24 Haziran 2014 Salı

Neûzü billahi min şürûrihim (Şerli kimselerin şerrinden Allah'a sığınırız).

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ NEÛZÜ BİLLAH:"Allahü teâlâya sığınırız" mânâsına, tehlikeli hâllerden ve îmânı gideren şeylerden sakınma ve korkma mânâsını ifâde eden bir söz. Bir kimse, İslâm'ın beş şartından birini inkâr ederse, yâni inanmaz, kabûl etmezse, yâhut alay eder, saygı göstermezse neûzü billah îmânı gider. (M. Hâlid-i Bağdâdî) Fatiha büyük bir duadır. Allah’ın engin rahmetine sığınmaktır. Allah’tan (c.c.) hidayet istemektir. Doğru yolda yürümeyi, aykırı ve yanlış yollara düşmemeyi talep etmektir. Kuran-ı Kerim’in bütününü kapsayıcıdır. Kalplerin şifasıdır. Onun için namazın her rekâtında okunur. Yüce Allah Fatiha suresinin yüzü suyu hürmetine müminin bu duasını kabul eder. Yüce Allah (c.c.) engin rahmetiyle bu duayı bu surenin içerisine yerleştirmiştir. Yoksa iş bizlerin nefislerine kalsa ne duanın ne de hidayetin, hidayette kalmanın kadrini bilirdik. Dünyada en büyük nimet, Allah’tan hidayet için, hidayetin devamı için, son nefeste imanla gitmek için dua etmektir, dua almaktır. Fil suresi müminin gönül dünyasını koruyucu surelerdendir. Çünkü bir Müslüman namaz kılmakla büyük bir eylem yapar. Bu nimetten mahrum olan herkes hasetten dolayı ona düşman kesilirler. Şeytanlar vesveseleri ile namaz kılan Müslümanları herkese karşı kışkırtırlar. Kim namaz kılan mümine karşı bir düşmanlık yapmayı niyet kılarsa, bunun için harekete geçerse, yüce Allah (c.c.) onu Fil suresinde anlatıldığı vechi ile Ebrehe ve ordularına yaptığı gibi perişan eder. Üzerine bela ve musibet yağdırır. Kendi derdine düşürtür. Müminin Kâbe gibi olan kalbini ona yıktırmaz. Hadis-i şeriflerde Fil suresini okuma ile düşmanlara galebe çalınacağına işaret edilmiştir. Kureyş suresi de koruyucu surelerdendir. Özellikle müminlerin iş, ticaret hayatları, mal ve mülkleri bu surenin faziletleri ile korunur. İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s) korkulu yerlerde ve düşman karşısında Kureyş suresini on bir kez okumanın insana güven ve huzur telkin edeceğini söylemiştir. Maun suresi dinin özünü yanlış kavrayanların, Müslüman geçinenlerin, özellikle zekâtla namazın arasını ayırıp da nefislerine uyanların yani zekât vermeyen Müslümanların ve münafıkların şerlerinden müminleri koruyan bir suredir. Kevser suresi ilahi rahmetin bir tecellisidir. İçerisinde yer alan ‘Kevser’, müminlerin kıyamet günü suyunu içecekleri bir havuzdur. Ondan içenler kurtuluşa ve nimetlere erişecektir. Cennete kavuşacaktır. Bu kısa surede iki koruyucu dile getirilir. Biri namaz diğeri kurban kesmedir. Namazın koruyuculuğu zaten yazımızın konusu olduğu için ayrıca değinmeye gerek yoktur sanırım. Kafirun suresi, mümini kâfirlerin tasallutuna karşı korur. Müminin dinini muhafaza eder. Kâfirlere insaf verdirir. Onları azgınlıklarından, anlayışsızlıklarından itidale, anlayışa davet eder. Hadis-i şerifte Kafirun suresinin gece yatmadan önce okunması tavsiye edilmiş olup değişik hadis-i şeriflerde de insanı şirkten muhafaza edeceği özellikle belirtilmiştir. Nasr suresi müminin hayatındaki fetihlere vesile olur. Yani bu sure Feth suresine yakın bir fazilete sahiptir. Peygamberimiz (s.a.s) bu sureyi okumanın Mekke’nin fethinde bulunup şehit olma kadar ecir kazandırdığını müjdelemiştir. Tebbet suresi ise şerli kişilerden koruyucu surelerdendir. Malıyla mülküyle, zenginliği ve çeşitli imkânlarıyla müminleri ezmek, yok etmek isteyen insanları, kitleleri hedef alır. Onların her türlü güçlerini etkisiz kılar. İhlâs suresi kalbi, itikadı, dini muhafaza eden ve derinleştiren, arıtan bir suredir. İnsan kalbi daima harekettedir. Şeytanların ve nefsin vesveseleri ile zaman zaman bulanır, karışır. Münafıklığa, riyaya doğru kayabilir. İman, bir nurdur. Nur, ateş gibi muhafaza edilmediği zaman azalabilir, sönebilir. Onu daima artırmak gerekir. Bu da istiğfarla tövbeyle hayatı ve kalbi daima temizlemekle olur. İstiğfar kalpte geleceğe dönük tasarlanan günahlardan, tövbe ise geçmişteki günahlardan pişman olmaktır. Hadis-i şeriflerde İhlâs suresinin Kuran-ı Kerim’in üçte birlik sevabına denk geldiği belirtilmiş, onu çokça okuma ile cennete, çeşitli cennet nimetlerine nail olunacağı müjdelenmiştir. Felak ve Nas sureleri gerek insanlardan gerek cinlerden gelebilecek şerlere, kötülüklere karşı korunmada birer zırh gibidirler. İnsanların bir kısmı sihir ve büyü yaparlar. Bu yolda gelebilecek şerlerin önünü bu iki sure tıkar. Özellikle Felak suresi hasetçinin şerrinden Allah’a sığınmayı sağlar. Hasetçinin hem görünen hem de görünmeyen şerleri vardır. Görüneni, haset ettiği kişi aleyhinde olur ve konuşur. Ona komplolar kurar veya kurulmasına yardım eder. Görünmeyeni ise nazarıdır. Nazar hasetle çok yıkıcı bir tesir kazanır. Şeytanın aldatmalarına karşılık Allah’a tövbe etmek gerekir.Hac’da şeytan taşlamak “adüvv-i mübin” olan o apaçık düş­manı hatırlamaya yöneliktir. Yoksa şeytan maddi cesediyle orada değildir. “Dikkat edin! Cemaat halinde olun. Ayrılıktan sakının. Zira şeytan, tek kalanla birlikte olur. İki kişiden ise uzak durur.” (Tirmizi, Fiten, 7) Ancak kötü tabiatlı kimse veya kimselerle beraber olmak “cemaat halinde olmak” sayılmaz. Böyleleriyle beraber olmak, masum ve saf insanların da onlara benzer hale gelmelerini netice verir. Bu açıdan kişi kimlerle beraber olduğuna dikkat etmesi gerekir. Peygamber Efendimizin ifadesiyle, “Kişi arkadaşının dini üzeredir. O halde sizden birisi kiminle arkadaşlık yaptığına dikkat etsin.” (Tirmizi, Zühd, 45) İslâm Hukukunda seddüz-zerai’, vardır. Bu, günahlara yol açan vesilelerin yasaklanması anlamına gelir. Söz gelimi, zina yasak olduğu gibi, zinaya götüren şeyler de yasaktır. İçki haram olduğu gibi, onun üretimi, alım-satımı da haramdır. İstiazede “Allah’a firar edin!” emrine itaat etmek vardır. (Zariyat Suresi, 50) Eğer şeytandan sana bir vesvese gelirse, hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki, Allah Semi’-Alimdir.” (A’raf Suresi, 200) “Kur’an okuduğunda kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (Nahl Suresi, 98) Ya Rabbi, bilmediğim şeyi Sen’den istemekten Sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, zarara düşenlerden olurum.” (Hud Suresi, 47) Hz. Musa, şöyle der:“…Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım...” (Bakara Suresi, 67) “Ya Rabbi, zindan onların beni davet ettikleri şeyden bana daha sevimlidir. Eğer bu kadınların hilesini benden çevirmez­sen onlara meyleder ve cahillerden olurum.” (Yusuf Suresi, 24) Normal şartlar altında zindan arzu edilen bir yer değildir. Fakat mukabilinde Allah’a isyan varsa, zindan tercih edilir. Çünkü “Allah’a isyan olan şeyde kula itaat edilmez.” (İbnu Mace, Cihad, 40) Tarih boyunca, Hz. Yusuf misali zulmen ve iftira ile pek çok kimse hapse ve zindana girmiştir. Bu bahtiyar insanlar hizmetlerine orada da devam edip, orayı bir “medrese-i Yu­su­fiye” haline getirmişlerdir. Haset konusuyla alâkalı Allah Rasûlü’nden şerefsudur olmuş bir hayli nurefşan beyan göstermek mümkündür; “Birbirinize buğzetmeyiniz,birbirinize haset etmeyiniz,birbirinize darılıp arka çevirmeyiniz ve Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz ”Müslim,Birr,23 “Adem oğlunun hepsi hasedcidir. Lakin insanların bazısında hased daha şiddetlidir.Hasedcinin hasedi eline ve diline çıkmadıkça kendisine zarar vermez.” Ravi: Hz. Enes (r.a.) (Ramuzu’l Ehadis) “Cenab-ı Hak ilmi isteyene, malı ise istediği kimseye verir” Hadis-i Şerif “Üç şey vardır, kimse onlardan sâlim değildir: Uğursuzluk, zan, hased…” Resulullah’a bunlardan kurtuluş yolu nedir? diye sorulunca şu cevabı verdi: “Uğursuzluk içinden geçince hoşlandığın işi bırakma, zanna düşünce araştırmaya kalkma, hased duyunca da gereğiyle amel etme.” “Hasetle iman bir kalbde beraber bulunmaz.”Nesâî, Cihad, 8. Allah Rasûlü (aleyhi ekmelü’t-tehaya),“Mü’min gıpta eder, münafıksa hasede girer”buyurarak,mü’minde olsa olsa bir imrenme duygusunun olabileceğini, münafığın ise sürekli kıskançlıkla kıvranıp duracağını vurgulamıştır. “Ateş odunu yakıp kül ettiği gibi haset de iyilikleri öyle yer bitirir.”Ebû Davud, Edeb, 44 “Benim ümmetime de geçmiş milletlerin hastalıkları bulaşacaktır; o hastalıklar, şımarıklık, küstahlık, servet çokluğuyla övünme, birbirine sırt dönüp uzaklaşma ve çekememezliktir.Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 9/23 “Hasede girmedikleri sürece insanlar hep hayırla oturur-kalkarlar.”Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr,8/309 “Zinhâr dedikodu ile ömür tüketmeyin; başkalarının kusurlarının takipçisi olmayın;birbirinize karşı çekememezlik ve kıskançlığa girmeyin ve sakın sakın kin gütmeyin.”Buhârî, Edeb, 57 Aşere-i Mübeşşere’den Ebu Ubeyde b. el-Cerrah (radiyallahu anh) Bahreyn’den çok miktarda mal getirmişti. Ashab-ı Kirâm’dan bazıları, ondan pay almak için beklerken, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, -meâlen- “Allah’a yemin ederim ki, ben sizin fakr u zarurete düşmenizden endişe duymuyorum. Sizden evvelkilerin sahip olduğu gibi geniş imkanlara sahip olmanız ve onların birbirini çekemeyip/rekâbet edip helâk olmaları gibi sizin de birbirinize haset edip helâk olmanızdan korkuyorum.” buyurmuştu. Haset, gökte ve yerde Allah’a karşı işlenen ilk isyandır. Şeytan, Allah’ın Hz. Adem (a.s.)’e secde et emrine karşı çıkmış, hasedinden; “O topraktan, ben ateşten yaratıldım, ateş topraktan daha üstündür” diyerek Allah’ın emrine karşı gelmiştir. Neticede ebediyen Allah’ın rahmetinden kovulmuştur [A’râf, 7/11-13]. Kur’an-ı Kerim, Mâide Sûresi’nin 27-29. Ayetlerinde de bize, Hazreti Adem’in iki çocuğunun kıssasını anlatır: Cenab-ı Allah buyurur ki, ‘Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onların her ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de birininki kabul edilmiş, öbürününki kabul edilmemişti. Kur’an-ı Kerîm’de ve güvenilir hiçbir hadis-i şerifte, Hazreti Âdem’in bu iki çocuğunun isimlerinden bahsedilmese de, Kütüb-i sâlifede isimlerinin Habil ve Kabil olduğu belirtilen iki kardeş arasında bir meseleden dolayı anlaşmazlık çıkar ve neticede Kabil, kardeşi Habil’i kıskançlıkla, haksız yere öldürür. Kur’an, bu iki kardeş arasında meydana gelen olayın detaylarını zikretmez; çünkü meydana gelen hadise, zaman ve mekânla sınırlı değildir. Burada önemli olan da isimler değil, şahsiyetler ve temsil ettikleri zihniyetlerdir.Hâbil,beğendiği bir koyunu kurban etmişti. Hâbil’in kurbanı kabul görmüş, Kabil’inki ise adeta yüzüne çarpılmıştı. Sara anamız başlangıçta Hz İbrahim(a.s)‘ın Hâcer anamızla evliliğine rıza göstermesine rağmen, zaman içinde,oğlu ile birlikte Hz. Hâcer’i uzaklara götürmesi konusunda Hz. İbrahim’e –muhtemel hasede karşı-baskı uygulamıştır. Kardeşleri Hz. Yusuf’u hasetlerinden kuyuya atmış ve yıllarca Yakup (a.s.) evlat hasretiyle yanmıştır. Hasan el-Basri hazretleri şöyle der: “İçinde hased olmayan insan yoktur. Kim bu hissi aşıp, peşine düşmez ve zulme yer vermezse, hased yapmamış olur.”“İki kimseye hasette (gıpta) zarar yoktur: Kendisine bahşedilen serveti Allah yolunda infak eden imkân sahibi ve Allah’ın lütfettiği ilmi yaşayıp başkalarına da öğreten kimse.”(Buhârî, İlim,15...Bundan başka hakta, dinî hayatta ve Allah rızasını kazanmada yarışma duygusu diyebileceğimiz “tenâfüs” Kur’ân-ı Kerim’ce alkışlanmış ve takdir edilmiştir. “Felyetenâfesi’l-mütenâfisûn – İşte yarışacaklarsa insanlar, bu cennet devletine konmak için yarışsınlar!” (Mutaffifîn, 83/26) mealindeki ayet hayırda yarışmaya teşvik anlamıyla bunu ifade etmektedir.“Sizi rahatsız edebilecek hoşnut olmayacağınız neticeler karşınıza çıkmaması için çok soruşturup durmayın.“[Mâide sûresi, 5/101] buyrulmaktadır.Vâkıa bu âyet bu vesileyle değil, Efendimiz’e çok soru sorulmasını men sadedinde nazil olmuştur. Ancak âyet, işârî mânâsıyla bu meseleye de bakmaktadır.Hz. Cabir (ra)’den rivayet edilen hadis-i şerifte: “Peygamber (sav) bir gazadan geldi de, ‘Hoş geldiniz!.. Ama küçük cihaddan büyüğüne geldiniz’ buyurdular. Ashab, ‘Büyük cihad nedir?’ diye sordu. Resul-i Ekrem (sav), ‘Kulun heva ve hevesiyle mücadelesidir’ buyurdu.” Aliyyü’l Kari, “Mevzuat” isimli eserinde, bununla ilgili olarak şu bilgileri vermektedir: “Resul-i Ekrem (sav)’e, ‘Büyük cihad nedir?’ diye sorduklarında, ‘Kalb mücadelesidir’ buyurdu.“Şuiki insan konusunda haset olmaz: Bir adama Allah mal ve imkân vermiş onu Allahyolunda (Hak ve hukuk için) harcar. Bir adama da Allah ilim, hikmet ve becerivermiştir onunla amel eder ve onu insanlara öğretir.”(Elmalılı Tefsiri; Cilt 9, S: 6405) Haset, kuvveden fiilegeçmedikçe yalnız haset edene zarar verir.Bu nedenle “haset ettiği zaman” demek, haset edilen kişiden nimetin zevalinitemin etmek için bir takım kavil ve fiilleri icraya koyduğu zaman demektir kibunun zararından ve şerrinden Allah’a sığınmak gerekir.Eğer haset ettiklerişahıslardan zevalini istedikleri şey gitmezse kendileri o dertle ölebilirler.Eğer hasid (yani haset eden) nefsindekihasetle mücadele ederse bu onu sevaba nail eder. Mümingıpta eder, münafık haset eder.Haset eden kişikarşısındaki kimsede bulunan nimetin kendisine geçmesini ister veya istemedende ondan zevalini bekler.“onun olmasın, benim olsun” yahut “onun da olmasın, benim de” mantıksızlığıdır,haset.Özellikle birincisi “yani onun olmasın, benim olsun”kıskançlığıdır..NEVÂDİR HABERLER--Hanefî mezhebi imâmlarından İmâm-ı Muhammed'in (El-Keysâniyyât), (El-Hârûniyyât), (El-Cürcâniyyât), (Er-Rukıyyât) adındaki kitablarıyla bildirilen din bilgileri, haberler.Nevâdir haberler açıkça ve sağlam gelmiş olmadığından, bu haberlere zâhir olmayan haberler de denir. Hanefî mezhebinin bilgileri üç yoldan gelmiştir.1)Usûl zâhir (açık) haberler,2)Nevâdir haberler,3) Vâkı'ât haberleri (İmâm-ı a'zâm, İmâm-ı Muhammed ve İmâm-ı Ebû Yûsuf'un talebelerinden ve talebelerinin talebelerinden gelen bilgiler. (İbn-i Âbidîn)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli