1 Mart 2016 Salı

Felsefik Yorumlar Bilgi Felsefesi- KURAMI SİYASET FELSEFESİ DEVLET FELSEFESİ Bilim Felsefesi

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ Felsefe Yunanca "seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum" anlamına gelen phileo ve "bilgi, bilgelik" anlamına gelen sophia sözcüklerinden türeyen terimin işaret ettiği entelektüel faaliyet ve disiplin. Buna göre, felsefe Yunanlılar için, "bilgelik sevgisi" ya da "hikmet arayışı" anlamına gelmiştir. Başlangıçtaki bu özgün anlama göre, her türden bilimsel araştırmacıya filozof adı verilmiştir. Başlangıçtaki söz konusu anlamına rağmen, felsefenin bir tanımını vermek oldukça zordur. Bunun en önemli nedeni, hemen bütün felsefe tanımlarının tartışmalı olmasıdır. Bu ise büyük ölçüde felsefe denen faaliyet ya da disiplini anlamının, veya felsefe anlayışlarının tarihin akışı içinde çağdan çağa, hatta filozoftan filozofa kökten bir biçimde değişmesidir. Örneğin, Platon ve Platoncular için felsefe, empirik gerçekliği değil de, idealar alemini, soyut kendilikler dünyasını betimleyen ve bütün doğruları nihai ilkelerden çıkarsamak suretiyle temellendiren a priori bir disiplindir. Oysa Aristoteles'te felsefe, gerçekliğin daha genel yönlerini betimlediği için, bilimlerin bir devamı olmak durumundadır. Felsefe bilimlerin ya kraliçesi, ya da onların önündeki engelleri ortadan kaldırdığı için, ağır işçisidir. Ortaçağda dini inançları temellendirmek için, teolojinin hizmetkarı olma görevini üstlenen, başta ilahi gerçeklik ve onun dünya ile olan ilişkisi olmak üzere, yine gerçekliği betimleyen felsefe, empiristlerin, ama özellikle de J. S. Mill ve W. O. Quine gibi radikal empiristlerin gözünde de, diğer bütün disiplinler gibi, gerçekliği betimleyen bir etkinlik olmak durumundadır. Felsefenin anlamı ve göreviyle ilgili bu mutabakatı bozan filozof, ünlü Kopernik devrimiyle Kant olmuştur. Zira ona göre, felsefenin nesnelerden ziyade, nesneleri bilme tarzımızla meşgul olması gerekir. Başka bir deyişle, Kant, bilimin gerçekliği betimlediği yerde, felsefenin şu ya da bu türden nesnelerle, Platon 'un varoluşunu öne sürdüğü cinsten kendiliklerle uğraşmadığını savunmuştur. Felsefe, bunun yerine dış dünyadaki nesneleri deneyimleyebilmemizin veya bilebilmemizin zorunlu önkoşullarını araştırır.Bir de bunları bir şekilde tamamlayan, bilimin kendine özgü bir teknolojik, kültürel mana kazandığı 19. yüzyılın felsefe konsepsiyonlarından, bilime, bilimlere dayanan bilimsel felsefeyle dünyayı ve insanın dünyadaki yerine ilişkin genel bir görüş, bir dünya görüşü olarak felsefe anlayışından söz edildiğinde, herhalde felsefenin özü itibariyle rasyonel bir eleştirel düşünce, dünyanın genel doğasıyla (metafizik ya da varlık teorisi), dünya ile ilgili inançların mahiyeti ve haklılandırılması (epistemoloji) ve dünyamızdaki eylem tarzımız üzerine sorgulayıcı ve de refleksif bir düşünce etkinliği olduğu söylenebilir. Buna göre, felsefenin konusu 'nihai ve en yüksek şeyler', genel olarak varlık, bir bütün olarak evrenin kendisini ya da insanın eylemlerini, yaşamını ve yazgısını en temelli bir biçimde etkileyen şeylerdir. Varlığı bir yönüyle ya da belli bir bakımdan ele alan bilimlerden farklı olarak, felsefe, varlığı bir bütün olarak ele aldığı, varlığı varlık olmak bakımından incelediği, olanı betimleyen bilimlerden farklı olarak olması gerekene yöneldiği için, konularına uygun düşen yöntem ya da yöntemleri kullanır. Buna göre, felsefenin konuları arasında yer alan şeyler, duyuların ya da duyusal kavrayışın çok ötesinde kaldığı için, felsefe duyuları kullanmaktan özenle kaçınır. Felsefe saf düşünceye, refleksiyona dayanır ve a priori bir araştırmadır. Buna göre, felsefe bir kavram analizinden oluşur ya da kavramsal analiz temeli üzerinde yükselir. Öte yandan, felsefe ulaştığı sonuçları kanıtlamak için, belirli ve kesin birtakım işlem ya da yöntemler kullanmaz. Felsefe bilimle kıyaslandığında, bilimin dünyada yer alan şeyleri betimlerken, felsefenin onları sınıfladığını söylemek gerekir. Bilim bilgi verirken, felsefe bilginin ne olduğunu, neyi ve nasıl bilebileceğimizi araştırır. Öyleyse, felsefe varolan şeylerle ilgili olarak akla dayalı bir açıklama sağlar; bilimlerin ayrı ayrı ele aldığı olgu sınıflarının tümünü birden açıklayacak en genel ilkelere ulaşmaya çalışır. Bu anlamda felsefe, varlığın ilk ilkelerinin bilimidir. Özel bilimlerden kazanılan tüm bilgilerin eleştirisini ve sistematizasyonunu gerçekleştiren en genel bilim, bilimlerin bilimidir. Ve nihayet, felsefe insanın yaşamını, değerlerini ve amaçlarını sorgulayan, bu alanda insan yaşamının ve eylemlerinin kendilerine dayanacağı genel ilkelerin bilgisidir. Felsefe bir faaliyet, bir düşünce faaliyetidir. İnsanın soru sorabilme yeteneğine dayanır ve bu bağlamda, o belirli türden sorular hakkında belirli bir türden düşünme faaliyetidir. Felsefeyi tüm diğer disiplinlerden ayıran en önemli özelliği, felsefenin bu türden sorular üzerinde düşünürken, mantıksal argüman ya da akıl yürütmeye dayanmasıdır. Buna göre, filozoflar, bu mantıksal akıl yürütmeleri ya kendileri yaratırlar ya da başkalarının akıl yürütmelerini eleştirirler. Filozoflar, aynı zamanda bu akıl yürütmelerin temelinde bulunan kavramları analiz eder ve açıklığa kavuştururlar. Filozoflar, insan yaşamını ilgilendiren her şey hakkında akıl yürütebilir, her şeyi felsefi bir problem konusu yapabilirler. Filozoflar, örneğin bizim apaçık ve doğru olduklarına inandığımız inançlarımızı sorguya çekerler. Yaşamın anlamını meydana getirdiğini söylediğimiz temel sorular üzerinde dururlar. Dinle, Tanrı'nın varoluşuyla, doğru ve yanlışla, dış dünyanın varoluşuyla, bilginin kaynağı ve sınırlarıyla, bilimle, sanatla ve daha birçok konuyla ilgili sorular üzerinde akıl yürütüp, bu sorulara genel geçer ve nesnel yanıtlar getirmeye çalışırlar. Bilgi Felsefesi Doğayı meydana getiren ana öğe (arkhe)’nin ne olduğunun merak edilip araştırılmasından itibaren ortaya çıkan felsefeye önceleri İlkçağ Felsefesi daha sonra Metafizik denilmiştir. Metafiziğin başlıca problemlerinin (Varlık, Tanrı, Ruh) duyu organlarımızın sağladığı bilgilerle çözümlenemeyeceği anlaşılınca; bu problemlerin akıl ve sezgiye başvurularak çözülebileceği görüşü ortaya çıkmıştır. O halde bu yetiler (akıl ve sezgi ) gerçekten insan zihninde var mıdır? Varsa,varlığın gerisindekileri bilmemizi sağlar mı? Türünden sorular ortaya çıkmıştır. Bu ve buna benzer soruların cevaplarının araştırılması,bilgi felsefesini ortaya çıkaran en önemli gelişme olmuştur. Çünkü bu tür problemler bilgi felsefesini ilgilendirmektedir. Bilgi Felsefesi; 1-Bilgi Kuramı(Epistemoloji) 2-Mantık alanlarından oluşur 1-BİLGİ KURAMI (Epistemoloji): Bilgi Kuramının Konusu: Bilginin; kaynağı,yapısı,metodları,imkanı,sınırları ve değeri (doğruluğu) ile ilgili problemlerin eleştirici bir gözle araştırılmasıdır. Bilgi Kuramının Temel Kavramları: Bilgi kuramının temel kavramları“suje”,”obje”, ve “bilgi” kavramlarının yanında; “doğruluk(hakikat,verite)”, ”gerçeklik(realite)”,”temellendirme” dir. Doğruluk(hakikat,verite): Algılar,kavramlar,bilimsel kuramlarla nesnel gerçek arasındaki uygunluktur.Yani bir ifadenin nesnesine uygunluğudur.Dünyadaki şeylerin ve olayların (olup bitenlerin)doğru ya da yanlış olması söz konusu değildir.Doğruluk, sadece düşüncelerin, yargıların,önermelerin özelliğidir. Gerçeklik (realite): Zamanda ve mekanda var olanların tümüdür.Gerçeklikle hakikati (doğruluğu) birbiriyle karıştırmamak gerekir.Çünkü gerçeklik, somut olarak var olanların bütünüdür.Hakikat (doğruluk)ise, var olana (ister gerçek var olana ister düşünsel var olana) ilişkin bilginin özelliğidir. Örneğin;Pamuğun yumuşaklığı-Gerçeklik Yer çekimi kanunu-Hakikat(doğruluk) tur. Matematik ve mantık kuralları da bir hakikattir. Temellendirme: Bir düşüncenin, bir yargının,önermenin doğruluğunu gösterme,bu doğruluğun dayanaklarını gerekçelerini ortaya koyma demektir. Doğrulama daha çok deneysel bilimlerin,Temellendirme ise formel bilimler ile felsefenin başvurduğu bir yoldur. Örneğin:Felsefede önermelerin yargıların deney ve gözlem yoluyla doğrulanması söz konusu olmadığından gerekçe ve dayanak göstererek temellendirme yoluna gidilir.Bilgi Kuramı temellendirmek istediği kavram ya da soruları derinliğine,genişliğine araştırır ve aydınlatmaya çalışır.Bunu da genellikle çözümleme (analiz) ve betimleme (tasvir etme) yoluyla yapar. Bilgi Kuramının Temel Soruları: 1-Bilginin değeri ile ilgili sorular; Varlığın doğru bilgisi var mıdır? Varsa bu bilgiler gerçek midir? Elde edilen bilgiler kesin midir? Kesin ve doğru bilgilerin ölçütü nedir? Hakikat var mıdır? Zihnimiz hakikate erişebilir mi? 2-Bilginin kaynağı ile ilgili sorular: İnsanın elde ettiği bilgilerin kaynağı nedir? Bilgilerimiz doğuştan mıdır? Bilgi kuramının problemleri arasında, genel-geçer doğru bilgi var mıdır? sorusunun önemli bir yeri vardır. Bu soru birbirinden farklı cevaplarverilmiştir. Bunlar: Akla dayanan bilgi doğru bilgidir (Rasyonalizm,İnneizm,Apriorizm) Deneye,tecrübeye dayanan bilgi doğrudur.(Empirizm) Fayda ve başarı sağlayan bilgi doğrudur (Pragmatizm) Olgulara dayanan bilgi doğrudur. (Pozitivizm) Duyulara dayanan bilgi doğrudur. (Sensüalizm) Sezgiye dayanan bilgi doğrudur. (Entüisyonizm) İnsanın iç tecrübesinden elde ettiği bilgi doğrudur.(Mistisizm) Vahye ve İmana dayanan bilgi doğrudur. (Fideizm) Saf fenomenlere dayanan bilgi doğrudur. (Fenomenoloji) 2-MANTIK Mantık;insan aklının kendi hakkındaki bilgisidir.Dar anlamda doğru düşünme kurallarını öğreten bilgidir. Bilgi Kuramı–Mantık ilişkisi; -Bilgi Kuramı bilginin objesi ile uygunluğunu temellendirirken mantığın kural ve ilkelerine dayanır. -Mantık,düşüncenin akıl yürütme yoluyla ilgilenir,yargılar arası ilişkilerin doğruluğu önemlidir, Bilgi kuramı için ise, içeriklerin doğruluğu önemlidir. BİLGİ KURAMININ TEMEL PROBLEMLERİ Bilgi Kuramının temel problemi Doğru bilginin imkanı (mümkün olup olmadığı) problemidir. İlkçağ filozofları bilginin kaynağını sorgulamadan önce,bilginin değeri yani kesin doğru bilginin olup olmadığı üzerinde durmuşlardır.Bu soruya iki şekilde cevap verilmiştir: 1-Doğru Bilginin İmkansızlığı : İlkçağ felsefesinin ilk dönemi bir doğa felsefesi niteliği gösterir.O dönemin filozofları sadece duyularla evrenin açıklamasını yapmaya çalışmışlardır.Yani naif (yöntemsiz,sistemsiz) bir empirizm (deneycilik) ile evren hakkında kesin bilgilere varılabileceğini sanmışlardır. Evrenin oluşumu ve varlıkların kökeni ile ilgili sorulara cevap verilirken çelişkili görüşlerin ortaya çıkması,her filozofun kendi görüşlerinin doğru,diğerinin yanlış olduğunu iddia etmeleri,bu tür görüşleri şüphe(kuşku) ile karşılayan sofist denilen yeni bir grup düşünürün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sofistler genel-geçer doğru bir bilginin varlığından ilk kez şüphe edenlerdir SOFİSTLER SEPTİKLER 2- Doğru bilginin İmkanı Doğru Bilginin mümkün olduğunu ileri sürenlerdir. Burada bilginin değeri ve kaynağı konusu birleştirilmiştir. Bunlara Dogmatikler de denilebilir. Dogmatizm: Bir takım ilkelerle insan bilgisinin mutlak hakikate ulaşabileceğini iddia eden anlayışa denir. Septisizmin tam zıddıdır RASYONALİZM EMPRİZM KRİTİSİZM ENTÜİSYONİZM POZİTİVİZM ANALİTİK FELSEFE PRAGMATİZM FENOMENOLOJİ SİYASET FELSEFESİ Siyasetin problemlerini siyasi sistemleri, siyasal hayvanlar olarak tanımlanan insanların belli bir siyasi sistem içindeki davranışlarını felsefeye özgü yöntemlerle ele alan felsefe dalı, daha çok normatif bir nitelik arzeden kavramsal araştırma türü; felsefenin, siyasi yaşamı konu alan, özellikle de devletin özü, kaynağı ve değerini araştıran dalı. Siyaset felsefesinin ele aldığı belli başlı konular şunlardır: 1- İnsanın gelişme süreci içinde, yönetimin ya da devletin kaynağı, doğası, amacı ve önemi. 2- Varolan, varolmuş olan devletlerin sınıflanması ve bu devletlerin oluşumunda etkili olan felsefe ya da görüşlerin incelenmesi. 3- İdeal düzen arayışları. 4- Ütopyaların yapısı ve bunların gerçekleşme şansları. 5- Bireyle devlet, itaat etmeyle özgürlük arasındaki ilişki, baskı, sansür ve yönetimin gücü. 6- Adalet, eşitlik, özgürlük, haklat ve mülkiyet gibi temel kavramların analizi. Eski Yunan’da doğmuş olan siyaset felsefesi, günümüzde siyasi otoritenin gücünü, doğasını ve kaynağını, siyasi otoriteyle birey arasındaki ilişkileri ele alır. Siyasi kurumların ve bu arada devletle birey arasındaki ilişkilerin nasıl geliştirilebileceği konusunu inceleyen siyaset felsefesi günümüzde daha çok ‘demokrasi’ kavramı üzerinde durur. Başka bir deyişle, demokrasi problemini sivil toplum-devlet kavram çiftiyle, özgürlük ve eşitlik ideallerinin oluşturduğu temel üzerinde ele alan siyaset felsefesinin temel problemi, kamusal gücün, siyasal iktidarın, insan yaşamının niteliğini korumak ve geliştirmek için nasıl kullanılması ve ne ölçüde sınırlanması gerektiği problemidir. Siyaset felsefesinin uzun tarihi içinde, Platon, Aristoteles, Cicero, Aziz Augustinus, Aquinalı Thomas, Dante, Machiavelli, Spinoza, Locke, Burke, Rousseau, Mill, Bentham,Tocqueville, Saint-Simon, Comte, Hegel, Marx ve Engels gibi düşünürlerin önemli katkılarından söz edilebilir. Buna karşın, 20. yüzyılda siyaset felsefesi alanındaki katkılar, sırasıyla siyasi pragmatizm, dini ve varoluşçu yaklaşım ve nihayet devrimci yaklaşım diye, kabaca üç başlık ya da yaklaşım altında toplanabilir. 1- Dewey, Russell ve Popper gibi düşünürler tarafından temsil edilen Siyasi pragmatizm, toplumun halihazırdaki yapısını ve kapitalizmi eleştirmekle birlikte, düşüncelerini söz konusu yapının oluşturduğu genel çerçeve içinde ifade eder ve siyaset alanındaki amacın, insan kişiliğinin geliştirilmesiyle yaşam düzeyinin en yüksek noktaya çıkartılması olduğunu savunur. Örneğin, siyaset felsefesinde aristokratik bir bireyciliğin savunuculuğunu yapan Russell, hoşgörü, cinsel özgürlük ve sağduyunun yanında olurken, materyalizme, bürokrasi ve savaşa şiddetle karşı çıkmıştır. 2- Dini ve varoluşçu yaklaşım, insanlığın topyekün bir yıkıma doğru gittiğini savunurken, zaman zaman dini ya da yarı dini değerleri, zaman zaman da bireyin bizzat kendisini ön plana çıkartmıştır. 3- Lenin, Gramsci, Marcuse, Lukacs gibi düşünürlerin temsil ettiği yaklaşım ise, bireyin nihai bir özgürlük ve mutluluk haline ulaşabilmesi için, kapitalizmin ve burjuva devletinin, şiddet veya demokratik yollarla yıkılmasını öngörür. DEVLET FELSEFESİ Siyaset felsefesinin bir dalını meydana getiren ve toplumsal yaşamla devletin doğuşunu, doğasını ve anlamını araştıran, insanlarla insanların içinde yer aldıkları siyasi örgütlenmeler arasındaki ilişkileri inceleyen felsefe dalı. Devlet felsefesi tarihinde, devlet şu şekillerde anlaşılmıştır: 1- Doğal bir kurum veya organizma olarak. Bu yaklaşımın klasik temsilcisi Platon’dur. O, devleti büyük ölçekli bir insan ya da organizma, bireyin bir devamı olarak görür ve bu durumun bir sonucu olarak da, sırasıyla akıl, can ve iştihadan oluşan üç parçalı ruh anlayışını aynen devlete yansıtır. Buna göre, o devletin temelini insan doğasında bulmaktadır. 2- Devletin, yönetimde bulunanlardan ayrı olan, fakat yöneticilerin karar ve ehliyetleriyle gelişmesine katkıda bulundukları bir kurumlar ve hizmetler sistemi olduğunu dile getiren Aristotelesçi devlet anlayışı. Bu çerçeve içinde, Aristoteles’te, devletin asıl amacı, yurttaşların maddi bakımdan refaha ulaşmaları, ama daha çok ahlâki bakımdan gelişmeleri ve olgunlaşmalarıdır. Devlet, bu amaç için vardır. Yani, ona göre, devlet yönetimleri kendi başlarına iyi ya da kötü değildir, ancak söz konusu amacı gerçekleştirebilmesine göre, iyi ya da kötü devlet vardır. 3- Yapma bir varlık ve araç olarak devlet. Klasik temsilciğini Rousseau, Hobbes ve Locke’un yaptığı bu anlayışa göre, insan mutlak bir özgürlük durumu içinde varolamaz. Mutlak bir özgürlük durumunda, insanı dışarıdan belirleyen ve sınırlayan hiçbir güç olamayacağından, her insan neyin iyi olduğuna kendisi karar verir ve kendi çıkarlarını hayata geçirmeye çalışır. Bu ise, tam bir çıkar çatışmasına, hatta insanlar arasında bir savaşa yol açar. Fakat böyle bir durum, tüm insanlara zarar vereceğinden, insanlar bir araya gelerek, aralarında bir sözleşme yaparlar. İnsanlar toplum sözleşmesi adı verilen bir uzlaşma ve anlaşmaya dayanarak, ortak iradelerini temsil edecek bir gücü, kendileri için hakem ve yönetici olarak tayin ederler. Buradan da anlaşılacağı gibi, söz konusu anlayışta devletin doğal bir temeli yoktur. Bu yaklaşımda devlet, insanları birbirlerine karşı koruyacak ve kendilerini geliştirmelerine imkan verecek bir araç olarak ortaya çıkar. 4- Devleti, kendi irade, ehliyet, yeteneği, ve amaçları olup, bir üniversiteye benzetilebilecek cisimleşmiş bir kişi, dünyadaki ilahi düşünce, milli bir ruh olarak gören Hegelci devlet anlayışı. Devletin içeriğini milli ruhun meydana getirdiğini öne süren Hegel ‘e göre, milli ruh, din, hukuk, bilim, sanat, sanayi gibi türlü özel alanlara ayrılır. 5- Devletin, devleti kontrol edenlerin, gücü elinde bulunduranların çıkar ve tercihlerinden hareketle politikalar üreten bir tür yönetim makinesi olduğunu, toplumdaki egemen sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini dile getiren Marksist devlet görüşü. Söz konusu anlayışa göre, devlet sınıflara bölünmüş olan topluma sıkı sıkıya bağlıdır. Bu çerçeve içinde devlet, sosyal mücadeleyi, sınıf savaşını yavaşlatan, ona engel olan, ekonomik bakımdan üstün durumda olan, üretim araçlarına sahip bulunan sınıfın baskı aracıdır. Varlık Felsefesi Varlık Felsefesinin konusu varlıktır. Varlık; var olan her şeydir. Varlık Felsefesi açısından var olanlar iki biçimde ele alınır. Gerçekte var olanlar: Gerçek varlık, gerçekliğini nesnelerden, olaylardan, kişilerden alan; belli bir zaman ve mekanda var olandır. Gerçekte var olanlar duyu organları ile algılanır. Örneğin:masa,sıra,kitap v.b. İdea’da (zihinde,düşünsel) var olanlar: İnsanların zihinlerinde oluşturdukları kavramlardır.Zihinde var olanları insanlar bir takım olay ve ilişkilerden soyutlayarak elde ederler,bu nedenle duyu organları ile kavranamazlar. Bilim ve Felsefe açısından VARLIK Bilim ve Felsefe’nin varlığa bakış açıları şu noktalardan farklılaşır: *Bilime göre varlık tartışmasız vardır. Bilim varlığın var olduğunu ön kabul olarak benimser ve var kabul ettiği varlıkla ilgili neden-sonuç ilişkileri kurar. Felsefe varlığın var olup olmadığını da tartışır. Nedenlerin nedenlerini de araştırır. **Bilimler konularına göre varlığı parçalara ayırarak , kendilerine özgü yöntemlerle inceler. Felsefe,varlığı bütün halinde görür ve bütün halinde incelemeye çalışır.Bunun içinse gerekirse tüm bilimlerin sonuçlarını kullanarak genel kuramsal açıklamalar yapar. Metafizik -Ontoloji Metafizik; ispatlanması ve çürütülmesi mümkün olmayan sorunlarla ilgilenir. Ontoloji;Varlıkla ilgili sorunların tartışıldığı metafizik alanıdır. Ontolojinin soruları şunlardır: 1-Varlık var mıdır? 2-Varlığın ana maddesi nedir? 3-Evren nasıl oluşmuştur? 4-Evrenin bir amacı var mıdır? 5-Varlıkta özgürlük var mıdır? 6-Ruh nedir? 7-Ruh ölümsüz müdür? 8-Ölüm nedir? Tabiat(doğa) filozofları varlığın ana maddesi (arkhe) nedir? Sorusuyla ilgilenmişlerdir. Örneğin Thales; varlık arkesinin su olduğunu söyleyerek ontolojiyle ilgilenen ilk filozof olmuştur. Aristoteles varlığın ilk nedenlerini araştırarak metafiziğin ilkelerini belirlemiştir. Aristoteles, evreni bir bütün olarak kavramaya çalışmış ve bu çabasından da felsefenin bir disiplini olan Metafizik-Ontoloji doğmuştur. Ancak Ontolojiyi bir felsefe disiplinine dönüştüren Cristian Wolf’tur.Wolf ontolojiyi;- tanrının,ruhun ve dünyanın varlığını kanıtlamak isteyen bir alan olarak- belirler. Wolf’un ontoloji anlayışı deneysel bilimlere dayanan Ampirizm ve Materyalizm tarafından eleştirilmiştir. Kant’ a göre metafizik; bilginin temellerini araştırmalı ve bilginin deneyden gelmeyen öğelerini saptamalıdır. Fichte.Schelling,Hegel gibi düşünürler Kant’ın gözden düşürdüğü metafiziği tinsel(ruhsal) varlık anlayışı ile yeniden günceleştirmiştir. Günümüzde metafizik fenomenoloji, yeni ontoloji ve varoluşçuluk (existansiyalizm) felsefeleri ile varlığını sürdürmektedir. Fenomenoloji;Edmund Husserl ile varlıkların arka planlarında bulunan ve kendi kendilerine varolan özleri dile getirerek; Yeni ontoloji;Nicolai Hartmann ile varlık kategorileri oluşturup ontolojiyi deneysel temellerle,bilimsel sonuçlarla bağdaştırmaya çalışarak Existansiyalizm; Heidegger ve Sartre ile varlığın temeline doğa bilimlerini koyanlara karşı çıkarak varlığı Benin yaptığını söyleyerek ontolojiyle ilgilenmiştir. Ontolojik problemler: 1-Varlığın var olup olmadığı problemi: Varlığın var olup olmadığı ilk çağlardan bugüne ontolojinin tartıştığı temel problemdir.Bu probleme genelde iki bakış açısıyla yaklaşılmıştır. a-Nihilizm(hiçcilik) : Nihilizm’e göre hiçbir varlık gerçekten var değildir ve varlığı var olan olarak kabul eden görüşlere karşı çıkar. Nihilizm hiçbir değer ve kural tanımayan bir görüştür ve toplumda düzeni sağlayan tüm otoriteleri reddeder. Nihilizm bu biçimiyle siyasal anlamda anarşizme temel oluşturur. Nihilizm’in temsilcileri: Gorgias;Ontoloji alanında nihilizmin ilk temsilcileri ilk çağ sofist filozoflarından Gorgias’tır. Gorgias,”varlık var mıdır?” sorusuna “yoktur” cevabını verir. Gorgias’a göre;”varlık yoktur. Olsa bile bilinemez.Bilinse bile bildirilemez.” Nietzsche; Toplumsal değer ve normları tümüyle inkar ederek nihilizmin 19.yy.daki önemli temsilcisidir. ; Taoizm: İl çağda çinde görülen taoizmdir. Lao-Tse ‘nin kurduğu taoculuk gerçeğin tüm çeşitliliğine karşın “bir”(tao) olduğunu ve bunun adının,biçiminin, maddesinin, görüntüsünün olmadığını savunur. Aldatıcı olan dünya, varlıktan yoksundur. b-Realizm (gerçekçilik): Varlık vardır anlayışı realizmdir. Realizm varlığın insan bilincinin dışında insan bilincinden bağımsız olarak var olduğunu savunur. Realizme göre dış dünya bizden bağımsız olarak vardır. Var olan nesnel olandır, duyu organları aracılığıyla algılanabilir olandır. 2-Varlığın ne olduğu problemi: Varlığın ne olduğu sorusuna farklı cevaplar verilmiştir;. a) Varlığı oluş olarak kabul edenler: İlk çağ felsefesinde evrenin sürekli bir değişim, akış ve oluş halinde olduğunu ileri süren ilk düşünür Herakleitos’dur. O’na göre evrenin ana maddesi “ateş”tir.’ Ateşten oluşan her şey dönüp dolaşıp ateşe dönecektir. Ateş yeniden her şeyi yaratacaktır. Evrende her şey sürekli bir değişim OLUŞ içindedir ve durağan değildir. Doğa gibi insanın kendisi de sürekli bir değişim içindedir.’ Herakleitos’a göre evrenin bu oluşuna karşıt güçlerin çatışması ve bu çatışma sonunda ortaya çıkan uzlaşma(sentez) neden olur.Eğer bu çatışma olmasaydı evrende nesneler de olmazdı.Örneğin;yaşam,dişi ile erkekten gelir;otun yok olması,koyunun yaşamasını sağlar.Oluş (canlı-cansız,iyi-kötü gibi) karşıtların çatışmasının bir sonucudur.”değişmeyen tek şey değişme dir”Her değişme belli bir düzene , yasaya göre olur. Bu yasa logos(akıl)dır. Çağımızda varlığı oluş olarak gören filozof Whitehead (viyted) dir. O’na göre her varlık var olabilmek için başka bir varlığa muhtaçtır. Böylece evren bir canlı “oluş” olarak varlığını sürdürür Bilim Felsefesi Bilimlerde görülen büyük gelişmeler dikkatleri bilime yöneltmiştir.Bilim felsefesi bilimsel kesinlik ve bilimsel sistem düzeyine erişen bir bilgiyi inceler. Bilim felsefesinin inceleme alanına,bilimin yanında bilimin özel yöntemleri,düşünce biçimleri bilimlerin hangi ana gruplara girebileceği gibi problemler girer. Bilimin Tarih içindeki gelişimi İlk çağda bilim felsefe ile iç içe iken, matematiğin felsefeden ayrılmasıyla bilimlerin felsefeden ayrılışı başlamıştır. Avrupa ortaçağda bir durgunluk dönemi geçirdiğinden 5. ve10. Y:Y arasında felsefe ve bilim alanında önemli bir gelişme olmamıştır.Bu dönemde islam ülkelerinde felsefe yanında bilim ve teknikte gelişmiştir. Ortaçağda duraklayan, bilimlerin felsefeden ayrılma hareketi Rönesans ve sonrasında hızlanmıştır. Bilim adamları ve filozoflar yeni görüşler geliştirerek;bilim felsefesinin ortaya çıkmasını hızlandırdı. Bilimin Felsefenin Konusu Oluşu 19. ve 20. Y:Y.da bilimin olağanüstü başarı sağlaması, ona olan ilgiyi büyük ölçüde arttırmıştır.Bu ilgi düşünen kişileri;neyin bilim olduğu neyin olmadığını; ayırmaya , birtakım ölçütler aramaya ve bilimi sorgulamaya yöneltmiştir. Bu da bilimin felsefenin konusu içine alınmasına yol açmıştır. Sorun, felsefeyi bilimleştirmekten çok bilime aykırı düşmeyen ve bilimlerle verimli etkileşim içinde bulunan bir felsefe türünü oluşturmaktır. BİLİME FARKLI YAKLAŞIMLAR 1-Ürün Olarak Bilim: Temsilcileri Reichenbach ve Carnap'tır.. Bu yaklaşım; bilimi anlamak için,bilim diye ortaya konmuş eserleri(ürünleri) ele alır ve onları tarihsel gelişmeleri içinde anlamaya çalışır.Bunun yolunu da bilim eserlerini mantık açısından çözümlemekte görür.Böyle bir çözümleme bilimlerin dillerini incelemek ve yöntemlerini belirtmektir.. Bilimle ilgili eserler, günlük dille yazılmış metinlerle oluştuklarından, çözümleme işlemini kolaylaştıracak bir tekniğe ihtiyaç vardır. Bu da söz konusu metinleri sembolik mantık diline çevirmekle sağlanır. Yani "Doğru" ve "Yanlış" değerleri ile çözümlenir. Böylece incelenen metnin genel-geçerli olup olmadığı ortaya çıkarılabilir.. Bu yapılırken metindeki önermelerin doğrulanabilirliği veya yanlışlanabilir olmasına bakmak yeterlidir. Çünkü doğrulanabilir önerme,”anlamlı” önermedir. Anlamlı önermeler ise bilgi veren,bilimsel önermelerdir. Carnap’a göre doğrulanamayan önermeler metafizik önermelerdir.. Carnap’a göre;iki türlü doğrulama yapılabilir;. 1-Doğrudan doğrulama:Herhangi bir nesnenin belirtilen yerde bulunuşunun gözlenmesi söz konusudur. Örn:”Şu anda bu yazıyı okuyorum” önermesi doğrudan doğrulanabilen bir önermedir.. 2-Dolaylı Doğrulama: Doğrulanabilir önermeler, doğrulanmış başka bazı önermelerle birleştirilerek doğrulanmaları sağlanır.Örn:”Anahtar demirden yapılmıştır” önermesini doğrulayalım; Fizik kanununa göre “demirden yapılmış; nesne mıknatısla çekilir”. “mıknatıs çubuk şeklindedir”(doğrulanmış bir önermedir) Anahtar çubuk nesneye yakın konmuş (doğrudan doğrulanmıştır) Sonuç olarak anahtar şimdi çubuk nesne tarafından çekilecektir. Bu durumda anahtarın demirden yapıldığı dolaylı olarak doğrulanmıştır. 2-Etkinlik Olarak Bilim: Temsilcileri Kuhn ve Toulmin’dir Bu yaklaşıma göre bir kültür ortamında oluştuğundan bilimi, anlamak için bilim adamları topluluğunun yaşayış biçimlerine,inançlarına,kültürlerine bakmak gerekir. T.Kuhn bilimi anlamaya yönelik çalışmasında çıkış noktası olarak “Paradigma” kavramını kullanır. Paradigma: Belli bir bilimsel yaklaşımın,doğayı ya da toplumu sorgulamak ve onlarda bir ilişkiler bütünü bulmak için kullandığı açık ya da üstü kapalı tüm inançlar, kurallar,değerler,kavramsal ve deneysel araçlardır. Bilim adamları topluluğunca paylaşılan ortak paradigmada bilime ait temel sorular ve onlara verilebilecek cevapların genel çerçevesi çizilmiştir. Paradigma aynı zamanda bilim adamları için dünyaya bakılan bir standartlar ve ölçüler yumağı olduğu gibi,gerçekliğin belirli kurallara göre algılanmasını kavranmasını ve genelleştirilmesini sağlayan bir şablondur. Paradigmalar arası tartışmalar sonucunda iki paradigmadan birinin galip çıkması,paradigmanın değiştirilmesini ve algı dönüşümünün gerçekleşmesini sağlar. Klasik Görüş Açısından Bilim Klasik görüşe göre; 1-Bilim yeryüzündeki nesneleri araştırma etkinliğidir. 2-Bütün bilimler temelde birleştiklerinden birbirleriyle bağlantılıdır. 3-Bilim (yanlış bilgilerin ayıklandığı) birikimsel bir süreç izler. 4-Bilimin yardımıyla daha önce bilinenler kesinleştirilir,bilinmeyenler bilinir duruma getirilir. Klasik görüşün en iyi temsil edildiği felsefe akımı Pozitivizm ve daha sonra Mantıkçı Pozitivizm’dir Klasik Görüşe Göre Bilimi Niteleyen Özellikler 1-Bilim olgusaldır 2-Bilim mantıksaldır 3-Bilim genelleyicidir 4-Bilim nesnel(objektiftir) 5- Eleştiricidir. Bilimsel Yöntemin Özellikleri Bilimsel yöntem olguları betimleme –açıklama amacıyla izlenen sistemli bilgi edinme yoludur. Betimleme ilk aşamayı oluşturur. Betimleme gözlem ve deneyden oluşur. Açıklamayla ilk aşamada betimlenmiş olan olgular ve birbirleriyle ilişkilerini yansıtan empirik genellemeler bazı teorik kavramlara başvurularak anlaşılır hale getirilir. O zaman varsayımlara başvurulur. Doğrulanmış varsayımlar teorileri oluşturur.Teorilerin genelleştirilmesiyle ortaya çıkan kesin,genel-geçer doğrular da kanunları oluşturur. Bilimsel AÇIKLAMA-ÖNDEYİnin Özellikleri Öndeyi olgular arası ilişkilerden ve ya bu ilişkileri ifade eden genellemelerden yararlanılarak henüz olmamış bir olguyu önceden kestirmedir. Örn:Newton fiziğindeki bazı yasalardan yararlanılarak gelecekteki ay ve güneş tutulmalarını önceden bilmek gibi.Bir teori ve ya hipotezden çıkarılan her mantıksal sonuç bir öndeyidir.Bir olguyu izah etme oluş nedenini ortaya koyma işi bir açıklamadır.Her açıklamada önceden bir öndeyinin olmasına karşılık;öndeyi niteliğindeki her çıkarımın bir açıklama sağlayacağı iddia edilemez. Varsayım-Kuram İlişkisi: 1-Varsayımlar kuramlara dönüşebileceği gibi;gelişmiş kuramlar da genellikle varsayımsal öğeler içerir. 2-Varsayım bir tek önermeyle ifade edildiği halde ;kuram bir bütünlük içinde düzenlenmiş önermeler sistemiyle dile getirilir. 3-Varsayım belli ve sınırlı bir açıklamadır;oysa kuram kapsamlıve köklü açıklamalar getirir. Bilgi edinme süreci aşamasında ortaya atılan geçerliliği ve güvenilirliği bilimsel yöntemlerle saptanmış olan iç tutarlılığı bulunan bilgiler ve açıklamalar bütününe BİLİMSEL KURAM denir. Klasik Görüşe Yapılan eleştiriler 1-Bilime gereğinden çok değer verilmiştir 2-Klasik görüşün; bilinmeyen şeylerin nedenini bilimin gelişmemiş olmasına bağlamaları doğru değildir.Çünkü evren sonsuz ve sınırsızdır ve bilmeye konu olacak olanların tümünü bilim açıklayamaz. 3-Tüm bilimlerin bir tek bilime indirgenmesi mümkün değildir. 4-Klasik görüşün sandığı gibi bilim; birikimsel bir süreç izlemez.Çünkü bilim eğer birikimsel bir süreç izlemiş olsaydı bilimdeki ani değişiklikler olmaz gelişmeler birbirini tamamlardı.. 5-Bilimi oluşturan bilim adamları topluluğunun varlığı görmezlikten gelinmemelidir. BİLİMİN DEĞERİ Tarih boyunca; bilimi bilgiye giden önemli ve tek yol olarak görenler olduğu gibi bilimden korkan ve kuşku duyanlar da olmuştur.. Oysa bilim ne en yüce varlığın en yüksek düzeydeki etkinliği ; ne de zavallı insanın zarar verici bir etkinliğidir.. Bilim insanın diğer etkinliklerinden biri olarak çok yönlü bir varlık alanına sahiptir.. İnsan ilgi ve isteği doğrultusunda bilimsel bilgiden başka gündelik bilgi,dini bilgi,sanat bilgisi, v.b ile de uğraşmaktadır.. Diğer bilgi türleriyle birlikte bilimsel bilginin ve onun ürünü olan teknolojinin insan hayatındaki yeri açıkça bilinmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli