5 Mayıs 2014 Pazartesi

Gök taşı meteor Asteroit Gök cismi Nesne Kayaç

https://twitter.com/kanaryamfenerli __/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ Gök taşı ya da meteor, uzaydan Dünya yüzeyine düşen maddelerin genel adıdır. Dünya atmosferine ortalama olarak yılda birkaç bin göktaşı girer. Ancak bunların beş yüz kadarı buharlaşmadan, yere gök taşı olarak düşer. Göktaşları, Dünya atmosferine saniyede 11–72 km arasında değişen bir hızla girerler. Sürtünmeden meydana gelen ısıdan dolayı büyük bir kısmı eriyerek toz parçacıkları halinde yeryüzüne inebilir. Büyük göktaşları atmosferde gözlenebilir. Mikrometeorlarsa bilhassa uyduları tehdit eden milimetrenin kesri büyüklüğünde olabilen parçacıklardır. M► Meteor kraterleri Gök taşı 99942 Apofis--99942 Apofis, Dünya'ya yakın bir yörüngesi bulunan bir göktaşıdır. NASA tarafından yapılan dikkatli ölçümlerle 2029 ve 2036 yıllarında dünyamızın çok yakınından geçeceği tespit edilmiştir. 2029 yılında 300.000, 2036 yılında ise 30-40 bin kilometre yakından geçecektir. 7 Ekim 2009 tarihinde yapılan hesaplamalara göre 2036 yılında Dünya'ya çarpma olasılığı 250.000'de 1'dir.[1] Bir başka olası çarpışma tarihi ise 2037'dir. Bu tarihte dünyaya çarpma olasılığı 12,3 milyonda 1 olarak belirlenmiştir. ALH84001---ALH 84001 (tam ismi Allan Hills 84001[1]) Antarktika'nın Allan Hills bölgesinde, 1984 yılının Aralık ayında Amerika Birleşik Devletleri - Meteorit Avcıları Takımı (ANSMET projesine bağlı) tarafından bulunan bir göktaşıdır. SNC grubunun diğer elemanları gibi (shergottite, nakhlite, chassignite), ALH 84001'in de Mars'tan geldiği düşünülmektedir. Keşif esnasındaki ağırlığı 1,93 kg'dır. Bilim adamlarının, meteoritin mikroskobik düzeyde Mars bakteri fosilleri içerdiğini açıklaması, meteoriti manşetlere taşımıştır. Bu kayanın güneş sisteminin en eski parçalarından birisi olabileceği öngörülmüş ve 4,5 milyar yıl önce erimiş kayadan kristalize olduğu ileri sürülmüştür. Çevresel hipotezler ve Mars'tan gelen diğer meteoritlere olan benzerliği sonucunda, bu kayanın çok yüksek ihtimalle Mars'tan gelmiş olduğu fikri doğmuştur. Teoriye göre, bu meteorit, 3,9 ilâ 4,0 milyar yıl önce Mars yüzeyine çarpan bir veya birden fazla meteoritin yarattığı şok sonucunda yüzeyden kopmuş ancak gezegende kalmıştır. Daha sonraki bir çarpışmada ise (yaklaşık 15 milyon yıl önce) yüzeyden fırlayarak gezegenler arası bir yolculuk sonucunda, kabaca 13.000 yıl önce Dünya'ya düşmüştür. Bu tarihsel verilere, samarium-neodymium (Sm-Nd), rubidium-strontium (Rb-Sr), potassium-argon (K-Ar), ve carbon-14.[2][3] gibi çeşitli radyometrik ölçüm teknikleri sonucunda ulaşılmıştır.

Muhtemel yaşam formları

6 Ağustos 1996[4] târihinde, ALH 84001 meteoritinin Mars'tan yaşam izleri taşıyor olabileceği yönünde bulunan kanıtlar açıklandığında, meteorit yüksek haber değeriyle medyada yer bulmuş ve Science Dergisi'nde de Dr. David McKay (NASA) tarafından da konuyla ilgili bir yazı yayınlamıştır.[5]

C-Chicxulub krateri---Chicxulub krateri (okunuşu: "Çikşalub krateri"), Meksika'nın Yucatán Yarımadasının altında gömülü olan bir prehistorik göktaşı krateridir.[1] Kraterin merkezi, adını aldığı Chicxulub kasabası yakınlarındadır.[2] Chicxulub göktaşının yeryüzüne çarpmasının zamanlaması, Kretase-Paleojen sınırı (K-Pg sınırı) ile tam denk geldiğinden dolayı, kraterin uçmayan dinozorların soyunun tükenmesine neden olduğu sonucuna varılmaktadır.[3] Çapı 180 kilometreden (110 mil) fazla olan krater, Dünya üzerinde çarpma sonucu meydana geldiği doğrulanan en büyük yapılarından biridir. Kraterin oluşmasına neden olan göktaşının çapı en az 10 kilometre (6 mil) idi.

Krater, 1970'lerin sonlarında Yucatán'da petrol ararmakta olan jeofizikçiler Antonio Camargo ve Glen Penfield tarafından keşfedildi. Penfield, başlangıçta bu eşsiz jeolojik özelliğin aslında bir krater olduğuna dair kanıt elde edemeyince arayışından vazgeçti. Alan Hildebrand ile temasları sayesinde, bir göktaşı krateri olduğunu öneren numuneler almayı başardı. Kraterin çarpma orijini hakkındaki bulgular arasında şok kuvars, yerçekimi anomalisi ve çevresindeki alandaki tektitler bulunmaktadır. Kayaçların yaşı, bu göktaşı yapısını yaklaşık 66 milyon yıl önce Kretase Döneminin sonlarında meydana geldiğini göstermektedir. Mart 2010'da, paleontoloji, jeokimya, iklim modellemesi, jeofizik ve sedimantoloji alanlarında 20 yıldır toplanan verileri kapsayan mevcut kanıtların, 33 kurumdan 41 uluslararası uzman tarafından kapsamlı analizinden sonra, Chicxulub'a çarpan göktaşının K-Pg sınırında dinozorlar dahil olmak üzere Dünya üzerindeki canlı türlerinin yaklaşık %70'inin kitlesel yokoluşunu tetiklediği sonucuna varılmıştır

I--Isı Kalkanı Kayası--Heat Shield Rock yani "Isı Kalkanı Kayası" Mars gezegeninde Mars gezgini Opportunity tarafından Ocak 2005'te keşfedilmiş, basketbol topu büyüklüğündeki bir demir-nikel meteorittir. Meteoritin resmî ismi Meridiani Planumdur (meteoritler her zaman bulundukları yerle anılırlar) ki bu isim Ekim 2005'te Meteoritical Society tarafından verilmiştir. Bununla birlikte literatürde ve konuşmada halen Heat Shield Rock olarak anılır.Opportunity meteoritle tamamen şans eseri karşılaşmıştır; meteorit gezginin çıkarmış olduğu ısı kalkanının hemen yakınındaydı. Opportunity Endurance crater yani "Tahammül krateri"nden çıktıktan sonra ısı kalkanını incelemeye gönderilmiştir. Isı Kalkanı Kayası Dünya dışındaki bir Güneş Sistemi cisminde bulunan ilk meteorittir (Ay'da meteoritlere rastlanmamıştır).Gezginin spektrometreleri kayanın bileşimini teşhis edebilmek için kullanılmış ve bir meteorit olduğu doğrulanmıştır. Dünya'daki demir meteoritleri üzerinde yapılan delme denemelerinin, gezginin sıradan kayaları delmek için tasarlanmış delgi araçlarının, demir-nikel alaşımından oluşan meteoriti delmeye çalışırsa zarar görebileceğini göstermesi üzerine delme işleminden vazgeçilmiştir.Meteorun Marsta bulunduğu bölge olan Meridiani Planum'un daha önce, yakın zamanda erozyona uğramış 1km civarında bir kalınlığı bulunan bir malzemeyle örtülü olduğu düşünülüyor. Bu sebeple meteorit bir krater yarattıysa bile bu krater milyonlarca ya da milyarlarca yıl süren erozyon sürecinde yokolmuş olabilir. Mars'ın hızla paslanmaya yolaçan atmosferine rağmen meteoritin üzerinde pek pas izine rastlanmamaktadır. Bu yüzden ya çok yakın zamanda düşmüş veya uzun süredir toprağın altında bulunuyor olması gerekli. Ayrıca hava koşullarının etkisi de yüzeyinde pek fazla görülmüyor.

K--Kondirit--Kondritler ait oldukları ana maddeden erime veya farklılaşmaya bağlı olarak değişime uğramamış taşcıl göktaşlarıdır. Bunlar, ilkel asteroitleri oluşturmak için birleşerek çoğalan ve güneş sisteminin başlangıcında bulunan toz ve küçük parçalarının çeşitleri varken oluşmuşlardır.

M--Murchison göktaşı---28 Eylül 1969 tarihinde Avustralya’da adını aldığı yere (Murchison, Victoria) düşen bir göktaşıdır. Organik bileşikleri bolca içeren meteorlar grubunda ve CM karbonlu kondirit grubunda [2] sınıflanır.

Murchison meteorunda rastlanan yuvarlak oluşumlardan bir çift, Argonne Ulusal Laboratuvarı. 100 kg ağırlığında olup, büyüklüğü sayesinde en fazla incelenen meteorlardan biridir. 1970'li yıllarda bu meteor üzerinde yalnızca üçü doğal olan 70 farklı aminoasit keşfedilmiştir.[3][4] Meteor sık rastlanan aminoasitlerden glisin, alanin ve glutamik asiti içerdiği gibi, pek sık rastlanmayan isovaline ve pseudoleucine gibi aminoasitleri de içeriyordu.[5] Bu meteor yaşamın kökeni hakkında o zamana dek mevcut kavramların sarsılmasına yol açmış ve Dünya'daki yaşamın kökeninin Dünya-dışı olabilme olasılığının da var olduğunu ortaya koymuştur. [6] Bu organik bileşiklerden ilginç olanlarından ikisi pürinler ve pirimidinlerdir; çünkü bu moleküller DNA ve RNA’nın temelleri sayılırlar.[7] İncelemeler sonucunda oluşturulan ilk rapor, aminoasitlerin rasemik olduğunu ve dünyasal bir bulaşmanın (kontaminasyon) söz konusu olmayıp, kaynağın Dünya-dışı olduğunu ortaya koydu. Meteorda özel bir aminoasit ailesinde sınıflanan diamino aside de rastlanmıştır.[8] Daha sonra 1997’de yapılan incelemeler enantiomer[2] aminoasitlerin nitrojenin 15N izotopuyla zenginleşmiş olduğunu gösterdi ki, bu, kaynağın Dünya-dışı olduğunu bir kez daha ortaya koyuyordu.[9] 2008’de yapılan son inceleme meteorun nükleobazlar içerdiğini göstermiş olup, karbon testleri bu oluşumların hiçbir dünyasal köken göstermediğini ortaya koydu.[10]

T--Troyalı göktaşları--Troyalı göktaşları, Jüpiter'in Güneş çevresindeki yörüngesini paylaşan çok sayıda göktaşına verilen ad. Jüpiter merkezli bir koordinat sisteminde Jüpiter'in yörüngesinde gezegenin 60° önünde ve arkasında yer alan Lagrange noktaları L4 ve L5'te yer alırlar. Bu noktalar kararlı bir dengeye sahiptirler, bu noktalara konulan cisimler sonsuza kadar burada kalabilirler. Yarı büyük eksenleri 5.05 ile 5.40 AB arasında, iki Lagrange noktasının çevresinde uzamış bir eğimli alanda yer alır. 'Troyalılar' olarak anılmaları, isimlerini Troya Savaşı karakterlerinden almalarından ileri gelir.'Troyalı' terimi bazen diğer gezegenlerle benzer bir duruma sahip olan başka gök cisimleri için de kullanılır, bunlara Mars Troyalıları ve Neptün Troyalıları örnek gösterilebilir. 'Troyalı gezegenler' terimi de birbirleri ve yıldızları ile benzer bir yörüngesel ilişkiye sahip teorik gezegenler için kullanılır. Ancak, 'Troyalı göktaşları' deyimi tek başına sadece Jüpiter Troyalıları'nı ifade eder.

Gök cismi; uzayda bulunan tüm cisimlere ortak olarak kullanılan bir isimdir. Bazı gök cisimlerini örneğin Güneş, Ay ve bazı yıldızları çıplak gözle görebileceğimiz gibi milyonlarca ışık yılı uzaktaki bir gök cismini dev teleskoplarla da görebiliriz. Güneş, etrafında dönen büyük gök cisimlerine gezegen denir. Dünya'mız da bir gezegendir. Diğer gezegenler ise Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün'dur. Bu gezegenlerin çevresinde dönen küçük gökcisimlerine de uydu denir. Dünya'nın uydusu Ay'dır. Bu saydıklarımız haricinde meteorlar (göktaşı), asteroitler ve yıldızlar (örn. Güneş) da gök cisimlerine girer.Türkiye'ye düşen gök taşlarıAdTarihYerDurumTipAğırlıkKaynakEphesus?İzmirŞüpheliŞüpheli meteroit?[1]Birgi1332İzmirŞüpheliŞüpheli demir meteroiti50.8 kg[2]Aidin1340AydınŞüpheliŞüpheli meteroit?[3]Constantinople1805İstanbulŞüpheliŞüpheli ökrit?[4]Adalia1883AntalyaResmîÖkrit-mmcit1 g[5]Magnesia1889AydınResmîDemir, IAB-sHL5 kg[6]Caratash1902İzmirResmîLL68 g[7]Domanitch1907BursaResmîL5438 g[8]Sediköy1917İzmirResmîL6240 g[9]Bursa1946BursaResmîL625 kg[10]Ibrisim1949NiğdeResmîOC?[11]KayakentNisan 1961EskişehirResmîDemir, IIIAB85 kg[12]ÇanakkaleTemmuz 1964ÇanakkaleResmîL64 kg[13]Akyumak2 Ağustos 1981AğrıResmîDemir, IVA50 kg[14]Sivas30 Eylül 1989YozgatResmîH640 kg[15]Didim1 Şubat 2007AydınResmîH3-53.4 kg[16]Kemer3 Mart 2008MuğlaResmîL-45.76 kg[ Günümüzde neredeyse herkesin aşina olduğu gezegen simgelerinin, ya da daha doğru deyişle gliflerinin oldukça uzun bir tarihi var. Bu çok iyi bilinen semboller iyi korunmuş eski belgelerde bulunmakta, ve kökenlerini araştırmak bize kadim gizli bilgilerin ve ekollerin kapısına götürüyor. Bir simge yalnızca kendisine ait yaşamı varsa bozulmadan kalabilir; eğer bir şekilde bir yaşama biçimi, fikir ya da formla birleşmişse, buna binlerce yıllık geçen zamanı da eklersek, toplumsal değişimlerle bu simgelerin dramatik bir metamorfoz geçirmeleri kaçınılmaz olur. Dolayısıyla gezegen simgelerinin bu gizil gücü var çünkü eski bilgeler onları bir anlamda fikir ve formu birleştiren arketipik spiritüel içerikle örmüş, ve arketipik basitlikleriyle özlerini, anlamlarına olan bağlarını yitirmeden değişmez ve değiştirilemezlerdi. Bu simgelerin iç yapılarını incelediğimizde gezegenlerin spiritüel güçlerinin gözlerimizin önüne serildiğini göreceğiz. Gezegen Simgelerinin Eksoterik Yorumlanışı Gliflerin bu bir bakıma sınırlı yorumu, gezegenler ve eşleniği Yunan-Roma tanrı arketipleri arasında paralellik kurulmasından kaynaklanıyor: ♄ Satürn/Chronos'un orağı♃ Jüpiter/Zeus'un yıldırımları♂ Mars/Ares'in mızrağı☉ Güneş olarak aynen kalıyor☽ Ay olarak aynen kalıyor♀ Venüs/Afrodit'in aynası☿ Merkür/Hermes'in kadüsesine (tıp amblemi; dikey çubuk üzerine dolanmış yılan)benzetilmiş. Resimlerin insan belleğine bir katkısı olduğu söylenebilse de, simgelerin derinlemesine yorumuna imkan vermiyor; arketipik formlarına köprü kurmaktan çok resmin bireysel karakterine vurgu yapmakta. Bütünü kavramamıza da yardımcı olmuyor. Gezegen Simgelerinin Ezoterik (Batıni) Yorumlanışı Ezoterik bakış açısı bizi gliflerle simyasal olarak çalışmaya, gezegenler ve yedi metal arasındaki paralelliği aramaya itiyor ve bu, resmin tamamını görmemizi sağlayacak: SimgeGezegenMetal ♄SatürnKurşun♃JüpiterKalay♂MarsDemir☉GüneşAltın♀VenüsBakır☿MerkürCıva☽AyGümüş Glifler üç şeklin, O güneş diski, ☽ hilal ve + Dünyayı temsil eden haçın değişik kombinasyonlarından oluşuyor. İki basit, Ay ve Güneş, dört çift, Mars, Venüs, Satürn ve Jüpiter, ve Merkür'ü simgeleyen bir üçlümüz var. Ayrıca ilişkili metallerden oluşan iki grubumuz bulunmakta: Güneş Grubu Simyaya göre, güneşten yayılan kozmik yaşam güçlerini dünyada metal halinde, altın olarak buluruz. Altın güneşin dünyevi temsilcisidir; sıcak sarı ışığıyla adeta yaşamın parlayışı, metallerin en asilidir. Pas tutmaz ve diğer elementlerden etkilenmez. Fakat saf halinde çok yumuşaktır, dövülerek incecik narin parçalara bölünebilir, yine de altın olarak kalır ve ışığı yansıtır. Demirde kozmik altın güçlerinin dünyevi güçler tarafından alt edildiğini görürüz. Demir özünde tamamen dünyevidir, ve haçla simgelenir. Yalnız modern materyalist uygarlığın gelişiminde demirin üstlendiği rolü düşünmek bile bunun kanıtıdır. Demir olmadan ne makineler, ne de sanayi devrimi mümkün olurdu. Dolayısıyla, içsel olarak hala güneş güçlerini içerse de, dışsal olarak doğası dünyaya aittir. Bu yüzden bu Mars elementi yaşamı taklit edebilir, örneğin bağımsız yaşamı varmış gibi görünen makinelerin üretiminde kullanılır. Demirde çok az asalet vardır. Bu sebeple, paslanmaya dirençsizdir, diğer elementlerden aşırı etkilenir. Altın güçleri haç güçleri tarafından bastırılmıştır. Bakır demirin tam tersidir. Güneş güçleri baskındır ve dünya haçını bir anlamda uzaklaştırır. Bu yüzden altından sanki daha zengin, daha dünyevidir, ama yine de altınsı parlaklığı vardır. Altın gibi bakır da saf haldeyken yumuşaktır ve kullanılmak istenirse, form almama eğilimini telafi için pirinç ya da bronz gibi metallere ihtiyaç duyar. İçten dünyevi olan doğası (haç aşağıda) dünya diyarından biraz yükseltilmiştir. Bu da onu elektrik gibi dünya-üzeri güçleri almak ve tutmak için ideal hale getirir ve manyetizmayı tutabilen demiri tamamlar. Böylece bakır ve demir özel koşullarda bir araya getirildiğinde elektriğin güçlerini zapteden elektrik motoru ve jeneratör ortaya çıkar. Ve güneş triadının alt iki üyesi, güneşin kozmik yaşam güçlerinin bir nevi dünyevi gölgesi olan elektrik enerjisinin taklit edilebilmesini sağlarlar. Güneş, Mars, Venüs - Altın, Demir, Bakır ilişkisini bu şekilde değerlendirmekten öğrenilecek çok şey vardır. Ay Grubu Benzer üçleme ikinci grubumuz, Ay grubunda da görülür. Beyaz ışıltısıyla altından daha sert olan Ay metali gümüş spiritüelliğe daha açıktır; soğuk sert ışığı emer ve yansıtır (fotoğrafçılıkta kullanılan gümüş tozu kristallerini düşünün). Altın kadar asil değildir, göreceli olarak kolay paslanır. Satürn-kurşun ikilisinde, dünyevi güçler tarafından çarmıha gerilmiş gümüşün metalik doğası dünyaya gömülmüştür. Kurşun çok kolay soluk gri paslanan, diğer elementlere kendini çok kolay veren bir yumuşak metaldir. O kadar içsel yaşam gücü vardır ki vurduğunuzda ses bile çıkarmaz, kolay erir, mum ateşi sıcaklığında bile katı halini yitirir. En önemli niteliklerinden birisi dünyevi doğasından kaynaklanır, x ışınları ve zararlı radyasyonu soğurabilir. Jüpiter metali olan kalay, gümüşe kurşundan daha yakındır. Ayın hilali dünyevi haçın üzerinde muzaffer görülür. Kurşuna nazaran daha serttir, daha zor paslanır ve görünüşü değerli metallere benzer ve bu yüzden mücevhercilikte sık kullanılır. Katıldığı alaşıma kendine özgü ses ve ton kalitesini verir; çan ve org yapımında bu yüzden kullanılır. Özellikle bronz yapımında kullanılan bakırla armonik bir ilişkisi bulunur. Üç metali ☉, ☽ ve + üçlüsüyle cıva birleştirir ama sıvı halde kalmaya devam eder. Simyacılar için cıva henüz maddeye indirgenmemiş olan bu üç gücün cisimleşmiş halidir. Güneş ve Ay güçleri Dünya güçlerine üstündür, bu yüzden cıva aketipik kozmik güçlerle olan bağını sürdürür ve herşeye dönüşebilmesinin gizi burada yatar. Simyacıların her metalin özelliğini ve spiritüel temelini araştırmasının sebebi sanırım artık daha anlaşılır hale gelmiştir; metaller kozmosun dünyaya inmiş parçasıdır. Şimdi, güneş ve ay gruplarıyla Merkürü tek bir şema içinde gösterirsek, gezegen simgelerinin içine örülmüş ezoterik içerik iyice belirginleşecek: Gezegen Simgeleri Diyagramın astroloji, törensel büyüler ve Kabala'da önemli rolü vardır. Güneş ve Ay grubu gezegenleri ve ortada Merkür (ingilizce Mercury yani cıvanın adı buradan gelir) ile metaller arası ilişki Simya'nın ve okültizmin bazı kollarının temel araştırma konusudur. Ortası delik bir taş bulmak Diana'nın sizi kayırdığına işarettir. Böyle bir şey bulduğunuzda elinize alıp ekli seremoninin kurallarına da dikkat ederek şunları söylemelisiniz: Ortası delik bir taş bulmak Diana'nın sizi kayırdığına işarettir.Yuvarlak bir taş bulmak, ister büyük ister küçük olsun, daima iyiye işarettir, fakat asla başkasına verilmemelidir, çünkü taşın yeni sahibi iyi talih bulurken, eskisinin payına bazı felaketler düşer. Yuvarlak taş bulursanız, gözünüzü göklere, cennete doğru kaldırın ve taşı üç kez havaya atıp tutun. Sonra dua edin. Keçinin totem özellikleri--Ateş. Bağımsızlık. İnatçılık. Vahşi doğa, içsel vahşilik. Erkeklik, erkeksilik. Tanrı. Cinsellik. Arkaik sembolizm, metafor. Törensel büyü. Stoacılık. Sihirbaz. Simyasal sağaltım ve dönüşüm. Günah keçisi. Papağanın totem özellikleri--Doğal, basit iletişim. Arkadaşlık. Renk terapisi. Kutlama, neşe, neşeyi ifade. Toplanma, biraraya gelme. Dokunmak. Aşk. Kurdun totem özellikleri--Fark gözetmeyen, herkese kapısı açık öğretmen. Başarısızlık, hayal kırıklığı, kaybetme. Direnme, güç, ısrar. Bir avuç için herkesle bağ kurmak, çobanlık. Bize yakın insanların önemi. Denge. Tavşanın totem özellikleri--Artış ve azalış. Çevresel bozulma. Büyüme, bereket, ama ödenecek de bir bedel. Savaşçı ruh, güç. Tüm olumsuzluklara karşın hayatta kalmak. Korkuyla yüzleşmek, endişe. Aşağı dünyalara yolculuk. Kartalın totem özellikleri--Mazlum kral. Cehalet, hoşgörüsüzlük, yanlış anlama/anlaşılma. Güçlü yapılar. Güneş Kralı, güneşe tapınma. Engin mavi gökler, üst dünyalardan mesajlar. Gurur, ego ve egoyu aşma. Gerçek görüş, durugörü. Güç. Isı ve rüzgar bilgisi, engelleri aşma. Ruh uçuşu. Asteroit ya da gezegenimsi, yörüngeleri Güneş Sistemi'nde Mars ile Jüpiter gezegenleri arasında kalan ve sayıları yaklaşık 40.000 kadar olan gök cisimleridir. Bu küçük gezegenler (İng: minor planet), küçük kütle ve hacimlerinden ötürü 'gezegenimsi' (İng: planetoid) olarak da bilinirler. Ayrıca, bilindiği kadarıyla bunların içinde bazılarının (örneğin: İda) birer uydusu da vardırAsteroit'lerin günümüzdeki keşfi Bode Kanunu'nun matematiksel olarak ispatlanmasıyla yolalmıştır. Gezegenler arasındaki orantı Johann Titius tarafından 1766 yılında belirtilirken, J.E. Bode formüla'yı 1778 yılında yazmıştır. 1 Bode ve Titius'un belirttiği üzere, Jüpiter ve Mars arasında bir kaybolmuş bir gezegen vardır. 1801'de Giuseppe Piazzi'nin Ceres 1 astroidinin keşfi ve 1802'de İngiliz bilim adamı Sir William Herschel tarafından 1 Ceres ve 2 Pallas'ı tanımlamak için ortaya atılan kavram, sonradan Mars ve Jüpiter yörüngeleri arasında keşfedilen çok sayıda küçük gök cismini içine almış, ardından Mars ve hatta diğer iç gezegenlerin yörüngesinden daha içte ya da Jüpiter yörüngesinden daha dışta yer alan cisimleri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. İngilizce diline yunanca kökenli Astreoides kelimesi "Astreoid" olarak 1803 yılında geçmiştir.Bunun yanı sıra, Mısır Piramitlerinde Ra'nın Büyük Piramit'de yazdığı bilgiler doğrultusunda; bu eksik gezegen'in varlığı yaklaşık olarak 6000 yıl önce belirtilmiştir. Günümüzde yapılan Sümer tabletlerinin incelenmesinde de (bunlar da 5000 yıl önce yazılmıştır); bu astroidlerin bir gezegenin parçalanması sonucu oluştuğu yazılmıştır. Bu eksik gezegenin günümüz popüler bilimindeki adı da Maldek dir.20. yüzyıl ortalarından itibaren Güneş Sistemi'nin dış sınırlarında henüz saptanamamış çok sayıda gök cisminin bulunabileceği öne sürülmüş ve olası yörünge özelliklerine göre bu cisimleri içine alacak Kuiper kuşağı ve Oort bulutu kuramsal grupları yaratılmıştır. 1992 yılında bu tanıma uyan ilk cisim keşfedilmiş, ardından çok sayıda yenileri bulunarak sayı 2005 yılı ortalarında 900'e yaklaşmıştır. Pratik nedenlerle Kuiper ve Oort cisimlerinin Neptün ötesi cisimler tanımı altında toplanması eğilimi yaygınlaşmaktadır. Böylece Güneş çevresinde dönen cisimler 'gezegenler', 'asteroitler'='küçük gezegenler', ve 'Neptün ötesi cisimler' olarak 3 ana grupta toplanmıştır.İngilizce gökbilim terminolojisinde yakın tarihlerde yaşanan yeni bir gelişme, uzun süredir yaygın kullanımdan kalkmış olan minor planets kavramının yine pratik nedenlerle yeniden canlandırılmaya çalışılmasıdır. Güneş sistemi üyelerinin daha tutarlı bir sınıflamasını yapmak amacıyla atılan bu adım, gezegenler ve akan yıldızlar (eşanl. meteorlar) dışında kalan tüm cisimleri tek bir çatı altında toplamaya dayanmaktadır. Böylece asteroitler ve Neptün ötesi cisimleri kapsayacak şekilde genişletilen bu kavram, Türkçeleştirme açısından sorun yaratmaktadır. Küçük gezegenler şeklinde Türkçeye çevrilebilecek olan 'minor planets' tanımı 'asteroit' sözcüğünün eş anlamlısı olan 'küçük gezegen' kavramı ile çakışmaktadır.Mayıs 2004 itibariyle; günümüz teknolojisi üstün teleskoplar sayesinde bilim adamları 40,500 astroitin varlığından haberdar olmuştur.AsteroitlerKüçük gezegenlerin bulunmasıHubble Uzay Teleskobuyla çekilmiş Vesta'dan bir görünüm-Güneş Sistemi haritasına bir gözatmak, gezegenlerin iki gruba ayrıldığını görmek için yeterlidir. Mars ve Jüpiter'in yörüngeleri arasında 480 milyon kilometreyi aşan bir boşluk vardır. XVIII. yüzyılda J.D. Titius'un bulduğu ve J. Bode'un tanıttığı bir matematiksel bağıntı, güneş sisteminin bu bölümünde bir gezegen bulunabileceği düşüncesinin doğmasına neden oldu. Amatör Macar gökbilimci Baron von Zach'ın girişimiyle bir gözlemciler grubu, "gezegen avcıları" birliğini kurdu. Birlik üyeleri düzenli bir araştırma yöntemi bulmaya çalıştılar; ama başarıya ulaşamadılar. 1 Ocak 1801'de Palermo'da G. Piazzi, yeni bir yıldız kataloğu için olağan gözlemlerini yaparken, yeni bir gökcismine rastladı ve bu gökcisminin aranan gezegen olduğu ortaya çıktı. Bode yasasına uygun olarak ortalama 411,2 milyon kilometre uzaklıkta Güneş çevreside dolanan bu gezegene, Ceres adı verildi.Ne var ki, "gezegen avcıları" bu gökcismini aranan gezegen için yeterli bulmadılar; Ceres tam anlamıyla bir gezegen büyüklüğünde olmadığından (günümüzde çapının 1,040 km olduğu bilinmektedir), başka gezegenler bulunabileceğini ileri sürdüler. 1802-1808 yılları arasında üç gezegen daha (Pallas, Juno ve Vesta) bulundu; sonra başka gezegen olmadığı kanısına varan "gezegen avcıları" birliği dağıldı. Ne var ki1845'te Alman amatör gökbilimci Hencke, beşinci küçük gezegen Astraea'yı buldu ve 1848 yılından sonra her yıl, birkaç küçük gezegen bulundu; günümüzde binlerce asteroyit bilinmekte, bazı tahminlere göre, bu gökcisimlerinin sayısı 40.000'i aşmaktadır. Çağımızda asteroyitler fotoğraf yöntemleriyle saptanmaktadır.Asteroitlerin en büyüğü10 Hygiea asteroit kuşağının dördüncü en büyük gökcismidir. Çapı 350–500 km arasında değişir ve kütlesi asteroit kuşağının toplam kütlesinin 3%'sidir. Daha sonra asteroyit kümeleri içinde yer alan en büyük gökcismi Ceres'tir; onun dışında yalnızca Pallas ile Vesta'nın çapları 480 km'yi geçer. Bu gökcisimlerinin hiçbirinin kütlesi bir atmosferi tutabilecek boyutlara ulaşamaz; birçoğu birkaç kilometrelik, hattâ birkaç yüzmetrelik kütlelerdir ve tam bir küre biçimde değildir.Kümeler ve boşluklarBu küçük gezegenler küme oluşturma eğilimi gösterir ve bazı bölgelerde bulunmazlar. Jüpiter'in dolanım süresinin bir kesiri (özellikle üçte biri, beşte ikisi ya da yarısı) kadar sülerde dolanımını tamamlayacak uzaklıkta yer alan bir asteroyit, Jüpiter'in genel çekimi nedeniyle yörünge değiştirmek zorunda kalır. Bu kuşaktaki boşluklara Kirkwood Boşlukları adı verilir. Bazı asteroyitlerin yörüngesi çok eğik (Pallas'ın eğikliği 34º), bazılarınınkiyse eşmerkezlidir; ama günümüze kadar, geri dönme hareketi yapan bir asteroyite rastlanmamıştır.Olağandışı YörüngelerEros Asteroidi'nin NEAR Shoemaker uzay aracından alınmış ve çift görüntüden üç boyutlu bir görüntü elde etmek için işlemden geçirilmiş birleşik bir görüntüsüEn ilgi çekici asteroyitler, ana kümeden ayrılanlardır. Bazı asteroyitler Yer'e çok yaklaşırlar: Biçimi düzensiz, en uzun çapı yaklaşık 24,8 km olan Eros, 1931 ve 1975 yıllarında Yer' 24 milyon kilometre uzaklıktan geçmiştir; çapı 1,6 km olan Hermes, 1937'de Yer'e 776,000 km'ye kadar yaklaşmıştır. Yere 6,4 milyon kilometreye kadar yaklaşabilen Icarus, Güneş'e Merkür'den daha yakındır. Yörüngesi çok basık olan Hidalgo, günöte noktasında Satürn'ün yörüngesinin yakınlarından geçer. Trojan, Jüpiter'le aynı yörüngeyi izler; ama ondan 60º açısal uzaklıkta dolanması nedeniyle, bir çarpışma söz konusu değildir.1977 Kasımında C. Kowal, Palomar Gözlemevi'nde 120 cm'lik Schmidt gökdürbünüyle alınmış görüntüleri incelerken, çok sönük (19 kadirde) bir gökcismi saptadı; Chiron adı verilen ve olağanüstü bir asteroyit olduğu sanılan bu gökcismi Güneş çevresinde 2,24 milyar uzaklıkta, Satürn ve Uranüs'ün yörüngeleri arasında dolanır ve 66 yılda dolanımını tamamlamaktadır; çapının 960 km olduğu sanılmaktadır; dolayısıyle olağandışı bir asteroyit olabilir. Bu arada Satürn'ün bir dış uydusu ya da Satürn ötesi bir asteroyit kümesinin en parlak gökcismi olabileceği varsayımı üstünde de durulmaktadır.SembollerAsteroitSembolCeres⚳ 2 Pallas⚴ 3 Juno⚵ 4 Vesta⚶ 5 Astraea 6 Hebe 7 Iris 8 Flora 9 Metis 10 Hygiea 11 Parthenope 12 Victoria 13 Egeria 14 Irene 15 Eunomia 16 Psyche 17 Thetis 18 Melpomene 19 Fortuna 26 Proserpina 28 Bellona 29 Amphitrite 35 Leukothea 37 Fides Kayaç, çeşitli minerallerin veya mineral ve taş parçacıklarının bir araya gelmesinden ya da bir mineralin çok sayıda birikmesinden meydana gelen katı birikintilerdir. Kayaç terimi eski Türkçede sahre, yeni Türkçede külte ve yabancı dillerdeki rock, roche, gestein sözcükleri karşılığı kullanılmaktadır.[1]Kayaçlar oluşumları sırasındaki doğal ortamı yansıtan bir çeşit belgelerdir. Yer kabuğunun jeolojik gelişmesinin izleri bu çeşit kayaçlar üzerinde işlenmiştir. Bu nedenle onlar, Yer tarihinin doğal belgeleri sayılır.[1]Kayaçlar, mineral yapılarına, kimyasal bileşenlerine, barındırdığı bileşenlerin dokularına ve oluşumuna neden olan etmenlere göre sınıflandırılmaktadır. Bu belirleyiciler yardımıyla yapılan sınıflandırma, üç ana kayaç türünü içerir; bunlar Magmatik kayaçlar, tortul ve başkalaşım kayaçlarıdır. Bu sınıflandırmada daha çok parçacıkların büyüklükleri temel alınmıştır. Bir kayacın başka bir kayaca dönüşümü, kayaç döngüsü adı verilen bir jeolojik modelle gösterilmektedir. Kayaçlarla ilgilenen bilim dalına petrografi adı verilir. Petrografi, Jeoloji'nin temel dallarından biridir.[ Magmatik kayaçlarErimiş halde bir silikat hamuru durumunda olan magmanın veya akkorun yer kabuğunun derinliklerinde veya yeryüzünde soğuyarak katılaşması sonucu meydana gelen kayaçlardır. Bunlar genel karakterleri ile, kristallerden oluşmuş kütle halinde kayalardır. Magmanın soğuması ve katılaşması derinlerde yavaş yavaş meydana geldiği zaman, tam kristalli plütonik kayaçlar, soğuma ve katılaşma yeryüzünde veya yeryüzüne yakın derinliklerde hızlı veya çabuk oluştuğu takdirde, volkanik ve damar kayaçları meydana gelmektedir.[2]Gabro Plütonik (intrüzif-iç püskürük) kayaçlarYükselen magmanın yeryüzüne erişmeden kabuk içinde herhangi bir derinlikte yerleşmesi ve katılaşması ile oluşan kayalara denir. Derin seviyelerde yerleşen ve katılaşan magmatik kütlelere derinlik kayaları da denir.[3]Bunlar genellikle iyi kristalleşmiş minerallerden oluşmuş kayaçlardır. Mineraller kayaç türüne göre bir veya birkaç çeşit olabilirler.[2]Plütonik kayalar yer kabuğu içinde farklı biçimlerde bulunur ve buna göre adlandırılırlar. İç kuvvetlerin niteliği, yer kabuğunu oluşturan malzemenin özellikleri, yükselen magmanın akıcılığı, yoğunluğu ve hacmi bir sahadaki plütonik kütlelerin biçimini ve bulunuş tarzını belirleyen başlıca etkenlerdir. Biçimleri ve bulunuş tarzları farklı olan ve bu nedenle ayrı isimlerle adlandırılan başlıca plütonik kütle türleri batolit, lakolit, lapolit, filon(dayk), sill(tabaka filonları) ve volkan tıkaçları(nek)dır. Bunlardan alan ve hacim olarak en büyükleri olan ilk üçü genellikle plüton terimi ile açıklanırlar. Plütonların oluşumuna yol açan magmatik olayların tümüne de plütonizma denir.[3]Volkanik (Ekstrüzif-dış püskürük) KayaçlarMagmanın yeryüzüne çıkarak, orada soğuması sonucunda meydana gelen katılaşım kayalarına ekstrüzif kayalar veya dar anlamda volkanik kayalar denir.[3]Bunlara yüzey kayaçlarıda denir; bunlar yarı kristalli, porfirik yapılıdır. Kayaç, çoğu kez gözle görülebilen mineral fenokristalleri ve kristal olmayan, camsı bir hamurdan oluşmaktadır. Örneğin; andezit, riyolit, bazalt vb. gibi.[1]Sedimanter (Tortul) KayaçlarYer yer demir oksit şeritleri içeren kum taşı.-Kayaların oluşum bakımından farklı ikinci takımını sedimanter (tortul) kayalar veya öteki adıyla sedimentitler meydana getirir. Eskiden var olan kayaların akarsular, buzullar, rüzgarlar, dalgalar gibi dış etkenler tarafından aşındırılarak sürüklenen kırıntılarının ve diğer çözülme ürünlerinin, ya da kimyasal yolla yerinde meydana gelen maddelerin normal basınç ve sıcaklık altında su üstünde veya su altındaki ortamlarda birikmesiyle sedimentler (çökeller) oluşur. Sedimentler zamanla çeşitli değişikliklere uğrarlar. Yığılan maddelerin ağırlığı altında sıkışırlar, içerdikleri su dışarı atılır, gözenekleri azalır ve hacimleri küçülür; kendi içlerinde meydana gelen kimyasal olaylarla yeni mineraller oluşabilir; taneler ve kırıntılar arasında bir çimento meydana gelir. Bütün bu süreçlerin sonucunda Sedimentler pekleşerek taşlaşır ve tortul kaya haline dönüşür. Yüzbinlerce, hatta belki milyonlarca yılı kapsayan ve sedimentlerin tortul kaya haline gelmesine yol açan bütün bu süreçlerin tümüne diajenez denir.[3]Bu kayaçlar kimyasal, fiziksel (kırıntılı) ve organik tortullar olmak üzere üçe ayrılır. Kimyasal tortullar, suların içindeki eriyik maddelerin çökmesi ile oluşmuş olup kireç taşı, traverten, jips ve kaya tuzu gibi örnekler barındırır. Bu tortullar, Dünya'daki tüm tortulların %65'ini kapsar. Fiziksel tortullar, kayaçların parçalanması ile oluşan kırıntılı malzemelerin oluşturduğu kayaçlar olup, konglomera, kum taşı ve kil taşı gibi örnekleri içinde bulundurur. Bu tortullar, tüm tortulların %20-25'ini kapsar. Son olarak organik tortullar, bitki ve hayvan kalıntılarının birikmesi sonucunda oluşan kayaçlar olup, petrol, kömür gibi örnekler barındırır. Bu tip tortullar, tüm tortullar içinde %10-15 kısmını kapsar. Tüm tortul kayaçlar Dünya'nın yüzeyinde veya yüzeyine yakın tabakalarında oluşur. [4]Kırıntılı Tortul KayaçlarÇeşitli büyüklüklerde taş ve mineral parçalarının karalarda ve denizlerdeki tortullaşma havzalarında çökelmeleri ile meydana gelen taneli- parçacıklı kayaçlar dır. Değişik boyuttaki tanelerin bir çimento-maddesi ile birleşmeleri, birbirine kenetlenmeleri sonucu katı ve sıkı halde bulunan çimentolu tortul kayaçlar oluşur. örneğin; kumtaşı, konglomera, gibi. Taneleri birbirine bağlayacak, birleştirecek bir madde bulunmadığı hallerde, taneler serbest kalır ve çimentosuz tortul kayaçlar meydana gelir. Örneğin; kum, çakıl, kil gibi. Kırıntılı tortul kayaçların sınıflandırılması ve adlandırılması tanelerin boyutlarına, türlerine, biçimlerine, yuvarlak ve boylanma derecelerine, homojen ve heterojen oluşlarına ve çimento maddesinin bileşimine göre yapılır.[2]Organik Tortul KayaçlarForaminiferler, radyolaryalar, algler, süngerler ve mercanlar gibi kabuklu organizmaların kalıntılarından oluşan kayaçlar dır. Organizmaların katı kısımları burada taşlaşmış, fosil haline gelmişlerdir.[2]Organik tortul kayaçların sınıflaması ve adlandırılması eskiden beri organizmaların kavkılarını ve iskeletlerini oluşturan başlıca maddelerin kimyasal bileşimlerine göre yapılmaktadır; Örneğin, kireçli, silisli, bitümlü, fosfatlı vb. gibi.[2]Kimyasal Tortul KayaçlarDoygun eriyiklerin çökelmesi ve tuzlu suların buharlaşması sonucu meydana gelen tortulardır. Mağaralardaki dikit ve sarkıtlar, deniz kıyılarındaki kireçli ve demirli olitler, kapalı göl kenarlarındaki tuz birikintileri ve kaynaklar etrafındaki taşlaşmalar (travertenler) kimyasal tortulların başlıca örnekleridir.[2]Metamorfik (Başkalaşım) KayaçlarTabakalı bir gnays.-Tortul veya magmatik diğer kayaçların sıcaklık, basınç, gerilme ve kimyasal aktivitesi olan sıvılar etkisi ile değişmeleri, başkalaşmaları sonucu meydana gelirler. Genelllikle kristallerden oluşmuş, paralel yapılı kayaçlar dır. Bunlara kristalin şistler de denir. Metamorfizma: Yer kabuğunun derinliklerinde hüküm süren değişik fiziksel ve kimyasal şartların etkisi ile kayaçlardan katı halde meydana gelen mineral değişikliği veya mineral transformasyonu olayıdır.[2]Mineraller belirli bir sıcaklık ve basınç altında duraylı durumda bulunurlar. Her mineralin kendine öz bir duraylılık sıcaklığı ve basıncı vardır. Eğer sıcaklık ve basınç değerinde bir artma, bir değişme olursa, mineralde de değişme başlar, mineral aynı kimyasal bileşimde başka bir duraylı minarele dönüşür, böylece bir mineral transformasyonu olur. Metamorfizmanın aslı da budur.[2]Metamorfizma olayı büyük ve sıcak bir magma kütlesinin çevresinde meydana geldiği zaman kontakt veya termal metamorfizmadan; büyük bir fay veya bindirme düzlemi kenarında oluştuğu takdirde dislokasyon veya kataklastik metamorfizmadan söz edilmektedir; jeosenklinallerde (dalma-batma zonlarında) dağ oluşum hareketleri (orojenez) ile birlikte meydana gelen metamorfizmaya rejiyonal termo- dinamo metamorfizma; dip kısımlarının yavaş yavaş çökmesi ile on binlerce metre kalınlıkta tortuların (sedimentlerin) biriktiği okyanus havzalarında gelişen metamorfizmaya da çökme veya gömülme metamorfizması denilir.[2]Metamorfik kayaçların başlıca özelliği, bunların birbirine paralel düzlemler boyunca ve kolaylıkla yaprak yaprak veya dilim dilim ayrılmaları, bölünmeleridir.[2] kalker → mermer granit → gnays kömür → elmas kil taşı → şist kum taşı → kuvarsit Bu üç ana kayaç türü — magmatik, tortul ve başkalaşım — daha birçok alt dala ayrılır. Yine de bu ilintili kayaçlar arasında sert ve sıkı sınırlar yoktur. Bileşenlerinde yer alan minerallerdeki boyutların artıp azalması, bir kayacı başka bir kayaç hâline getirebilmektedir. Bu nedenle, belli özellikler için hazırlanan dereceler için hazırlanan tanımlamalar sayesinde herhangi bir kayaca isimler verilebilmektedir. Birde bazı kayaçlar elmas yapımında kullanılır[5]Toplumdaki etkisiKayaçlar, insanoğlu için kültürel ve teknolojik anlamda büyük bir etkiye sahiptir. Homo sapiens ve diğer insansılar tarafından iki milyon yıldan beri kullanılan kayaçlar, insanlar için teknolojinin temel ögelerinden biridir. Taşların madenlerden çıkartılarak çeşitli amaçlar için kullanılması, en eski teknolojik ilerlemelerden biridir. Ancak bu süreç çeşitli yerlerde farklı madenlerin ve taşların bulunması nedeniyle farklı zamanlarda ilerleme gösterdi.Tarih öncesi devirler arasında Taş çağı, Bronz çağı ve Demir çağı gibi çağlar yer almaktadır. Her ne kadar Taş çağı görünürde tüm dünya medeniyetleri üzerinde sona erdiyse de, birçok kayacın, binaların ve altyapıların inşasında kullanılmasına devam edilmiştir. Kayaçlar bu anlamda kullanıldığında

B

► Başkalaşım kayaçları

F

► Kaya formasyonları )

G

► Gök taşları

K

► Kaya sanatı ► Kutsal taşlar

M

► Magmatik kayaçlar

T

► Taş ► Tortul kayaçlar Kayaç B Başkalaşım kayaçları D Diyorit G Geçirimli ve geçirimsiz tabaka M Mostra P Paleomanyetizma Ş Şist Nesne, belirli bir ağırlığı ve hacmi olan her türlü cansız varlık, şey, obje. Nesne sözcüğü ile şunlardan biri kastedilmiş olabilir: Nesne - (programlama) Programlama dizisinde nesne-yönelimli programlamada, basit yapılı blok programları olarak kullanılan, işletim zamanı verilerinin saklanması için oluşturulmuş özel birimidir Nesne - (dil bilgisi) Geçişli fiili bütünleyen yalın veya belirtme durumunda bulunan tümleç Nesne (felsefe) - Öznenin dışında kalan her konu #-► Astronomi nesneleri dizini *► Güneş Sistemi'ndeki nesneler ► Gökbilim nesnesi kaşifleri A ► Astronomi araştırmaları B ► Bulutsular G ► Galaksi iplikçikleri ► Galaksi kümeleri ► Galaksiler ► Galaksilerarası ortam ► Gezegenler ► Gök taşları ► Gökbilim katalogları ► Gökcismi K ► Kara delikler ► Karadelikler S ► Sınıflandırılmamış nesneler (gökbilim) T ► Takımyıldızlar ► Kozmik toz X ► Astronomik X-ışını kaynakları Y ► Yıldızlar ► Yıldızlararası madde ► Yıllara göre keşfedilen astronomik nesneler A Astronomik cisimler V Kullanıcı:Volkanozobut/Astronomik cisimler Y Yıldızlararası madde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli