13 Eylül 2014 Cumartesi

KİRA KAPİTÜLASYON Rödovans

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ Rödovans sözleşmesinde ruhsat sahibi olan madenci işletme iznini devretmekte ve bunun karşılığında rödovans bedeli denen pay almaktadır. Adliye mahkemeleri yerinde olarak, rödovans sözleşmesine Borçlar Yasası'ndaki hasılat kirasına ait hükümleri uygulamaktadırlar dareye her ton üretilen kömür başına veya bu kömüre dayalı elektrik üretiminde üretilen beher kwh başına ödenen bedeldir. ingilizcesi royalty'dir. fransızca kiralama geriye döndürme. rödovans sözleşmesinde, ruhsat sahibi olan madenci işletme iznini devretmekte ve bunun karşılığında rödovans bedeli denilen pay almaktadır.kendisinin çalıştırması ekonomik görünmeyen ve yatırım yapılması düşünülmeyen sahalardaki rezervlerin özel sektöre belli bir ücret karşılığında kiralanması. denetimsiz maliyet düşürülmesi. devletin çeşitli standartlar ile gerçekleştiği maden işletmeciliğini özel sektörde anlaşma yaptığı bir şirkete devredip üstünden işletim için aldığı paydır. devlet standartlar gereği kağıt üstünde bu işi pahalıya mal edince özelleştirerek kar sağlıyor. ama maden yine devletin madeni. alım satım yok. Kapitülasyon, bir ülkenin vatandaşı olan ya da olmayan kişilere ülkenin hükümdarı tarafından verilen ayrıcalık hakkıdır. Kapitülasyon kelimesinin kökeninde Latince caput (baş) sözcüğü vardır. Geniş anlamıyla kapitülasyon baş eğmek, teslim anlaşması yapmak anlamlarını taşır. Tarihte kazandığı özel anlamla kapitülasyon, bir ülke tarafından başka bir ülkenin vatandaşlarına verilen ticari ayrıcalıklar bütünüdür. Osmanlı Devleti tarafından Yükselme Dönemi'nden imparatorluğun dağılışına değin Avrupa devletlerine çeşitli kapitülasyonlar verilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancılara verilen ekonomik, adli, idari vb. hak ve ayrıcalıklardır. Kapitülasyon kelimesi Latince "şartlar, fasıllar, maddeler" anlamına gelen "capitula" sözcüğünden türemiş olup "teslim olma" anlamı galat-ı meşhurdur. Osmanlı Devleti'nin verdiği kapitülasyonların çoğu iki taraf için geçerli olsa da ekonomisi güçlü olan taraf kapitülasyonlardan fayda sağlarken ekonomisi zayıf olan taraf kapitülasyonlardan zarar görmüştür.[1] Osmanlı Devleti'nin verdiği kapitülasyonlara örnek olarak Osmanlı kentlerinde örgütlenebilme hakkı, yabancıların kendi aralarındaki anlaşmazlıklarda konsolosluklara yargı yetkisi tanınması, Osmanlı topraklarında seyahat, taşımacılık ve satış serbestliği, Osmanlı sularında gemi işletme hakkı verilebilir. Osmanlı vatandaşları da Avrupa devletlerinde, bir Avrupalının Osmanlı ülkesindeki sahip olduğu haklara sahipti. Ancak Osmanlı ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayanmaktaydı ve Avrupa ülkelerinde ticaret yapacak herhangi bir kesimi yoktu. Ayrıca Avrupalı devletler kendileri Osmanlı Devleti'ne mal ihraç ederken gümrük vergisi ödememelerine karşın, Osmanlı malları ithal edilirken gümrük vergisi alıyorlardı. Yani fiilen Osmanlı Devleti'ne bir avantaj getirmiyordu.[2] Bir-- İlk kapitülasyonlar Macaristan, Sırbistan ve Akdeniz kıyısındaki Arap ülkeleri tarafından verildi. Bu devletlerin amacı ticareti kendi ülkelerine çekmekti. 15-16. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu da aynı nedenlerle Venedik ve Cenevizlilere kapitülasyonlar vermişti. İki-- 15. yüzyılda Hindistan'a deniz yolunun keşfi üzerine başladı, zamanla Avrupa'nın merkantilist politikasının aracı haline geldi. Kapitülasyonlar 1740 yılında I. Mahmut ve XV. Louis arasında yapılan bir anlaşmayla sürekliliği olan devletlerarası bir ticaret sözleşmesine dönüştü. Bu evre sırasında Osmanlı hâlâ kendine yeterli bir ekonomik birimdi. Üç-- Bu evre, "eşitsiz mübadele"yle başladı. 19. yüzyıldaki sanayi devrimi her şeyi değiştirdi. Osmanlı ve Avrupa arasında artık bir nitelik farkı doğmuştu. Osmanlı topraklarını Avrupa'ya tek bir pazar olarak açan 1838 ticaret anlaşması yalnızca bir ticaret değil aynı zamanda ileri düzeyde bir kapitülasyon anlaşmasıydı. İhracat yasağı ve devlet tekelleri kaldırıldı. Yabancı tüccarlar yerli tüccarlarla aynı haklara sahip oldu. Bundan sonra Osmanlı artık mamül mal üretemeyecek, kumaş yerine iplik, iplik yerine ham pamuk ya da yün hatta pamuk kozası satar hale gelecektir. Yabancıların ayrıcalıkları zamanla gayrimüslim Osmanlılara da tanındı. Osmanlının borçlanmaya başlaması kapitülasyonlarla birleşince, Osmanlı kendisini önce Düyun-u Umumiye'ye teslim etmiş, ardından yabancı şirketlere çok büyük imtiyazlar vermiş (demiryollarının işletilmesi gibi) ve sonunda Sevr Antlaşması'nın Osmanlının tüm maliyesini elinde tutacak olan bir Maliye Komisyonu kurulmasını öngören 232. Madesini kayıtsız şartsız kabul etmiştir. Kapitülasyonları kaldırma sözü Kurtuluş Savaşı'ndan önce 1856'da alınmıştır. Ancak, Osmanlıya verilen bu söz hiçbir zaman yerine getirilmemiştir. İttihat ve Terakki'nin 1911 yılında kaldırdığı kapitülasyonlar Sevr Anlaşması ile daha da güçlü bir şekilde Osmanlı Devleti'nin sırtına bindirildi. Kapitülasyonlar Kurtuluş Savaşı sırasında Sovyetler Birliği ile yapılan 28 Mart 1921 Anlaşmasının 7. Maddesiyle "geçersiz ve kaldırılmış" sayıldı. Kapitülasyonların gerçek anlamda kaldırılması ise Lozan Antlaşması'yla olmuştur. Kiraya vermek, menfaatin satımı yararlanılması şer`an mübah olan bir şeyden, bir bedel karşılığında belli bir süre yararlanmak üzere yapılan akit. Aynı kökten gelen isti`câr ise kira ile tutmak anlamındadır. Icârede akdin konusu yararlanma olup, konu bakımından ikiye ayrılır. 1- Herhangi bir menkul veya gayr-i menkulden yararlanmak üzere yapılan kira sözleşmesi. Bina, elbise ve hayvan kiralama gibi. 2- Insanın, başkası için çalışması üzerine yapılan kira sözleşmesi ki, buna "iş akdi" veya "hizmet sözleşmesi" denir. Ücret veya maaş karşılığı işçi yahut memur çalıştırmak, sanatkâra ücretle iş yaptırmak gibi. Bir şeyin aynını (kendisini) istihlâke yönelik icâre akdi geçerli değildir. Ağaç ve üzüm bağlarını meyvesi; hayvanı sütü, yağı veya yapağısı için kiralamak gibi. Yine altın, gümüş, nakit para, yiyecek ve içecek maddeleri gibi kendilerinden yararlanmak ancak tüketmek suretiyle mümkün olabilen şeyler de kira akdine elverişli değildir. Çünkü icârede akdin konusu, şeyin kendisi değil, o şeyden yararlanmadır. Bu "kendisinden aynı devam etmekle birlikte yararlanmak mümkün ve caiz olan her şeyin, kira akdine konu olması da mümkündür" şeklinde ifade edilebilir (el-Kâsânî, Bedâyîu`s-Sanâyi`, l V, 174; Ibnü`l-Hümâm, Fethu`l-Kadîr, VII, 145; Ibn Âbidîn, Reddü`l-Muhtâr, V, l; Ibn Kudâme, el-Muğni, V, 398; Mecelle, mad., 421). Kira akdinin caiz oluşu Kitap, Sünnet ve icmâ delillerine dayanır. Kur`an-ı Kerimde şöyle buyurulur: "Onlar sizin için çocuklarınızı emzirirlerse, onlara ücretlerini veriniz" (et-Talâk, 65/6). Allahü Teâlâ, Şuayb (a.s)`ın iki kızından hikaye ederek, şöyle buyurdu: "Iki kadından biri; babacığım, onu ücretli olarak tut. Çalıştırdığın işçilerin en iyisi bu güçlü ve güvenilir kimsedir, dedi. (Şuayb a.s) dedi; Şu iki kızımdan birisini, bana sekizyıl ücretli çalışman şartıyla-ki süreyi on yıla tamamlarsan bu senin bileceğin iştir. Sana nikahlamak istiyorum" (el-Kasas, 28/25-27). Bizden önceki şeriatlar neshedilmedikleri sürece bizim için de geçerlidir. Bundan dolayı Musâ (a.s)`ın Şuayb (a.s)`a kira ile çalışması bizim içinde geçerli bir şeriattır. Hadislerde şöyle buyurulur: "Işçiye ücretini teri kurumadan önce veriniz" (Zeylaî, Nasbu`r-Râye, IV, 129 vd.; el-Heysemî, Mecmau`z-Zevâid, IV, 97; eş-Şevkâni, Neylü`l-Evtâr, l V, 292). Burada ücreti verme emri, kira akdinin sahih olduğunu gösterir. "Bir isçiyi kiralayan kimse ona vereceği ücreti bildirsin" (Nesâî, Imân, 44; Zeyd b. Ali, Müsned, H. No: 654; Zeylaî, a.g.e, IV, 131; eş-Şevkanî, a.g.e, V, 292). Saîd b. el-Müseyyeb`in Sa`d (r.a)`dan naklettiğine göre, Sa`d şöyle demiştir: "Biz araziyi iyi ürün veren kısmı karşılığında kiralıyorduk. Rasûlüllah (s.a.s) bizi bundan alıkoydu ve bize bunları altın veya gümüş para karşılığında kiralamamızı emretti" (Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvud, Nesâî`den naklen es-Sevkânî, a.g.e, V, 279). Ashab-ı Kiram, icâre akdinin caiz olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Çünkü insanların bu akde ihtiyacı vardır. Eşyanın satımı caiz olunsa, yararlanmak için kiralanmasının da câîz olması gerekir (es-Serahsî, a.g.e, XV, 74; Ibnü`l Hümâm, a.g.e, VII, 147; el-Kâsâni, a.g.e, IV, 173; Ibn Rüşd, Bidâyetü`l-Müctehid, II, 218; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, 1, 394; Ibn Kudâme, el-Muğnî, V, 397). Meydana gelme (in`ikad), yürürlük (nefâz), sıhhat ve lüzum şartları, meydana gelme şartları; akdi yapanlarla, akdin kendisi ile ve akdin yeri ile ilgili şartlar olmak üzere üçtür. Kira akdi taraflarının, temyiz kudretine sahip olması gerekir. Akıl hastaları, gayrı mümeyyiz küçükler kira akdi yapamaz. Ancak Hanefilere göre mümeyyiz küçük çocuk kira veya iş akdi yapsa, eğer tasarrufa izinli ise ve bu akitler onun lehine ise, geçerli olur. Şâfiî ve Hanbelîlelere göre ise bu gibi akitlerde akıl ve buluğ şarttır (Ibn Kudâme, el-Muğnî, V, 398). Kira ve iş akdinde tarafların rızası şarttır. Çünkü bu akit, temelde satın akdine benzer. Akdin konusunun anlaşmazlığa yol açmayacak ölçüde belirli olması gerekir. Kira ve iş akdinde, akdin konusu yararlanmadır. Yarar yönü belirsiz olursa akit sahıh olmaz. Çünkü bu, teslime ve teslim almaya engel olur. Akdin konusunu bilmek, yararlanmanın yerini, konusunu, süresini; sanatkâr veya işçi kiralamada yapılacak işi açıklamak suretiyle meydana gelir (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 176; Ibn Kudâme, el-Muğnî, V, 398; es-Serahsî, a.g.e, XVI, 43; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 396, 401). Islâm hukukçularının çoğunluğuna göre kira akdi, uzun olsun kısa olsun, herhangi bir süre için geçerlidir. Çünkü süre belli olunca, bu süre içinde yararlanmanın miktarı da bilinmiş olur. Ancak vakıf mallar bundan müstesnadır. Tercih edilen görüşe göre, bunlarda uzun süreli kiralama caiz olmaz. Çünkü kiracı, süre çok uzayınca mülk iddiasında bulunabilir. Bu süre gayrı menkullerde üç, menkullerde bir yıldır. Yetimin malınıkiralamada da aynı hüküm uygulanır (Ibnü`l-Hümâm, a.g.e, VII, 150). Kira akdi, bilirkişinin kanaatine göre, kiralanan şeyin var olabileceği süre için geçerli olur. Bundan daha uzun süreyi kapsamaz. Çünkü buna Islâm`da delil yoktur (eş-şîrâzî, el-Mühezzeb, l, 396; Ibn Kudâme, a.g.e, V, 401). Aylık kiralamalarda kira akdi ilk ay için geçerli olur. Diğer aylara girildikçe, akit yenilenmiş bulunur. Yıl üzerinden yapılan akitlerde de uzama bu prensibe göre olur. Alış-verişte parayı verip hiç konuşmadan malı teslim alma, fiyatı belli olan mallarda karşılıklı rıza anlamına geldiği gibi, kira akdi de süre bitince önceki şartlara göre kendiliğinden uzamış olur. Tarafların süre sonunda akdi feshetmemesi veya yeni şartlar öne sürmemesi akit sırasındaki şartlara göre kira akdinin devamına razı olduklarını gösterir (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 182; Ibn Kudâme, a.g.e, V, 409). Iş akdinde ayrıca yapılacak işin de belirlenmesi gerekir. Işverenin işçiden yararlanma şekil ve miktarı şartlara ve örfe göre olur. Ayrıca yapılacak işin meşrû bir iş olması da gerekir. Şart ve örf yoksa işçiye zarar vermeyecek bir yol izlenir. Işçiden yararlanma, işin türünün ve çalışma süresinin birlikte beyanı ile belirli hâle gelir. Ebû Hanîfe (ö. 150/767), Imam Şâfiî (ö. 204/819) ve bir rivayetle Hanbelîlere göre çalışma süresinin belirlenmesi yeterli olup, ayrıca yapılacak iş miktarının belirlenmesi caiz olmaz. Aksi halde iş akdi fâsit olur. Ebû Yûsuf (ö. 182/798)`a, Imam Muhammed (ö. 189/805)`e, Mâlikîlere ve bir rivayette Hanbelîlere göre, süre ve iş miktarı bir arada belirlenebilir (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 184, 185; eş-Şîrâzî, a.g.e, I, 396; el-Fetâvâ`l-Hindiyye, IV, 410, 445, 456, 470; ez-Zühaylî, el-Fıkhu`l Islâmî f; Uslûbihi`l-Cedîd, Dımaşk (t.y), I, 555, 556). Kira akdinde yararlanmanın meşrû olması gerekir. Oturmak için ev, ticaret için dükkân, naklıye için araç kiralamak gibi. Haram bir iş yaptırmak için kira akdi caiz olmaz. Zulmen bir adamı dövdürmek veya öldürmek kumar oynatmak ve benzeri işler için adam kiralamak caiz değildir. Yine bir zimmî (Hristiyan, Yahudi) Islâm ülkesinde bir müslümanın evini veya dükkânını şarap satmak veya kumar oynatmak için kiralasa, bu akit geçerli olmaz. Çünkü bu ma`siyet için kiralama otur. Ancak Ebû Hanîfe`ye göre, evi ibâdet (kilise) amacıyla kiralarlarsa bu caiz olur (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 176; es-Serahsî, a.g.e, XVI, 38; Ibn Kudâme, a.g.e, V, 503). Kira konusunun, kiralayanın üzerine farz veya vacipgibi bizzat yapması gereken bir amel (ibâdet) olmaması gerekir. Bu yüzden; namaz, oruç, hac, imamlık, müezzinlik ve Kur`an öğretimi ibadet ve tâatler için adam kiralamak başlangıçta caiz görülmemişken, Hanefîlerde din görevliliği, 13. Miladî yüzyıldan itibaren, emeğin veya boş zamanın ücret karşılığı kiralandığı bir statüye kavuşmuştur. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri ise İslam`ın başlangıcından itibaren imamlık, müezzinlik, müftülük gibi hizmetlerin ücret karşılığı yapılabileceğine fetva vermişlerdir (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 184; el-Fetâvâ`l Hindiyye, IV, 448; el-Mâverdî, el-Ahkâmü`s-Sultâniyye, Çev.: Ali Şafak, s. 210; Ibn Kudâme, a.g.e, VI, 5, VII, 317) Kira bedelinin, kira konusu cinsinden bir menfaat olmaması gerekir. Bir evde oturma karşılığı, kendi evinde oturtma, hizmet karşılığı hizmet, binme karşılığı binme, ekip-biçme karşılığı ekip biçme gibi. Hanefîlere göre bu fâiz (riba)`e yol açar. Çünkü onlar nesîe (vadeye bağlı) ribada, akdin haram oluşuna elverişli olarak, yalnız cins birliğine itibar ederler. Kira akdinde yararlanma parça parça (zaman ilerledikçe) meydana geldiği için akit sırasında henüz mevcut değildir. Bu yüzden taraflardan birisinin kabzı (teslim alması) gecikir ve nesîe ribası gerçekleşir. Şâfiîlere göre ise, cins birliği, tek başına ribâ sebebiyle akdi haram kılmaz (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 194). Resûl-i Ekrem (sav)'in, "Müslümanın her şeyi diğer Müslümana haramdır; kanı, malı, ırzı. Bu yüzden Müslüman, İslâm dininin himayesi altındadır. Bu konuda zimmet ehli (gayri müslimler) olanlar da Müslüman gibidir"(1) buyurduğu malûmdur. Kira akdi; ihtiyaç halinde ve belli bir bedel karşılığında, menfaat elde etmek için meşrû kılınmıştır. Cemiyet hayatında kira (icâre) hukuku sürekli gündemde olan bir meseledir. İcâre (lügat yönünden) "fiale" ölçüsünde "ecir"den alınmıştır. Menfaat bedeli, ücret gibi manalara gelir.(2) İslâmi ıstılâhta, "Malûm ve meşrû bir menfaati, belirli bir ücret karşılığında elde etmektir" şeklinde tarif edilmiştir.(3) Bir şeyin aynını (kendisini) tüketime yönelik icare akdi geçerli (sahih) değildir. Bu noktada ticaret (alışveriş) gündeme girer. Yani o mal, bizzat satın alınır ve tüketilir. İcârede (kiralamada) üzerinde anlaşma yapılan şey menfaattir.(4) İslâm ulemâsı, "Kendisinden ayn'ı devam etmekle birlikte faydalanmak mümkün ve caiz olan her şeyin kira akdine konu olması mümkündür" hükmünde ittifak etmiştir.(5) Ağacın meyvesi, hayvanın sütü veya yağı için kira geçerli olmaz. Zira bunlardan faydalanmak için, bizzat kendisini (aynını) tüketmek şarttır. Yine altın, gümüş, nakit para gibi; kendilerinden faydalanmak ancak harcamak suretiyle mümkün olabilen mallarda kiralama söz konusu olamaz. Genel kaide budur. Kira akdinin sebebi faydalanma (menfaat) olup, konu bakımından ikiye ayrılır. Birincisi: Herhangi bir menkûl veya gayr-i menkûlden faydalanmak üzere yapılan kira sözleşmesidir. Bina, elbise, hayvan ve ulaşım vasıtaları (otobüs, kamyon, taksi vs..) kira sözleşmesine konu olabilir. İkincisi: İnsanın, başkası için çalışması üzerine yapılan kira sözleşmesidir ki, buna "iş akdi" veya "hizmet sözleşmesi" denilir. Ücret ve maaş karşılığı çalışmak, herhangi bir sanatkâra ücretle iş yaptırmak gibi... Resûl-i Ekrem (sav) ve Hulefâ-i Raşidiyn döneminde kira (icâr) muamelesinin iki şekli de gündemdedir. Bu sebeble müctehid imamlar, kira (icare) akdinin caiz olduğu konusunda icma etmişlerdir. Zira insanların bu tür anlaşmalara ihtiyaçları vardır. Eşyanın alışverişi caiz olduğuna göre, faydalanmak için kiralanması da caizdir.(6) Kira akdinin rüknü; tarafların rızasını gündeme getiren icap ve kabûldür. Ayrıca kira bedelini ve faydalanmanın süresini rükün içerisinde değerlendiren âlimler de vardır. Dikkat edilecek en önemli husus; kira akdine konu olan menfaatin meşrû olmasıdır. Oturmak için ev, alışveriş için dükkan veya herhangi bir malı nakletmek için kamyon kiralayabilirsiniz. Ancak zulmen bir adamı öldürmesi veya zina etmesi için herhangi bir kimseye ücret verip, kiralayamazsınız. Bir ev sahibi, içinde haram işleneceğini bile bile (fuhuş yaptırılacağını veya kumarhane olarak kullanılacağını) evini kiraya veremez. Zira İslâm âlimleri "Ma'siyet için kiralama (icâr) sahih değildir"(7) hükmünde ittifak etmiştir. Menkûl ve gayr-i menkûl malların kiralanması, rükünlerine, hükümlerine ve şartlarına riayet edilerek yapılabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli