13 Nisan 2014 Pazar
Habib-i Neccar Camii..ÜMMET..KAİNAT KİTABI..KURANDA KINAN DİN ADAMLARI
https://twitter.com/kanaryamfenerli
_/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Antakya’da
bulunan tarihi cami. Anadolu’da yapılan ilk camii olarak bilinir. Camii
Roma dönemine ait bir pagan tapınağının üzerine inşa edilmiştir.
Günümüzdeki cami Osmanlı
dönemi eseridir, etrafı medrese odaları ile çevrilidir. Avlusunda 19.yy
eseri bir şadırvan bulunur. Caminin kuzeydoğu köşesinde İsa’nın havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya(Pavlos) ile onlara ilk inanan ve şehit edilen ilk kişi olan Antakyalı Habib-i Neccar’ın türbesi bulunur.
Antakya şehri, İslam Devleti’nin lideri Halife Ömer’in komutanlarından Ebu Ubeyde Bin Cerrah tarafından 636 yılında fethedildiği dönemde fethin simgesi olarak, Habib-i Neccar ve İsa’nın iki havarisinin mezarının bulunduğu yerde, bir cami inşa edilmiştir. 1098 yılında Haçlılar’ın eline geçen ve 1099’da Antakya Prensliği halini alan şehri Memluk Sultanı Melik Zahir Baybars
fethedince camiyi yeniden yaptırmıştır. Caminin medrese duvarlarında
üzerinde Baybars’ın adı olan bir kitabe vardır. Depremlerden zarar gören
cami ve minaresi birçok kez yenilenmiştir.
Antakya’da
bulunan tarihi cami. Anadolu’da yapılan ilk camii olarak bilinir. Camii
Roma dönemine ait bir pagan tapınağının üzerine inşa edilmiştir.
Günümüzdeki cami Osmanlı
dönemi eseridir, etrafı medrese odaları ile çevrilidir. Avlusunda 19.yy
eseri bir şadırvan bulunur. Caminin kuzeydoğu köşesinde İsa’nın havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya(Pavlos) ile onlara ilk inanan ve şehit edilen ilk kişi olan Antakyalı Habib-i Neccar’ın türbesi bulunur.
Antakya şehri, İslam Devleti’nin lideri Halife Ömer’in komutanlarından Ebu Ubeyde Bin Cerrah tarafından 636 yılında fethedildiği dönemde fethin simgesi olarak, Habib-i Neccar ve İsa’nın iki havarisinin mezarının bulunduğu yerde, bir cami inşa edilmiştir. 1098 yılında Haçlılar’ın eline geçen ve 1099’da Antakya Prensliği halini alan şehri Memluk Sultanı Melik Zahir Baybars
fethedince camiyi yeniden yaptırmıştır. Caminin medrese duvarlarında
üzerinde Baybars’ın adı olan bir kitabe vardır. Depremlerden zarar gören
cami ve minaresi birçok kez yenilenmiştir.
Habib-i Neccar Camii
ANTAKYA- İslamiyetlin ilk
fethettiği yerlerden biri olan Antakya, köklü tarihiyle günümüz hayatına
pekçok değer katıyor. Ortak miras olarak kabul edilebilecek bu
değerlerin başında da Antakya’nın 1400 yılına tanıklık etmiş tarihi
camisi bulunuyor. Bu camii ‘Anadolu’da inşa edilen ilk Camii’ olan
Habibi Neccar Camii’dir
Antakya’ya' gidenlere mutlaka
Kurtuluş Caddesi ile Kemalpaşa Caddesi kavşağındaki Habib-i Neccar
Camii'ni ziyaret etmeleri tavsiye ediliyor. Çünkü bu caminin hem
Hıristiyanlar hem de Müslümanlar için önemli bir anlamı var.
Anadolu’nun ilk camii olan Habib-i Neccar Camii Antakya’da yapılmış ve
Müslümanlık Anadolu’ya buradan yayılmaya başlamıştır. Habib-i Neccar
Camii Hz. Ömer’in komutanlarından Ebu Ubeyde Bin Cerrah tarafından M.S
636 yılında inşa edilmiştir.
Hıristiyanların uğrak mekanı
Cami, özellikle şehri ziyarete gelen Hıristiyanların uğrak
mekânlarından biri olmuş. Hıristiyanlar için önemli, çünkü bir Müslüman
ibadethanesinin avlusunda Hz. İsa'nın havarileri Yahya, Yunus ve
Şem'un-ı Sefa'ya (bu isimler yabancı kaynaklarda sırasıyla Yuhanna,
Pavlos ve Petrus olarak geçiyor) ait olduğu rivayet edilen kabirler var.
Müslümanlar için önemi ise bu mekanın Anadolu'da yapılan ilk cami
olması ve Habib-i Neccar'ın hikayesinin Yasin sûresinde anlatılması.
Hatta tarihî kaynaklarda İslamiyet'in Anadolu topraklarına buradan
yayıldığı anlatılıyor. İsa Peygamber döneminde yaşamış bir Allah
dostunun adını taşıması da Habib-i Neccar Camii'ne farklı bir özellik
kazandırıyor.
Allah onu Kur’an’da bildirdi
Kaynaklarda belirtildiğine göre Habib-i Neccar, marangozlukla uğraşan
kendi halinde sıradan bir Antakyalı (Neccar Arapçada marangoz demek).
Hazreti İsa'ının elçileri Yahya ve Yunus şehre gelmeden önce kazancının
yarısını fakir fukaraya veren, diğer yarısını çocuk çocuğuna harcayan,
Allah'ın has kullarından biri. Yasin sûresinin 20. ayetinde "o sırada
şehrin öbür ucundan bir adama koşarak geldi" diye bahsedilen kişinin
Habib-i Neccar olduğu ve Yasin'in 13-32 ayetleri arasında anlatılan sonu
kanla biten olayın Habib, Yahya, Yunus ve Şem'un-ı Sefa arasında
geçtiğine inanılıyor.
Habibi-i Neccar'ın ve camiinin Antakya'da anlatılan hikâyesi ise şöyle:
Habib-i Neccar ve İsa Peygamber'in elçileri
Habib-i Neccar Camii, ismini, caminin avlusunda kabri bulunan bir
zattan alıyor. İsa Peygamber döneminde gönderilen elçilere iman eden ve
inancından dolayı şehit edilen Habib-i Neccar, cüzam hastası bir oğlu
olduğu için şehrin doğusundaki dağda bir mağarada ikamet etmektedir.
Hazreti İsa'nın gönderdiği elçiler, Yahya ile Yunus şehre dağ
tarafından girer ve ilk olarak Habib-i Neccar ile karşılaşırlar. Habib-i
Neccar, yabancılara kim olduklarını sorar. 'İsa Peygamber'in
havarileriyiz' cevabını alınca onlardan bir delil ister. Onlar da 'Biz
hastalara şifa veririz.' derler. Marangoz Habib, havarileri oğlunun
yanına götürür. Elçiler, Allah'a dua eder, sırtını sıvazlarlar ve çocuk,
Allah'ın izni, elçilerin eliyle şifa bulup ayağa kalkar. Bu olay
karşısında Habib-i Neccar, havarilere tereddütsüz iman eder.
Tek bir Yaratan olduğunu anlatmak için şehre inen elçilerin sözüne
kimse itibar etmez. Ancak çeşitli hastalıklara şifa verdikleri şehirde
de duyulur ve halk etraflarında toplanmaya başlar. Bunu duyan şehrin
kralı elçileri sorgusuz sualsiz zindana attırır.
Hz.
İsa, havarilerinden uzun süre haber gelmeyince üçüncü elçi Şem'un-ı
Sefa'yı Antakya'ya gönderir. Şem'un-ı Sefa, ilk iki elçi gibi kimliğini
açığa vermez, saraya kadar girmeyi başarır. Kralın güvenini kazanınca
önceki elçilerden bahseder. "Kralım bu yabancılar çeşitli hastalıklara
şifa verdiklerini iddia ediyorlar. Bunları bir imtihan edelim." der.
Kral da onu kırmaz, zindandaki elçileri huzuruna getirtir. Şem'un-ı
Sefa, arkadaşlarına sorar: 'Siz kimsiniz, nereden gelip nereye
gidiyorsunuz?' Onlar da İsa Peygamber'in elçisi olduklarını söylerler.
'Madem sizi bir peygamber gönderdi, elinizde bir delil olması lazım.'
der. Onlar da amaların gözlerini açabildiklerini, ölüleri
dirilttiklerini söylerler. Yeni ölmüş bir ceset önlerine getirilir.
Yahya ve Yunus açıktan, Şem'un-ı Sefa içinden dua eder ve ölü dirilir.
"Ey Antakya halkı eğer siz de öldükten sonra benim gördüklerimi görmek
istemiyorsanız, çok zor durumdayken beni kurtaran bu üç kişiye tabi
olun." diye halkı uyaran kişi, eliyle üç elçiyi işaret edince Şem'un-ı
Sefa'nın da kimliği açığa çıkar.
Kral hayretle sorar:
'Şem'un sen de mi bunlardansın?' Çok zeki olan üçüncü elçi, soruya
soruyla cevap verir: "Kralım bu yabancılar çok olağanüstü bir hal
gösterdiler, sen de taptığın putlarına söyle, daha üstün hünerler
göstersinler. Yoksa bunlar seni halkın önünde mağlup ediyorlar." Kral
köşeye sıkışınca itiraf eder: "Şem'un senden gizlim saklım yok. Bizim
taptığımız putların böyle güçleri yok. Yemez, içmez, konuşmazlar." Bunun
üzerine Şem'un kralı ikna eder ve kralın iman ettiği rivayet edilir.
Ancak inancını halka açıklamaz. Halk da iman etmemekte direnir. Büyü
yapıldığını söyleyip elçileri linç etmeye kalkarlar. Bu sırada Habib-i
Neccar koşarak şehre gelir ve "Ey kavmim, bu elçilere uyun. Sizden
hiçbir ücret istemeyen o kimselere tabi olun, onlar doğru yoldadırlar"
der. (Yasin Sûresi'nin 20-22 ayetlerinde geçen bu sözleri Habip
Neccar'ın söylediğine inanılıyor.) Ama halk hem havarileri hem de
Habib-i Neccar'ı taşlayarak şehit eder.
Antakya halkı helak oluyor
Antakya halkı, marangoz Neccar'ın yaşadığı mağarada başının
koparıldığına ve kopan başın tepeden yuvarlanarak türbenin olduğu yere
geldiği kaynaklar’da geçiyor. Habib-i Neccar'a öldükten sonra cennetteki
makamı gösterilir. Bunun üzerine "Keşke Rabb'imin beni bağışladığını ve
güzel biçimde ağırlananlardan eylediğini kavmim bilseydi" der. (Yasin
26-27) Bu olaydan sonra Antakya halkı helak olur. Yasin'in 28-30.
ayetlerindeki 'Ondan sonra onun kavmi üzerine gökten bir ordu
indirmedik, indirmeyiz de. Cezaları korkunç bir sesten ibaretti, sönüp
gidiverdiler" ifadesinin bu felaketi anlattığı rivayet ediliyor.
Antakya İslam’la şerefleniyor
Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra Antakya'da yeni bir yerleşim yeri
kurulur ve Hz. Ömer'in hilafeti döneminde 636 yılında İslam ordusu
şehri fetheder. Mezarların yeri tespit edilir, onların ve fethin anısına
cami ve türbeler yapılır.
Camii’nin tarih serüveni
Habib-i Neccar Camii, Türkiye sınırları içerisinde ilk yapılan cami
olarak biliniyor. 969'a kadar cami olarak kullanılan bina şehir
Hıristiyanlar eline geçince kiliseye çevrilir. Süleyman Şah döneminde
1084 yılında şehri tekrar Müslümanlar ve bina yeniden cami olur. 1096
Haçlı Seferleri'nde yine kilise olur, en son 1268'de Memluk sultanı
kiliseyi camiye çevirir ve o tarihten bugüne kadar cami olarak kalır.
Ancak Hatay birinci derece deprem bölgesi olduğundan 1853'teki büyük
depremde öndeki yapı tamamen yıkılmış. Şu andaki haliyle 1857 yılında
inşa edilmiş.
Hz. İsa’nın havarilerinin burada olması,
Hıristiyanlarca kutsal kabul edilmesi, Anadolu'da ilk yapılan cami
olması nedeniyle Habib-i Neccar Camii, Antakya'da hoşgörünün
sembollerinden biri olarak kabul ediliyo
“Kur’ân, bu dâr-ı imtihanda, bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında, beşerin tekemmülü için nâzil olmuştur” (Sözler, 360) ve“Şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi”dir. (İşaratü’l İ’caz, 26)
Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan ve Onun hesabına ve
izni dairesinde çalıştırsan, o zaman şu göz, şu kitab-ı kebir-i kâinatın
bir mütalâacısı ve şu âlemdeki mucizât-ı san’at-ı Rabbaniyenin bir
seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir
arısı derecesine çıkar.” (Sözler, 55)
"Yahudiler hahamlarını, Hıristiyanlar da rahiplerini ve Meryem oğlu
Mesîh'i Allah Teâlâ'dan başka rablar/tanrılar edindiler" (Tevbe, 9/31).Kur'an, Ehli kitap din adamlarına önemli bir yer verir. Yahudi ve
Hıristiyanların ruhanileri ile olan ilişkileri üzerinde durur. Tevhit
hakikatinden sapmalarına, üstatlarını tanrılaştırmalarına ve böylece
kutsalın sömürülmesine dikkatleri çeker (Tevbe, 9/34).
Hıristiyan kabilesinden gelen Adî b. Hâtim, bir defasında,
Tevbe sûresini okuyan Hz. Peygamber'in huzuruna gelir. Allah'ın elçisi
bahsettiğimiz ayete gelince, okumasını keser. Adî b. Hâtim, 'Biz din
adamlarına ibadet etmiyoruz ki' der. Bunun üzerine Hz. Peygamber şu
cevabı verir: "Din adamları, Allah'ın helâl kıldığını haram, haram
kıldığını helâl kılmıyorlar mı? Siz de bu konularda onlara uymuyor
musunuz?' Adî b. Hâtim 'evet' diye cevap verir. Bunun üzerine Hz.
Peygamber, 'İşte bu, onlara ibadet etmektir' der" (TirRmizî, "Tefsîr",
IX).ne söylerse söylesin ne emrederse emretsin doğru kabul etmek, ona uyduğu
zaman Allah'ın emrine ters düşebileceğini düşünmeden hareket etmek,
böylece emirlerini taparcasına yerine getirmek. İşte bütün bunlar onu
"rab" yerine koymakla eşdeğer bir anlam taşımaktadır (M. Hamdi Yazır,
Hak Dini Kur'an Dili, IV, 2511-2514).
Resûlullah (s.a.a.) buyurdu ki:
“Haberiniz olsun! Sizden
önce Ehl-i Kitap, yetmiş iki millete (dine) bölündüler. Bu ümmet ise
yetmiş üç fırkaya bölünecek. Bunlardan yetmiş ikisi ateşte, sadece biri
cennettedir.”
Bir rivayette şu ziyade vardır: “Ümmetimden bir
kısım gruplar çıkacak, bunları bid’atlar istila edecek, tıpkı kuduzun,
buna yakalanan kimsede hiçbir damar, hiçbir mafsal bırakmayıp her
tarafını sardığı gibi, bu bid’at da onların her hallerine sirayet
edecek.”
* * *
İbn-i Amr İbni’l-As’dan rivayetle;
Resûlullah (s.a.a.) buyurdular ki:
“Ben-i
İsrail üzerine gelen şeyler, aynıyla ümmetimin üzerine de gelecektir.
Öyle ki onlardan aleni olarak annesine gelen olmuşsa, ümmetimden de bu
çirkin işi mutlaka yapan olacaktır. Nitekim, Ben-i İsrail yetmiş iki
millete (dine, fırkaya) bölünmüştü. Benim ümmetim de yetmiş üç millete
bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç
hepsi ateştedir.”
“Bu fırka hangisidir?” diye soruldu.
“Benim ve ashabımın üzerinde olduğu şeyden ayrılmayanlardır” buyurdular.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
https://twitter.com/kanaryamfenerli