazı kavramlarını pek bir yere konumlandıramadığım düşünür. Evrimci ama bazı Darwin teorilerine karşı çıkan bir filozof. Dine ve sisteme karşı acımasız eleştirileri olan, bir sistem yaratmak istemeyen, inançsız bir düşünür. Freud un ustam diye nitelendirdiği söylenen, deli mi dahi mi olduğu tartışılan, anlaşılmakta güçlük çekilen ve üzerinde konuşulacak çok şeyi olan bir düşünür. Rasyonalizm (Akılcılık): Bilgi kaynağında aklın ve düşüncenin olduğunu savunan akımdır. Emprizm(Deneycilik): Bilginin kaynagında algıların, duyuların , deneylerin ve gözlemlerin bulunduğunu savunan akımdır. Kritisizm (Eleştiricilik): Bilginin kaynagında aklın ve deneyin bir arada bulunduğunu savunan akımdır. Entüisyonizm (Sezgicilik): Bilgielde etmede aklın ve deneyin yetersiz olduğu insanın sadece sezgi aracılığıyla bilgi elde edebileceği savunulan akımlardır. Bilgi denilen soyut bir kavram mıdır? Yoksa insana yaşamında izleyeceği yolu seçmesinde yardımcı olacak dayanak mı? Felsefe sadece düşünsel bir merakın doyumu mu yoksa insanoğlunun çıkarları ve gereksinimlerine dönük bilinçli bir yaşam arayışı mı? Felsefe şüphe, düşünme ve gerçeği arayış değilse boş inanç ve kavramlar mıdır? Felsefe bilgiyle değerlendirmenin, duygusal olanla akılcı olanın karışımı mı yoksa sadece bireysel varoluş sorununu ele alan ve insanın küçük egosunu tatmin eden bir duygu arayışı mı? Felsefe tanrının yasalarının incelenmesi mi yoksa bu yasaları ve ilişkileri sorgulamanın ve değiştirebilmenin adı mı? Felsefe dünya içindeki çatışmaları ve içindeki çelişkileri aklama mıdır yoksa insanla doğanın savaşının incelenmesi mi? Pan-enteizm, panteizm'de olduğu gibi Evren'in kendisinin tanrı olduğunu, panteizm'den farklı olarak her şeyin tanrıdan oluştuğunu düşünen felsefik görüştür." Deizm sadece içinde yaşadığımız muazzam işleyen evrenin, doğa yasalarının ya da görüp göremeyeceğiniz tüm mükemmelliklerin, kısacası herşeyin ancak bir yaratan tarafınan yaratılabileceğini savunuyor. Hartshorne Tanrı 'nın bir soyut bir de somut iki yüzü olduğunu söyler. Soyut niteliğiyle Tanrı, mutlak, etkilenmez, erişilmez ve değişmezdir. Somut yanıyla ise etkilenir ve değişir. Tanrı bu iki niteliğinde de yetkindir. Ancak bu yetkinlik klâsik Teizmdeki gibi değildir. Oradaki yetkinlik değişmeyen donmuş bir yetkinliktir. Buradaki yetkinlik değişir, ancak bu değişme tanrısal bir değişmedir. Yani yetkinliğe doğru değil, yetkinlik içinde bir değişmedir. Bu tanımla Pan-enteizm, hem Deizmden hem de Panteizmden ayrılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli