13 Nisan 2014 Pazar
MİKROP.MİKROSKOP.MİKROORGANİZMA.MİKROBİYOLOJİ.MİKROSKOPİK HAYAT
https://twitter.com/kanaryamfenerli
_/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯
yasin.36
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
Subhânellezî halakal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitulardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
1.subhânellezî (subhâne ellezî): o sübhandır, herşeyden münezzehtir
2.halaka: yarattı
3.el ezvâce: çiftler, eşler
4.kulle-hâ: onun hepsi
5.mimmâ (min mâ): şeylerden
6.tunbitu: yetiştirir
7.el ardu: arz, yer
8.ve min enfusi-him: ve onların nefslerinden
9.ve mimmâ (min mâ): ve şeylerden
10.lâ ya'lemûne: bilmezler, bilmiyorlar
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir.
Suat Yıldırım:Münezzehtir
o Allah, her noksandan münezzeh! Yerin bitirdiği her şeyi ve
kendilerini ve daha nice bilmedikleri şeyleri çift yaratan, münezzehtir,
Yücedir
nahl.8
Vel hayle vel bigâle vel hamîre li terkebûhâ ve zîneh(zîneten), ve yahluku mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً وَيَخْلُقُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
1.ve el hayle: ve atlar
2.ve el bigâle: ve katırlar
3.ve el hamîre: ve merkepler
4.li terkebû-hâ: onlara binmeniz için
5.ve zîneten: ve süs olarak
6.ve yahluku: ve yaratır
7.mâ lâ ta'lemûne: bilmediğiniz şeyler
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Hem
kendilerine binesiniz, hem de zinet olsun diye atları, katırları, ve
merkepleri yarattı. Ve şu anda bilemeyeceğiniz daha nice şeyler
yaratacak.
Suat Yıldırım:Hem binmeniz, hem de zinet olsun diye atlar, katırlar, merkepler yarattı. Hem sizin bilemeyeceğiniz daha neler neler yaratacak!
sebe.3
Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînes sâah(sâatu), kul belâ ve rabbî le
te’tiyennekum âlimil gayb(gaybi), lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs
semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî
kitâbin mubîn(mubînin).
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَأْتِينَا السَّاعَةُ قُلْ بَلَى وَرَبِّي
لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ
ذَرَّةٍ
فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَلَا أَصْغَرُ مِن ذَلِكَ وَلَا أَكْبَرُ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
1.ve kâle: ve dedi
2.ellezîne: o kimseler, onlar
3.keferû: kâfir oldular, inkâr ettiler
4.lâ te'tîne: gelmez
5.es sâatu: o saat (kıyâmet saati)
6.kul: de
7.belâ: hayır
8.ve rabbî: ve Rabbim
9.le: mutlaka
10.te'tiyenne-kum: size gelecek (getirecek)
11.âlimi: bilen
12.el gaybi: gayb, görünmeyen
13.lâ ya'zubu: gizli kalmaz, kalamaz
14.anhu: ondan
15.miskâlu: miskal, ağırlık, miktar
16.zerretin: zerre, en küçük parça
17.fî es semâvâti: semalarda
18.ve lâ: ve yoktur
19.fî el ardı: yeryüzünde
20.ve lâ: ve yoktur
21.asgaru: daha küçük
22.min zâlike: bundan
23.ve lâ: ve yoktur
24.ekberu: daha büyük
25.illâ
(lâ illâ): hariç
: (hariç değil)
26.fî kitâbin: kitapta
27.mubînin: apaçık
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):İnkâr
edenler: «Bize o kıyamet saati gelmez.» dediler. De ki: «Hayır, öyle
değil, gaybı bilen Rabbim hakkı için kıyamet size mutlaka gelecektir.
O'nun ilminden göklerde ve yerde zerre kadar bir şey kaçmaz. Bundan daha
küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi muhakkak açık bir kitaptadır.»
Suat Yıldırım:Kâfirler:
"Başımıza gelecek kıyamet (dirilme ve duruşma) diye bir şey yok!" diye
iddia ettiler. De ki: "Hayır! Rabbim hakkı için o gelecektir! O gaybları
bilen öyle bir Zattır ki O’nun ilminden göklerde ve yerde zerre miktarı
birşey bile kaçamaz." Zerreden daha küçük ve daha büyük hiç bir şey
yoktur ki her şeyi açıklayan kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın.
yunus.61
Ve mâ tekûnu fî şe'nin ve mâ tetlû minhu min kur'ânin ve lâ ta'melûne
min amelin illâ kunnâ aleykum şuhûden iz tufîdûne, fîh(fîhi) ve mâ
ya'zubu an rabbike min miskâli zerretin fîl ardı ve lâ fîs semâi ve lâ
asgare min zâlike ve lâ ekbere illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).
وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِن قُرْآنٍ وَلاَ تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلاَّ كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ
تُفِيضُونَ فِيهِ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء وَلاَ أَصْغَرَ مِن
ذَلِكَ وَلا أَكْبَرَ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
1.ve mâ tekûnu: ve olmazsınız (olmanız yoktur ki)
2.fî şe'nin: bir halde, iş üzerinde, bir durumda
3.ve mâ tetlû: ve okumazsınız (okumanız yoktur ki)
4.min-hu: ondan
5.min kur'ânin: Kur'ân'dan
6.ve lâ ta'melûne: ve yapmazsınız (yapmanız yoktur ki)
7.min amelin: amelden bir şey, bir amel, bir iş
8.illâ: ancak, ...den başka olmasın
9.kunnâ: biz olduk
10.aleykum: sizin üzerinize
11.şuhûden: şahitler
12.iz tufîdûne: daldığınız zaman
13.fî-hi: onda, ona
14.ve mâ ya'zubu: ve gizli kalmaz
15.an rabbi-ke: Rabbinden
16.min miskâli: ağırlığından
17.zerretin: bir zerre
18.fî el ardı: yeryüzünde
19.ve lâ: ve olmaz
20.fî es semâi: gökte, semada
21.ve lâ asgare: ve daha küçüğü yoktur (olmaz)
22.min zâlike: bundan
23.ve lâ ekbere: ve daha büyüğü yoktur (olmaz)
24.illâ: ancak, yalnız, hariç, ...den başka olmasın
25.fî kitâbin mubînin: kitab-ı mübînde
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Hangi
işi yaparsan yap, Kur'ân'dan ne okursan oku, ne işte çalışırsan çalış,
unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken, biz sizin üzerinizde şahidiz. Ne
yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin gözünden kaçmaz. Ne
zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık
bir kitaptadır.
Suat Yıldırım:Herhangi
bir işte bulunsan, onun hakkında Kur’ân’dan herhangi bir şey okusan,Sen
ve ümmetinin fertleri her ne iş yapsanız, siz o işe dalıp coştuğunuzda,
mutlaka Biz her yaptığınızı görürüz. Yerde olsun, gökte olsun, zerre
ağırlığınca bir varlık bile Rabbinin ilminden kaçamaz. Ne bundan küçük,
ne bundan büyük hiçbir şey yoktur ki, hepsi apaçık bir kitapta olmasın.
Bir mikroorganizma (Yunanca mikrós; "küçük" ve ὀργανισμός, organismós; canlı "organizma"'dan gelmektedir.) veya mikrop (genellikle çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük anlamında) mikroskobik bir organizmadır. Mikroorganizmaları inceleyen, Anton van Leeuwenhoek'un kendi tasarımı olan bir mikroskop kullanarak 1675'de mikroorganizmaları keşfetmesi ile başlayan bilim dalına mikrobiyoloji denir.
Mikroorganizmalar çok çeşitlidir. Bu tanımlama bakterileri, mantarları, arkeaları, protistleri, mikroskobik bitkileri (Yeşil algler denen); ve plankton, planarya ve Amoeba gibi mikro hayvanları da içine almaktadır. Bazıları virüsleri mikroorganizmaların içine dahil etse de, bunlar canlı olmayan olarak da kabul edilmektedir.Mikrorganizmaların büyük kısmı tek hücreli
olsa da, bu hepsine genellenemez çünkü bazı çok hücreli organizmalar
mikroskobik olurken bazı tek hücreli protistler ve bakteriler, Thiomargarita namibiensis gibi makroskobiktir (çıplak gözle görülebilmektedir).Mikroorganizmalar, biyosfer'in akar su olan her yerinde, aynı zamanda okyanus tabanındaki sıcak su kaynaklarında, atmosferin üst tabakalarında ve yerkabuğunun iç kısımlarındaki kayaların derinliklerinde yaşamaktadır.Mikroorganizmalar, saprotrof olarak iş gördükleri için ekosistemlerin besin çemberinde çok önemlidirler. Bazı mikroorganizmalar azot tutabildikleri için, azot döngüsünün en değerli parçalarıdır ve son çalışmalar havadaki mikroorganizmaların yağış ve havanın oluşumunda etkili olabileceğini göstermektedir.
Mikroplardan aynı zamanda biyoteknoloji ile hem geleneksel besin ve yiyecek hazırlama yöntemlerinde hem de genetik mühendisliğine dayalı modern teknolojilerde yararlanılmaktadır. Ancak patojenik mikroorganizmalar
zararlıdır çünkü onlar milyonlarca insan, hayvan ve bitkinin ölümüne
neden olacak şekilde diğer organizmalara girer onların içinde
çoğalırlar.
Tek hücreli mikroorganizmalar, yeryüzünde yaklaşık olarak 3-4 milyar yıl önce oluşmuş ilk canlı biçimleridir. Daha sonraki evrim süreci yavaştı ve yaklaşık olarak 3 milyar yıl boyunca Kambriyen öncesi devirde tüm canlılar mikroskobikti.Yani, dünya tarihinin büyük bir kısmında tek canlı biçimi mikroorganizmalardı. Trias döneminden beri mikroorganizmaların morfolojilerinin çok az değiştiğini gösterececek şekilde 220 milyon yıllık bir kehribarın içinde bakteri, algler ve mantarlar bulunmuştur
Bir çok mikroorganizma, hızlıca yenilenebilir ve bakteriler gibi mikroplar, çok farklı türler arasında, konjugasyon,Transformasyon ve Transdüksiyon ile serbestçe gen transferi yapabilir.
Yüksek bir mutasyon oranı ve gen çeşitlemesinin birçok başka yoluyla bitiştirilmiş olan bu yatay gen transferi, mikroorganizmaların hızla, yeni ortamlarda yaşayabilmelerine ve ortam baskılarına karşı direnmelerine (doğal seçilim yoluyla) evrim ile olanak sağlamaktadır. Bu hızlı evrim tıp açısından önemlidir, çünkü bu özellik mikroorganizmalarda antibiyotik direnci -modern antibiyotiklere karşı direnç geliştiren patojenik bakteriler geliştirmektedir.
Tek hücreli mikroorganizmalar, yeryüzünde yaklaşık olarak 3-4 milyar yıl önce oluşmuş ilk canlı biçimleridir. Daha sonraki evrim süreci yavaştı ve yaklaşık olarak 3 milyar yıl boyunca Kambriyen öncesi devirde tüm canlılar mikroskobikti. Yani, dünya tarihinin büyük bir kısmında tek canlı biçimi mikroorganizmalardı.Trias döneminden beri mikroorganizmaların morfolojilerinin çok az değiştiğini gösterececek şekilde 220 milyon yıllık bir kehribarın içinde bakteri, algler ve mantarlar bulunmuştur.
Bir çok mikroorganizma, hızlıca yenilenebilir ve bakteriler gibi mikroplar, çok farklı türler arasında, konjugasyon,Transformasyon ve Transdüksiyon ile serbestçe gen transferi yapabilir.
Yüksek bir mutasyon oranı ve gen çeşitlemesinin birçok başka yoluyla bitiştirilmiş olan bu yatay gen transferi, mikroorganizmaların hızla, yeni ortamlarda yaşayabilmelerine ve ortam baskılarına karşı direnmelerine (doğal seçilim yoluyla) evrim ile olanak sağlamaktadır. Bu hızlı evrim tıp açısından önemlidir, çünkü bu özellik mikroorganizmalarda antibiyotik direnci -modern antibiyotiklere karşı direnç geliştiren patojenik bakteriler geliştirmektedir.
Anton van Leeuwenhoek
kendi tasarımı olan bir mikroskop kullanarak, bu onu aynı zamanda ilk
mikrobiyolog yapmıştır, gözlemleyen ilk kişidir. Bunu yaparak
Leeuwenhoek biyolojiye en önemli katkılardan birini yyapmış ve
mikrobiyoloji ve bakteriyoloji sahalarını açmıştır. (Bu arada, Robert Hooke canlı organizmaları gözlemlemek için mikroskobu ilk kullanan kişidir; 1665 tarihli Micrographia isimli kitabı bitki hücreleri tanımlamalarını içermektedir.)
Leeuwenhoek'un 1675'de mikroorganizmaları keşfinden önce, üzümlerin nasıl şarap olduğu, sütün nasıl peynir
olduğu ve besinlerin neden çürüdüğü bir gizemdi. Leeuwenhoek, bu
süreçler ve mikroorganizmalar arasındaki ilişkiyi tespit etmedi ancak
mikroskobu kullanarak, çıplak gözle görülemeyecek yaşam biçimleri
olduğunu kanıtladı. Leeuwenhoek'un keşfi, Lazzaro Spallanzani ve Louis Pasteur'ün gözlemleri ile beraber uzun süredir egemen olan canlı olmayan maddelerin çürümesi sırasında yaşamın kendiliğinden oluştuğu inancını yıktı.
Lazzaro Spallanzani mikroorganizmaların sadece hava ile teması olan
etsuyunda çoğaldığını keşfetti. Aynı zamanda etsuyunu kaynatmanın onu mikroplardan temizlediğini
de ve mikropları öldürdüğünü de keşfetti. Louis Pasteur,
Spallanzani'nin bulgularını kaynatılmış et sularının havayla temasını
sağlayarak geliştirdi; bir kısım etsuyunun havayla temasını sağlayan
borularda dışardan küçük parçaların gelmesini engelleyecek bir filtre
vardı ve bir kısım etsuyunun havayla temasını sağlayan borularda ise
dışardan gelecek parçacıkların temasına engel olacak filtre yoktu.
Etsuyunu önceden kaynatarak Pasteur deneyinin başında etsuyu içinde hiç
mikroorganizma kalmadığını ortaya koymuştu. Pasteur'ün deneyinde filtre
takılı olan etsularında herhangi bir canlı üremedi. Bu şu anlama
geliyordu içinde mikroorganizma üreyen et sularına bu canlılar dışarıdan
mesela toz üzerindeki sporlardan meydana geliyordu. Böylece Pasteur kendiliğinden oluş teorisini yıktı ve mikrop teorisini ortaya koydu.
1876'da Robert Koch mikropların hastalık yapabileceğini ortaya koydu. Bunu şarbon hastalığına yakalanmış sığırların kanında çok miktarda Bacillus anthracisi
tespit etmesiyle bulguladı. Koch aynı zamanda hastalık bulaşmış
hayvandan aldığı küçük bir miktar kanı sağlıklı hayvana vererek şarbonun
sağlıklı hayvanın hastalanmasını sağladığını gösterdi. Aynı zamanda bir
besiyerinde bakteri üretebileceğini, bunu sağlıklı bir hayvana
verebileceğini ve onun hastalanmasını sağlayabileceğini kanıtladı.
deneylerine dayanarak, bir mikrop ve hastalık arasında mantıksal bir bağ
kuran bugün Koch postülatları olarak bildiğimiz ilişki sürecini geliştirdi Bu postülalar her vaka için geçerli olmasa da bilimsel gelişmenin tarihinde öne
Mikroorganizmalar gezegenimiz üzerindeki yaşamın taksonomisine ait herhangi bir yerde bulunabilir. Çoğu protistleri, bazı mantarları, aynı zamanda bazı mikro hayvanları ve bitkileri da içine alan belli sayıda ökaryotlar mikroskobik iken, bakteri ve arkeaların çoğunluğu mikroskobiktir. Virüsler, mikrobiyolojinin çalışma alanında olmasına rağmen, genellikle cansız sayılır ve dolayısıyla mikroorganizma olarak kabul edilmez.
Prokaryotlar
Prokaryotlar ya da Prokaryota; bakteriler, mavi-yeşil algler, riketsiyalar, aktinomisetler, ve mikoplazmaların gruplarının dahil olduğu; gerçek çekirdek zarları ve membrana bağlı organelleri olmayan, fosfolipid barındıran hücre duvarı ve tek helezonlu DNA molekülü hücre içinde serbest halde bulunan mikroorganizmaları kapsayan canlılar üstalemdir.
Halk arasında mikrop diye adlandırılan mikroorganizmalar, hücresel
yapılı olanlar ve hücresel yapıda olmayanlar olmak üzere ikiye ayrılır.
Hücresel yapıda olanlar Bakteriler, mantarlar, protistlerdir. Hücresel yapıda olmayanlar ise Virüsler, viroidler, prionlardır. Canlıların bilimsel sınıflandırması içinde çok çeşitli grupları içerdiği için genel geçer özellikler belirtmek zordur.
Bakteriler
Bakteriler tek hücreli mikroorganizma grubudur. Tipik olarak birkaç mikrometre uzunluğunda olan bakterilerin çeşitli şekilleri vardır, kimi küresel,
kimi spiral şekilli, kimi çubuksu olabilir. Yeryüzündeki her ortamda
bakteriler mevcuttur. Toprakta, deniz suyunda, okyanusun
derinliklerinde, yer kabuğunda, deride, hayvanların bağırsaklarında,
asitli sıcak su kaynaklarında, radyoaktif atıklarda büyüyebilen tipleri vardır. Tipik olarak bir gram toprakta bulunan bakteri hücrelerinin sayısı 40 milyon, bir mililitre tatlı suda ise bir milyondur; toplu olarak dünyada beş nonilyon (5×1030) bakteri bulunmaktadır, bunlar dünyadan biyokütlenin çoğunu oluşturur. Bakteriler gıdaların geri dönüşümü için hayati bir öneme sahiptirler ve gıda döngülerindeki çoğu önemli adım, atmosferden azot fiksasyonu gibi, bakterilere bağlıdır. Ancak bu bakterilerin çoğu henüz tanımlanmamıştır ve bakteri şubelerinin sadece yaklaşık yarısı laboratuvarda kültürlenebilen türlere sahiptir. Bakterilerin araştırıldığı bilim bakteriyolojidir, bu, mikrobiyolojinin bir dalıdır.
Arkea
Arkeler, Arkea (Yunanca αρχαία, "eskiler" 'den türetme; tekil olarak Arkaeum, Arkaean, veya Arkaeon), veya Arkebakteriler, canlı organizmaların bir ana bölümüdür.
Yabancı literatürde bu gruptaki canlılar Archaea veya Archaebacteria, grubun tek bir üyesi ise tekil olarak Archaeum, Archaean, veya Archaeon olarak adlandırılır
Arkeler, Ökaryotlar ve Bakteriler, üç-saha sisteminin (İngilizce three domain system) temel gruplarıdır. Bakteriler gibi arkaeler de çekirdeği olmayan tek hücreli canlılardır, yani prokaryotlardır (prokaryotlar altı-alemli sınıflandırmada Monera olarak adlandırılırlar). İlk tanımlanan arkaeler aşırı ortamlarda bulunmuş olmalarına rağmen sonradan hemen her habitatta raslanmışlardır.
Bu üst krallığa ait tek bir organizma "arkeli" (Arkea'ye ait anlamında; İngilizce archaean) olarak adlandırılır, bu sözcük sıfat olarak da kullanılır.
Ökaryotlar
Ökaryotlar (Latince: Eukaryota), hücrelerinin yapısından dolayı beraber gruplandırılmış bir canlılar grubudur. Bilimsel sınıflandırmada Ökaryotlar, Bakteriler ve Arkeler, tüm canlıları kapsayan üç ana gruptur.
Ökaryotların tanımlayıcı özelliği genetik malzemelerinin zarla çevrili bir (veya birkaç) çekirdek içinde yer almasıdır. Bu nedenle kelime, Eski Yunanca eu, gerçek ve karyon, çekirdek sözcüklerinden türetilmiştir. Sıfat hali ökaryotiktir. Bakteri ve arkeler çekirdeksiz olduklarından beraberce prokaryot olarak adlandırılırlar (Eski Yunanca pro-, evvel ve karyon çekirdek sözcüklerinden). Çekirdeğin yanı sıra, ökaryotların mitokondri veya kloroplast gibi zarla çevrili çeşitli organelleri vardır, bu tür hücre içi karmaşık yapılar da prokaryotlarda bulunmaz.
Ökaryotların ortak bir atası olduğu için bir üst alem (domain)
olarak tanımlanmışlardır. Üst alem sisteminde ökaryotların,
prokaryotlara kıyasla, arkelerle daha çok ortak özellikleri vardır ve bu
yüzden arkelerle beraber Neomura kladı içinde gruplandırılırlar.
Protistler
Protistler (Protista, bazen Protoctista), ayrışık (heterojen) bir canlı grubudur ve hayvan, bitki ya da mantar olarak değerlendirilemeyen ökaryot canlılardan oluşur. Protistler bilimsel sınıflandırma açısından âlem olarak değerlendirilse de tek soylu (monophyletic) değil, kısmi soylu (paraphyletic) bir gruptur. Protistler içinde değerlendirilen canlıların da görece basit yapılı (tek hücreli ya da ileri düzeyde özelleşmiş dokuları olmayan çok hücreli) olmak dışında ortak özellikleri pek yoktur.
Beslenmeleri fotosentez, absorbsiyon ya da fagositoz ile, çoğalmaları ise eşeyli ya da eşeysiz üreme ile gerçekleşen protistlerin hareketsiz olanları olabildiği gibi, kamçı, siller ya da yalancı ayaklarla hareket ederleri de bulunur. Yaklaşık olarak 60.000 yaşayan, 60.000 kadar da soyu tükenmiş fosil türü bilinmektedir.
Protistalar canlılar dünyasının ökaryot hücreli en ilkel organizma
grubudur. Çoğunlukla tek hücre halinde yaşamakla birlikte koloni halinde
yaşayanları da vardır. Protistalar kamçılılar, silliler, kökayaklılar,
sporlular, cıvık mantarlar ve algler olmak üzere gruplara ayrılırlar.
Mikro Hayvanlar
Mantar
Mantarlar (Fungi), çok hücreli ve tek hücreli olabilen ökaryotik canlıları kapsayan bir canlılar alemi ve şapkalı mantarların tümüne halk arasında verilen genel addır.
Halk arasında küf, pas, rastık, maya, mildiyö, şapkalı mantar, kav
mantarı, puf mantarı gibi çeşitli isimlerle anılan bütün mantarlar,
mantarlar (Fungi) alemi içerisinde incelenirler. Latince Fungi mantarlar, Fungus ise mantar anlamındadır.
Dünyanın heryerinde bulunurlar. Fazla nemli yerlerde daha çokturlar.
Yeryüzünde 1,5 milyon kadar mantar türü olduğu düşünülmekte ise de
günümüzde sadece 69.000 kadar türü
tanımlanmıştır. Çoğu insan, mantarların bitki olduğunu düşünmektedir,
ancak mantarlar bitki değildir. Çünkü, mantarlar kendi besinlerini
üretemezler.
Bitkiler
Bitkiler (Plantae), fotosentez yapan, ökaryotik, ağaçlar, çiçekler, otlar, eğreltiotları, yosunlar ve benzeri organizmaları içinde bulunduran çok büyük bir canlılar alemidir.
Bitkiler, topluluk halinde yaşarlar. Bitkilerin bir bölgede oluşturdukları örtüye bitki örtüsü denir. Flora,
bir bölgede yetişen bütün bitki türlerinin hepsine denir. Herhangi bir
bölgenin yaşam koşullarında gelişen, benzer ekolojik yapı içeren bitki
topluluğuna vejetasyon denir. Bunlar 4 sınıftır: Ormanlar
(her zaman yeşil tropikal yağmur, subtropikal, orta kuşak, sert
yapraklı, iğne yapraklı, kışın yaprak dökenler, muson ormanları,
tropikal kuru, mangrov, galeri, bataklık), Çalılar (maki, garig, psödomaki), otlar (savan, step, çöl), tundra.
Bitkilerin yetişmesini etkileyen birçok faktör vardır. Bunlar; ekvatora
uzaklık, denizden yükseklik(rakım), arazi eğimi, ışık, sıcaklık, nem,
yıllık yağış miktarı, toprak içeriği, canlı faktörler(insan, hayvan,
diğer bitkiler, mikroorganizmalar)'dir Bitkiler, fotosentezle ekolojik dengeyi sağlamada temel rol oynadıklarından, canlılar dünyasında çok önemli yere sahiptirler.
Bitkiler aleminin 350.000'e yakın türü mevcuttur. 2004 itibariyle 287.655 bitki türü tanımlanmıştır. Bunlardan 258.650'si çiçekli bitkilerden, 15,000'i de yosunlardan olarak tanımlanmıştır. Bitkiler genelde ototrof (özbeslek) organizmalardır ve enerjilerini güneş ışığından alırlar. Birçok bitki kloroplastları sayesinde fotosentez ile organik bileşiklerini üretir. Bitki hücreleri genellikle kareye benzer şekildedir.
Habitat ve Ekoloji
Habitat, bir organizmanın yaşadığı ve geliştiği yer. Bu yer, fiziksel bir bölge, yeryüzünün özel bir parçası, hava, toprak ya da su olabilir. Habitat, bir okyanus ya da bir çayırlık kadar büyük olabileceği gibi, çürümüş bir ağaç kütüğünün altı ya da bir böceğin
bağırsağı kadar küçük de olabilir. Bununla beraber, her zaman
tanımlanabilen ve fiziksel olarak sınırlı bir bölgedir. Birden fazla
hayvan ya da bitki özel bir habitatta yaşayabilir.
Ekoloji, canlıların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini
inceleyen bilimdir. Ekosistem ise canlı ve cansız çevrenin tamamıdır.
Ekosistemi de abiotik faktörler (toprak, su, hava, iklim gibi cansız
faktörler) ve biyotik (üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılar)
faktörler olmak üzere iki faktör oluşturur.
Ekstremofil
Ekstremofiller çoğunlukla tek hücreli olup ekstrem koşullarda yaşama
gereksinim duyan ve bu koşullarda optimum olarak gelişen organizmalara
denir. Ekstremofiller karasal mezofilik
organizmaların büyümeleri ve üremeleri için gerekli optimal koşullardan
çok farklı olan ekstrem çevrelerde gelişirler.Çoğu
ekstremofiller(ekstrem koşulları seven) mikroorganizmalardır.Archaea
domaini ekstremofillerin geniş dağılımlı olduğu bir domain olarak
bilinmesine karşın, ekstremofiller hem bakterilerin hem de archaeaların
içinde sayısız ve farklı genetik hatlarda yer almaktadır.Archaea
ve ekstremofil terimleri ara sıra kendi içerisinde yer değiştirmesine
karşın, pek çok mezofilik archaeaların ve pek çok ekstremofilik
bakterilerin olduğu bilinmektedir. Yine, tüm ekstremofiller tek hücreli
değildir.Çok hücrelilere örnek olarak ekstremofilik metazoalardan Pompeii kurdu ,psikrofilik(soğukta yaşamı seven) Grylloblattodea(böcek), artartik kabuklular(crustacea)ve Tardigrade(mikroskobik canlı) verilebilir.
Mikrop terimi, bilim dünyasına ilk defa 1878'de Fransız cerrahı Charles Sédillot tarafından getirilmiştir. Sédillot, mikropların kendilerine has apayrı bir dünyası olduğunu savunmuştur. Mikrobiyoloji ilim dalı beş ana kısma ayrılmıştır: Viroloji, bakteriyoloji, protozooloji, algoloji ve mikoloji. Bunlara ilaveten moleküler ve hücresel biyoloji, biyokimya, fizyoloji, ekoloji, botanik ve zoolojiyle de yakından ilgilidir.
Mikroskop (Yunanca: μικρός; σκοπεῖν), çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük cisimlerin birkaç çeşit mercek
yardımıyla büyütülerek görüntüsünün incelenmesini sağlayan bir alettir.
Öncelikle adından da anlaşılacağı üzere, mikro, yani çok küçük
hücrelerin incelenmesinin yanı sıra, sanayi, menakür, genetik, jeoloji, arkeoloji ve kriminoloji adli bilimler alanında da büyük hizmetler görmektedir.
Mikroskobu, ilk önce Hollandalı Zacharias Janssen'in, 1590 dolaylarında bir teleskobu tadil etmek suretiyle meydana getirdiği kabul edilmektedir Ancak bu sıralarda başka Hollandalı, Alman, İngiliz ve İtalyan
bilginleri de, mercek sistemi tersine çevrilmiş bir teleskobun,
cisimleri büyütmek için kullanılabileceğinin farkına varmışlardır.
Nitekim dünyanın güneş etrafında döndüğünü açıkladığı için, engizisyon
işkencesine tabi tutulan ve dünyayı güneş etrafında döndüğünü iddia
etmekten vazgeçmesi şartıyla Papa tarafından serbest bırakılan meşhur
İtalyan bilgini Galilei Galileo (1564-1642) iki mercek kullanarak bazı tecrübelerde bulunmuştu. Bugünkü mikroskobun ana prensiplerini ise 17. asırda Hollandalı Anton van Leeuwenhoek ve İngiliz Robert Hooke bulmuşlardır
İnsan gözü doğal bir mikroskoptur. Uzaktaki cisimler ufak gözükürler.
Cisimler yaklaştıkça teferruatı daha iyi seçilmeye başlanır. Göz,
sonsuz bir uyum özelliğine sahip olsaydı mikroskoba ihtiyaç olmazdı. M.S
I. Yüzyılda, küresel bir cam içine su doldurarak bir mercek
geliştirildi :Seneca merceği. Bu mercek bu büyüteçlerin atası olarak
tarihteki yerini aldı. Seneca ‘yı insanların o dönemde kullanma amaçları
basit : Merceği bir ışık kaynağının önüne koyarak ışığın çoğalmasını,
yayılmasını sağlamak. Mercek alanındaki gelişmeler için insanoğlunun
biraz beklemesi gerekmektedir. Görme bozukluklarının yardımcı aletlerle
giderilmeye başlaması daha sonraki yüzyıllar da ancak gerçekleştirildi.
Saydam minerallerden düzeltilerek kesilmiş parçalar çerçevelere
yerleştirilerek insanların daha iyi görmeleri sağlanıyor. 13. yüzyılda,
İtalya ‘da ilk silikat camı üretiliyor, bu gözlük uzağı görmeyen
insanların sorunlarını çözüyor. Bu ülkeye dayanarak, daha güçlü
merceklerin görme bozuklukları olmayan kişilerin, görme eşiğini
azalttığını söyleyebiliriz. 16. yüzyılda içbükey mercekler
üretildiğinde,artık yakını göremeyen insanlarında sorunları bir nebze
olsun azalmıştı. Bu dönemde, Jacharias Jansen, içbükey ve dışbükey
merceklerin doğrusal kombinasyonlarını deneyerek, ilk mikroskobu
gerçekleştirildi. Bu ilk kaba birleşik mikroskobun sonuçları harikaydı.
Mikroskop bir nesneyi tamamen kapalı iken 3x (3 kat), açıkken 9x (9 kat)
kadar büyütebiliyordu. Mikroskop, 2 mercek ve tüpler arasındaki bir
diyaframdan oluşuyordu. Ne yazık ki Jansen’in 16. yy’ da yaptığı ve
Hollanda ‘ da Kraliyet ailesine sattığı bu mikroskoplardan hiçbiri
günümüze ulaşmamıştır. Günümüzde miskroskop kullanımının amacı ,
kesinlikle Robert Hooke ( 1635-1703 ) dönemindekinin aynısıdır.16. yy’da
araştırmacılar dışında , asil kişiler mikroskobu bir oyuncak olarak
görüyor ve değişik amaçlar için satın alıyorlardı. 1660-1665 yılları
arasında Robert Hooke “micrographia” yı yazdı. Micrographia’da
Chistopher Cock ‘un yaptığı objektif ve okuler mercekleri olan bir
mikroskopdan ve o’nu nasıl geliştirdiğinden bahsediyordu. Hooke ,
mikroskopa orta camda dediği üçüncü bir mercek yerleştiriyor ve böylece
materyallerin daha iyi gözlendiğini ortaya koyuyordu. Hooke mikroskopla
şişe mantarına baktığında bunun neredeyse tamamının hava olduğunu gördü
ve tüm bu havayı çerçeveleyen yapılara “hücre” adını verdi . Fakat bu
hücrelerin gerçekden hücre duvarı kalıntıları olduğunu bilmiyordu. Hooke
, 1665’ten sonra o kadar güzel mikroskop örnekleri ortaya koydu ki
halen Bilings Mikroskop Koleksiyonu ‘nda ve Kraliyet Mikroskop Birliği
Koleksiyonu’nda bu örnekler bulunmaktadır. Antony Van Leeuwenhoek (
1632-1723) 40 yaşlarında mikroskop kullanmaya ve yapmaya başladı . Hooke
‘un direktiflerinide göz önünde bulundurarak 400’den fazla mikroskop
üretti. Ne yazık ki bunların da sadece 9 tanesi günümüze kalabilmiştir.
Leeuwenhoek düzgün işlenmiş tek mercekli mikroskopun birleşik
mikroskopdan daha iyi sonuç verdiğini farketmişti. Bu mikroskop , nesne
yerleştirildikden sonra, göze çok yakın olacak şekilde kaldırılıyordu,
böylece görüntüde 50x-200x arasında bir büyütme sağlanıyordu. Fakat ,
tüm bunların yanında odaklanma için çok iyi konsantre olmak gerekiyordu.
Her şeye rağmen birleşik mikroskopdan kat kat üstün durumdaydı bu
sistem . Zamanlarının en iyi mikroskop üreticileri, Hooke ve Leeuwenhoek
birbirinden davranış olarak çok farklıydılar . Naif Hollanda ‘lı
Leeuwenhoek , basit mikroskobuyla , mikroskobil nesneleri
“hayvancıkları“ araştırmayı hiçbir zaman bırakmadı. O ‘nun başarısının
sırrı , örnekleri , mercekleri ve gözlerini hep bir arada
bulundurmasında yatıyordu. Hooke ise hep birleşik mikroskop kullandı .
Bu mikroskoplar iki ya da daha çok mercek sistemlerinden oluşurlar .
Bazı bileşik mikroskoplar sadece basit olarak oküler (göz yeri ) ve
objektifden oluşur . Hooke mikroskobun Galileo ‘nun teleskopu kullanması
gibi kullanıyordu.Ayrıca , daha detay görüntü için daha fazla büyütme
gerektiğini düşünüyordu.Hooken ‘un mikroskobundaki aksaklık adese ve
ayna sisteminde bütün ışınların bu noktada toplanmamasından
kaynaklanıyordu. Mikroskobun gerçek öneminin anlaşılması, Mercello
Malpighi’nin (1628-1694) yaptığı keşiflerle gerçekten sağlamış oldu.
Malcello Malpighi en büyük mikroskop kullanıcılarından biri, bugün bile
hala embriyolojinin ve histolojinin babası sayılıyor. Malpighi’nin
mikroskopla yaptığı ilk keşif hayvan fizyolojisinde anıtsal bir önem
taşımaktadır.
Genel olarak mikroskop iki büyük kısma ayrılarak incelenir: mekanik kısım ve optik kısım
Modern stereomikroskop optikal dizaynı.
A - Objektif B - Galilean teleskobu (dönen objektifler) C - Zum Kontrol D - İç objektif E - Prizma F - Relay lens G - Taksimatlı objektif H - Mercek
Stereoskopik mikroskoplar
Cisimlerin üç boyutlu görüntülerini temin etmek maksadıyla
stereoskopik mikroskoplar yapılmıştır. İki mikroskop optik sisteminin
bir dürbün şeklinde bir sehpa üstüne montesinden ibarettir. Bu mikroskoplar biyoloji
laboratuvarları için elverişlidir. Objeyi inceleyebilme ve disseksiyon
yapma imkânı verebilen, iki gözle bakılarak üç boyutlu görüntü sağlanan
mikroskoplardır. Bir Carl-Zeiss stereomikroskopta bulunan x6,3
büyütmeliobjektif ve x10 büyütmeli oküler ile örneği 63 kez büyüyterek
dıştan, total olarak incelemek mümkündür.
Polarizasyon mikroskobu
Döner bir tabla ile iki nicol prizma
veya iki polarıcı çuhayla donatılmış bir optik mikroskoptur. Tablanın
altına yerleştirilen polarıcı nicol, cismin üzerine polarılmış ışık
gönderir; analizleyici nicol ise, objektifin biraz üzerine
yerleştirilmiştir. Bu iki prizma karşılaştığı zaman, belli bir devrani
gücü olan maddelerin veya çift kırılımlı maddelerin bulunduğu bölgeler
hariç, mikroskobun alanı karanlık olarak gözükür. Canlı incelemeye uygun
olan bu mikroskop hücre ve dokuların
bazı kısımlarını polarize ısığa gösterdikleri özel tepkilerden
hareketle geliştirilmiştir. Önemli olan polarize bir ışığın bulunması
olayıdır. Kaynakla kondansör arasına konulan polarlayıcı levha ışık
demetinin ikiye ayrılmasını sağlar. Işık demetlerinden biri objeden
diğeri ise kırılarak obje dışından geçer ve tekrar birleşirler. Siller,
keratin, kristal, sinir ve kas fibrilleri, nişasta gibi hücre yapıları
ve bölünmedeki mitotik yapı gibi birçok moleküler dünleştiricilerin
gösterilmesinde görevli mikroskoplardır.
Faz Kontrast mikroskobu
Genellikle boyanmamış ve canlı hücrelerde çalışılma zorluğundan tercih sebebi olmaktadırlar. Görünen ışığın şeffaf objeden geçişinde, hücre içindeki yapıların ışığı kırma indisleri
farkından yararlan ve farklı yapıları ayırt etme prensibinde çalışır.
Işık dalagaları canlı hücreyi katederken bir organelle karşılaşır ve
yansır. Bunun sonucunda ışık dalgaları hücrelerden
ayrı fazlarda veya ayrı zamanlarda çıkarlar. Hava ile temas eden bir
ışık dalgası göze gelen görüntüdeki hücre kısımları farklı olarak ayırt
edilebilir. Objektif ve kondansör mercekleri amplitüd
farklarını orataya koyan optik yüzeyler bulundurduklarından
parlaklıkları indirgenir, ışık dalgası örneği katederken bütün
noktalarda olan farklılıkları çıkartır ve obje ışık mikroskobunda
görülemezken, burada sağlanmış olan kontrastlık sayesinde detaylı
incelenebilir. Canlı metaryal, hücre sitoplazması bu mikroskop ile iyi gösterilmektedir.
İnterferens mikroskobu
Faz kontras mikroskobunun iyi bir versiyonudur. Aralarında bulunan
tek fark ışık demetinin kullanımdan kaynaklanır. Bir ışık demeti
örnekten geçerken diğeri ise ışıktan geçemeyen ışık demetidir, değişik
bölgelerin farklı yoğunlukları sayesinde kırılma indisleri ile
farklılıkları ortaya koyar ve renkli bir görüntü oluşumunu sağlar.
Diferansiyel interferens mikroskop: Hücre yüzeyinin daha iyi
gösterilmesini sağlar ve benzer bir mikroskoptur.
Metalurji mikroskobu
Maden parçaları ışığı geçirmediği için mikroskoba kuvvetli bir ışık
kaynağı ilave edilmiştir. Kaynaktan gelen ışık incelenecek cisme
çarptırılarak objektife yansıyan ışıklardan inceleme yapılır.
Elektron mikroskobu
Elektron mikroskobu genel olarak cisimden saçılan elektronların
görüntülenmesi üzerine kuruludur. Maddeyle etkileşen elektronların dalgaboyu bu görüntülemenin nanometre boyutlarında yapılmasına olanak sağlar. Bu tip mikroskoplar, elektron enerjisine ve ölçüm aletinin çalışma moduna göre, geçirimli elektron mikroskobu, taramalı elektron mikroskobu, düşük enerjili elektron mikroskobu gibi farklı sınıflara ayrılır. Kullanım alanları temel bilimlerden (başta katı hal fiziği olmak üzere jeoloji, biyoloji gibi birçok dalı içine alarak), tıbbi ve diğer teknolojik uygulamalara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.
Karanlık alan mikroskobu
Boyanmış ya da canlı örneklerin incelenmesinde kullanılır. Karanlık Alanda özel bir kondansör yardımı ile ışıklı bir görüntü oluşturmaktadır. Otradyografide gümüşlenen kısımlerın ayırt edilmesini saglar. Tıpta spiroket gibi bakterilerin ayırdedilmesinde önemli yer tutar.
Fluorescens mikroskop
Aydınlanmasında güçlü kaynaklar kullanan (ultra viole ışınlerı yayan,
civa veya xenon yakan ark lambaları) bir mikroskop çeşididir. Bazı
modellerinde lazer kullanımıda gözlenen mikroskopta obje ışığı absorbe
eden moleküller içeriyosa onu farklı renklerde yayar. İnceleme yapılacak
materyelde özel boyalar veözel inceleme işlemleri kullanılır. Parazitoloji ve bakteriolojide önemli yer tutarlar.
X-Ray mikroskobu
Işıkların, rastladıkları partiküllerle çarpışmaları sonucu yönlerini
değiştirmeleri sonucu merceklerde bir görüntü oluşur ve bu prensipte
çalışır. Bu kırınıma
uğrayan x ışınları, merceklerin özelliği sayesinde kaynak haline
getirerek obje yansıtılır, buradan ince grenli fotoğraf plağına veya
ekrana gelen görüntünün yapısal özelliği, konsantrik çizgi ve
noktalardan oluşmasıdır.
Eş Odaklı Lazer Tarama mikroskobu
Işık kaynağı lazer olan optik mikroskoplarla Scanning Elektron mikroskop arasında bir mikroskop çeşididir. Fluoresens işaretleyicilerle işaretlenen nükleik asit dizileri bu mikroskopla incelenmektedir.
Saha emisyon mikroskobu
Metal veya yarı iletkenlerin yüzey görüntülerinden kristal
yapılarını incelemek için, saha emisyon mikroskopları kullanılır. Çok
yeni bir teknik olan bu mikroskopları elektron ve optik mikroskoplardan
ayıran özellik, cisimden ışık veya foton geçirmek yerine cismin kendisinden elektron veya iyon koparma (emisyon) olayıdır. Emisyon elektrik sahası ile sağlanır.
Atomik Kuvvet Mikroskobu
Ana madde: Atomik kuvvet mikroskobu
Atomik kuvvet mikroskobu (AFM) kullanılarak atomik boyutta görüntüler
elde edilerek yüzey çalışmaları yapılmaktadır. Radyasyon malzeme
etkileşimleri açısından büyük öneme sahip olan polimerlerin ve ileri
teknoloji ürünü süper iletkenlerin yapımı ve karakterizasyon çalışmaları da yapılmaktadır.
Cevher Mikroskobu
Bir polarizan mikroskop çeşididir. Normal polarizan mikroskoptan
farklı olarak ışık üstten verilerek görüntü sağlanmaktadır. Cevher
minerallerinin göstermiş oldukları dokusal ilişkilerin yorumlanması,
maden yataklarının ekonomik potansiyelinin belirlenmesinde ve cevher
hazırlama süreçleri öncesinde büyük önem taşır.
Mikrobiyoloji, mikropları ve "mikro" boyutundaki organizmaları inceleyen bilim dalına verilen isimdir. Mikrobiyoloji bakteriler, virüsler, algler vb. canlıların incelenmesini içerir.
Mikroorganizma denilince bakteriler, virüsler, protozoonlar, mantarlar ve ilkel algler anlaşılır. Mikrobiyoloji bilim dalının faydalı olduğu branşlar, tıp, tarım ve endüstridir.
Mikrop terimi, bilim dünyasına ilk defa 1878'de Fransız cerrahı Charles Sédillot
tarafından getirilmiştir. Sédillot, mikropların kendilerine has apayrı
bir dünyası olduğunu savunmuştur. Mikrobiyoloji bilim dalı beş ana kısma
ayrılmıştır: Viroloji, bakteriyoloji, protozooloji, algoloji ve mikoloji. Bunlara ilaveten moleküler ve hücresel biyoloji, biyokimya, fizyoloji, ekoloji, botanik ve zoolojiyle de yakından ilgilidir.
Uzun müddet insanlar, çevrelerinin mikroplarla dolu olduğundan
habersizdi. Halbuki mikroorganizmalar, onun etrafındaki her yerde,
eşyalarında hatta derisinde ve barsaklarında milyonlarca bulunuyordu. İlerleyen yüzyıllarda insan bilmeden mikropları işlerinde kullanmaya başladı. Ekmek yapımı, peynir ve sirke imali, boza yapımı bunların başta gelenleridir.
Mikroskobun bulunmasından (1590) 16 asır önce yaşamış olan Marcus Terentius Varro (M.Ö. 116-27), iltihaplı alanlar için; Buralarda çok küçük hayvanlar ürüyor ki, bunların gözle görülmesi imkansızdır. demiştir. Fatih Sultan Mehmed Hanın hocası Akşemseddin hazretleri de; Hastalık insandan insana veya topraktan insana gözle görülemeyen canlı tohumlar vasıtasıyla iletilir. demiştir. Mikroplar hakkında ilk kayıt, Robert Hooke'un Mikrographa eserindedir. 1665'te basılan bu eserde bir küf mantarının sporları ve birçok küçük deniz kabuklusunun kabukları anlatılmıştı. Antoni Van Leeuwenhoek ise kendi yaptığı mikroskoplarla 1674'te protozoonları ve 1676'da bakterileri görmeyi başardı.
Mikrobiyolojinin kurulması, Pasteur ve Koch: Fransız kimyacısı Louis Pasteur, mikrobiyolojinin kurucusu olarak kabul edilir. Pasteur alkollü içki imalatında ortaya çıkan fermentasyonun mayalar tarafından yapıldığını söyledi (1856).
Pasteur'ün mayalar üzerindeki bu açıklamasından sonra 1867'de İngiliz cerrahı Joseph Lister, antiseptik solusyonları infeksiyonlara karşı koruyucu olarak kullanmaya başladı. Otoklav denilen mikropsuzlaştırma (Sterilizasyon) aracının Pasteur'ün çalışma arkadaşlarından Charles Chamberland tarafından bulunmasıyla sterilizasyon işlemi laboratuvar ve ameliyathanelerde devamlı kullanılmaya başladı.
1877'de Prusya'da adı duyulmamış bir kasaba hekimi olan Robert Koch, belli bir bakterinin (Bacillus anthracis) şarbon
etkeni olduğunu ispat etti. Pasteur bir adım daha ileri giderek,
laboratuvar şartlarında mikropların hastalandırıcılık özelliklerini
azaltmayı başardı.
Koch'un ikinci büyük başarısı, 1882'de kendi adıyla anılan verem basilini bulmasıdır. 1885'te ise Pasteur Fransız Bilimler Akademisine sunduğu bildiride, kuduza karşı aşıyı bulduğunu açıkladı.
Tıbbi Bakteriyolojinin gelişimi
Pasteur ve Koch'un çalışmasından sonra, bu bilgilerin ışığında birçok hastalık, bakterilerin mevcudiyetine bağlandı. Koch'un asistanlarından ve aynı zamanda da bir askeri cerrah olan Friedrich Loeffler kendi adıyla anılan Difteri basilini buldu (1884). Emil von Behring ise, difteri toksinine karşı bağışıklanmış hayvanların serumlarını vererek insanlarda difterinin hafifletilebileceğini söyledi. 1893'te Alexander Yersin, Hong Kong'ta veba etkenini izole etmeyi başardı. Yersin'in bu buluşuna paralel olarak veba mikrobu Koch'un Japon asistanlarından Shibasaburo Kitasato tarafından da bulunmuştu. Kitasato 1889'da tetanus amilinin bir anaerobik sporlu ve toksin imal edici bir mikrop olan Clostridium tetani tarafından husule getirildiğini açıkladı. Zamanla bakteriler ve yaptıkları hastalıkların listesi giderek genişledi.
Topraktaki bakteriler
Bakteriler yalnızca hastalık yapan varlıklar olarak ele
alınmamalıdır. Tabiatta birçok yerde bakteriler çok önemli bir denge
rolü oynamaktadır. 1878'de iki Fransız bilim adamı Théophile Schloesing ve Achille Mantz, topraktaki nitrat bileşiklerinden amonyak
imalinin basit bir kimyasal reaksiyon olmayıp, olayın bazı
mikroorganizmalarca yapıldığını açıkladılar. Bu olayı yapan bakterileri
1890'da bir Rus bilim adamı Sergei Winogradsky
buldu. Bu tip bakteriler enerji ihtiyaçlarını karşılamada organik
maddeleri kullanamazlar, ancak bu iş için amonyağın oksitlenmesiyle
ortaya çıkan enerjiyi kullanırlar. Vücut maddelerinin yapımı için
gereken karbonu karbondioksitten alırlar. Bu iki özellikleri dolayısıyla bunlara kemoototrof (kimyevi yolla kendi kendine beslenen) denmiştir. Aynı Rus bilim adamının bir diğer açıklaması bazı anaerobik (oksijene ihtiyacı olmayan) bakterilerin toprakta serbest bulunduğu ve atmosferdeki azotu, bitkilerin kullanabileceği hale getirdiği şeklindeydi.
1901'de toprakta baklagiller cinsi bitkilerin köklerinde yaşayan Rhizobium
türünde bakteriler keşfedildi. Bunlar, kökünde bulundukları bitkinin
faydasına olarak, havadaki azotu tesbit edici özelliğe sahiptir.
Viroloji
1884'te Fransız bakteriyoloğu Charles Chamberland bakterilerin geçişine izin vermeyen porselen bir filtre imal etti. Bu filtre bakteriden arınmış su elde etmede kullanılıyordu. 1892'de Rus bilim adamı Dimitri Ivanovsky tütün mozaik hastalığının etkeninin bu süzgeçten geçebildiğini gösterdi. Bu süzgeçlerden geçen mikroorganizmalara filtrabl (filtreden geçebilen) virüsler adı verildi.
1900'de Amerikalı bilim adamı Walter Reed'in bazı filtrabl virüslerin belli bir hastalığı yaptığını (bu hastalık Sarı Humma'dır) göstermesi kendine haklı bir şöhret sağladı. Aynı şekilde bakteriden arındırılmış filtratların (süzülmüş sıvıların) hayvanlarda tümör ortaya çıkmasında rol oynadığı ilk olarak Vilhelm Ellerman ve Oluf Bang (1908 Danimarka) daha sonra da Peyton Rous (1911 ABD) tarafından açıklandı. Virüslerin bakteriler içinde de gelişebildikleri 1915'te Frederick Twort tarafından bildirildi. Bu virüslere Bakteriyofajlar denildi.
Tütün mozaik virüsünün kristalizasyonla saflaştırılıp, elde edilmesi (1935), virüslerin birer mikrop olmaktan ziyade, birer kimyevi molekül olduğu fikrini ortaya çıkardı. 1937'de virüslerin nukleoprotein yapısında oldukları İngiliz araştırmacılar F.C. Bawden ve N.W. Pirie'in ekibince bildirildi. Elektron mikroskobunun
bilim dünyasına sunulmasını takiben virüslerin fotoğrafları çekilebildi
ve incelemeler sonucu hücresel yapıya sahip olmadıkları anlaşıldı.
Yine elektron mikroskobunun ve moleküler biyolojinin gelişmesi büyük virüs veya küçük bakteri denilebilecek küçük mikroorganizmaların varlığını gösterdi. Bunlara riketsia denildi. Riketsialar tifus, siper humması, kayalık dağları humması ve diğer bazı hastalıkları yaparlar.
Mikoloji
Protozooloji
On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında Almanya'da C.G. Ehrenberg, protozooloji dalını bilim dünyasına takdim etti. O protozoonların
hayvanlardaki her organ sistemine (çok çok küçültülmüş olarak) sahip
olan canlılar olduğunu düşünmüştü. 19. yüzyılın ortalarında Alman bilim
adamı Karl von Siebold protozoonların tek hücreli canlılar olduğunu ortaya koydu. Günümüzde protozonların şark çıbanı, kala-azar, sıtma gibi hastalıkları yaptığı bilinmektedir.
Mikrobiyoloji alt dalları
Mikrobiyal fizyoloji
Mikrobiyal genetik
Medikal mikrobiyoloji (Tıbbi mikrobiyoloji)
Farmasötik mikrobiyoloji
Veteriner mikrobiyoloji
Çevresel mikrobiyoloji (Mikrobiyal ekoloji)
Evrimsel mikrobiyoloji
Endüstriyel mikrobiyoloji
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
https://twitter.com/kanaryamfenerli