13 Eylül 2014 Cumartesi

MEHMET EMİN TOKADİ HAZRETLERİ

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ 1664 senesinde Tokat'ta dünyaya gelen Mehmed Emin Tokadi, ilim tahsiline memleketinde başlar. 1698'de İstanbul'a geldiğinde 34 yaşındadır. Burada Şeyhülislam Mirzazade Muhammed Efendi'den uzun müddet ders alır. Ayrıca Yedikuleli Hattat Abdullah Efendi'den de hat sanatını öğrenir. Hayatında dönüm noktası sayılabilecek zatla Mekke'de karşılaşır: Ahmed Yekdest Cüryanî Hazretleri. Mübarek beldede hocasından ilm-i tasavvufu öğrenir ve talebe yetiştirecek seviyeye gelince İstanbul'a avdet eder. Ömrünün ikinci Hicaz seferi diye adlandırılan evresinde Ahmed Nahlî'den hadis ilmini öğrenir. Tokadî Hazretleri Eyüp Sultan'ın türbedarlığını da yapar; ancak bir rivayete göre insanların hallerini beğenmediğinden bu vazifeden ayrılır. I. Mahmud'un İran seferini kazanmasında onun duasının mühim olduğu bildirilir. Türkçe, Arapça, Farsça eserler verir. Bu büyük zat, 1745 senesinde Hakk'ın rahmetine kavuşur. Vasiyeti üzerine İstanbul'a ilk kaldığı yer olan Pirî Mehmed Paşa medresinin avlusuna defnedilir. 81 senelik hayatını irşad ve tebliğ ile geçiren Tokadî Hazretleri'nin, "Nasibi olanlar kabrimi ziyaret etsin" dediği rivayet edilir. Biz de onun duasına iştirak ederek huzurdan ayrılalım: "Ömürlerinde bir kez bizi ziyaret eden imanlarını kurtarmadıkça vefat etmesin!" İstanbul’un üç büyük evliyasındandır. İsmi Mehmed Emin bin Hasan bin Ömer Nakkaş Tokadi, lakabı Cemaleddin, künyesi Ebü"l-Emane ve Ebu Mansur"dur. Aziz Mahmud Ermevi dervişlerinden bir zatın oğludur. 1664 (H.1075) tarihinde Tokat"ta doğdu. 1745 (H.1158) tarihinde İstanbul"da vefat etti. Kabr-i şerifi, Unkapanı"na inen cadde ile Zeyrek Yokuşunun kesiştiği tepe üzerinde, Soğukkuyu Piri Paşa Medresesi kabristanındadır. Kendisini vesile ederek, kabri başında yapılan dua müstecabdır, makbuldür. Tanıyıp sevenler kabrini ziyaret ederek feyz almakta, muradlarına kavuşmaktadırlar. Mehmed Emin Efendi, ilim tahsiline memleketinde başlayıp, bir müddet ilim öğrendikten sonra, 1698 senesinde İstanbul"a geldi. Şeyhülislam Mirzazade Muhammed Efendiden uzun müddet ders alıp, ilim öğrendi ve çok iyi yetişti. SonraMekke"de Ahmed Yekdest Cüryani hazretlerinden tasavvuf ilmini öğrenip, tasavvufda talebe yetiştirebilecek duruma geldi. İkinci Hicaz seferinde hadis alimlerinden Ahmed Nahli"den hadis ilmini öğrenip icazet aldı. Ayrıca İstanbul"a ilk geldiğinde, ilim tahsili sırasında, hat yani yazı sanatını Yedikuleli hattat Abdullah Efendiden öğrendi. Değişik hat çeşitlerinde maharet sahibiydi. Mehmed Emin Tokadi hazretleri, İstanbul"a ilk geldiğinde, birkaç ay Piri Paşa Medresesinde ikamet etti. Bu sırada Başruznameci (Günlük gelir ve masrafların defterini tutan, ayniyat kaydı amiri) Ali Efendi adında bir zatın oğluna ders vermeye başladı. Ayrıca kendisine Reis-ül-Küttab (Hariciye vekili) makamının yazı işlerinde katiplik vazifesi de verildi. Bu vazifede iken Başruznameci Ali Efendi, kendi evinde bir yer ayırıp, kalması için davet etti. Bunun üzerine Ruznameci Ali Efendinin evinde kalmaya başladı. Hem kaldığı bu evde, hem de Şehzade Camiinde talebelere ders vermeğe başladı. İstanbul"da bulunan meşhur ailelere mensub kimseler de onun derslerine devam etti. Ali İzzet Paşa ve Yeğen Muhammed Paşa bunlardandır. Etrafında çok talebe toplandı. Üstün ve olgun hallerini görenler, ona; "Arif-i Muhlisi" lakabını verdiler. Katiplik vazifesine ve talebelere ders vermeye bir müddet devam ettikten sonra, Başruznameci Ali Efendinin, 1702 senesinde vazifeli olarak Edirne"ye gönderilmesi üzerine, onunla birlikte Edirne"ye gitti. Orada ileri gelen birçok kimseyle görüşüp sohbet etti. Edirne"de bulundukları sırada, ders vermekte olduğu Başruznameci Ali Efendinin oğlu vefat etti. Bunun üzerine ders vermekten vazgeçerek, bulunduğu vazifeden de ayrılıp, hacca gitmeğe karar verdi. Karar verdiği günün sabahı, Edirne"deSaraçhane yakınındaki çalıştığı dairesine gitmek üzere evden çıkmıştı. Yolu meşhur Kadiri şeyhi ve büyük bir zat olanKasabzade Muhammed Efendinin dergahına uğradı. Oraya yaklaşınca, Muhammed Efendinin oğlu Abdülkadir Efendinin, dergahın önünde beklediğini gördü. Abdülkadir Efendi, yanına yaklaşıp; "Babam sizi dergahta bekliyor, buyursun bir kahve içelim diyor." dedi. Bu davet üzerine Kasabzade Muhammed Efendinin yanına gidip elini öptü. O da; "Safa geldiniz Hacı Emin Efendi." dedi ve elinden tutup odasına götürdü. Oturup sohbete başladıkları sırada, Mehmed Emin Efendi; "Elhamdülillah bizi hacc-ı şerif ile müjdelediniz." deyince, Muhammed Efendi; "Evet, siz bu gece hacca gitmeye niyet ettiniz biz de tebrik ettik." deyip sohbete başladı. Sohbet sırasında Mehmed Emin Efendiye, fıtraten yüksek bir kabiliyete sahib olduğunu ve çok büyük nimetlere kavuşacağını müjdeledi. Mekke"ye varınca, evliyanın büyüklerinden İmam-ı Rabbani hazretlerinin üçüncü oğlu Muhammed Ma"sum Faruki hazretlerinin yetiştirdiği yedi bin büyük evliyadan biri olan Ahmed Yekdest Cüryani"nin huzuruna gitmesini, kendisinin de selamını ve hürmetlerini arzederek, onun talebesi olmasını tavsiye etti. Mehmed Emin Efendi, bu zatın yanından ayrıldıktan sonra,Başruznameci Ali Efendiye de gidip hacca gideceğini söyledi.Ali Efendi memnun olup, ona yolda harcaması için bir miktar para verdi. Mehmed Emin Efendi, bundan sonra birkaç gün içinde bütün dostlarıyla vedalaşıp, İstanbul"a gitmek üzere yola çıktı. İstanbul"a ulaşınca, hacıları götürecek gemiye bindi. On günde Kahire"ye vardı. Oradan da bir kafile ile Mekke"ye hareket etti. Mehmed Emin Efendinin, hayatının önemli bir safhası, Mekke"ye bu ilk gidişi ile başladı. Çünkü, orada madde ve mana ilimlerinde yükselmiş, büyük rehber ve zamanının en kıymetli alimlerinden biri olan Ahmed Yekdest Cüryani"yi tanıyıp, ona talebe oldu.Derslerine ve sohbetine üç yıl devam edip, kemale ulaştı. Bu hususta o zattan icazet, diploma aldı. Hayatında önemli bir dönüm noktası olan bu hocasıyla tanışmasını bizzat kendisi şöyle anlatır: "Mekke"ye varınca, ilk gün, Kabe"yi tavaf ve ziyaretle geçti. Ertesi gün sabah namazını Harem-i şerifde (Kabe"nin yanında) kıldıktan sonra dışarı çıkacağım sırada, Harem-i şerifin bir köşesinde otuza yakın kimsenin bir halka halinde oturduklarını gördüm. Niçin böyle halka olmuşlar acaba, ders için hocalarını mı bekliyorlar diyerek yanlarına yaklaşıp oturdum. Hepsinin başlarını eğip edeble oturduklarını gördüm. Ben de oturup başımı eğerek bekledim. Bir ara başımı kaldırıp baktığımda, halkanın ortasında duran bir zatı karşımda gördüm. Dikkatle bana bakıyordu. Bakışlarından ve heybetinden ürperip başımı eğip gözlerimi yumdum. Bir müddet daha öyle durduktan sonra yine dikkatle bana baktığını gördüm. Sonra o zat ellerini kaldırıp dua etti. Duadan sonra Fatiha okundu ve herkes kalkıp dağılmağa başladı. Ben de kalkıp giderken o mübarek zat bana yaklaştı, yanıma gelip selam verdi ve; "Hoş geldin Emin Efendi." dedi. Halimi hatırımı sordu. Sonra beni yanına alıp, Harem-i şerifin yakınında bulunan evine götürdü. İçeri girip oturduktan biraz sonra hizmetçisi sofrayı kurdu. Sofrada sıcak bir ekmek ve fincan içinde içecek bir şey vardı. O mübarek zat ellerini ekmeğe uzatınca, bir elinin bileğinden kesik olduğunu gördüm. Hemen Edirne"deki Şeyh Muhammed Efendinin tavsiyesi aklıma geldi ve bahsettiğinin bu mübarek zat olduğunu anladım. Fakat o anda selamını söylemeyi unutmuşum. Yemekten sonra yolculuğumdan, geçip geldiğim yerlerden sorup cevap aldıktan sonra; "Edirne"de size emanet edilen şeyi unuttunuz" buyurdu. Hemen Edirne"deki Muhammed Efendinin selamını hatırladım ve söyledim. O da muhabbet ve sürur içinde selamı aldı. Artık beni talebeliğe kabul edip, ders vermeye başladı ve Allahü tealanın ismini zikretmemi söyledi. Sonra da şu beyti okudu: Otuz kırk yıl geçince eylemiş tahkik Hakani Ki bir dem Hakkı zikretmek değer mülk-i Süleymanı. Bundan sonra dille anlatılmaz hallere ve nimetlere kavuştum. Farisi bildiğim için, ekseriyetle Farisi kelimelerle konuşurdu. Benden iki sene önce huzuruna gelen Tatar Ahmed Efendi adında bir zat ona hizmet etmekteydi. Ben huzuruna kavuşunca, Tatar Ahmed Efendiyi Medine"de bulunan ve orada insanlara rehberlik yapan talebesi Abdürrahim Buhari"nin hizmetine gönderdi. Sonra benim İstanbul"a döneceğim sırada, Tatar Ahmed Efendiyi tekrar Mekke"ye çağırıp, icazet verip, Anadolu"ya insanları irşad için gönderdi. 1702 senesi hac mevsiminden, 1705 senesi hac mevsimine kadar, üç sene, Ahmed Yekdest Cüryani hazretlerinin hizmetinde, derslerinde ve sohbetlerinde bulundum. Nihayet 1705 senesinde hacıların dönmesi sırasında, hocamın izni üzerine İstanbul"a döndüm." Mehmed Emin Tokadi hazretleri, hocası Ahmed Yekdest hazretlerinin sohbetlerinde yetişip, tasavvufda yüksek derecelere ulaştıktan sonra İstanbul"a dönünce, hocasının talebelerinden Muhammed Kumul Efendinin evine yerleşti ve İstanbul"da beş sene daha kaldı. Bu sırada Nakşibendi, Kadiri, Şazili, Şettari yollarında yetişmiş bulunuyordu. İstanbul"da kaldığı bu beş sene müddetince Şehzade Camiinde ve Sultan Mahmud Camiinde talebelere ders verdi. Nakşibendiyye yolunun büyüklerinden Muhammed Kumul Efendi, Mevlana Hace Ziyaüddin, Halveti büyüklerinden Mevlana Şeyh İsa-yı Mahvi ve Sünbüliyye meşhurlarından Seyyid Nureddin Sünbüli ile sohbet etti. Sonra Muhammed Kumul Efendi ile önce Habeş eyaletine sonra Kudüs"e gitti. Oradan da Mekke ve Medine"ye gitti. Bu esnada hocası Ahmed-i Yekdest hazretleri vefat etmiş ve dört sene geçmiş idi. Mehmed Emin Tokadi hazretleri altı sene süren bu seferi esnasında, Kudüs"te Ahmed Nahli"den hadis ilminde icazet aldı. Medine-i münevverede Abdürrahim Buhari ve Beşir Ağa ile sohbetlerde bulundu. Ayrıca Şeyh Ahmed el-Benai Dimyati"den, Mevlana Hüseyin Alemi er-Rufai"den de hadis rivayeti icazeti aldı. Remle şehrinde Kutbülebdal Şeyh Cuma hazretleri ile de sohbette bulundu. 1717 senesinde Hicaz"dan İstanbul"a döndü. İstanbul"a dönünce, Muhammed Kumul Efendinin evinde üç sene daha ikamet etti. Bundan sonra Muhammed Kumul Efendinin vefatı üzerine Filyokuşu"nda bir ev kiraladı ve evlenip orada oturdu. İlim ve marifet yaymaya devam etti. Bir ara Ebu Eyyub-i Ensari hazretlerinin türbesinde türbedarlık yaptı. Bu sırada alim, fadıl ve salih zatlar onun sohbetine koştular. Bundan sonra da Peygamber efendimizin türbesinde, Ravda-i mutahherada hizmet etme vazifesi verildi. Bu vazifeye tayin edilince, kavuştuğu nimete şükrederek; "İki cihan sultanının türbesinde bekçi ve hizmetçi oldun. O"nun yüksek kapısının süpürgecisini, Mevla mahrum eylemez, zarara uğratmaz. Cihanın sultanı olan Resulullah"ın hizmetçisini kimse incitmez. Ey Emin (sana müjdeler olsun)! Resulullah efendimizin kapısında zahiren ve batınen hizmetçi olmakla şereflendin." manasında da bir şiir söyledi. Mehmed Emin Tokadi hazretlerinin talebesi Seyyid Yahya Efendiden naklen, talebesi Seyyid Hasib Efendi anlatır: "Bursa"da bulunan Şeyh İsmail Hakkı Bursevi hazretleri, vefatına yakın bir zamanda, talebelerinden; İvaz Mehmed Paşayı, Yeğen Mehmed Paşayı ve el-Hac Ahmed Paşayı Mehmed Emin Tokadi hazretlerine gönderip, tasavvufta yetiştirilmesini rica etmişti. Mehmed Emin Tokadi hazretleri bu ricayı kabul edip, gönderdiği bu üç talebeyle ilgilendi. Bunlardan YeğenMehmed Paşa, çeşitli vazifelerde bulunduktan sonra, 1737 senesinde Nemçe (Avusturya) seferini yapmakla görevlendirildi. Yeğen Mehmed Paşa bu sırada Sultan Birinci Mahmud Hanın vezir-i azamı idi. Yeğen Mehmed Paşa, İstanbul"dan hareket etmeden önce, Aksaray civarında oturmakta olan kızının evini MehmedEmin Tokadi hazretlerine tahsis edip, oraya davet etti. Mehmed Emin Tokadi de kabul edip, orayı teşrif etti. Burada ikamet ettiği sırada Yeğen Mehmed Paşa sık sık ziyaretine gidip, sohbetinde bulunurdu. Huzuruna girerken padişahın huzuruna girer gibi edeb ve hürmet gösterirdi. Mehmed Emin Efendi, ona latife yollu takılırdı. Fakat o daima edeb ve hürmetle huzurunda dururdu. Yeğen Mehmed Paşa, çıkacağı Avusturya seferi ile ilgili yaptığı hazırlıkları anlatıp dua istedi.Mehmed Emin Efendi de, gözyaşı dökerek zafere kavuşması için dua etti. Yeğen Mehmed Paşa, sefer devam ettiği müddetçe, Mehmed Emin Efendinin, tahsis ettiği evde ikamet etmesini arzu ediyordu. Sefer için ordunun hazırlanıp, Davud Paşa semtine hareket edeceği sırada, tekrar ziyaretine gelmişti. Mehmed Emin Efendi, sefer başlayınca kendi evine döneceğini söyledi. Bunun üzerine Yeğen Mehmed Paşa pek ziyade üzülüp, tahsis ettiği bu evde kalmasını ve sefer boyunca dua etmesini, böylece zafere kavuşacağını çok ümid ettiğini söyledi. Hatta, tahsis ettiği bu evden ayrıldıklarını duyduğu yerde, vazifesinden istifa edip, seferden de vazgeçeceğini söyledi. Bunun üzerine Mehmed Emin Efendi, Vezir-i azam Yeğen Mehmed Paşayı kucaklayıp bağrına bastı. Bir müddet böylece tuttu. Sonra ağlayarak zafer kazanmaları için dua etti. Fatiha-i şerife okudu. Bundan sonra biraz daha sohbet ettiler. Sohbet sırasında yeğen Mehmed Paşaya; "Bizi eve davet edip getirmeni sana kim tavsiye etti?" dedi. O da; "İşlerin çokluğu sebebiyle benim hatırıma böyle bir şey gelmemişti. Fakat Darüsseade ağası (İstanbul valisi) Beşir Ağa biraderiniz hatırlattı." dedi. Yeğen Mehmed Paşa, çok sevdiği hocası Mehmed Emin Efendinin duasını alarak, Avusturya seferine çıkmak üzere evden ayrıldı. Osmanlı ordusu, Vezir-i azam Yeğen Mehmed Paşa komutasında Avusturya seferine çıktıktan sonra, Mehmed Emin Efendi, ordunun zafere ulaşması için çok dua etti. Hatta geceleri uyumayıp zafer için dua edip yalvardı. Bu hal yirmi günden fazla devam etti. Bu sebeple tedaviye ihtiyaç duyacak derecede rahatsızlandı. Talebesi Seyyid Yahya diyor ki: "Bir sabah huzuruna gittiğimde, hastalanmış gördüm. Benden ilaç istedi, temin ettim. İlacı kullandı. Sonra beraberce, talebelerinden Kafesdar Abdülbaki Efendinin evine gittik. Bu talebesi, Mehmed Emin Efendinin neşeli halini görünce bana; "Hamdolsun İslam askeri mansur ve muzaffer olmuştur. İnşallah birkaç güne kadar fütuhat haberi gelir!" dedi. Sonra dostlara ziyafet ve sadakalar verdi. Dört gün sonra Tatarlar, Ada kalesinin İslam ordusu tarafından fethedildiği haberini getirdiler. Bundan sonra, İslam askeri İstanbul"a geldi. Herkes birbirinin gazasını tebrik etti. Yeğen Mehmed Paşa, Mehmed Emin Efendinin ziyaretine geldi, ağlayarak mübarek ayaklarına kapandı. Her ikisi de bir müddet ağladılar. Paşa, Efendinin adetini bildiğinden, seferde olanları anlattı. Koynundan iki atlas kese altın çıkarıp, seferde iken fakirlere vermek üzere adadığını bildirdi ve fakirlere dağıtmalarını rica etti. Mehmed Emin Efendi de onların bu adağını övdü ve netice verdiğini bildirdi. Kendilerinin halleri ve meşgul olmaları dolayısı ile, bunu bizzat kendisinin dağıtmalarının daha çabuk ve kolay olacağını söyledi. "Haftada iki gün tebdil-i kıyafetle (kıyafet değiştirerek) çık. Her çıktığında cebini doldur. Yedikule civarından başla. Orada çok fakir evi vardır. Kapılarını çal. Kim çıkarsa saymadan eline ne gelirse ver. Ve böyle kapı çalarak devam et. İnşaallah iki haftada dağıtırsın. Şimdi biz versek, halimizce vermemiz icab eder. Geç verilir. Çok versek halk alışır. Hep umarlar. Böyle hareket bize yakışmaz" buyurarak, keseleri zorla yine Paşaya verdi. Mehmed Emin Tokadi hazretleri birkaç gün sonra kendi evine döndü." Hattat Muhammed Rasim Efendi anlatır; "Cennetmekan Üçüncü Ahmed Hanın vefatından sonra, şöyle bir rüya gördüm. Geniş bir sahrada orduyu hümayun kurulmuştu. Bir tepe üzerinde de sultanlara mahsus bir çadır, çadırın etrafında ise büyük bir kalabalık vardı. Kalabalıktan bir kişiye yaklaşıp; "Bu ordunun kumandanı kimdir?" diye sordum. O da; "Ahir zaman Peygamberi Muhammed aleyhisselamdır." dedi. Cehennem"e götürülecek bazı kimseler bu büyük çadıra götürülüyor, buradan şefaat edilirse Cehennem"den kurtuluyordu. Yine birisine; "Peygamber efendimiz nerede bulunuyor?" diye sorduğumda; "Tepedeki büyük çadırda" dedi.Hemen çadırın yanına koştum. Çadırın kapısına vardığımda, Mehmed Emin Tokadi hazretlerini çadırın kapısında gördüm. Şefaat isteyenleri çadırın içine götürüp, getiriyordu. Çok şaşırdım. Biz bu zatı anlayamamışız diye çok üzüldüm. O anda elleri bağlı birini çadırın kapısına doğru getirdiklerini gördüm. "Bu kimdir?" diye sorduğumda, Sultan Ahmed"dir dediler. Sonra çadıra yaklaşıp, Mehmed Emin Tokadi hazretlerine teslim ettiler. O da önüne düşüp çadırın içine girdiler. İçeride Peygamber efendimiz kendisine iltifat buyurdu. Çadırdan çıktıklarında Mehmed Emin Tokadi hazretleri; "Şefaat buyurulup affolundun, müjde olsun!" diye bağırdı. Dışarıda sultanlara mahsus süslü bir at duruyordu. Mehmed Emin Tokadi hazretleri, sultanı tazim ve hürmetle çadırdan çıkarıp, bekleyen süslü ata bindirdi. Etraftakilerin tebrikleri arasında, süratle oradan uzaklaştı. Bu rüyayı gördükten sonra ertesi gün talebelere hat dersi veriyordum. Mehmed Emin Efendi bazı günler teşrif ederdi. O gün de dershanemizi teşrif etti. Hemen karşılayıp elini öptüm. Bu sırada bana; "Hoca Efendi, akşamki seyrana ne dersin?" buyurdu. O gece gördüğüm rüyayı hatırlayıp ağlayarak ellerine kapandım. Mehmed Emin Efendi de ağladı. Sonra şükredip bana; "Ben hayatta iken bu gibi ilahi sırları yayarak, bizim halimizi teşhir etmene rıza göstermem. Vefatımdan sonra anlatmanda bir mahzur yoktur." buyurdu. Vefatına kadar bunu kimseye anlatmadım. Vefatından sonra güzel vasıflarını ve üstünlüğünü yad etmek bakımından yeri geldikçe nakleder oldum." Seyyid Yahya Efendi şöyle anlatmıştır: "SultanBayezid Han Cami-i şerifi avlusunda, oyma ustalarından Kefelizade İbrahim Halebi adında bir zatın dükkanında, ilim-irfan sahibi, kıymetli zatlar toplanıp sohbet ederlerdi. Arasıra Mehmed Emin Efendi de öğle namazından sonra o dükkanı teşrif eder, dostları ile çok kıymetli sohbeti olurdu. Bir gün yine böyle hoş bir sohbet sırasında medhedilen iyi vasıflı bir kadı (hakim) o dükkana geldi. Kadıasker, bu kadıya, bir meseleden dolayı dargın olduğu için, bir makama tayin edilmesi gerektiği halde ona; "Ben kadıasker olduğum müddetçe, sana kadılık vazifesi vermem!" diyerek yemin ettiğini ağlayarak anlattı. Dükkanda bulunanlar bu hadiseye çok üzüldü. Mehmed Emin Efendi, yarım saat kadar başını eğip, gözleri kapalı bir vaziyette murakabeye daldı. Sonra hakikati gören gözlerini açıp, yardım talebi için gelen kadıya verilmek üzere, dükkan sahibi olan oyma ustası Kefelizade İbrahim Halebi"ye bir dua tarif edip yazmasını söyledi. O da yazdı. Bunu alıp mağdur kadıya verdi. Üzerinde taşımasını söyledi. Sonra; "Doğruca kadıasker efendiye git!" buyurup, kadıyı gönderdi. İki-üç saat sonra kadı, sevinçle o dükkana tekrar geldi. Mehmed Emin Efendiye büyük bir hürmetle memnuniyetle durumunu arzetti. Kendisine ne yaptığı sorulunca; "Kadıaskerin makamına girdim. Beni görünce birdenbire değişiverdi. Feryad ederek; "Katibi çağırın." dedi. Katip gelince; "Aman bir bak! Bu kadı efendinin tayin edilmesi için münasib bir yer var mı?" dedi. Katip, kayıtları kontrol ettikten sonra; "Bir yer var ama şimdilik dolu." dedi. Kadıasker, katibe; "Olsun, hemen tayin edelim, benim şu anda çektiğim sıkıntıyı ve tutulduğum ağırlığı bilmezsin!" dedi. Böylece tayinim derhal yapıldı." diye anlattı. Mehmed Emin Efendi yazdırıp verdiği duayı o kadıdan geri alıp, Kefelizade İbrahim Halebi"ye vererek silmesini söyledi. O da alıp sildi. Kefelizade İbrahim Halebi şöyle demiştir: "Ben bu hadiseden sonra Mehmed Emin Efendinin tarif ettiği duayı tekrar yazmak için belki bin defa denedim. Bir türlü yazamadım. Sonunda o hadisenin Mehmed Emin Efendinin kerametlerinden olduğunu anladım. Yine o anlatır; "Mehmed Emin Efendinin her ay on beş kuruşluk geliri vardı. Bunu alıp her ay huzuruna getirirdim. Koynunda bezden bir kese vardı. Keseyi çıkarmadan ağzını açar, ben de parayı içine kordum. Bundan başka o keseye hiç para konmadığı halde her ay o keseden iki-üç yüz kuruştan fazla para sarfeder, fakirlere saymadan sadaka dağıtırdı. Ben buna defalarca şahid olmuştum. Hatta bir gün kese eskidi değiştirelim buyurup, keseyi çıkarıp bana verdi. İçinde yedi-sekiz kuruş kadar para vardı. Bunları yeni bir keseye koyup verdim. Eski kesenin içine de beş kuruş koyup bana verdi. Ay başına on beş-yirmi gün vardı. O ayda koynundaki keseden yüz elli kuruş para sarfolundu. Ben buna hayret ederdim. Arkadaşlarımızdan da çoğu bunu bildikleri halde, asla kendisine soramazdık ve ifşa etmezdik..." Mehmed Emin Efendi, hal ve şanlarını halktan son derece gizler, talebelerini de bu tarzda yetiştirirdi. Ömrünün sonlarında arkadaşları merhum Tatar Ahmed Efendi, 1743 senesinde vefat edince, fetva makamında bulunan eski şeyhülislam Seyyid Mustafa Efendi, Tatar Ahmed Efendiden boşalan dergaha, Mehmed Emin Efendiyi tayin ettirdiler. Berat-ı şerifi de, kendi mektupçuları Hamzazade Abdullah Efendi ile gönderdiler. Bunun üzerine Mehmed Emin Efendi, büyük bir kırgınlık ile doğru şeyhülislam efendinin huzuruna gidip; "Sultanım, malumunuz ben meşihat erbabından değilim. İnayet buyurun, şeyhlere ait alametlerden ne nişanım varsa, müstehak olmadığım halde tevcih etmişlerdir. Boşalan bir medrese varsa beni oraya müderris tayin etmeyi ihsan buyurunuz." gibi özür beyan ederek, o dergaha gitmek istemedi ise de, şeyhülislam; "Emin Efendi kardeşim, biz sizi biliriz ve pirdaşımızsınız. Ömürlerimiz sonuna yaklaştı, halinizi gizliyorsunuz. Mızrak çuvala sığmaz, gizlenme konağını geçeli otuz yıl oldu. Fayda yoktur, tevcih (tayin) padişahındır. Kabul etmemiz lazım. Kabul etmemek, ülu"l-emre itaat etmemek demek olur." deyince; "Efendim; evimde oturmak şartıyla kabul ederim. Böylece müsaade buyurulur ise emir sizindir." diye beratı kabul etti. Sonra ağlayarak şeyhülislamla vedalaştı. Gerçekten tekkeye taşınmayıp evlerinde kaldılar. Mehmed Emin Efendi, Resulullah efendimizin mihmandarı Ebu Eyyub el-Ensari hazretlerinin türbesinde türbedar olarak vazife almıştı. Fakat ziyaretçilerin hallerini beğenmeyip, birkaç ay sonra bu vazifeden ayrıldı. Bir defa Kabe"de Rükn-i Yemani"de yaslanmışken, bir kerre Mısır"da ve bir kerre deİstanbul"da FatihCamii civarında Hızır aleyhisselam ile görüşmüştür. Yüzüğünde "Emin-i sırr-ı Hak arif Muhammed" yazılıydı. Sultan Birinci Mahmud Hanın İran üzerine ordu gönderdiği sırada, Mehmed Emin Tokadi hazretleri bir sabah vakti talebelerinden İshakzade Yahya Efendinin evine gitti. Mübarek gözleri adeta kan çanağına dönmüştü. "Benim için bir oda ayırınız!" dedi. Sonra kendisi için ayrılan odaya girip, orada tefekküre, murakabeye başladı. O gün ikindi namazı vaktinde abdest ve namaz için dışarı çıktı. Talebesi; "Bir mikdar yemek yeseniz münasib olurdu efendim." deyince; "Yok Yahya Efendi. Ben senden yemek isteyecek vakti bilirim." buyurup, tekrar odasına girdi. Ertesi gün ikindi vaktine doğru neşeli bir halde dışarı çıkıp; "Elhamdülillah! Allahü teala dualarımı kabul buyurdu. Şu anda Mahmud Han zafere ulaştı. Sultan Mahmud"dan çok ikram gördüm. Şimdi de ona dua ederek zafere ulaşmasına vesile olduk. Böylece hakkını ödedik. Bu günü bu saati bir yere yazınız." buyurdu. Daha sonra Sultan Mahmud"un zafere ulaştığı haberi geldi. Tam Mehmed Emin Tokadi hazretlerinin zafere ulaştığını müjdelediği gün ve saate rastlıyordu. Sultan Bayezid hamamında tellaklık yapan bir Arnavud, bazı töhmetler sebebiyle terbiye edilmesi için Ağa kapısında bulunuyordu. Bu Arnavud, Mehmed Emin Efendiye düşman olup, suikast yapmak için gece gündüz takib ediyordu. Yine bir gün bu maksatla pazarda dolaşırken, Mehmed Emin Efendiye bir köşe başında rastladı. Arkasından yavaş yavaş yaklaşıp benden haberi yoktur diyerek, belindeki kocaman bir bıçağı eline alıp arkadan vurmak için kaldırdı. Bu sırada Mehmed Emin Efendi; "VurmaArnavud!" dedi. Kendisini hiç görmediği ve arkaya dönmediği halde böyle söylemesi Arnavud"u şaşkına çevirdi ve Arnavud titremeye başladı. Olduğu yerde dona kaldı. Biraz gittikten sonra toparlanıp beni nasıl olsa görmedi diyerek tekrar peşinden takib edip, yaklaştı. Elindeki bıçağı arkadan vurmak için kaldırdı. Yine; "Dur Arnavud!" deyip onu uyarınca, korkup vurmaktan vazgeçti. Mehmed Emin Efendi hiç arkasına bakmadan yoluna devam etti. Ancak Arnavud vazgeçmeyip üçüncü defa peşinden yaklaştı. "Ne olacak vurma dese de dinlemeyip vururum." dedi. Yine bıçağı kaldırıp vurmak istedi. Bu sırada Mehmed Emin Efendi hiç arkasına dönmeden işin farkına varıp; "Arnavud elin öylece kalsın!" dedi. Bunun üzerine Arnavud"un eli başı üstünde havada dona kaldı. Hiç kıpırdatamıyordu. Kolunu oynatamadığını gören Arnavud, korkuya ve dehşete kapılıp; "Aman efendim! Affeyleyin." diyerek feryada başladı. Bunun üzerine MehmedEmin Efendi; "Bak bre habis, nedir bu senin ettiğin! Bizi görmez mi zannedersin? Bak şimdi ne hale düştün?" dedi. Arnavud; "Aman efendim! Bir daha böyle işler yapmayayım." deyince; "Koy bıçağını beline." dedi. Arnavud bıçağı beline koyup Mehmed Emin Efendinin ayaklarına kapandı. Bundan sonra günahlarına tövbe edip, Mehmed Emin Efendinin sohbetlerine devam etti. Zamanla makbul talebelerinden oldu. Seyyid Yahya Efendi şöyle anlatır: "Babam yeniçeriler ocağına mensub olduğundan, Mora yarımadasının fethi tarihi olan 1715"te kapıkulu talebelerine katıldım. Sonra da İslam askerinin Belgrad"dan dönüşünde İstanbul"da katiplik vazifesi yapmama izin vermeleri üzerine, sabah hocam Mehmed Emin Efendinin huzurundan ayrılıp, Ağakapısı"na gidip, ikindiden sonra dönüyordum. Bu hal üzere devam etmekteyken, 1745 senesi Recep ayında hocam Mehmed Emin Efendinin göğsünde küçük bir sivilce çıkıp, rahatsızlanmasına sebep oldu. Bunun üzerine bizim evi teşrif edip, bir hafta müddetle dostlarımızla kaldı. Göğsünde çıkan sivilceye bazı merhemler sürerek tedavi etmeye çalıştık. Fakat gün geçtikce ağırlaştı. Sonra kendi evlerine döndüğünde, bir sivilce de omuzlarında çıktı. Tabibleri getirip gösterdiğimizde, o sivilcenin şirpençe olduğu anlaşıldı. İhtimamla, dikkatle tedavi etmeye başladık. Aradan kırk elli gün geçti. Fakat bir türlü iyileşme alameti göremedik. Nihayet bu halde iken vefat etti. Vefatını işiten büyük zatlar toplandı. Mehmed Emin Efendinin talebesi olan Baklalı Camii imamı el-Hac Muhammed Efendi o gece bir rüya gördü. Mehmed Emin Efendi, ona rüyasında; "Yarın gel, benim cenazemi yıka!" buyurduğundan, sabahleyin hocalarının evine gelip durumu gördü ve rüyasını anlattı. Himmetzade merhum Abdüssamed Efendinin damadı Ordu şeyhi Abdülhalim Efendi, cenazesini yıkamak için gelmişti. Baklalı Camii imamı Muhammed Efendi bu vazifenin kendisine verildiğini söyleyince, Abdülhalim Efendi gasl işini bırakıp su dökme hizmetini yaptı. Abdülhalim Efendi ile, el-Hac Muhammed Efendi cenazesini yıkayıp kefenlediler. Sonra Fatih Sultan Mehmed Han Camiinde cenaze namazı kılınıp, evinin yakınında Piri Paşa Medresesi önündeki kabristana defnedildi. Mehmed Emin Efendi, İstanbul"a ilk geldiğinde bir ay Piri Paşa Medresesinde kalmıştı ve orayı sevmişti. Ne zaman bu medresenin önündeki mezarlığın yanından geçse durup, orada medfun bulunanların ruhuna Fatiha-i şerife okurdu. Yanındakilere de; "Burada her zaman böyle dua ediniz." derdi. Vefat edince kendisi de oraya defnedildi. Mehmed Emin Efendinin alnı açık ve nurlu, kaşları yay gibi ve araları açık, gözleri iri, parlak ve ela idi. Burnu düzgün ve doğru, yanakları ne etli ne de zayıftı. Bıyıkları ile kaşları aynıydı. Sakalı yuvarlak ve beyazdı. Uzuvları düzgün, yürüyüşü Resulullah efendimizin sünnetine uygundu. Konuşması tatlı ve tesirli, sesi gür olup, Davudi idi. Şefkati çok, yetişmiş ve yetiştiren büyük bir mürşid-i kamildi. Son derece mütevazi davranır ve hallerini daima gizlerdi. Talebeleri ile yakından ilgilenir, müşkillerini çözüp, teselli ve ferahlık verirdi. Meclisinde herkesin anlayışına göre konuşur, her ilmin, her fennin hakikat ve inceliklerinden de bahsederdi. Kıymetli tefsir kitaplarından söz açınca, kitaba bakmadan ibareyi aynen okurdu. Buhari ve Müslim kitaplarındaki hadis-i şerifleri de böylece ezberden okurdu. İbadet ve taatlarını son derece gizlemeğe çalışır, giyinişinde, kıyafetinde hususi bir elbise veya kıyafet giymeyip, bu hususta halkın giydiklerini tercih ederdi. Kendisinden nasihat isteyenlere daima; "Önce şunu iyi bilmelidir: Müminlere önce lazım olan, Ehl-i sünnet ve cemaat alimlerinin bildirdikleri şekilde itikad etmektir. Çünkü doğru itikad, herkes için temeldir. Temel olmayınca bina olmaz. Doğru itikad her şeyden önce geldiği için, önce onu söylüyoruz. Ehl-i sünnet ve cemaat; Eshab-ı kiram, Tabiin ve Tebe-i tabiin efendilerimiz, müctehid imamlar ve kıyamete kadar onlara tam olarak tabi olanlardır." buyurdu. Her sene vasiyetini yazmak adeti idi. Vasiyeti şöyledir: Allahü tealaya hamd, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan şefaatçımız Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, aline (akrabalarına), Eshabına (arkadaşlarına), bütün nebi ve resullere salat, hayır dualar olsun. Allahü tealadan günahlarımın affını ve beni bağışlamasını dilerim. Allah"ım! Beni bağışla. Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusulihi velyevmilahiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minellahi teala ve"lba"sü ba"delmevt Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh (Allahü tealaya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayr ve şerrin Allahü tealadan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye, inandım. Ben şehadet ederim ki, Allahü tealadan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam O"nun kulu ve resulüdür.) Bu şehadet (iman) üzere yaşarız, bunun üzerine ölürüz ve bunun üzerine diriliriz, inşaallah. Allahü tealadan Rab olarak, İslamiyetten din olarak, Muhammed aleyhisselamdan Peygamber olarak, Kur"an-ı kerimden imam olarak, Kabe"den kıble olarak, namaz, oruç, hac, zekat ve Kelime-i şehadetten fariza (farz, emir, vazife) olarak, müminlerden kardeş olarak, Ebu Bekr-i Sıddik, Ömer-ül-Faruk, Osman-ı Zinnureyn ve Ali Murteza"dan imamlar rehberler olarak razı oldum. (Onları bu şekilde beğendim ve kabul ettim). Rıdvanullahi teala aleyhim ecmain. Allahü teala günahlarımızın şefaatçısı Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, O"nun temiz aline ve eshabına, bütün nebilere ve resullere (peygamberlere), onların al (akraba) ve eshabına (arkadaşlarına) salat, hayır dualar olsun. Allahü teala, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin bütün eshabından, dört müctehid imamdan, şehidlerden, salihlerden, evliyadan, takva sahiplerinden, zikredenlerden, büyüklerimizden ve bütün bu yolda bulunanlardan razı olsun. Bu hakir, günahkar, aslen Tokat"ta doğdum. Elli seneye yakın İstanbul"da yerleşmiş bulunmaktayım. İtikadda mezhebim, Ehl-i sünnet vel cemaat olan Ebu Mansur Maturidi"nin mezhebidir. Amelde mezhebim, İmam-ı A"zam Ebu Hanife hazretlerinin mezhebidir. Meşhur, bilinen ismim Muhammed Emin, künyem Ebü"l-Mansur, Ebü"l-Eman"dır. Babam Tokat sakinlerinden Hasan bin Ömer"dir. Sevdiklerime ve dostlarıma vasiyetim şudur: Bu kusurlu kulu hatırlarından çıkarmayıp, Kur"an-ı kerim okuyup, ruhuma hediyeden, hayır duadan unutmayalar. Malımın en temizinden, helalinden yüz kuruşu techiz ve tekfinime ve yirmi iki kuruş iskatıma sarf edeler. Varislerime, ehlime (aileme) vasiyetim şudur: Dostların sözlerine razı olup, mahkemeye gitmeyeler. Birbirine rıza gösterip, mücadele ve muhasama itmeyeler (çekişmeyeler). Herkes biliyor ki, dünya fani, ahiret bakidir. Allahü tealayı zikre, anıp, hatırlamaya çok gayret edip, çalışalar. Çünkü, bütün saadetlerin başı budur. Herkese gönül hoşluğu ile kıyamete kadar hakkımı helal ettim. Kimsede hakkım yoktur. Mürüvvet ve insanlık, kerem, cömertlik, asalet ve yardım odur ki, tanıyan ve tanımayan dostlar ve başkaları dahi ahiret hakkını helal ve hayır duadan unutmayıp, hayır ile iyilikle şehadet edeler. Vesselam. Mehmed Emin Tokadi hazretlerinin; Arapça, Türkçe ve Farsça eserleri vardır. Eserlerinden bir kısmı şunlardır: 1) İrşad-üs-Salikin, 2) Risalet-ül-Etvar, 3) Şerh-ı Kaside-i Askalani, 4) Tuhfet-üt-Tullab, 5) Hulasa-ı Tarikat, 6) Risale-i Ruhiyye, 7) Sıyanet-i Dervişan fi Bahsi Deveran-ı Sufiyyan, 8) Sual-Cevab, 9) Metali" ul-Meserrat Tercümesi, 10) İbn-i Hacer Askalani"nin, Sava"ik-ı Muhrika adlı eserinin tercümesi. 11) İmam-ı Gazali hazretlerinin Risale-i Emanet Tercümesi, 12) Risale-i Süluk, 13) Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretlerinin; "An hayalati ki dam-ı evliyaest" mısra"ı ile başlayan beytini de şerh etmiş, açıklamıştır. Mehmed Emin Tokadi hazretlerinin İstanbul"da insanları irşad ile meşgul olduğu ve insanlara Allahü tealanın emirlerini ve yasaklarını öğretip saadete ermeleri için rehberlik yaptığı sıralarda İstanbul"da Antepli ismiyle meşhur bir vaz hocası vardı. Bu kimse çok inatçı olup, Mehmed Emin Tokadi hazretlerinin büyüklüğüne, evliya ve mürşid-i kamil olduğuna inanmaz ve konuştuğu meclislerde uygunsuz sözler söylerdi. Bir gün bu hoca, Unkapanı"nda bir çeşmede yüzünü yıkıyordu. Mehmed Emin Tokadi hazretleri de oradan geçiyordu. Antepli vaizin yakınlarından biri; "İşte bu gelen, Tokadi Emin Efendidir!" diyerek gösterdi. Antebli vaiz alaylı bir tavırla ona baktı ve birşeyler söyledi. Mehmed Emin Efendi yanlarına gelip selam verdi. Bu sırada Antebli hoca başını kaldırıp; "Bak Şeyh Efendi, benim gözlerim ağrıyor. Bana bir nefes eyle de gözlerimin ağrısı geçsin." diyerek alay etti. Bunun üzerine Mehmed Emin Efendi; "Kör ol!" dedi ve oradan geçip gitti. Antepli hocanın gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı. Mehmed Emin Efendinin talebelerinden bazıları Antepli hocanın yanına yaklaşıp; "Sen hocamıza karşı edepsizlik yaparak alay ettin! O da sana nefes etti. Sen artık kör olursun bunu bilesin." dediler. Antepli hoca yaptığı edepsizliğin farkına varıp Mehmed Emin Efendinin evini öğrenip huzuruna gitti. Ayaklarına kapanıp; "Aman efendim kusurumu affedin." diye yalvardı. Bu yalvarması üzerine; "Hayır söz geri dönmez! Sonra yerine gözümüzün birini vermek gerekir." buyurdu. Antepli hoca bu sözleri işitince, o kadar çok yalvarıp özür diledi ki, Mehmed Emin Efendi; "Hoş! Şimdi hiç olmazsa bari bir nebzecik." dedi. Bundan sonra Antepli hoca on altı ay devamlı göz ağrısı çekti. Daha sonra Mehmed Emin Efendinin duası ile göz ağrısından kurtuldu. Bu hadiseden sonra ona son derece bağlı ve hürmetli, edepli oldu. Hatta meclislerde, toplantılarda ve vazlarından sonra; "Tokatlı Mehmed Emin Efendimiz cennetliktir. Onun ayağının tozu toprağı olayım." der, böylece ona olan inancını ve sevgisini dile getirirdi. Mehmed Emin Efendi, talebelerinden birine yazdığı bir mektupta şöyle buyurdu: "Bu aleme niçin gelindiğini, asıl maksadın Allahü tealaya kulluk olduğunu bilmelidir. Can bedende iken marifetullahı isteyip, dünya ve ahiret seadetine mazhar olmalıdır. Dünya dostu, mal dostu, güzellik dostu ve diğer şeylerin dostu çoktur. Allah dostu, İksir-i azam (her derde deva) gibi nadir bulunan çok kıymetli bir şeydir. Bir nefesde iki nimet vardır. Bunun için her nefese iki şükür lazımdır. Yirmi dört saatte, her saate bin nefes ve her nefese iki şükür olmak üzere kırk sekiz bin şükür olur. Bir insan bütün işlerini bıraksa, şükür şükür diyerek Allahü tealaya hamd ve şükretse yine şükrün hakkını eda edemez. Malum oldu ki, Allahü tealaya şükrün binde birini eda edemez." “And olsun verdiğim nimetlere şükrederseniz nimetlerimi artırırım, nankörlük ederseniz, bilesiniz ki benim azabım çok şiddetlidir.”İbrahim 7 “Allah’a ve Resulüne inandıktan sonra, şüpheye düşmeden, mallarıyla, canlarıyla, cihad edenler işte imanında sâdık olanlar onlardır.” Hucurat 15 “Üzülmeyin, gevşemeyin, inanıyorsanız üstünsünüz.” Âli imran 139 “Allah’a ve Resulüne, itaat edin, birbirinizle çekişmeyin.Sonra içinize korku düşerde kuvvetiniz elden gider, sabırlı olun.Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir” Âli İmran 134 VAAZLARINDA KULLANDIĞI METİNLET. "Habibim Allah sana da, sana güvenip dayanana da yeter.” Bakara Suresinden “Zalimlere en edna meyille meyletmeyiniz.” Bakara Sure’sinden “Sakın Allah’ın kendini unutturduklarından olmayın.” “Ey iman edenler niçin yapamayacağınız şeyleri söylüyorsunuz.” Saff 2 “Allah (c.c) Mü’minlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.” Tevbe 111. "Allah indinde en üstün amel ve ibadet, Allah yolunda mücadeledir, hiçbir amel buna denk sayılmaz.”H.Ş. “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur.” Ra’d 28 “Dostlarım benim zikir nimetimle doyunuz, benimle hoş olunuz iyi biliniz ki benden iyi doyurucu bulamazsınız.” Hadisi Kudsi. “Mü’minlere karşı merhametli, kâfirlere karşı şedid olun. Hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeyin.” Maide 54’ten “Gönlünde zerre miktarı varlık olan Cennete giremez.” Hadisi Şerif “Vatan sevgisi imandandır, kişi kendi kavmini sever.” H.Ş. “Şahsınıza kötülük edeni affedin. Vatana millete mukaddesata kötülük edeni ise asla affetmeyin!” Hz Ali k.a.v. “Millet malından bir şey çalan cehennem ateşinden bir avuç almıştır.”H.Ş. “Doğru bildiğin yolda yalnızda olsan yürü devam et,Allah’a dayan güven, O kendine güvenenleri sever.” “Haklı olduğun davada korkma yardımcın Allah’tır.” “Kendini Allah’a teslim ettin mi! Daha korkma!” “Allah (c.c), dilerse zaman içinde zaman hâlk eder.” “Allah(c.c)bir şeyi murad etti mi göz açıp kapayıncaya kadar bir sürede sebebini hâlk eder.” “Allah istemedikçe yaprak kımıldamaz.Tabanca adam öldürmez , Allah dilerse öldürür” “Kurtuluş için tek çare yalan olsa baş vurma,Helâk olacağını bilsen dahi doğruluktan ayrılma. “Doğrular helak olmadığı gibi yalancılar da felah bulmaz.”H.Ş. "Kurtuluş doğrudadır, sonunda ölüm bile olsa! " "Allah Azizün züntikamdır, er geç intikamını alacaktır." “Bütün hikmetlerin başı Allah korkusudur.”H.Ş "Dilini göstererek” bu başınızın belasıdır, düşünmeden konuşmayın.” “Söz verdiğiniz zaman sözünüzü yerine getirin, vebali vardır. Söz verdiğiniz yere iki eliniz kanda da olsa zamanında gidin.” “Yalanla îman bir arada bulunmaz.”H.Ş. "Allah'ın emri her şeye galiptir, iradesi reddedilmez." “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, korkuda büyük, ümit de!” “Allah rızkı dilediğine genişletip, dilediğine daraltır” Ra’d 26’dan “O’nun izni olmadan, hiçbir meyve vermez, hiçbir kadın doğurmaz.” Fatır 11’den “Büsbütün saadet, Allah yolunda harcanan ömürdür” “Güzel ahlâk sahibi elbette Cennettedir” H.Ş. “Konuştuğun zaman Allah’ı konuş, Susarsan da Allah’ı düşün.” “İbadet ondur, dokuz buçuğu helal lokmadır.” “Vücudunu haramla besleyen cehennemliktir. ”H.Ş. “Yüksek mertebelere büyük zorluklarla vâsıl olunur.” “Bin kerametten bir istikâmet hayırlıdır.” "Akıllı kişinin görüşü keramettir." Hz Ali kav. “Nefis ve şehvetle illetli her akıl sahibine, ilim ve hikmetten faydalanmak haram kılınmıştır” H.Ş. “Oğlum, iç ve huzur ilmini öğren dış bilgilerle yetinme, zira dış bilgilerle yetinenler farkına varmadan helâk oldular.” Ahmed er-Rufâi Hz. “Oğlum bu kapıda hiç kimsenin bir harf çıkarmaya yada eklemeye selâhiyeti yoktur, burada bir baş üstüne borcumuz var.” Haydar Baba Hz. “Ümmetimden bir taife, kıyamete kadar, hiç mağlup olmadan, zaferden zafere koşacaktır. Düşmanların yapmak istedikleri hile ve desiseler onlara zarar vermeyecektir.” H.Ş. “Bir kimse dünyayı ilimle, amelle doldursa Hak esmasına ulaşamaz ancak; bir Mürşîdi Kâmile tabi olması gerekir.” “Çilesini çekmeden atarak, tutarak, kafacığına güvenerek,tevhid ilminden söz etmek şirktir.” “Bir kimse ilmine, ameline, kafasına, ibadetine güvenerek Resûlüllah’ın ve Pîr’in emri olmadan Mürşidlik iddia ederse bütün mahşer halkının hesabını verecektir.” Abdulhakim Arvâsi Hz. “Şikayet ve gönül darlığı, marifet azlığından gelir.” "ilahiler vaazdır, alana nasihat olarak yeter." “Bir mürşîdi zannetme ki bir yaşlı pederdir,Mürşid, gönül iklimini aydınlatan bir erdir.” “Desti âdâdan soğuk su içme kandırmaz seni,Korkma düşman ateşinden yandırmaz seni,Müstâkiym ol Hazreti Allah utandırmaz seni.“ “Bu kapının hekimi de var, hâkimi de var.Herkes güvendiği kadar nasiplenir.” “Sür çıkar, ağyarı dilden,Tâ tecelli ede Hâk.Padişah konmaz saraya Hâne mâmur olmadan.” “Andolsun bir makam isteklisine istediği makam verilmez. Buyuruyor Resulüllah Efendimiz. Tâlip olmayın tâbi olun.” “Halveti yolu gizliliktir, bizim şiarımız da yokluktur.” “Şeriat ölçüdür, fakat tarikat daha ince gider, kılı kırk yarar.” “Enbiya’nın mucizesini açıklaması vacibtir,Evliyanın kerametini gizlemesi vacibtir.” “Dervişime dokunan kefenini hazırlasın, buyuruyor Hazreti Pir” “Tarikat mihenk taşıdır, yıkılacak yapılacak yerlere dikkat edin.Biz sizden bir şey beklemeyiz, kapıya muhalif olmayın gerisine karışmayın.” “Gökten düşenin derdine derman bulunur da,Mürşîd i Kâmil’in gözünden düşene derman bulunmaz.” “Âşıkânın kâbesidir bu makam,Kimki nâkıs gelse burda olur tamam.” Süleyman Nazif. “Sarıl gel dameni ihsanına sen Şeyh Şaban’ın,Harabiden geçip, mamuru âbad olmak istersen.”Hz Pir Şeyh Şabanı Veli “Başkalarının ayıplarını araştırmaktan vazgeç,kendi ayıp ve yanlışlarınla meşgul ol.” “Bu kapıda üç ayı altı ayı geçmez, imtihan oluruz.” "Bir işi murad etme, oldu ise inad etme." "Tarikat baştan aşağıya adaptır." “Söz söyleyen kimse, söylediğini yaşıyorsa, sözü tesir eder, unutulmaz. Yaşamıyorsa, sözünün bir tesiri olmaz.” “Sizden bir ücret istemeyen ve sizi hidayete erdirene uyun” “Âlimin yanında dilini, meşayıhın yanında kalbini koru.” “Sesini yavaş çıkar, bağırıp, çağırma! Seslerin en kötüsü merkep sesidir” Lokman 19 “Yavaş ve yumuşak konuşanı sevmek vacip olur.” “Alim ne incinir ne incitir.Cahil hem incinir hem incitir” “İlim fayda vermez amel olmadıkça, Amel fayda vermez ihlâs olmadıkça, İhlâs da fayda vermez ahlâk olmadıkça...” “Edep bir tâc imiş nuru Hûdâ’dan,Giy ol tacı emin ol her belâdan.” "Şeriat velî kaydetmemiştir ve lâkin livâsıdır (âsâsıdır) velinin elinde şeriat.” “Bildiklerinizle amel ederseniz bilmedikleriniz size ilham olunur.”H.Ş. “Allah’tan korkar, emirlerini tutar, nehiylerinden sakınırsanız, Allah kalbinize bir nur inşirah eder de iyiyi kötüden ayırırsınız.” H.Ş. "Müslümanın ferâseti vardır, bu da Müslümanın ferâsetidir.” “En akıllınız ölümü en çok düşüneninizdir.En güçlünüz ölüme hazırlanandır.” “İbadetin hayırlısı, az da olsa devamlı olandır.” “Ancak hakkından gelebileceğin sözü söyle.” “Sözlerin efdali az ve öz olandır” “Çok söz kalbi öldürür.” “Çok su içmek aşkınızı söndürür”” “Hoş gör ki hoş görülesin” “Her bir usrun(zorluğun) bir yüsrü (kolaylığı) vardır. “Külli şeyleri âsân eden Mevlâ Kerim.” "Bu kapı varlık kapısı değildir, yokluk bizim şiarımızdır." “Allah’ın aziz ettiğini kimse zelil edemez,Zelil ettiğini de kimse aziz edemez.” “Mertebelerin en yükseği kul olmak ve kulluk makamıdır.İnsanın makamı yükseldikçe gönlü alçalmalıdır.” “Şerefsiz yaşamaktansa, şerefinle öl.” “Fitne uykudadır, uyandırana lanet olsun.” H.Ş. “Mazlum en az zalim kadar cesur olmadıkça,zulümden, zilletten kurtulamaz.” Hz Ali k.a.v. “Zalim olma mazlum ol, aldatan olma aldanan ol.” “Azîzim yok ise sende bir liyakat, Ne fayda şeyhinin kerametinden?” “Pehlivan nefsini yenendir.” “Mukadderat hulul edince tedbirler şaşırır.” Hz Ali kav. “Hak’la güreşeni Hak alt eder.” “Mağrurun hasmı Allah’tır.” “Kanaatten büyük zenginlik yoktur.” “Öfke ve şehvet insanı dinden çıkarır.” “Cömertin ayağı kaydı mı, Allah hemen elinden tutar düşürmez.”H.Ş. “Misafir kabul etmeyende hayır yoktur, misafire hizmet ibadettir.” “Haset, öyle bir şeydir ki, ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi,kişinin iyi amellerini yakar yok eder.” H.Ş. “Bir kimse el emeğinden daha güzel bir rızık yememiştir.” “Cömertlik övülmüştür.” Hz Ali k.a.v. “Fukarayı sabirinin duası kabul olunur.” “Sofra başındakilerin çokluğu, yemeğin bereketindendir.” “Şükür, nimetlerin zinetidir.” Hz Ali k.a.v. “Hediyeleşmek aranızdaki sevgiyi artırır.” “Tevazu, insanı yüceltir.” Hz Ali k.a.v. “İhsan, insanı köle yapar, bu yüzden düşmanına bile ikram et.” “Allah sizin namazınıza orucunuza bakmaz, doğruluğunuza bakar. Kişi doğruluğu araya araya doğrulardan yazılır.” “Öyle gözler vardır ki, sözden iyi anlatır, Öyle sözler de vardır ki,nice gözler ağlatır.” “Kelbi Kelbe boğdurur Allah,Velâ havle velâ kuvvete illa bîllah.” “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım. Üzerinize farz olan ilim Kuran ilmidir ehlinden alın.” buyuruyor.Kuran-ı Kerimde en kısa ayet “amiletün nasibeh” “Çalışmış boşa yorulmuş” mürşidi olmayanların hali buna benzer “âvâre kasnak” gibi boşa döner. “Şöhret âfettir”. H.Ş. İmamı Azam Efendimiz “Son iki senemde Cafer i Sadık Hazretlerine yetişmeseydim helâk olmuştum.” Buyuruyor. “Akıl ihtiyaçtan doğar,derdi veren Allah dermanı da verir.” “Batın’ın kılıcı iki ağızlıdır.” “Kul uhdesine düşen vazifesini yapmazsa Allah Teâlâ onu çeşitli belâlarla tasalandırır. H.Ş. “Dün geçti, yarın belli değil bu günü ganimet bilin” , "Sanma şahım, herkesi sen sâdıkâne yâr olur,Herkesi dost mu sandın belki ol âğyâr olur,Sâdıkâne dost mu var sandın bu âlemde,Yâr olur,ağyâr olur,dildâr olur,serdar olur.” “Aşk anlatılmaz yaşanır.” “Aşk olmayanda meşk olmaz.” “Aşkı tatmayan bilmez.” “Râbıtasız zikir yağsız yemeğe benzer.” “Sûret adamı aldatır.” “Uydum kalabalığa olmaz,her nefesin hesabı var.Herkes gafletteyken sen uyanık ol. Her nefese üç sual var, bir rivayette yedi suâle kadar sorgu var, ona göre, nefesinizi boşa harcamayın” “Ahir zamanda ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılır yetmiş ikisi helâk olur Ancak Fırkayı Nâciye kurtulur.” “Benim ümmetim yaz yağmuru gibidir. Bereket (Hayır) başında mıdır sonunda mıdır? bilinmez.” Hadis-i Şerif. “El ele vermiş birlik olmuş kimselerin yardımcısı Allah’tır.Tefrikaya düşenden de artık yardımını keser.” H.Ş. “Mü’minin, mü’mine gıyabındaki duası red edilmez.” “Kendin için istediğini din kardeşin içinde istemedikçe kâmil îman etmiş sayılmazsın.” H.Ş. “Birbirinizi sevmedikçe tam îman etmiş sayılmazsınız,îman etmedikçe de cennete giremezsiniz.”H.Ş. “Kişi arkadaşının dini üzeredir.” “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” H.Ş. “Mağrib’teki bir kardeşin ayağına diken batsa Maşrık’takinin duyması gerekir.” “Mü’min, mü’minin kardeşidir ona zulmetmez gıyabında hakkını korur yaşamasına yardım eder.” H.Ş. “Hiçbir menfaat beklemeden kardeşin kardeşe yaptığı duayı Allah (c.c) reddetmez.” “Kardeşlerden incinirseniz, aleyhlerinde konuşmayın, gece teheccüd namazına kalkın o kardeşe de duâ edin.” “Buraya gelip danışmadan dini konularda her duyduğunuza inanmayın.” “İki şey yol kesicidir. Birisi yüzüne karşı bir kimseyi methetmek, diğeri de tenkitte ileri gitmektir.” “Anne ve babasına hürmet eden dünyada da, ahirette de bunun karşılığını görür. “Özür dileyeni affetmek dinimizin emridir.” “Meclislerde konuşulanlar size emanettir, onları iyi muhafaza edin.” “Gelen gün kârımıza” der hep geleceğe bakar, güzel şeyler hayal ederdi. “Gıybeti dinleyen, gıybeti yapan gibidir.” “Sevdiğiniz insanlara güler yüzle selam verin, sadakayı cariyedir.” “Aranızdaki işleri istişare ederek görüşün, istişare eden yanılmaz buyrulmuştur. İstişare eden isabet eder, istişareye uymayanda da hayır yoktur. İstişare için danışıldığınızda Allah için doğruyu söyleyin. Eğer doğruyu söylemezseniz, emanete hıyanet etmiş olursunuz.” “Kişi dilinin altında gizlidir.” Hz Ali k.a.v. “Haksızlık önünde eğilmeyiniz, hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.”Hz Ali. “Allah’tan korkmayan, kuldan utanmaz.” Hz Ali k.a.v. “Kardeşlere yemek yedirmenin mükafatı sınırsızdır.” “Birbirinizle tartışmayın, cedelleşmeyin iyi amellerinizi götürür. Kardeşin kardeşle cedelleşmesi günah olarak yeter.” “İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır.” Hz Ali k.a.v. “Verdiğin sözden dönme, ahdine hıyanet etme, düşmanın bile olsa aldatma.” Hz Ali k.a.v. “Allah’a dayanan kimse hiçbir zaman yıkılmaz.” Hz Ali k.a.v. “Mesul olduğunuz şeyle meşgul olun.” Hz Ali k.a.v. “Söylemediğin sürece sır senin esirindir. Eğer söylersen sen sırrın esiri olursun.” “Şüphelilerden kaçınan kimse dinini ve faziletini tamamlamış olur.” “Kötülük eden kimseye iyilikle muamele etmek büyük fazilettir.” “Sadaka belâları defeder.” “Belâ sadakayı geçemez.” “Güzel tebessüm sadakadır.” “Dua inzal olmuş olacak, bütün belâları def eder.” H.Ş. “Dua ibadetin iliğidir, özüdür.” “Dua mü’minin silâhıdır.”İnsanoğlu hayra dua ettiği gibi şerre de dua etmektedir. Buyruluyor, onun için dua ederken yarabbi “muradınla muradımı bir eyle” diye dua edin. “Şeriatte senin ki senin benim ki benim,tarikatta benimki de seninki de senin,hakikatte ne senin ne benim hepsi Allah’ındır.” “Herkesi kendine göre değil,Kendi terazisine göre tart” Hz Ali k.a.v. “Müslüman her yerde temiz ve intizamlıdır” “Dervişlik olsa idi tâc ile hırka,Biz de alırdık otuz beşe kırka.” Yunus Emre. “İbadetin temeli tahâret ve güzel abdesttir” “Bir damla sirke bir teneke balı bozar.” “Bir kötünün yedi mahalleye zararı olur.” “Ey Ashabım, siz dinin onda dokuzunu yaparsanız Cennet’e girersiniz. Ahir zamanda benim kardeşlerim gelecekler onlar dînin onda birini yaparlarsa Cennet’e girecekler. Kardeşlerimi özledim.” Hadis-i Şerif. “Ümmetimin âlimleri, Benî İsrail’in peygamberleri gibidir.”H.Ş. “Şu anda benim sünnetimi devam ettiren iki yol var.Birisi Kuran ı Kerim, diğeri benim Ehli Beytim’dir.” Hadis-i Şerif. “Sizin kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi, kadınlarında sizin üzerinizde hakları vardır. Onlara nazik davranın Allah’ın yarattığı şekle uygun davranın.”H.Ş. “Bir kadın kocasına ismiyle hitap ederse o eve lânet yağar,Bir erkek hanımına ismiyle hitap ederse, o eve rahmet yağar.” H.Ş “Bir kavme benzeyen ondandır.” H.Ş. “Bir kimse sapık bir kavmin yaptığını yapmasa da benimsese;onlarla haşr olunur, onlarla hesap verir.” H.Ş. “Niceler geldiler bu virâneyi tamir için, bir yanını yaparken, bir yanı oldu harap.” “Bu dünya geçici ve aldatıcıdır. Âhiret daha hayırlı ve bâkidir” “Dünya sevgisi bütün belâların başıdır.” “Dünya aldatır, zarar verir, çeker gider.” “Dünya senin bineğindir üzerine iyi binersen seni taşır hizmet eder, O senin üzerine binerse seni helâk eder.” "Dünya bir cifedir, ona tabi(talip) olan köpektir." "Uyku sevgisi, rahatlık sevgisi ve taam Sevgisinden Allah’a sığınırım." “Dolu mide ile sıhhat olmaz. Az yiyin hasta olmayın.Seyahat edin sıhhat bulun.”H.Ş. “Hastalıkların başı midedir. Devaların başı perhizdir.”H.Ş. “Sol eliyle yenileni kusmak gerekir.” H..Ş. “İstişare eden yanılmaz.” H.Ş. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” H.Ş. “Harabat ehline hor bakma şâkir,Defineye mâlik viraneler var.” “Define yıkık yerde olur.” Mevlâna Hz.Mevlâna’dan bahsedince O; “Peygamber değil, ama kitabı var.” Hazreti Pîr için ise; “Kur’ân ı Kerim’de O’na dair bir işaret vardır.” Buyuruyor. “Kimsenin âhı kimsede kalmaz, dedesinin yediği ekşi elma torununun dişini kamaştırır.” “Başınızdaki emir, kuru başlı, kıvır kıvır saçlı, siyah Habeşli bir köle de olsa; masiyet emretmedikçe itaat edin.” H.Ş. “Zulm ile âbad olanın, âhiri berbat olur.” “Tütün içenin îmanı firar eder.” “Necat ül Mü’minin isimli eserinde Of’lu Mehmet Emin Efendi sigaranın haram olduğunu 20 madde de şer’î delillerle ispat etmiştir.” “Bidat işlemeye devam eden kimse gün gelir imandan soyunur.” “Ümit var olun,bu hengâme içerisinde.En gür sedâ, İslâmın Sedâsı olacaktır.” “Öyle bir zaman gelecek ki insanlar ülke ülke dolaşacaklar da, zekat verecek kimseyi bulamayacaklar.” H. Ş. “Bir menkîbe anlat bizi kandır, Anlat ki hepsi yalan, hepsi yalandır.” “Bu alçaklara, bu dünya gibi bir dünya daha vereceğiz, yeter ki,bir parmağını ateşe sok desek yapamazlar ama ahmaklıklarından bütün vücutlarını ateşe atarlar da farkına varmazlar.” “Bizim kardeşlere de o an gelip çattı mıydı, öbür taraftaki makamını gördükten sonra bu dünya gibi bir dünya daha versen dönüp bakmazlar.” "Ümeranın hayırlısı ulemayı ziyaret edendir, Ulemanın şerlisi ümerayı ziyaret edendir." "Fakirlik ateşten bir gömlektir giyebilene aşk olsun,Zenginlikte ateşten bir gömlektir onu da giyebilene aşk olsun." “Aramakla bulunmaz, yine arayan bulur.” “Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer.” “Soru ilmin anahtarıdır, siz manalı bir söz açacaksınız ki, manalı bir sohbet olsun.” “Sabaha kadar da başınızı secdeden kaldırmasanız, aile efradınıza sahip çıkmadıktan sonra, boşuna uğraşmış olursunuz.” “Sizden üç şey isteniyor. Biz sizin çetelenizi tutmuyoruz. 1-İbadet ondur, dokuz buçuğu helal lokmadır. Memursan masana, Esnafsan kasana, Amele isen alın terine dikkat et. 2-İslami ilimler öğrenilecek, asgari 32 farz. Öğrendikleri ile amel edilecek, amelsizlik yok. 3-Başınızdakilere inanın, ağzından çıkana güvenin, gerisine karışmayın.” “Necip Türk Milleti, Cenabı Allah bu milleti meccanen ayakta tutuyor.” “Rızaya razı ol eğer Hak’ka kul isen.” “Dünya ve Ahiret hayatını müsavi şekilde, at başı götürmek gerekir. Ne dünya için Ahireti terk edin ne de Ahiret için dünyayı terk edin.” “Başınıza gelen musibete sabrediniz, sabredenler felaha ermiştir. Bela ne kadar büyükse ecir de o kadar büyüktür.” “Üzerinize elzem olmayan işlere karışmayın.” “Elhamdülillah, biz bu kapıda körü körüne değil, görerek ve bilerek yürüyoruz.” “Kötü arkadaş yırtıcı kaplandan tehlikelidir. Şeytan ne ki, bir euzü besmele çeksen dağılır gider.Kötü arkadaş kovsan da gitmez.” “Zuhuratla amel olur mu? sorusuna; zuhuratla amel olmaz, zuhurattan istifade edilir. Ehline anlatılır. Ehlinin tabirine göre, vereceği hükme, yapacağı yoruma göre hareket edilir.” “Ders alıp da aleyhte bulunmayan, gelip gitmese de dersli sayılır. Tenkide başlar, aleyhte bulunursa; iflah olmaz, kapı bile kurtaramaz.” “Allah c.c bu Milleti seviyor. Bu Milletin sahibi Cenabı Allah sahip çıkıyor. Eğer bizi idare edenlerin kusurlarına baksa yer ile yeksan olmamız gerekirdi.” “Bu Millete zarar verenlere bu çuvalın ağzı açık iken bunun dibini kim deldi diye hesabı sorulacak.” “Kardeşlere kızmak yok, küsmek yok, beddua etmek yok, ancak dua edeceğiz, kin tutmayacağız.” “Bir insanı tanımak için; şu beş şeye bakılır. 1-Mevki ve makam vereceksin. 2-Evinde misafir kalacaksın. 3-Yol arkadaşlığı yapacaksın. 4-Anasına babasına itaatine bakacaksın. 5-Alışverişte sözüne bakacaksın.” “Bir kardeş seccadesine rabıta ile devamlı oturursa vasılı illallah olur.” “Her bildiğin doğru da olsa, her doğru her yerde söylenmez.” “Aşığa Bağdat sorulmaz.” "Altın kalemle yazsın bunu yazan, Kendi kuyusunu kazar başkasına kuyu kazan." "Kendisi himmete muhtaç dede,Nerde kaldı gayriye himmet ede." "Derya da olsanız, katre gibi görünün." “Geçme namerd köprüsünden ko aparsın su seni,Yatma tilki gölgesinde ko parçalasın aslan seni.”Yavuz Sultan Selim. “Cihanı âleme padişah olmak bir kuru kavga imiş.Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş.” Yavuz Sultan Selim. Mekke'de İmam-ı Rabbani Hz.'nin oğlunun talebesine (Ahmet Yekdes Cüryani Hz.) talebe olmuştur. 3 sene sonunda hocası artık İstanbul'a gitmesini istemiştir. Kendisinden son bir arzusunun olup olmadığını sormuştur. Mehmet Emin Tokadi Hz.'de hocasından dua istemiştir: "Benim vefatımdan sonra kabrime gelip bir fatiha okuyanın vücudu cehennem ateşinde yanmasın." Bu dua isteği karşısında hocasına şu hadiseyi hatırlatmıştır : "Birgün Resulallah Efendimiz (s.a.v.) 'in yanına Cebrail (a.s.) gelir. 'Ya Resulallah Ebu bekir'in (r.a.) 1 saatlik ibadeti 70 senelik ibadet hükmüne geçer' dedi. Resulallah Efendimiz (s.a.v.) hemen Ebu bekir (r.a.) Efendimizi çağırdı. Geldiklerinde 'Evde ne yapıyordun?' diye sordu. Ebu Bekir Sıddık (r.a.) şöyle cevap verdi. 'Ey Allah'ın Rasulu. Hatırıma şöyle şu gelmişti. Hakk Teala cenntei ve cehennemi yarattı. Her ikisinide dolduracağını takdir etti. Ya Resul Allah bende evde Hakk Teala'dan vücudumu cehennemi dolduracak kadar büyük yapmasını diledim.'" Hocası kendisine şunları söyledi :" Vasiyet etki vefatından sonra kabrini kolay bulunacak bir yere yapmasınlar. Virane bir yere defnetsinler. Kimse bilmesin. Ancak, nasibi olanlar gelip bulsun, dua etsinler. Unkapanından Galata köprüsüne doğru inerken solda Zeyrek yokuşunda bulunan Soğukkuyu Piri Paşa Medresesi kabristanı (UNKAPANI SGK BİNASININ YANINDAKİ YOKUŞ) Fatih ilçesinin Zeyrek semtinde yer alan kabir, İMÇ Çarşısı'nın karşısında bulunuyor. Fatih istikametine giden yolun sağ tarafından çıkan yokuş, Tokadî Hazretleri'nin kabrine ulaştırıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli