15 Eylül 2014 Pazartesi

Bunca günah yükünün altında, dimdik durabildiğimize göre, kerametimiz ortada.

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ŞAHI NAKŞİBENDİDEN ''Kendisinden bir keramet istendi. Cevabı: "Bunca günah yükünün altında, dimdik durabildiğimize göre, kerametimiz ortada" oldu.'' Muhammet Bahaeddin bin Muhammed el-Buhari el- Nakşiben” Buhara-Kasri Arifan’da 1318’de doğmuş bir Türk sufisidir. 2 Mart 1389’da vefat etmiştir. 1336’da Şeyh Semmasi’nin yanına giden Muhammed Bahaeddin, ondan ders görür. Şeyh’nin ölümünden sonra ‘Yesevi Tarikatı’ şeyhlerinden “Üç Türk Şeyhi”; ‘Mevlana Arif’, ‘Kusam Şeyh’ ve ‘Halit Ata’ ile birlikte bulundu. Bunlardan feyz almıştır.Emir Külal’ın müritlerine Muhammed Bahaddin’e uymalarını vasiyet ederek, 1370’de ölmesi üzerine, o güne kadar “Hacegan” adıyla anılan tarikatın başına geçti. Tarikatın prensip ve kurallarını yeniden düzenlediği için, tarikatın adı ondan sonra “Nakşibendiye” (nakış yapan) adıyla anılır oldu. Muhammed Bahaeddin Nakşibendi’nin halifeleri “Alaaddin Attar”, “Zahid Bedahsi” ve “Muhammet Parsa” gibiler vasıtasıyla bu tarikat, Hindistan’daki Babür/Gurkaniye Türk Devletinin de desteği ile Hindistan’da önce yayıldı. Buradan da Horasan, İran ve Anadolu’ya yayılır. Muhammed Bahaeddin Nakşibendi, kendisinin tasavvuf eğitiminde yüz yüze eğitiminden geçtiğimiz Şeyh’lerden değil, 1200’de ölen Abdulhalık Gücdüvani’nin etkili olduğunu söylemiştir. A. Gücdüvani, Büyük Selçuklu Türk Devleti’nin döneminde Malatya’dan Buhara’ya yaklaşık 35 km mesafedeki “Gücdüvan” köyüne yerleşen bir Türk ailenin çocuğu olduğunu zikreder. - Nakşibendilikte; farz ibadetler dışındaki nafile ibadetleri Allah’a yaklaşmanın başlıca aracı sayar. - Nakşibendiliği öbür tarikatlardan ayıran en önemli özellik “rabıta” yöntemidir. Süresi en az bir saattir. Rabıta yaşayan bir mürşide olduğu gibi, ölmüş bir Şeyhde yapılabilir. Rabıta, müridin kendisini ölmüş, kefelenmiş ve mezara konmuş varsayıp ‘hayalin’ canladırdığı mürşidinin iki kaşı arasına bakarak ruhaniyetinden feyz almaya çalışmasıdır. Bazı kaynaklardan, Nakşibendilik’teki bu rabıta olayının bu tarikatın en önemli temsilcilerinden olan Hindistanlı İmam Rabbani ile başladığını yazarlar. Bu budizmin etkisi olduğu söylenir; Budizm’in, Budistler, tapınaklarındaki Buda heykelinin önüne diz çöker ve gözlerini kapatıp, iki ellerini birbirine yapıştırdıktan sonra Buda’nın ruhu ile rabıta kurmaya çalışırlar. - Nakşibendilik, Yesevilik tarikatının “cerhi” (açık sesli hareket) zikrinden “hafi” (gizli, sessiz-hareketsiz) zikrine yönelmiştir. - Muhammed Bahaeddin Nakşiben’in en önemli ayırd edici özelliği, İslam şeriatı karşısındaki yabancı tesir ve unsurlardan uzaklığı ile İslam alemini etkisi altına alan “Batini” (gizli anlamlı) ve felsefi hareketlere karşı adeta tam bir sed oluşturmasıdır. - Asıl olan; araya bir şey sokmadan; dünyevi bir mükafat, hatta bir insan tarafından methedilmeyi beklemeden sırf Allah’a ibadet etmektir. Şah-ı Nakşibendi, “Bizim yolumuz sohbet yoludur. Halvette şöhret ve müsibet vardır” der. - Bahaeddin Nakşibendi, “sufi muheddis” (sufiliğe göre hadis yorumlayan) değil, muhaddis sufi (hadislere göre sufilik) fikrini yaymaya çalışmıştır. Kendisinin tasavvufu görüşlerini ihtiva (içeren) eden herhangi bir eseri bugüne ulaşmamıştır. - Nakşibendiliğin manevi gelişmesinde yine bir Türk Müslümanlığını en önemli tarikatı olan “Yeseviliğin derin etkisi göz ardı edilmemelidir (TDV İslam Ansiklopedisi, C: 3, s: 459). - Nakşibendi tarikatının ‘iki ana kol’dan Ortadoğu-Anadolu ve Rumeli bölgesine yayıldığını görmekteyiz ki, biri; Şeyh Ahmet Faruki olarak da bilinen İmam Rabbani (Sirhindi 1564-1624) tarafından kurulduğu kabul edilen “müceddiye, diğeri Irak’ın kuzeyindeki Kürt aşireti Caf’a mensup Pir Mikail’in oğlu Mevlana Halidi Bağdadi’nin (1779-10 Haziran 1826) Süleymaniye’deki Halidiye tekkesine dayanan Halidiye kolu. Nakşibendilik Fatih Sultan Mehmet zamanında Molla Abdullah İlahi (Öml: 1491) vasıtasıyla Osmanlı’ya girdi. Osmanlının son dönemlerinde özellikle Sabataycıların (dış görünüşü ile Müslüman aslında Yahudi inancında olan yani dönmeler) Bektaşi tekkelerinde yerleşerek Bektaşiliğin gerçek yolundan saptırarak maksadı dışında kullanmaların karşı adı geçen tekkelere Nakşibendi Şeyhleri yerleştirildi. Öyle ki İstanbul da 65 Nakşi bendi-II Mahmut’tan sonra-tarikat dergahı vardı. Şah-ı Nakşibend “Tarikat edepten ibarettir”der. Kendisinden bir keramet istendiğinde şu cevaı oldukça manidardır: “Bunca günah yükünün altında dimdik durabildiğimize göre kerametimiz ortadadır.” Yine benzer bir istek üzerine, üç adım ileri gitmiş ve “işte size keramet” demiş. İmam Rabbani “Mektubat” adıyla toplanan Farsca mektuplarında, Muhittin Arabi’nin (ölm: ) “Vahdet-i Vucud” (Varlığın birliği; yaratan ile yaratılanın birliği) sufi öğretisine karşı “Vahdet-i Suduh” (görünüşün birliği) kavramını geliştirmiştir. Vahdet-i vucud anlayışında; evrende/kainatta gördüğümüz herşey Allah’ın bir parçası olduğunu iddia eder. Yaratan ve yaratılan diye bir ayırım, ikili yoktur, hepsi tek vücuddur. Bu görüş Yahudi mistisizmi Kabala ile benzerlik gösterir. Muharrif Tevrat’tan (yani zaman içinde değiştirilmiş Tevrat) “Tekvin (yaratılış) bölümü’nün Bab-I’in 27. ayetinde ve “Allah insani kendi suretinde yarattı. Onun Allah’ın suretinde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı.” B Kabala inancına göre İnsan, Allah’ın yeryüzüne inmiş kendisidir. “Enel Hak”cıların sufi görüşlerinde bu Yahudi mistisizmin etkisi olmuştur. İmam Rabbani’nin buna karşı geliştirdiği “Vahdet-i şuhud” anlayışına göre; evrendeki birlik görüntüsü yalnızca öznel bir tecrübedir ve bunun gerçek dünyada nesnel karşılığı yoktur. Dolayısıyla gözlenen varlıkların Allah’la bir gözükmesi gerçek değil sadece bir yanılgıdır. Allah yarattıkları bütün varlıkların ötesinde insanın görme ve (Allah’ın mahiyetini) bilme gücünün üstündedir. Allah’ın varlığı karşısında evrenin varlığına gölge varlık (zilli vücud) denebilir. İmam Rabani’nin bu görüşü ile tasavvuf tarihinde önemli bir gelişme olmuştur. Bu yüzden kendisine “Müceddidi-Elf-i Sani (İkinci Binyılın Yenileyicisi) unvanı verilmiştir. İmam Rabani’nin tasavvuf hususunda yaptığı bu önemli hizmete karşılık, “Mektubat” adlı eserinde ki bu eser bütün Sunni İslam dünyasında fevkalade etkili olmuş, sahasında klasik haline gelmiştir. Türkçe (de defalarca basılmış bu eserde 266. mektubatında geometri (hendese) hakkında şöyle bir görüşü var: “…Onların (feylesofların) akla dayanan, düzgün ilimlerinden bir hendese (geometri) ki, ne dünya saadetine ne de ebedi kurtuluşa faidesi yoktur. Bir üçgenin üç iç açısının toplamı iki dik açıya (180 dereceye) eşittir demek ve bunu ispatlamak insanlığa ne kazandırır? (İmam Rabbani’den çeviren Hilmi Işık: “Yeni Mektubat Tercümesi, Işık kitabevi, İst- 1978, s: 402). Halbuki kendisinden 400 sene önce yaşamış büyük kuran tefsircisi (dirayeti tefsirci) İmam Fahrettin Razi (1149-1209)’ye göre, kıblenin ancak geometriyle tespit edilebileceği için, geometri ilmini öğrenmek Müslümanlar için farzdır, yani dinin emridir” der (Süleyman Uludağ, ‘Fahrettin Razi’ Kültür Bakanlığı Yayınları, s: 114). İslam dünyasında akli ilimlerin gerilemesinin önemli taşlarından bir örnek iki bu husus da derincedir, buradan esas konumuza geçelim. Bahaeddin Nakşibendi, Sunni İslam’ın ameli mezhep olan Hanifilik, itikadı mezhep olarak “Maturidi” temeline dayanır. Bu bakımdan Nakşibendilik Bir Türk tarikatı sayılır. ''Bir kimse nefsine muhalefet etmeye muvaffak olursa ameli az da olsa nefsinin isteklerine boyun eğmemeye muvaffak olduğu için şükretmesi lazımdır.'' ''Abdalların makamını isteyen kişini halin değiştirmesi yani nefsine muhalefet etmesi lazımdır.'' ''Bizim yolumuz Allah-u Teala’nın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol Kur'an a sünnet e uymak ve Eshab-ı kirama tabi olmaktır. İşte bu sebeple bizim yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir. Fakat bu sabır ve tahammül ister.'' ''Biz bizim yolumuza girenleri, istersek kolayca çekme ile dilersek bir başka yolla terbiye ederiz. Çünkü rehber olan âlim bir tabibe benzer hastanın hastalığını derdini tespit eder ve ona göre ilaç verir. Kalbinde bize karşı meyili ve muhabbeti olanlara muhabbet tohumları ekip gece gündüz onu terbiye etmek bizim vazifemizdir. Muhabbet için uzakta olmamız fark etmez.'' ''Müslümanlık; ahkâma bağlılık, takvâya riâyet ve azimet ile ameldir.'' ''Sordular: "Bu makama nasıl eriştiniz?" Dedi: "Hz. Rasul-i Ekrem (SAS)e tabi olmakla." ''Tarikat edebden ibarettir" hükmü ile bu yüce tarikata salik ve talib olan Allah'ın kullarına tam bir edeb şarttır.'' ''Mum gibi ol ve mum gibi olma!.. Mum gibi ol ki, ışığın başkalarını aydınlatsın. Mum gibi olma ki, kendini karanlıkta korsun.'' ''Herkes koşmakla avı tutamaz. Avı, sürekli kovalayan kimse tutar.'' ''Biz ilk başta kendimizi matlub başkalarını tâlib bilirdik, şimdi o yoldan vazgeçtik. Mürşid, mutlak olarak Hakk Teâlâ'dır. Bu yüce tarikate girme yolunda her kimde bir taleb davası peyda olursa, Hakk Teâlâ onu bizim sohbetimize gönderir ve onun nasibi her ne ise kendisine erişir. Öyleyse, hakikatte taleb davası veren ve şeyhe gitmeye sevk eden Hakk Teâlâ olduğundan "o hem tâlib, hem de matlubdur" mefhumu zahir olur.'' http://adanakulturdernegi.org/dizi-yaz%C4%B1-ve-r%C3%B6portajlar/yahudi-as%C4%B1ll%C4%B1-k%C3%BCrtler/yahudi-as%C4%B1ll%C4%B1-k%C3%BCrtler/305-nak%C5%9Fibendilik.html http://ismailhakkialtuntas.com/2010/03/17/naksi-istilahlari/ https://menzilsufisi.wordpress.com/category/naksibendi-sufi/page/8/ http://www.islah.de/menhec/men00005.pdf http://www.shazinem.com/sahabeler-evliyalar-amp-alimler/126607-silsile-i-serif-sadat-hazretlerinin-hayatlari-2.html http://www.nasihatler.org/2013/12/isra-ve-mirac-mucizeleri/ http://www.ahmedonal.com/sorucevap.aspx http://www.tasavvuf.info/resahat.htm http://www.bizimsahife.org/ekitap/Mehmet_Ali_Demirbas/Pdf/33-Merak_Edilen_Konular.pdf http://www.enfal.de/osmanlitarihihasircizade/034.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli