12 Eylül 2014 Cuma
Sidret'ül münteha son ağaç
https://twitter.com/kanaryamfenerli
_/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯
53/NECM-14: İnde sidretil muntehâ.
Sidretül Münteha'nın yanında.
53/NECM-9: Fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ.
Böylece iki yay mesafesi kadar, (hatta) daha yakın oldu.
Son sedir anlamında arapça izafet terkibidir. İslam mitolojisinde 7. kat gökte Allah'a yaklaşmada varlıkların ulaşabileceği son sınır olarak kabul edilir. İfade kaynağını Necm suresindeki bir ayetten alır. "Sidretül münteha" Arapça bir izafet terkibi olup “son sedir” veya "tenhadaki sedir" anlamına gelir.
Dini anlatımlarda Arş, Kürsi, Levh-i mahfuz gibi Sidretül münteha da tanrının münezzeh (dinlerde sıklıkla rastlanan antropomorfizm gibi yaratılanlara benzememe, aşkınlık) sıfatıyla bağdaştırılmak amacıyla mahiyetinin bilinmediği ifade edilen nesnelerdendir. Arapçada Arş koltuk, kürsi sandalye, levh-i mahfuz ise korunmuş levha anlamlarına gelir. Tanrının eşyaları olarak nitelendirilebilecek olan bu nesnelerin tasavvuf ehline göre bir vücudu, şekil ve renkleri yoktur.
Kur'anda birkaç yerde geçen Sedirin nasıl bir ağaç olduğu konusu, dini terimlere mistik-mitolojik zengin anlamlar yükleme eğilimindeki dini kesimlerce abartılı rivayetlerle de desteklenen anlatımlara konu olmuştur. Mütercim Âsım Kamus adlı eserinde sidreyi meyveli bir ağaç olarak "Sidre, Arabistan kirazı denilen bir ağaca verilen isimdir. Trabzon hurması bu ağacın cinsindendir, gölgesi gayet koyu ve latifdir" şeklinde tanımlar.
Bazı araştırmacılara göre Sidre'nin meyveli bir ağaç olarak tarif edilmesi kelimenin kullanım şekli ve Kur'ani kullanım ile uyumsuz bir yaklaşımdır. Bu sebeple Sidre en yaygın ve bilinen çamgillerden sedir ağacı olarak tercüme edilmelidir.[1
SÎDRE-İ MÜNTEHA
Resulüllah S.A.V efendimiz şöyle buyurdu:
—«Bundan sonra, SİDRE-İ MÜNTEHA'ya çıkarıldım.»
Sidre-i Münteha için ulema çeşitli görüş beyan ettiler.- Bilhassa bu ismin verilmesi üzerine..
Ibn-i Abbas r.a. şöyle anlattı:
— Hakkın ilmi orada son bulup ondan öte ne olduğunu kimse bilmediği için:
— Sidre-i Münteha.
İsmi verildi. Bazıları da şöyle anlattı:
— Yukarıdan inen oraya gelir; aşağı geçemez. Aşağıdan yukarı çıkan da oraya ulaşır; ondan yukarı çıkamaz. Bundan ötürü oraya:
— Sidre-i Münteha. Denildi.
Bazıları da şöyle anlattı:
— Ruhlar âlemi orada nihayet bulur; bunun için:
— Sidre-i Münteha.
İsmi verildi.
İbn-i Abbas r.a. şöyle anlattı:
— O, altından yaratılan bir ağaçtır. Dallarının bazısı zümrütten, bazısı da yakuttandır. Dibinden tepesine kadar olan mesafe yüz elli yıllık yoldur. Onun yaprakları fil kulağına benzer; gayet büyüktür. Onun bir yaprağı bütün dünyayı örter. Yemişleri testi şeklindedir. O ağacı nur kuşatmıştır.
Resulüllah S.A. efendimizin anlattıklarına devam edelim; şöyle buyurdu:
—«O ağacın üzerinde o kadar melâike gördüm ki, sayısını ancak Allah-ü Taâlâ bilir. O ağacın bütün yapraklarını sarmışlardı. O melekler, çekirge gibi parlıyor, yıldızlar gibi şule veriyorlardı.» Bu manada şu âyet-i kerime gelmiştir: —«Sidreyi bürüyen buruyordu o zaman.» (53/16) Müfessirler, bu âyet-i kerimenin tefsirinde şöyledediler:
— Melekler çokluklarından o ağacı ihata etmişlerdir.
Şöyle rivayet edildi:
— O ağacın yapraklarında o kadar melâike vardır ki, gökteki yıldızların ve yerdeki kumların sayısı kadardır. Altın kelebek suretinde melekler vardır.
O meleklerin cümlesi, Fahr-i Kâinat Hulasa-ı Mevcudat Resu-lüllah S.A.V efendimizin huzuruna gelip selâm verdiler. Mübarek cemalini gördükleri vakit, Allah'a şükür edip Allah-ü Teâlâ'nın rahmeti ile müjdelediler. Tüm taatlarının sevabını Resulüllah S.A.V efendimizin ümmetine bağışladılar.
Cebrail'in makamı bu ağacın budakları arasında, yeşil zümrütten bir budaktır. Onun yüksekliği yüz bin yıllık yoldur. Orada bir yaprak vardır; yassılığı yedi.kat gök ve yedi kat yerdir. Orada nurdan bir sergi döşenmiştir; üzerinde kırmızı yakuttan bir mihrap vardır. O mihrap Cebrail'in makamıdır. O mihrabın önüne, Habib-i Ekrem Resulüllah S.A.V efendimizin namına konulmuş bir kürsü vardı. O konalı beri üzerine hiç kimse oturmamıştı.
Bundan sonrasını Resulüllah S.A.V efendimizden dinleyelim:
—«İşte, Cebrail beni aldı; o kürsünün üzerine oturttu. O kürsünün her yanına kürsüler konmuştu; gördüm. Önünde on bin kürsü konmuştu; Tevrat yazıyorlardı. Her kürsünün etrafında da kırk bin kürsü vardı; üzerine melekler oturmuş Tevrat okuyorlardı.
Sağ yanında da bin kürsü konmuştu; yeşil zümrüttendi. Üzerinde melekler İncil yazıyorlardı. Her kürsünün etrafında kırk bin kürsü vardı, bunların üzerine de melekler oturmuş İncil okuyorlardı.
Sol tarafına da zebercedden on bin kürsü konmuştu; melekler üzerine oturmuş Zebur yazıyorlardı. Her kürsünün etrafında da kırk bin kürsü konmuştu; melekler Zebur okuyorlardı.
Ard canibine de kızıl yakuttan on bin kürsü konmuştu. Üzerlerinde melekler Kur'an-ı Azimüşsan yazıyorlardı. Her kürsünün etrafına da kırk bin kürsü konulmuştu; melekler oturmuş Kur'an-ı Kerîm okuyorlardı.»
Şöyle anlatıldı:
— O kürsünün önünde Tevrat, sağında İncil, solunda Zebur yazılıp okunmasının hikmeti şudur: Mefhar-ı Âlem Güzide-i Beniâdem Resulüllah S.A. efendimiz henüz dünyaya teşrif etmeyip risaletle ba-as olunmazdan evvel o kitaplar nazil olmuştu. Onlarda, Resulüllah S.A. efendimizin güzel vasıflarını, iyi huylarını, Allah katında habib olduğunu, cümle halktan ileri bir kereme erdiğini, ümmetinin cümle ümmetlerden hayırlı ve faziletli olduğunu açıktan beyan ettiklerine işaret vardı.
Kur'an-ı Kerîm'in ard canipte yazılıp okunmasındaki hikmet ise, şudur: Bu, Resulüllah S.A.V efendimize nazil olan kitaptir. Resulüllah S.A. efendimiz beka sarayına teşrif ettikten sonra da, onun hükmü kıyamete kadar baki kalacaktır. Kıyamette dahi, onunla hüküm olunacaktır. Ve onun, nesh, tebdil, tağyir ve tahriften korunup mahfuz kalacağına işaret'tir.
Resulüllah S.A.V efendimizin anlattıklarına devam edelim; şöyle buyurdu:
—«Bundan sonra, Cebrail bana şöyle dedi:
— Ya Resulellah, senden bir dileğim var. Bu makamda iki rikât namaz kılasm ki, makamım onunla bereket kesbeyleye..
Bu sebeple, ben de iki rikât namaz kıldım. Beyt-i Mamur'da olduğu gibi, cümle sidre-i münteha melekleri bana iktida ettiler.»
Böylece, Resulüllah S.A.V efendimizin meleklere göre daha şerefli olduğu gerçekleşmiş oldu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
https://twitter.com/kanaryamfenerli