29 Mart 2014 Cumartesi

Ebul Hasan El Harakani Hazretleri.

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ Ebul Hasan El Harakani Hazretleri. Anadolu’ya doğru yola çıkanlardan biri Ebul Hasan El Harakani Hazretleri. Mevlana ondan övgüyle bahseder. 1033 yılında Kars’taki Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşer. Kanatlanıp pervaz etmeyi, yükselip gökler ötesi alemlere varmayı kim istemez ki? Gönül Hayatında ‘tevhid’e ulaşmayı ve ruhani zevklere gömülüp gitmeyi kim arzulamaz ki? Duygu ve düşüncede saflaşıp özüne ermeyi, insani melekelerini geliştirip rabbanileşmeyi kim düşünmez ki? Elbette bunlar dünyaya geliş amacını bilen herkesin hayalidir. Ama herkes böyle olmayı başaramıyor. Çünkü; cismani zevklerden sıyrılıp behimi arzulara başkaldırmak, binbir kötü duygulardan geçerken bedeni hazlara “Evet” dememek, bir çocuk gibi şu dünyanın çamuruna batmamak kolay olmuyor. Evet… İnsanın yürüdüğü yolda veya yolun sonunda “Esfele-i safilin” de var, “Âlâ-yı illiyyîn” de var, şeytanı şeytanlıkta geri bırakmak da. Tıpkı Efendimiz’in (sas) sevgisi ile kalbi dopdolu olan Ebul Hasan El Harakani Hazretler’i gibi. O meleklerin ulaşamadığı ufuklara ulaşanlardan. O sadece Peygamberimiz’in izini takip ederek insanlığa iyiliği tavsiye edip kötülükten men etmek için Horasan’dan hicret edenlerden biri. Ebul Hasan El Harakani Hazretleri… O Selçukluların Anadolu’ya girişini kolaylaştırmak için yola koyulanlardan biri. 1033 yılında Kars’ta bulunan Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşüyor. Harakani Hazretleri öyle bir hayat yaşadı ki, ölümünden sonra gelen Mevlânâ Celaleddin-i Rumi Hazretleri gibi birçok zat kendisinden övgüyle bahseder. Hatta asrın müellifi, Ebul Hasan El Harakani Hazretleri’ni, ölmelerine rağmen halen yeryüzünde tasarrufu devam eden beş büyük zattan biri olarak ifade eder. Çünkü; O daha dünyada iken ahireti görmeyi başardı. İnsanların imanlarının kurtuluşuna hizmet etmeyi varlığının gayesi olarak gördü. Birçok ulema gelip geçmiştir şu hayattan ama en önemli beş büyük zattan sayılmasına rağmen Harakani Hazretleri çok az kişi tarafından biliniyor. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve Bediüzzaman Said Nursi kaynaklarında ve sohbetlerinde Hasan Harakani’den övgüyle bahsediyorlar. Ebu’l Hasan Harakani evliyanın büyüklerinden, insanları hakka davet eden ve kendilerine Silsile-i Aliyye adı verilen büyük alim ve velilerin altıncısıdır. Zamanın hükümdarı Sultan Mahmud-i Gaznevi, onun sohbetinde bulundu. Hatta Ebu’l Hasan Harakani’nin ona bir de hırkasını hediye ettiği bizlere rivayet ediliyor. 963 ile 1033 yılları arasında yaşayan Ebul Hasan Harakani Hazretleri’nin asıl ismi Ali b. Ahmet b. Cafer’dir. Mevlânâ Mesnevi’sinde ise “Ebul Hüseyn” diye geçer. Prof. Dr. Reynold Nicholson, Mevlânâ’nın Mesnevi’sine yazmış olduğu şerhte şunlara dikkat çekiyor: “Mevlânâ Celaleddin-i Rumi şiirlerinde her ne zaman “Şeyh-i Din” kavramını kullanırsa bundan amacı Şeyh Ebu’l Hasan Harakani olmuştur.” Yine Mevlânâ birçok sohbetinde “Bizim söylediklerimiz Ebu’l Hasan Harakani’den aldıklarımızdan başka bir şey değildir.” diye belirtiyor. Ebu’l Hasan Harakani’nin tasavvufi anlayışında muazzam bir insan sevgisi hakimdir. İnsanlara hizmeti kendi varlığının gayesi olarak kabul etmiştir. “Allah’ım; Keşke ben ölseydim de, başkaları ölümü tatmasaydı” veya “Keşke bütün yaratılmışların cezasını bana çektirseydiler de, onlar cehenneme gitmeseydiler” sözleri bunun en açık örnekleridir. Hasan Harakani mükemmel bir ruh inceliğine sahipti; “Allah’ım gariplerin benim tekkemde ölmelerine müsaade etme. Zira Ebu’l Hasan’ın tekkesinde bir garip öldü derlerse, ben o garibin ölümüne tahammül edecek güce sahip değilim” şeklinde Allah’a yalvarıyor. Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri’nin irfani açıklamalarını oluşturan “Nuru’l Ulum’’ isimli eseridir. Bu yazma tek nüsha halinde Britanya Müzesi kütüphanesinde bulunuyor. El-Hucviri: El-Hucviri, tasavvufun temel kaynaklarından sayılan Keşfu'l-mahcub adlı eserinde Ebü'l Hasan'ı şöyle tanıtır; “Yegane imam, devrin ehlinin şerefi.. şeyhlerin en büyüğü idi... Kendi döneminde Allah'ın bütün velileri tarafından övgüye mazhar...” bir zat idi. Yine Hucviri'nin ifadesiyle, Abdülkerim el-Kuşeyri kendisini ziyaret ettiği Harakan'da ondan aşırı şekilde etkilendiğini şöyle itiraf etmiştir; “Üstad Ebü'l-Kasım Kuşeyri'den ( Allah ondan razı olsun) duydum ki (dedi) ; 'Harakan vilayetine varınca, o pirin haşmetinden dolayı fesahetim sona erdi ve (konuşacak) ibare kalmadı; öyle ki veliliğimden azledildiğimi sandım.'” Ebü Said-i Ebü'l-Hayr: Ebü Said-i Ebü'l-Hayr onun makamının yüceliğini ve manei tesiriyle kendisinden aldığı feyzi şöyle ifade eder; “Ben pişmiş bir tuğla idim; Harakan'a varınca cevher olarak geri döndüm.” Feriduddin-i Attar: “Hüzün denizi, dağdan daha sağlam, lahi güneş, sonsuz sema, rabbani harika, devrin kutbu... salatanat sahibi şeyhlerin sultanı idi; alemdeki evtad ve abdalın kutbu; tarikat ve haikkat ehli padişahı; dağ gibi sıfat şahikasının mutemekkini ve marifet sahasının yeganesi... hakikat sırlarına sahip, himmeti yüce ve mertebesi ulu; Yüce Allah nezdinde aşinalığı olan...” bir zat idi. Mevlana Celaleddin-i Rumi: Mevlana Celaleddin-i Rumi mesnevi'sinde geniş yer verdiği pir için “Dini'in Şeyhi (Şeyh-i Din)” ifadesini kulanmıştır. Abdurrahman-ı Cami: “Kendi zamanının yeganesi, gavsı vkendi döneminde herkesin kıblesi (uğradığı kişi) idi.” Feriduddin-i Attar: “Alim sabah kakar ilmini artırmak için çabalar; zahit de zühdünü artırma peşine düşer; Ebü'l Hasan da bir kardeşin gönlünü mutlu etme derdindedir.” Düşünce Ufku: “Keşke bütün halkın yerine ben ölseydim de halın ölümü tatması gerekmeseydi;” “Keşke bütün halkın hesabını benden sorsaydı da halkın kıuyamette hesap vermesi gerekmeseydi;” Ve dedi: “Türkistan'dan Şam kapısına kadar birinin parmağına bir diken batarsa, o diken benm parmağıma batmıştır; aynı şekilde Türkistan'dan Şam'a kadar birinin ayağı taa çarpsa, onun acısı benim acımdır;eğere bir kalpte bir hüzün olsa, o kalp benim kalbimdir.” Tekkenin Kapısında ki Yazı: “Her kim bu eve gelirse ekmeğini verin adını/dinini sormayın; zira Ulu Allah'ın dergahında ruh taşımaya layık olan herkes, elbette Ebü'l Hasan'ın sofrasında ekmek yemeye de layıktır.” Bayezid-i Bistami'nin Duyduğu Koku: Naklederler ki, Şeyh Bayezid her yıl bir kez Dehistan'da şehit mezarlarının bulunduğu kumlu tepeyi ziyerete giderdi. Harakan'dan geçerken duru, (havayı koklayıp) nefes alırdı. Mürütler ona: “Ey şeyh, biz hiçbir koku hissetmiyoruz” , dediklerinde , dedi ki: “Evet, ama ben bu vurguncuların köyünden erin kokusunu koklamaktatım. Bir er gelecek, adı 'Ali, künyesi Ebü'l-Hasan, benden üç derece önde olacak, aile sıkıntısı çekecek, çiftçilik yapacak ve ağaç dikecek...” Yemekte ki Haram Kokusu: “Gecelerden bir gece, hizmetçi hanım, turşu yapmıştı; içine şeyhin kendi eliyle ekmiş olduğu bahçeden çöğendir (biçip) koymuştu; Şeyhin adweti yatsı namazını kılmadıkça yemek yememekti; Şeyh derdi: 'Ey Allah'ım , senin hizmetini bitirmeden vücudu beslemeyeceğim.'” Yatsı namazından sonra yeöek getirdiler. “Bu yemekten karanlık (şüphe/haram) kokusu geliyor.” dedi. Ertesi gün o bahçeye gittiler, araştırdılar: adamlar buğdaylarını sulamak için harklarına su bırakmışlardı, efendinin bağına giden harkın bağlantısı açık olduğu için, çöğendir oradana akan suyu almıştı. Kalp, Amel ve En Helal Nimet Yorumu: “Kalplerin en aydını , içinde mahlukatın yer almadığı kalptir: amellerin en iyisi, içinde mahluk düşüncesinin olmadığı ameldir;nimetlerin en helali kendi çabanla olnadır; arkadaşların en iyisi Hak iile yaşayandır.” Dervişin Kerameti: Kalenn inşaası sırasında bölük halkından bir derviş bir düş görür ve onu şöyle anlatır: “ Nur yüzlü bir ihtiyar ortaya çıkarak 'bana Ebülhasan Hırkani derler, yerim buradadır. Bunun bir isbatını istersen bak ve gör, ayağının ucunda derin bir kuyu vardır ' diyerek bir yer gösterir. Derviş bu düşünü serdara anlatır; gösterilen yer kazılır ve anlattığı biçimdeki kuyu bulunur. Hemen üzerine türbe yaparlar. Öyle oldu ki , gümüş ve altın paralar, sadaka ve kurbanlar yağmur gibi yağmaya başladı ve böylece böylece birçok yoksulun geçimi sağlandı.” Katip Çelebi Cihannüma adlı eserinde Harakani'nin Türbesinin Kars'ta bulunduğunu kaydetmiştir. İki Önemli Hocası: Tsavvuf çevrelerinde Ebü'l-Hsan'ın iki şeyhten feyz alıp terbiye gördüğü söylenir. Biri ebir görüşerekkendisinden aklaşık bir asır kadar önce yaşadığı anlaşılan Baye4zid-i Bistami, diğeri çağdaşı Ebü'l-Abbas Kassab-i Amuki'dir. Bayezid'den manevi yolla Kassba'dan da birebir görüşmek suretiyle tasavvufi terbiye aldığı kaydedilmiştir. Hocasının Vasiyeti: Ebü'l-Abbas Kassab vefat etmeden on gün önce hizmetçisine şöyle demişti: “Harka'a git, orada zikirle süslü fakat gözden ırak bir adam vardır, kendisine Ebü'l-Hasan-i Harakani derler; ona selamımı söyle ve deki: 'Bu davulu ve bayrağı, Yüce Allah'ın izni ve yardımıyla, senin dergahına gönderdim, yeryüzü ehlini sana teslim ettim ve ben gittim.'” KISSA iki kardeş vardı annesine hizmette anlaşmışlardı.bir gece bir hizmet edecek.biri ibadet edecek.sonra değişcek..ibadet eden ikinci gece tekrar ibadet etmek ister ve kabul eder kardeşi..2 gece ibadet ederken bi ara uyuyakalmış rüyasında allahü teala kardeşini bağışladı.onun bereketine senide bağışladı diye ses işitti.hikmeti sorulunca..sen hizmete ihtiyaçı omyana ibadet ediyorsun.kardeşinse hizmete ihtiyacı olana dendi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli