13 Nisan 2014 Pazar
ELEKTROMANYETİK-MİKRO DALGA..DALGA..DALGA BOYU..DALGA PARÇACIK İKİLİĞİ..DALGA DENKLEMİ
https://twitter.com/kanaryamfenerli
_/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Mikrodalga frekansları genel olarak 300-300.000 MHz frekans
aralığını kapsar. Mikrodalgalar elektromanyetik dalga olarak yayılırlar,
radarlarda, mikrodalga fırınlarında, cep telefonlarında, kablosuz
Internet erişiminde, Bluetooth kulaklıklarda, mağaza güvenlik
sistemlerinde, mikrodalga frekansları kullanılır. "Mikrodalga" sözü
elektromanyetik dalganın dalga boyunun 1 metreden kısa olduğu
frekansları tanımlar. Dalga boyunun 1 cm'den kısa olduğu frekanslara
(30-300 GHz aralığı) "milimetrik" dalga ismi de verilir. Dalga boyunun 1
mm'den kısa olduğu frekanslara (300-3000 GHz) "submilimetrik" dalga
ismi verilir.
Mikro dalgalar da iletken üzerinde ivmelendirirlen yükler tarafından
meydana getirilirler. Radyo dalgalarının en kısa dalga boyuna sahip
olanlarıdır. Bugün yaygın olarak mikrodalga fırınları kullanılmaktadır.
Pişirilecek madde üzerine gönderilen mikrodalgalar su moleküllerinin
tabii dönme frekanslarının biriyle rezonansa gelir ve suya enerji
aktarır. Böylece yiyecekler içten içe pişerler.
Mikro dalgaların dalga boyları 0,01 mm ye kadar inmektedir.
Mikrodalga ile çalışan fırın yapılarak yemeklerin pişirilmesinde kullanılır...
Dalga, bir fizik terimi olarak, uzay veya uzayzamanda
yayılan ve sıklıkla enerjinin taşınmasına yol açan titreşime verilen
isimdir. Bununla birlikte günlük dilde farklı anlamlarda
kullanılmaktadır. Ayrıca denizlerde oluşan bir su vuruntusudur.Dalgalar
bir yerden başka bir yere uzanırlar. Titreşimleri, periyodik (bir
kemandaki nota sesi gibi) olabileceği gibi , periyodik olmayadabilir
(bir patlama sesi gibi.) Bütün dalgalar şu özelliklere sahiptirler:
Salınımın şiddeti genliktir.
Salınım ne kadar sıklıkla olduğu frekanstır.
Dalganın maksimumları arasında gittiği mesafe dalga boyudur.
Dalgalar bir materyalde belirlenmiş bir hızda gittiklerinden, dalga
frekansını arttırdığımızda, dalga boyu azalır. Matematiksel olarak,
dalga hızı = frekans x dalga boyu, yani sabit dalga hızı için, frekans
ve dalga boyu ters orantılıdır. Dalgaların en ilginç özelliklerinden
birisi, iki dalganın birbirinin içinden geçerken etkilerinin
birleşmesidir. Bu olaya girişim denir. Dalga Boyu:Lamda sembolüyle ifade
edilir.İki dalga tepesi veya dalga çukuru arasındaki mesafedir. Periyot:Dalganın bir dalga boyu kadar yol alması için geçen süreye denir. Frekans:Dalganın 1 sn. de aldığı yola denir.
Harmonik Dalgalar
Dalgaları matematiksel olarak belirtmek istersek bir harmonik dalga
fonksiyonuna ulaşırız. Bir sicim de harmonik dalga varsa sicim her an
sinüs fonksiyonu şeklindedir. A genliği herhangi bir sicimin denge
konumundan itibaren yer değiştirmesidir. Dalga boyu dalganın kendini
tekrarlama uzaklığıdır. Örneğin; arka arkaya iki dalga tepesi ya da
çukuru arasında ki mesafe gibi. T periyodu, bir sicim elemanının belli
bir süre titreşim yapması için geçen süredir. Aynı zamanda bir dalganın
yer değiştirmesinin bir dalga boyu ilerlemesi için geçen zamanda
denilebilir. Belli bir dalganın T zamanda bir dalga boyu kadar
ilerlediği anlamına gelir. Bir harmonik dalga x ekseni üzrinde her iki
yöne de gittiği için yani sonsuza uzandığı için bir başka ifadeyle bir
başlangıç ve bitişi olmadığı için gerçek bir dalga olarak kabul
edilemez. Gerçek bir dalga uzayda belli bir yerde başlayıp bitmelidir.
Madde - Enerji - Dalga İlişkisi
Doğadaki her şey bir maddedir. Madde ise enerjiden oluşmuştur. Her madde dalgalar ile sürtünerek enerji ortaya çıkarır.
Elektromanyetik ışınım, elektromanyetik dalga ya da elektromıknatıssal ışın
(genellikle EM radyasyon veya EMI olarak kısaltılır) bir vakum veya
maddede kendi kendine yayılan dalgalar formunu alan bir olgudur.
Elektromanyetik dalgalar, yüklü bir parçacığın ivmeli hareketi sonucu
oluşan, birbirine dik elektrik ve manyetik alan
bileşeni bulunan ve bu iki alanın oluşturduğu düzleme dik doğrultuda
yayılan, yayılmaları için ortam gerekmeyen, boşlukta c ışık hızı ile
yayılan enine dalgalardır. Elektromanyetik dalgalar, frekansına göre
değişik tiplerde sınıflandırılmıştır. Bu tipler sırasıyla (artan
frekansa ve azalan dalga boyuna göre) Radyo dalgaları Mikrodalgalar Terahertz ışınımı Kızılötesi ışınım Görünür ışık Morötesi ışınım X-ışınları ve Gama ışınlarıdır
Çeşitli organizmaların gözleri bu ışınların sadece küçük bir frekans
aralığındaki ışınları algılayabilir. Buna “ışık” ya da “görülebilir
tayf” denir.
Elektromanyetik dalga kavramı ilk olarak James Clerk Maxwell tarafından ortaya atılmış ardından Heinrich Hertz
tarafından doğrulanmıştır. Maxwell elektrik ve manyetik alanların dalga
benzeri yapılarını ve simetrilerini açığa çıkaran alan dalga formu
denklemleri elde etmiştir. Maxwell, ışığın ölçülen hızının, dalga
denklemlerinden çıkan EM dalgaları hızları ile çakışık olmasından dolayı
ışığı da bir elektromanyetik dalga olarak kabul etmiştir. Maxwell’in
denklemlerine göre, hareketsiz bir elektrik yükü etrafında bir elektrik
alan oluşturur.İVMELİ ektrik yüküyse oluşturduğu elektrik alana ek olarak
manyetik alan oluşturur. Bu alanlar birbirlerine dik olarak salınırla ve
EMI oluşur..
Özellikler
EMI fiziğinin adı elektrodinamiktir. Elektromanyetizma, elektrodinamik teorisi ile ilişkili bir fiziksel olaydır. Elektrik ve manyetik alanlar süperpozisyon
ilkesine uygun olduklarından, herhangi bir parçacık ya da zamana bağlı
elektrik veya manyetik alan aynı yerdeki mevcut alanlara vektör alan
oldukları için vektörel olarak toplanırlar. Örneğin bir atom yapısı
üzerinde seyahat halindeki bir EM dalgası yapının atomları içinde
salınım indükler, böylece kendi EM dalgalarını yaymalarına sebep olur.
Bu özelliklerkırılma ve kırınım
gibi çeşitli olaylara neden olur. Kırılma, bir dalganın bir ortamdan
yoğunluğu farklı başka bir ortama geçerken hızını ve yönünü
değiştirmesidir. Ortamınkırılma indisi kırılma derecesini belirler ve Snell yasası ile özetlenmiştir.
Işık da bir salınım olduğundan, vakum gibi doğrusal ortamda statik
elektrik ya da manyetik alan boyunca seyahat etmekten etkilenmez. Ancak
bazı kristaller gibi doğrusal olmayan ortamlarda ışık ve statik elektrik
ve manyetik alanlar arasında Faraday etkisi ve Kerr etkisi gibi etkileşimler görülebilir.
Elektromanyetik ışımaların ortak özellikleri şunlardır;
Birbirine dik elektrik ve manyetik alandan oluşurlar.
oşlukta düz bir doğrultuda yayılırlar.
Hızları ışık hızına (2,99792458 × 108 m/s) eşittir.
Geçtikleri ortama; frekanslarıyla doğru orantılı, dalga boylarıyla ters orantılı olmak üzere enerji aktarırlar
Enerjileri; maddeyi geçerken, yutulma ve saçılma nedeniyle azalır, boşlukta ise uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak azalır.
Dalga parçacık ikililiği
EMI hem dalga hem de parçacık özellikleri taşır . Her iki
karakteristik çok sayıda deney ile onaylanmıştır. EM ışınım nispeten
geniş zaman ölçeklerinde ve büyük mesafelerde incelendiğinde dalga
karakteristiği daha belirgin, küçük zaman ölçeklerinde ve mesafelerde
parçacık karakteristiği daha belirgindir. Örneğin EMI madde tarafından
emildiğinde ve ilgili dalga boyunun küpü başına 1 den az foton
düştüğünde parçacık benzeri özellikler daha açıktır. Işık emilimi
durumunda düzensiz enerji birikimini deneysel gözlemlemek zor değildir.
Açıkçası bu gözlemler tek başına ışığın parçacık davranışına kanıt
değildir, o maddenin kuantum niteliğini yansıtır.
Tek fotonun kendi kendine parazitlenmesi gibi, aynı deneyde
elektromanyetik dalgaların hem dalga hem de parçacık niteliklerinin
ortaya çıktığı durumlar vardır. Gerçek tekil-foton deneyleri (kuantum
optik duyarlılıkta) bugün lisans düzeyinde yapılabilmektedir. Bir tek
foton girişimölçer
üzerinden gönderildiğinde, her iki patikayı da izleyerek, dalgalar gibi
kendisi ile etkileşir, karışır ancak ışıl çoğaltıcı ile ya da benzer
hassas algılayıcılar ile ancak bir kez tespit edilebilir.
Dalga modeli
Bileşenlerine ayrışmış beyaz ışıkIşığın doğasının önemli bir yönü frekansıdır. Bir dalganın frekansı
salınım hızıdır ve Hertz birimi ile ölçülendirilir. Bir Hertz saniyede
bir salınıma eşittir. Işık genelde, toplamı bileşke dalgayı veren
frekanslar tayfına sahiptir. Farklı frekanslar farklı kırılma açılarına
maruz kalır.
Bir dalga peşi sıra tepelerden ve çukurlardan oluşur. İki çukur ya da
tepe noktası arası mesafe dalga boyunu verir. Elektromanyetik tayf
dalgaları boylarına göre sınıflandırılır, bina büyüklüğündeki radyo
dalgalarından atom çekirdeği büyüklüğünde gamma ışınlarına kadar.
Frekans şu denkleme göre dalga boyuna ters orantılıdır:
Denkleme göre, “v” dalga hızı (vakum ortamda hız “c” olur), “f”
frekans, “λ” ise dalga boyudur. Dalgalar değişik ortamlar arasından
geçerken hızları değişir ama frekansları aynı kalır. Girişim,
iki ya da daha fazla dalganın çakışması sonucu yeni bir dalga şekli
oluşmasıdır. Eğer alanlar aynı yönde bileşenler içeriyorsa yapıcı
girişim, ayrı yönlerde ise yıkıcı girişim]] yaparlar. Elektromanyetik
dalga enerjisi bazen “ışıyan enerji” olarak adlandırılır.
Parçacık Modeli
Elektromanyetik ışınımın foton denen farklı enerji paketleri (kuanta)
olarak parçacık benzeri özellikleri vardır. Dalganın frekansı dalganın
enerjisi ile doğru orantılıdır. Çünkü fotonlar enerji taşıyıcıları
olarak davranırlar, yüklü parçacıklar tarafından yayılır ve
soğurulurlar. Foton başına enerji Planck-Einstein denklemi ile
hesaplanır: '
Formül ise şöyledir
Burada “E” enerjiyi, “h” Planck sabitini
“f” ise frekansı temsil eder. Bu foton-enerji ifadesi ortalama enerjisi
Planck yayılım yasasını elde etmek için kullanılan daha genel bir
elektromanyetik osilatörün enerji seviyelerinin özel bir durumudur. Bu
enerji seviyesinin düşük sıcaklıkta eşdağılım prensibi ile tahmin
edilenden kesin bir farkla ayrıldığı gösterilebilir. Bu eşdağılım hatası
düşük sıcaklıklardaki kuantum etkisinden dolayıdır.
Bir foton bir atom tarafından soğurulduğunda bir elektronunu uyararak onu daha yüksek onu daha yüksek bir enerji seviyesine
çıkartır. Eğer enerji yeterince yüksekse yüksek enerji seviyesine
zıplayan elektron çekirdeğin pozitif çekiminden kurtulup atomdan
kurtulabilir, buna fotoelektrik etki
denir. Tersine bir elektron daha düşük enerji seviyesine indiğinde
enerji farkı kadar foton yayar. Her element, atomların içindeki
elektronların enerji seviyeleri ayrı olduğundan, kendi frekansında yayar
ve soğurur.
Bütün bu etkiler birlikte yayılım ve soğurma tayfını açıklar. Soğurma
tayfında koyu bantlar karışık ortamdaki atomların değişik frekanstaki
ışığı soğurmasından kaynaklanmaktadır. Işığın geçtiği ortamın bileşimi
soğurma tayfının yapısını belirler. Örneğin uzak bir yıldızın yaydığı
ışıktaki koyu bantlar yıldızın atmosferindeki atomlardan kaynaklanır. Bu
bantlar atom içinde izin verilen enerji seviyelerine karşılık gelir.
Benzer bir durum yayım için de oluşur. Elektronlar daha düşük enerji
seviyelerine indiklerinde bu düşüşü temsil eden bir tayf yayılır. Bu
durum, bulutsu yayılım tayfında kendini gösterir. Bugün bilim adamları
bu durumu yıldızların hangi elementlerden oluştuklarını bulmak için
kullanmaktadırlar. Ayrıca aynı durum tayfın kırmızıya kayma(redshift) yönteminde kullanılarak yıldızların uzaklıklarını hesaplamada kullanılır.
Yayılma Hızı
İvmelenen herhangi bir elektrik yükü ya da herhangi bir değişen manyetik alan EMI üretir. Herhangi bir kablo (ya da anten gibi herhangi bir iletken) alternatif akım
ilettiğinde, elektromanyetik ışınım akımla aynı frekansta yayılır.
Kuantum seviyesinde ise elektromanyetik ışınım yüklü parçacığın dalga
paketi dalgalandığında ya da ivmelendiğinde oluşur. Durağan haldeki
yüklü parçacıklar hareket etmez ama bu hallerin birbirleriyle çakışması
(süper pozisyonu) yüklü parçacığın kuantum halleri arasında ışınımsal
geçiş (radiative transition) durumuna sebep olur.
Elektro manyetik ışınım koşullara bağlı olarak dalga ya da parçacık
davranışı gösterir. Dalga durumunda ışınım hızı (ışık hızı), dalga boyu
ve frekansı ile karakterize edilir. Parçacık olarak ele alındığında
(foton), her parçacığın dalganın frekansı ile ilişkili enerjisi vardır.
Bu enerji Planck’ın E=hf ilişkisinden bulunur. Burada “E” fotonun enerjisi, h=6.626 x 10-34 Js ise Planck sabitidir, “f” ise dalganın frekansını simgeler.
Bir kurala koşullar ne olursa olsun uyulur: vakum içindeki EM ışınım
gözlemciye göre, gözlemcinin hızı ne olursa olsun, her zaman ışık
hızında yol alır. (Bu gözlem Albert Einstein’ın özel görelilik kuramını
geliştirmesini sağlamıştır.) Bir ortamda (vakum dışında), hız faktörü
ve kırılma indisi frekansa ve uygulamaya bağlı olarak dikkate alınır.
Her ikisi de vakumda hızlanan bir ortamın hız oranıdır.
EM dalgalar dalga boylarına göre radyo dalgaları, mikrodalga, kızılötesi, görünür ışık, morötesi, ve Gama ışını olarak ayrılırlar.
EMI nın maddeyle etkileşimi üç şekilde olur: yansıma, soğurma ve maddeyi geçebilmeaktarma
. Bu etkileşimi EMI nın dalga boyları belirler. Radyo dalgaları, radyo
antenleriyle alınabilir. Mikrodalgalar bazı maddeleri ısıtabilmektedir.
Görülebilir ışık, görme hücrelerini (çubuk ve koni) etkileyecek boyuttadır. Morötesi ışın ve X ışını ise atom ve atom altı parçacıklarla etkileşir.
Görülebilir ışık fotonu maddeye çarptığında madde uyarılır ve foton, maddeninmoleküler
yapısına göre değişen diğer bir ışık fotonu şeklinde yansıtılır. Bir
madde, günışığında eğer kırmızı görülüyorsa, bu madde gün ışığındaki
kırmızı dışında tüm görülebilir ışık fotonlarını soğurur, yalnınca uzun
dalga boylu olan kırmızı ışığı yansıtır.
Görülebilir ışığı geçiren maddeler saydam (transparent), yarı geçirgen maddeler translusent, geçirmeyen maddeler ise opak olarak adlandırılır. Radyolojide
kullanılan tanısal amaçlı X-ışınını fazla geçiren vücut yapıları
(akciğerler, yağ dokusu gibi) radyolusent, az geçiren vücut yapıları
(kemik, kalsifikasyon gibi) ise radyoopaktır.
Dalga boyu, bir dalga örüntüsünün tekrarlanan birimleri arasındaki mesafedir. Yaygın olarak Yunancalamda(λ) harfi ile gösterilmektedir. Dalgaboyu frekans ile ters orantılıdır, dolayısıyla dalgaboyu uzadıkça frekans azalır.
Dalga boyu - frekans ilişkisi
Bu ilişki aşağıdaki formülle ifade edilebilir;
Burada frekans, dalga hızı, ise dalgaboyu`nu sembolize eder.
De Broglie Dalgaboyu
De Broglie tarafından keşfedilen dalga boyu ile ilgili olarak her hareketli cisme eşlik eden bir dalga boyunun olduğunu da öne sürmüştür.
Ayrıca
Açısal sıklıkDalga yöneyiFraunhofer çizgileri< MN Genlik< Titreşim sayısı (sıklık veya frekans)
Dalga-parçacık ikililiği teorisi tüm maddelerin yalnızca kütlesi olan
bir parçacık değil aynı zamanda da enerji transferi yapan bir dalga
olduğunu gösterir. Kuantum mekhaniğinin temel konsepti, kuantum
düzeyindeki objelerin davranışlarında ‘’parçaçık’’ ve ‘’dalga’’ gibi
klasik konseptlerin yetersiz kalmasından dolayı bu teoriyi işaret eder.
Standard kuantum yorumlarımı bu paradoxu evrenin temel özelliği olarak
açıklarken, alternatif yorumlar bu ikililiği gelişmekte olan , gözlemci
üzerinde bulunan çeşitli sınırlamalardan dolayı kaynaklanan ikinci
dereceden bir sonuç olarak açıklar. Bu yargı sıkça kullanılan,
dalga-parçacık ikililiğininin tamamlayılıcılık görüşüne hizmet ettiğini,
birinin bu fenomeni bir veya başka bir yoldan görebilceğini ama
iksininde aynı anda olamayacağını söyleyen Copenhagen yorumunu
açıklamayı hedefler.
İkililik fikrinin temeli 17. Yüzyılda Christiaan Huygens ve Isaac
Newton arasında ışık ve maddenin doğası hakkındaki ışım hem
dalgadan(Huygens) hemde parçacıktan(Newton) oluşur tartışmalarına
dayanır. Max Planck, Albert Einstein, Louis de Broglie, Arthur Compton,
Neils Bohr ve diğer bir çok bilim adamının çalışmaları sayesinde
şuandaki bilimsel teori olan ışığın hem parçacık hemde dalga (ya da tam
tersi) olduğu teorisi geçerli. Bu olgu yalnız orta boyuttaki parçacıklar
için değil ayrıca atom ve moleküllerin temel bileşenleri içinde
geçerlidir. Gözle görülebilir parçacıklar için ise aşırı derecede kısa
dalga boylarından dolayı dalga özelliği saptanamıyor.
Dalga ve parçacık görüşlerinin kısa tarihi
Aristotle ışığın doğası hakkında hipotez kuran ilk kişilerden biriydi
ve ışığı havadaki elementlerin ayrışması olarak düşünüyordu (dalga
teorisi). Diğer bir yanda ise Democritus ışıkta dahil olmak üzere
evrendeki herşeyin daha küçük ayrılamaz parçalardan oluşması yargısına
karşı geldi. 11. Yüzyılın başlarında, Arap bilim adamı Alhazen optik
üzerine; kırılma, yansıma ve ufak boyuttaki merkecekleri kullanarak
ışınların çıkış noktasından göze gelene kadarki yolunu anlatan konular
hakkındaki ilk kapsamlı tezi yazdı. Bu ışınlarınların birleşek ışığı
oluşturduğu iddasında bulunda. 1630’da René Descartes’ın ışık üzerine
yazdığı tezindeki ters dalga tanımı ışığın davranınışının dalga dağılımı
modellemesiyle ışığın tekrar yaratılabileceğini gösterdi. 1670’in
başlarında ve 30 yıllın üzerindeki çalışmayla Isaac Newton parçacık
hipotezini sunarak ışığın yansımasının gösterdiği düz çizgiyle sadece
parçacıkların böyle bir düz çizgi üzerinde gidebilceğini savundu. Işığın
kırılmasını ise daha yoğun bir ortama geçen ışığın hızlandığını
varsayarak açıkladı. Yaklaşık olarak aynı zamanda, Newton’un çağdaşları
Robert Hooke ve Christiaan Huyhens ve sonrasında Augustin-Jean Fresnel
matematiksel olarak dalga görüşünü farklı ortamlarda farklı hızlarla
giden ışığın kırılmasının ortama bağlı olduğunu gösterdi.
Huygens_fresnel prensibinin sonuçları ışığın davranışını belirlemede
oldukça başarılıydı ve sonradan Thomas Young’un çift gişirim deneyiyle
ise ışığın parçacık olduğu görüşüsünün sonu başlamış oldu.
Thomas Young'ın çift yarık deneyine dair çizimi, 1803
Parçacık teorisini son darbe James Clerk Maxwell’ın daha önceden
bulunmuş olan titreşen elektrik dalgaları ve manyetik alanlarla iligili
dört basit denklemi birleştirdiğinde vurulmuş oldu. Titreşen bu elektro
manyetik dalgaların yayılma hızı hesaplandığında ışık hızı açığa çıkmış
oldu. Görünür ışık, morötesi ışık ve kızıl ötesi ışığın çeşitli dalga
boylarındaki elektro manyetik dalgalar olduğu açığa kavuşmuş oldu. Dalga
teorisi galip geldi, ya da öyle olduğu düşünüldü.19. yuzyılın başlarındaki dalga teorisinin ışığı tanımlamasındaki
başarıları sırasında maddeyi tanımlayan atomic teori ortaya çıkmaya
başladı. 1789 yılında Antoine Lavoisier kimyayı simyadan kesin ve
tutarlı yöntemlerle ayırarak maddenin korunumunu ve bir çok kimsayal
element ve bileşik buldu. Ancak bu temel kimyasal elementlerin doğası
bilinmezliğini korudu. 1799 yılında Joseph Louis Proust elementlerin
sabit oranlarla birleştiğini göstererek kimyayı atomik düzeyde ilerlemiş
oldu. Bu gelişmeler Jhon Dalton’u Democritus’un atom hakkındaki
görüşlerini tekrar ortaya çıkardı, elementleri görünmez bileşenler
olarak tanımlaması oksijenin neden metal oksitlerin 1:2 oranında başka
bir oksijenle birleştiğini açıkladı. Ancak Dalton ve o zamanın diğer
kimyacıların göz önünde bulundurmadığı şey bazı elementlerin tek atomlu
(Helyum gibi) ve diğerlerinin çift atomlu (Hidrojen gibi) ya da su gibi
H2O yerine daha basit ve sezgisel HO bu yüzden atomik ağırlık değişken
ve çoğunlukla yanlış olarak gösterildiğiydi. Ek olarak HO oluşumu iki
parka hidrojen gası ve bir parça oksijen gazının ikiye bölünmesini
gerektirmektedir gerektirmektedir. Bu problem reaksiyona giren gazların
hacimlerinin üzerinde sıvı ve katı gibi çalışan Amedeo Avogadro
tarafından çözüldü. Eşit hacimde element gazının eşit hacimde atom
içerdiğini öne sürerek H2O nun iki parça H2 ve bir parça O2 den meydana
geldiğini gösterdi. Çiftatomlu gazları bularak temel atom teorisini
tamamlayan Avogadro çokca bilinen bileşiklerin doğru moleküler
formüllerini ortaya koyarak daha düzenli bir şekilde olmasını sağladı.
Klasik atom terisine son darbe Dimitri Mendeleev’in elementleri gösteren
sıralı ve simetrik bir tablo oluşturmasıyla geldi. Ancak Mendeleev’s
tablosunda hiç bir elemental doldurulamayacak boşluklarda vardı. Ancak
bu boşluklar zamanla yeni elementlerin oluşturulmasıyla giderildi.
Periyodik tablodaki başarı atom teorisine karşı olanlara yanıt olmuştu,
ancak laboratuarda herhangi bir tek atom gözlemlenmemesine rağmen kimya
bir atom bilimiydi.Dalga-parçacık ikililiğinin çift yarıkta girişim deneyiyle ve
gözlemcinin etkisiyle animasyon olarak gösterilmesi -Parçaların çarpması görülebilir dalga çizgileri oluşturuyor.Dalga paketiyle gösterilen bir kuantum parçasıKuantum parçacığının kendisiyle girişimi
20.Yüz yılın bitmesiyle birlikte gelen paradigma değişimi
Elektrik parçacıkları
19. yüzyılın bitiminde, fizik yoluyla atomun doğasına ve kimyasal
reaksiyonların işleyişine karar vermek atom teorisinde indirgemeciliğin
atomun kendi içine ilerlemesini sağladı. İlk başta akışkan sanan
elektrik daha sonradan elektron ismi verilen parçacıklardan oluştuğu
anlaşıldı. İlk defa J. J. Thomson tarafından 1897 yılında katot ışın
tüpü kullanarak vakumlu ortamda elektrik yüklerinin hareketi
gözlemlendi. Vakum elektrik akışkanına hareket için ortam
sağlamadığından dolayı bu buluş sadece negative yüklü parçacığın vakumlu
ortamda hareketi sayesinde açıklanabilir. Elektronlar yıllardır
elektriği akışkan olarak gören klasik elektrodinamikle karşı karşıya
geldi. Dahada önemlisi, elektrik yükü ve elektromanyetizma arasındaki
yakın ilişki Michiael Faraday ve James Clerk Maxwell tarafından
belgelenmiş oldu. Elektromanyetizmanın değişen bir elektrik veya
manyetik alan tarafından oluşturulan bir dalga olarak bilinmesinden beri
elektrik ve yükün atomik/parçacık tanımı yersizdi. Dahası, klasik
elektrodinamik tamamlanmayan tek klasik teori değildi.
Radyasyon niceleme
Bir objenin sıcağlığından dolayı kaynaklanan elektro manyatik bir
enerji yayılımı olan kara-cisim ışıması klasik yargılar tarafından tek
başına açıklanamazdı. Tüm klasik termodinamik teorilerin temeli olan
klasik mekaniğin eşbölüşümü teoremi, bir nesnenin enerjisinin nesnenin
titreşim modları arasında eşit olarak paylaştırıldığını belirtir. Bu
teori titreşim modlarını oluşturan atomların hızları olarak tanımlarken
ve hız dağıtımının eşitlikçi olarak dağıtarak deneysel sonuçlarla
eşleşti ve işe yaradı. Kinetik enerjinin ikinci dereceden bir denklem
olmasından dolayı hız ortalama hızdan daha büyüktür ancak yüksek
enerjili atomların sayısı düştüğünde aynı zamanda düşüşte o kadar çok
olacaktır ve hız atomlar arasında eşit olarak dağıtılacaktır. Yavaş hız
modlarında görünürde hız dağıtımı eşit olacaktır, yavaş hız modları daha
az enerji istediğinden 0 hız modu hiç enerji harcamayacaktır ver sonsuz
sayıda atoma dağıtılabilir. Ancak bu durum atomlar arasındaki
etkileşimin yokluğunda meydana gelebilir; atomlar arası çarpışması
olduğunda yavaş hız modu devreye girecektir. Ayrıca denge durumu hızın
sıcaklığa oranıylada sağlanabilir.
Ama bu durumu elektromanyetik yayılımda olaylar termal nesnelerde
olduğu gibi değildir. Termal nesnelerin ışık yayılımı yaptığı uzun
süredir bilinmektedir. Sıcak metaller kırmızı renkte parlar ve eğer daha
fazla ısı alırlarsa renkleri beyaza döner. Işığın bir elektromanyetik
dalga olarak bilinmesinden dolayı fizikçiler bu ışımayı klasik yasalarla
açıklamaya çalışmıştır. Bu durum kara-cisim problem olarak
bilinmektedir. Eşitdağılım teorisi termal objelerin titreşim modları
için kullanıldığından beri bu durumun eşit olarak ışıması varsaymak
önemsiz olacaktır. Ancak bu çıkarım ışığın titreşim modları için
kullanıldığında çabucak bir sorun ortaya çıktı. Bu sorunu basitleştirmek
için olabilecek en uzun dalgaboyu termal nesenin oyukları olarak
tanımlandı. Herhangi bir dengedeki elektromanyetik mod yalnızda bu
oyuklarının duvarlarını boğum noktası olarak kullanarak var olabilirdi.
Böylece dalga boyu oyuğun(L) iki katından büyük bir dalga olamadı.
Oyukta duran dalgalar.
İlk bir kaç mod uygulanabilir olduğundan dalga boyları 2L, L, 2L/3,
L/2 vs. Dalga boyunda kısalma limiti olamamasına rağmen 2L uzunluğunu
asla geçememektedir darken kısadalga boyları dağıtımda üstünlük sağladı
ve oyuk nerdeyse tamamiyle kısa dalga boylarıyla dolmaya başladı. Eğer
her mod eşit enerji dağılımı almış olsaydı kısa dalgaboy modları bu
enerjinin hepsini özümserdi. Rayleigh-Jeans yasasından sonra uzun
dalgayı boyu ışımalarının yoğunluğu doğru olarak öngörülürken, sonsuz
enerjinin sonsuz sayısadaki kısa dalgaboylarıyla mümkün olacağı
düşünüldü. Bu durum morötesi felaketi olarak bilinmektedir.
Çözüm 1900 yılında Max Planck’ın kara cismin tarafından yapılan ışık
yayılımının frekansı bu yayılımı yapan osilatörün frekansına bağlı
olduğu ve bu osilatörün enerjisinin ışıkla düz orantılı olarak arttığı
hipoteziyle bulunmuştur(E =hv ). Görülebilir osilatörlerin aynı mantıkla
çalışıtığı düşünülerek bu hipotezin yanlış olduğu çıkarılamaz ; aynı
genlik ve farklı frekanstaki beş farklı harmonik osilatör kullanılarak
en fazla frekansa sahip olanın en çok enerjiyede sahip olan olduğu
görülmüştür. Buna dayanarak yüksek frekanslı ışık eşit frekanstaki
osilatörden yayılmış olmalıdır ve buna dayanarak bu osilatör düşük
frekanslılara göre daha fazla enerjiye sahiptir, böylece Plank herhangi
bir felakti önlemiş oldu, böylece eşit dağılıma göre yüksek frekanslı
osilatörler daha düşük frekanslı osilatörlerin birleşimiyle oluşabilir.
Maxwell-Boltzmann dağılımında olduğu gibi yüksek enerjili ve yüksek
frekanslı osilatörlerin baskısı altında kalan düşük frekanslı ve düşük
enerjili osilatörlerinde frekansı ve enerjisi artar. Planck’ın
kara-cisim ile iligili yargısındaki en devrimsel parça termal dengedeki
osilatörlerle elektromanyetik alanların doğasının aynı tam sayıya
dayanıyor olması. Bu osilatörler tüm enerjilerini elektromanyetik alana
verir ve elektromanyetik alan tarafından uyarıldığı kadar bir ışık
kuantumu oluşturur ve bu ışık kuantumunun özümseyerek aynı frekansta
osilasyona başlar. Planck istemli olarak kara-cisimin atomik teorisini
oluşturmasına rağmen oluşturduğu ışığın atomic teorisi istemsizdi
Fotoelektrik olay aydınlanması
Planck’ın morötesi felaketini atom ve kuantize elektromanyetik alan
kullanlarak çözmesinden sonra çoğu fizikçi çabukça Plank’ın ‘’ışık
kuantumu’’ teorisinin kaçınılmaz açıkları olduğunu farketti. Kara-cisim
ışıması için daha tamamlayıcı bilgi kuantizasyonsuz tamamen sürekli,
tamamen dalgasal elektromanyetik alan kullanılarak oluşturuldu. 1905
yılında Albert Einstein Planck’ın kara-cisim modelini kullanarak o
zamanın çözülemeyen sorularından biri olan, enerji alan atomların
elektron yaymasıyla oluşan fotoelektrik olaya çözüm buldu.
1902 yılında Philipp Lenard atomdan çıkan elektronların enerjisinin
ışın yoğunluğu yerine frekansına bağlı olduğunu buldu. Böylece bir atoma
düşük frekanslı az parlaklıkta bir ışık tutulmasıyla yine aynı
frekanstaki parlak bir ışığın tutalmasında kopan elektronun enerjisi
eşik olduğu görüldü. Daha yüksek enerjiye sahip elektronlar için daha
yüksek frekanslı ışık tutulmalıdır. Ne kadar fazla ışık olursa o kadar
elektron koparılmış olur. Kara-cisim ışımasında olduğu gibi ışıma ve
madde arasındaki enerji transferinin başlaması teoride şanstı. Ancak
maddenin kuantum mekaniği doğasına rağmen hala ışığın klasilik tanımı
kullanılarak açıklanabilir.
Planck'ın kuantum enerjisini kullanan ve verilen frekansta
elektromanyetik radyasyon isteyen, sadece kuantum hv sinin tam katları
kadar enerjiyi maddeye transfer edebilir.Bundan sonra fotoelektrik etki
daha kolay açıklanabilir. Düşük frekanstaki ışık yalnızca düşük enerjili
elektronları koparır çünkü her bir elektron fotonların emilimiyle
uyarılır. Düşük frekanslı ışığın yoğunluğunun arttırılması, enerjileri
yerine yalnızca uyarılan atomların sayısını arttırır çünkü her bir
fotonun enerjisi yine aynı kalır. Yalnızca ışığın frekansı arttırılarak
ve böylece fotonların enerjisini yükselterek daha yüksek enerjili
elektron koparılabilir. Planck sabiti h I kullanarak fotonların
frekansına bağlı olarak enerjisi bulunabilir, ayrıca koparılan atomun
enerjiside frekansa bağlı olarak linear artış gösterir; doğrunun eğimi
ise Planck sabitini gösterir. Bu sonuçlar Robert Andrews Milikan’ın
1915’te elektron yükünü Einstein’ın tahminlerinin deneysel sonuçlarını
kullanarak bulmasına kadar onaylanmadı. Koparılan elektronun enerjisinin
Planck sabitini göstermesine rağmen fotonların varlığı foton
antigruplaşması efektinin bulunmasına kadar kesinleşmemişti. Bu fenomen
yalnızca fotonlarla açıklanabilirdi. Einstein 1921 yılında Nobel Ödülünü
aldığında özel ve genel görelelik teorisi matematiksel olarak zor
olmamasına rağmen tamamen devrimci ve ışığın kuantizasyonundan
bahsediyordu. Einstein’ın ışık kuantası 1925 yılına kadar foton olarak
isimlendirilmedi ancak 1905 te bile mükemmel bir şekilde dalga-parçacık
ikililiğini örnekler nitelikteydi. Elektro manyetik ışımı linear dalga
denklemleri sağlamaktadır ancak yalnızca soyuk elementler tarafından
yayılabilir ya da emilebilir böylece hem dalga hemde parçacık özelliği
gösterir.
Kilometre taşlarındaki değişim
Huygens ve Newton
İlk kapsamlı ışık teorilerinden biri ışığın dalga teorisini öne sürüp
dalgaların nasıl düzgün bir hat üzerinde girişim yaptığını gösteren
Christiaan Huygens’ten gelmişti. Ancak bu teori Isaac Newton’un ışığın
parçacık teorisi ile birlikte geride bırakılmış oldu. Newton bu
teorisinde ışığın ufak parçacıklardan oluştuğunu öne sürerek yansıma
olgusunu kolayca açıklayabilmişti. Oldukça zor olsada ayrıca ışığın
lensten kırılmasını ve güneş ışığından gökkuşağı oluşumunuda
açıklamıştı. Newton’un parçacı görüşüne yüzyıldan uzun süre kimse meydan
okuyamadı.
Young, Fresnel ve Maxwell
19.yüzyılın başlarında Young ve Fresnel’in çift yarık deneyi
Huygens’in dalga teorisi için kaynak sağlar nitelikteydi. Çift yarık
deneyinde sisteme gönderilen ışıktan su dalgalarındakine benzer gibi
karakteristik bir girişim kalıbı gözlendi ve dalga boyu bu kalıplar
kullanılarak ölçüldü. Dalga görüşü parçacık ve ışın görüşlerinin yerini
hemen alamamasına ragman 19.yüzyılın ortalarına doğru polarizasyon
olgusuyla birlikte bilimsel düşüncelerde baskınlık kurmaya başladı.
19.yüzyılın sonlarına doğru James Clerk Maxwell, Maxwell
denklemlerine göre ışığın elektromanyetik dalga yayılması olduğunu
açıkladı. Bu denklemler 1887’de Heinrich Hertz’in denklemleri tarafından
doğrulandı ve dalga teorisi Kabul edilmeye başlandı.
Planck’ın kara-cisim ışıması formülü
1901 yılında Max Planck parlayan bir cismin yaydığı ışığın
gözlemlenen spektrumlarını yeniden oluşturmayı başaran analizini
yayınladı. Bunu başarmak için Plank radyasyon yayılımı yapan osilatörün
kuantize enerjisini ad hoc matematiksel varsayımını kullanarak buldu.
Einstein daha sonradan elektromanyetik radyasyonun kendisinin kuantize
olduğunu ve yayılan atomların enerjisi olmadığını öne sürdü.
Einstein’in fotoelektrik olay açıklaması
Fotoelektrik efekt. Soldan gelen fotonlar metal levhaya vuruyor ve elektron söküyor.1905 yılında Albert Einstein dalga teorisinin eksik yönlerine
fotoelektrik efekt deneyiyle açıklık getirdi. Bunu fotonun varlığını ve
ışık enerjisinin kuantasının parçacık özelliklerini varsayarak yaptı.
Fotoelektrik olayda bir metal üzerine düşürülen parlayan bir ışığın
devrede elektrik akımı oluşturduğu gözlemlendi. Bunun sebebinin ışığın
elektronları sökerek devrede bir akım oluşturduğundan dolayı olduğu
düşüldü. Örnek olarak potasyumu kullanırken loş mavi ışığın yeterli
akımı oluşturmasına rağmen en güçlü ve en parlak kırmızı ışığın akım
oluşturmadığı gözlemlenmiştir. Işık ve maddenin klasik teorisine
bakılarak, bir ışık dalgasının gücü ve büyüklüğü parlaklığıyla
orantılıdır: parlak ışık kolaylıkla yeterli akımı oluşturmalıdır. Ancak o
bilinenin aksine öyle değildi.
Einstein bu karışıklığı elektronların yalnızca elektromanyetik
alanlarla enerji alabilceğini var sayarak giderdi: enerjinin miktarı E
is ışığın frekansı f ile bağlantılıdır.
h Planck sabiti(6.626 × 10−34 J saniye). Yalnızca yeterince yüksek
dalgaboyuna sahip fotonlar elektrik koparabilirler. Örnek olarak mavi
ışık fotonları elektron koparmak için yeterli enerjiye sahipken kırmızı
ışık fotonları bu enerjiye sahip değildir. Gereken dalga boyu eşiğini
geçtikten sonra ışık şiddetinin arttırılması koparılan elektron sayısını
arttırır. Bu yasayı çürütmek için henüz üretilmemiş yüksek yoğunluklu
lazerler gerekli.yoğunluğa bağımlılık fenomeni bu sıralar detaylı bir
şekilde araştırılıyor
De Broglie’nin dalgaboyu
[[File:Propagation of a de broglie wave.svg|290px|"290px"|right|thumb|Propagation of de Broglie waves
1924 yılında, Louis-Victor de Broglie de Broglie hipotezini
formülleştirerek sadece ışık değil diğer tüm maddelerin dalga yapısında
olduğunu ve bir dalgaboyuyla(λ ile gösterilir), momentum(p şeklinde
gösterilir) sahip olduğunu gösterdi.
Einstein’ın denkleminin yukarıdaki genellenmiş hali fotonun momentumunu p = ve dalgaboyunu (vakumlu ortamda) λ = ,
şeklinde vakumlu ortamdaki ışık hızına c diyerek göstermiştir. De
Broglie’ in formülü elektronlar için üç yıl sonra elektron kırınımının
iki bağımsız deneyde gözlemlenmesiyle onaylanmış oldu. Aberdeen
Üniversitesinden George Paget Thomson ince metal film içerisinden
elektron geçirerek öngörülen girişim kalıplarını gözlemdi. Bell
Laboratuvarında Clinton Joseph Davisson ve Lester Halber Germer
ışınlarını kristal bir düzenek bir düzenek boyunca ilerletti. De Broglie
1929 yılında tezinden dolayı Nobel Fizik Ödülünü kazanmıştır. Thomson
ve Davisson ise 1937 yılında deneysel çalışmaları sonucunda Nobel Fizik
Ödülünü paylaşmışlardır.
Heisenberg’ün belirsizlik ilkesi
Wener Heisenberg’in kuantum mekaniğini formülleştirmek için varsaydığı belirsizlik prensibinde
standard sapmayı, yayılımı yada belirsizliği;
x ve p parçacığın konumunu ve lineer momentumunu.
düşürülmüş Planck sabiti (Planck sabitinin 2' bölümü)
Heisenberg temel olarak konumun ve momentumun aynı anda tutarlı
olarak ölçülemeyeceğini savunarak de Broglie hipotezine bağlı örneklerle
bu durumu açıklamıştır.
De Broglie-Bohm teorisi
De Broglie dalga-parçacık ikililiğini gözlemlemek için pilot dalga
inşa etmiştir. Böylece her bir parçacık iyi tanımlanmış bir konum ve
momentuma sahip olmuştur, ancak Schrödinger’in denkleminden yaptığı
çıkarımla doğru sonuca ulaşmıştır. Pilot dalga teorisi ilk başlarda
birden çok parçacık içeren sistemlere uygulandığında yersiz sonuçlar
ortaya çıkardığından dolayı reddedilmişti. Yersizlik kısa süre sonra
kuantum teorisinin integrali kullanılarak giderildi ve Dovid Bohm, de
Broglie modelini genişleterek dahil etti. De Broglie-Bohm teorisi ya da
Bohmian mekaniği, dalga-parçacık ikililiğini maddenin özelliği olarak
değil, parçacığın hareketinden dolayı kuantum potansiyelinden
kaynaklandığını göstermiştir.
Büyük nesnelerdeki dalga davranışı
Foton ve elektronların dalga-parçacık özelliği göstermesi üzerine
aynı deneyler nötron ve protonlar üzerinde de uygulandı. Bu deneyler
arasında en ünlüleri 1929’da yapılan Estermann ve Otto Stern dir.
Birbirine benzer bu iki atom ve molekül kullanılarak yapılan deneylerin
yazarları bu büyük parçacıklarında dalga özelliği gösterdiğini
tanımlamıştır.
Yer çekiminin dalga-parçacık ikililiği üzerindeki etkisinde karar
kılmak için nötron girişim sayacı kullanılarak bir dizi deneyler
yapılmıştır. Atom çekirdeğinin parçalarından biri olan nötron,
çekirdeğin kütlesinin büyük kısmını oluşturduğundan dolayı sıradan madde
olarak kullanılmıştır. Nötron girişimölçerde, yerçekimi kuvvetinden
etkilenen kuantum mekaniksel dalgalar gibi hareket ederler. Sonuçlar
yerçekiminin her şey üzerinde etki ettiği bilindiğinden dolayı şaşırtıcı
değildi, Yerçekimsel alandaki büyük çaptaki kuantum mekaniksel
ferminyon dalgalarının kendi aralarındaki girişimi daha önceden deneysel
olarak onaylanmamıştı.
1999 yılında C60 fullreneleri Vienna Üniversitesinde
bulunan araştırmacılar tarafından raporlandı. Oldukça büyük ve ağır bir
nesne olan fullreneler yaklaşık 720 u atomik kütlesine sahiptir. 2.5pm
olan De Broglie dalga boyu 1nm olan molekülün yarı çapından yaklaşık kat
400 küçüktür.
Modern kuantum mekaniğindeki işleyişi
Dalga-parçacık ikililiği kuantum mekaniğinin yapı taşlarından birini
oluşturur. Teorinin formülleştirilmesinde, parçacık hakkındaki tüm bilgi
dalga fonksiyonunda şifrelenmiştir, karmaşık değerli bir fonksiyonun
değeri yaklaşık olarak uzaydaki her bir noktadaki dalgaların büyüklüğü
kadardır. Bu fonksiyon diferansiyel denklemler sayesinde ortaya çıkar.
Kütlesi olan parçacıklar için bu çözüm dalga denklemi kullanılarak
yapılabilir. Böyle dalgaların yayılımı dalga fenomenindeki girişim ve
kırınımlarla olur. Foton gibi kütlesiz parçacıkların Schrödinger
denkleminde çözümü yoktur.
Parçacık davranışı kuantum mekaniğindeki ölçümlemelerde en çok
karşımıza çıkar. Parçacığın konumunu ölçerken belirsizlik ilkesinden
dolayı parçacığın daha kesin bir konumu olmasına zorlar. Kütleli
parçalar için parçacığın yerini belirli bir noktada saptamak için dalga
fonksiyonunun o noktadaki büyüklüğünün karesinin alınması yeterlidir.
Günümüzdeki gelişmeler sayesinde kuantum alan teorisindeki
belirsizlikler ortadan kalkmış oldu. Alan dalga fonksiyonlarının dalga
denklemleriyle çözülmesine olanak sağlamıştır. Parçacık terimi Lorentz
grubunun parçalanamaz oluşunu tanımlamaktadır.
Dalga denklemi fizikte çok önemli yere sahip bir kısmi diferansiyel denklemdir. Bu denklemin çözümlerinden, ses, ışık ve su dalgalarının hareketlerini betimleyen fiziksel nicelikler çıkar. Kullanım alanı, akustik, akışkanlar mekaniği ve elektromanyetikte oldukça fazladır. Denklemin dalga hareketinde bulunan herhangi bir u skaler büyüklüğü için gösterimleri
Burada c dalganın yayılma veya ilerleme hızıdır. Dalganın dağılması,
yani ilerledikçe başka başka frekanslar haline bürünmesi olgusu
(dispersion) göz önüne alınırsa denklemde c yerine faz hızı
kullanılır. Ayrıca daha gerçekçi sistemlerde hızın, dalganın genliğine
bağlı olduğu dikkate alındığından denklem doğrusal olmayan
Laplasyen tek boyutta adi türeve dönüşür. tanımları yapılarak zincir kuralı yardımıyla:durumuna indirgenmiş olur. Kısmî diferansiyel denklemin çözümü, tek tek değişkenler için integral alınarakolarak bulunur. Burada f, +x yönünde ilerleyen, g de -x yönünde ilerleyen düzlem dalgayı betimler.Denklem yazılıp iki tarafa da Fourier dönüşümüDenklem yazılıp iki tarafa da Fourier dönüşümüolarak elde edilir. Ancak bu çözüm konum uzayı x de değil, başka bir uzay olan k uzayındaki çözümdür. Çözümün konum uzayında bulunabilmesi için k uzayındaki çözüme ters Fourier dönüşümü uygulanır.Görüldüğü üzere birinci ve ikinci terim sırasıyla f ve g diye iki fonksiyonun Fourier dönüşümleri olarak kabul edilirse x uzayındaki çözümDalga denklemi karışık türevler içermediği için değişkenlere ayırma yöntemi kullanılarak da çözüme gidilebilir.iki taraf da u ya bölünürseiki tane birbirinden bağımsız değişkenin olduğu ifade birbirine ancak
bir sabite eşit olmaları durumunda eşit olabileceğinden iki denklem de
ayrı ayrı bu sabite eşitlenerek çözümler bulunabilir. Bu sabit pozitif,
negatif ve sıfır olması durumlarında incelenerek diferansiyel denklemler
çözülebilir ancak fizikte zaman genelde salınım olarak ortaya
çıktığından sabit, , k:reel seçilerek fiziksel olarak anlamlı çözüme hızlıca gidilebilir. Böylece denklemin sol tarafından:bulunur. Sinüs ve kosinüs ile elde edilen çözümler sınır koşullarını
rahatça sağlayacaklarından genellikle sınır değer problemlerinde
kullanılırlar. Dalga boşlukta hareket eden bir elektromanyetik bir ışınsa o zaman çözümleri ve
olarak vermek daha rahat olur. Matematiksel olarak iki çözüm de doğru
olmasına rağmen fiziksel kaidelerden serbest ve bağlı olarak çözümler
böyle sınıflandırılabilir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
https://twitter.com/kanaryamfenerli