18 Ocak 2018 Perşembe

LENTEBUR

https://twitter.com/kanaryamfenerli _/\/\____________/\/\_____________ KANARYAM █▓▒░▒▓█ FENERLİ ¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯\/\/¯¯¯¯¯¯¯¯¯ Kök olarak bu kelime 'تجر:tecere:Alış verişte yarıştı, alış verişte mumarese yaptı, mumarese hırsla kazanmak için çaba vermektir. 'TACİR' bu fiilin özne haildir. Bunun çoğulu 'TUCCAR' kelimesidir. Türkçede hep yanlış kullanılır. Tek kişiye de 'Tuccar' denir, çok kişiye de 'Tüccar' denir. Araplar 'tacire:Baii' derler. Yani satıcı.' Kelimenin temelinde iki taraf vardır. Alan veren, kazanan kayıp eden. Sevinen üzülen. Mu'cem El-Vasit 1.cilt ALİ İMRAN 26 قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Kulillâhumme mâlikel mulki tû’til mulke men teşâu ve tenziul mulke mimmen teşâ’(teşâu), ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’(teşâu, bi yedikel hayr(hayru), inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). 1.kul: de, söyle2.allâhumme: Allah'ım3.mâlike el mulki: mülkün maliki, sahibi4.tû'ti el mulke: mülkü verirsin5.men teşâu: dilediğin kimseye6.ve tenziu el mulke: ve mülkü (geri) alırsın7.mimmen (min men) teşâu: dilediğin kimseden8.ve tuizzu: ve aziz kılarsın9.men teşâu: dilediğin kimseyi10.ve tuzillu: ve zelil edersin11.men teşâu: dilediğin kimseyi12.bi yedike el hayru: hayır senin elinde13.inne-ke: muhakkak ki sen14.alâ kulli şey'in: her şeye15.kadîrun: kaadir, kudret sahibi Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):De ki: «Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin. Suat Yıldırım:De ki: "Ey mülk ve hakimiyet sahibi Allah’ım!" Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden onu çeker alırsın! Dilediğini aziz, dilediğini zelil kılarsın! Her türlü hayır yalnız Sen’in elindedir! Sen elbette her şeye kadirsin! ALİ İMRAN -27 تُولِجُ اللَّيْلَ فِي الْنَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الَمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ Tûlicul leyle fîn nehâri ve tûlicun nehâra fîl leyl(leyli), ve tuhricul hayya minel meyyiti ve tuhricul meyyite minel hayy(hayyi), ve terzuku men teşâu bi gayri hısâb(hısâbın). 1.tûlicu el leyle: geceyi sokarsın2.fî en nehâri: gündüzün içine3.ve tûlicu en nehâra: ve gündüzü sokarsın4.fî el leyli: gecenin içine5.ve tuhricu el hayya: ve canlıyı çıkarırsın6.min el meyyiti: ölüden7.ve tuhricu el meyyite: ve ölüyü çıkarırsın8.min el hayyi: canlıdan9.ve terzuku: ve rızıklandırırsın10.men teşâu: dilediğin kimseyi11.bi gayri hısâbin: hesapsız Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin. Suat Yıldırım:Geceyi gündüze katar günü uzatırsın, gündüzü geceye katar geceyi uzatırsın. Ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın. Sen dilediğin kimseye sayısız rızıklar verirsin!" Al-i İmran 14 زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi). 1.zuyyine: süslü gösterildi2.li en nâsi: insanlara3.hubbu: sevgi, muhabbet4.eş şehevâti: şehvetler, nefsin aşırı düşkünlükleri5.min en nisâi: kadınlardan, kadınlara6.ve el benîne: ve oğullara7.ve el kanâtîri: ve kantarlarca, kantar kantar8.el mukantarati: biriktirilmiş9.min ez zehebi: altından, altın10.ve el fıddati: ve gümüş11.ve el hayli: ve atlar12.el musevvemeti: salma atlar13.ve el en'âmi: ve hayvanlar, davarlar14.ve el harsi: ve ekinler15.zâlike: bunlar16.metâu: meta, fayda, menfaat17.el hayâti: hayat18.ed dunyâ: dünya19.ve allâhu: ve Allah20.inde-hu: O'nun yanında (O'nun katında)21.husnu: güzel, en güzel22.el meâbi: sığınılacak yer, sığınak Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır. Suat Yıldırım:Kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, güzel cins atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin hoşuna giden şeyler insanlara cazip gelmektedir. Bunlar dünya hayatının geçici bir metaından ibarettir. Asıl varılacak güzel yer ise, Allah’ın katındadır. إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ İnnallâheşterâ minel mu’minîne enfusehum ve emvâlehum bi enne lehumul cenneh(cennete), yukâtilûne fî sebîlillâhi fe yaktulûne ve yuktelûne va’den aleyhi hakkan fît tevrâti vel incîli vel kur’ân(kur’âni), ve men evfâ bi ahdihî minallâhi, festebşirû bi bey’ıkumullezî bâya’tum bihî, ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu). 1.inne allâhe işterâ: muhakkak ki Allah satın aldı2.min el mu'minîne: mü'minlerden3.enfuse-hum: onların nefslerini4.ve emvâle-hum: ve onların mallarını5.bi enne: ...’den dolayı, ... verilecek karşılık6.lehum: onlara, onlar için7.el cennete: cennet8.yukâtilûne: savaşırlar9.fî sebîli allâhi: Allah'ın yolunda, Allah yolunda10.fe yaktulûne: böylece öldürürler11.ve yuktelûne: ve öldürülürler12.va'den: vaad13.aleyhi: onun üzerine14.hakkan: hak olan15.fî et tevrâti: Tevrat'ta16.ve el incîli: ve İncil17.ve el kur'âni: ve Kur'ân18.ve men: ve kimdir, kim vardır19.evfâ bi ahdi-hi: ahdine vefa etti, ahdini daha iyi ifa etti, yerine getirdi20.min allâhi: Allah'tan21.fe istebşirû: artık sevinin22.bi bey'ı-kum: alışverişiniz ile23.ellezî bâya'tum: ki o yaptığınız alışveriş24.bi-hi: onunla25.ve zâlike: ve işte26.huve el fevzu el azîmu: bu büyük mükâfattır Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat'ta da, İncil'de de Kur'ân'da da Allah'ın kendi üzerine yüklendiği bir ahittir. Allah'dan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alışveriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur. Suat Yıldırım:Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda mücadele ederler, öldürürler ve öldürülürler. Bu Allah’ın Tevrat’ta da, İncîl’de de, Kur’ân’da da üstlendiği gerçek bir vaaddir. Verdiği sözde Allah’tan daha sadık kim olabilir?O halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin ey müminler! Müjdeler olsun size, işte en büyük mutluluk, işte en büyük başarı! Saff Suresi 10 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى تِجَارَةٍ تُنجِيكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ Yâ eyyuhâllezîne âmenû hel edullukum alâ ticâretin tuncîkum min azâbin elîm(elîmin). 1.yâ eyyuhâ: ey2.ellezîne âmenû: âmenû olanlar, Allah'a inananlar3.hel edullu-kum: size delil (rehber) olayım mı, size yol göstereyim mi4.alâ ticâretin: ticarete (ticaret için)5.tuncî-kum: sizi kurtaracak6.min azâbin: azaptan7.elîmin: elîm, acı Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Ey İman edenler! Sizi acı bir azabdan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Suat Yıldırım:(10-11) Ey iman edenler! Sizi gayet acı bir azaptan kurtaracak, üstelik size çok kârlı bir ticaret sağlayacak bir iş bildireyim mi? Allah’a ve Elçisine inanır, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla mücahede edersiniz. Eğer bilirseniz bunu yapmak sizin için çok hayırlıdır. Saff Suresi1.ayet سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve huvel âzîzul hakîm(hakîmu). 1.sebbeha: tespih etti2.li allâhi: Allah'ı3.mâ: şey, ne varsa, var olanlar4.fî es semâvâti: semalarda, göklerde5.ve mâ: ve şey, ne varsa, var olanlar6.fî el ardı: arzda, yeryüzünde, yerde7.ve huve: ve o8.el azîzu: azîz9.el hakîmu: hüküm ve hikmet sahibi Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Göklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi Allah'ı tesbih eder. O, üstündür, hikmet sahibidir. Suat Yıldırım:Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ı tesbih ve tenzih eder. O azîzdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir). .Bakara Suresi 82 وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). 1.ve ellezîne: ve o kimseler, onlar2.âmenû: âmenû oldular, îmân ettiler3.ve amilû es sâlihâti: ve ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) yaptılar4.ulâike: işte onlar5.ashâbu el cenneti: cennet halkı6.hum: onlar7.fî-hâ: orada8.hâlidûne: devamlı kalacak olanlardır Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):İman edip salih ameller işleyenler, işte öyleleri de cennet ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar. Suat Yıldırım:İman edip makbul ve güzel işler yapanlar ise, İşte onlar da cennetliktir. Hem de orada ebedî kalacaklardır. Bakara suresi 16 أُوْلَئِكَ الَّذِينَ اشْتَرُوُاْ الضَّلاَلَةَ بِالْهُدَى فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ Ulâikellezîneşterevûd dalâlete bil hudâ, fe mâ rabihat ticâretuhum ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne). 1.ulâike: işte onlar2.ellezîne: o kimseler, onlar3.işterevû: satın aldılar4.ed dalâlete: dalâlet5.bi: ile6.el hudâ: hidayet7.fe: fakat, o taktirde, o zaman8.mâ: olmadı9.rabihat: kâr10.ticâretu-hum: onların ticareti11.ve: ve12.mâ kânû: değillerdi, olmadılar13.muhtedîne: hidayette olanlar, hidayete erenler Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar. Suat Yıldırım:İşte onlar hidâyeti verip, dalâlet satın aldılar. Ama bu, kârlı bir ticaret olmadı. Çünkü kâr yolunu tutmadılar. .Tövbe24 قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâratun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye'tiyallâhu bi emrihî, vallâhu lâ yehdîl kavmel fasikîn(fasikîne). 1.kul: de (ki)2.in kâne: eğer oldu ise3.âbâu-kum: babalarınız4.ve ebnâu-kum: ve oğullarınız5.ve ıhvânu-kum: ve kardeşleriniz6.ve ezvâcu-kum: ve eşleriniz7.ve aşîretu-kum: ve aşiretiniz8.ve emvâlun ıktereftumû-hâ: ve kazandığınız, biriktirdiğiniz mallar9.ve ticâratun: ve ticaret10.tahşevne: korkuyorsunuz, korkarsınız11.kesâde-hâ: onun kesata uğraması, satışın durması12.ve mesâkinu: ve meskenler, evler13.terdavne-hâ: ondan razı olduğunuz, hoşunuza giden14.ehabbe: daha sevimli, daha sevgili15.ileykum: size16.min allâhi: Allah'tan17.ve resûli-hi: ve onun resûlü18.ve cihâdin: ve cihad19.fî sebîli-hi: onun yolunda20.fe terabbesû: artık bekleyin, gözetleyin21.hattâ ye'tiye allâhu: Allah getirinceye kadar22.bi emri-hi: onun emri, emrini23.vallâhu (ve allâhu): ve Allah24.lâ yehdî: hidayete erdirmez25.el kavme el fâsikîne: fasıklar kavmi, topluluğu Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez. Suat Yıldırım:De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesada uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden konaklar, size Allah’tan ve Resulünden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ve önemli ise... O halde Allah emrini gönderinceye kadar bekleyin!Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez. .Nur Suresi Toptan alım-satımların, ithalat ve ihracatın ve çarşılarda, pazarlardaki alışverişlerin, ticarî muamelelerin, kendilerini Allah’ı zikirden, Allah’ın övünç kaynağı kelâmını okumaktan, namazı adâbına riayet ederek aksatmadan kılmaktan, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı vermekten alıkoyamayacağı yiğit, samimi dindar insanlar, Allah’ı tesbih ederler. Onlar akılların, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. .Hacc suresi11 وَمِنَ النَّاسِ مَن يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ Ve minen nâsi men ya’budullâhe alâ harf(harfın), fe in asâbehu hayrunıtmeenne bih(bihî), ve in asâbethu fitnetuninkalebe alâ vechihî, hasired dunyâ vel âhıreh(âhırete), zâlike huvel husrânul mubîn(mubînu). 1.ve min en nâsi: ve insanlardan2.men: kim, kimse(ler)3.ya'budu allâhe: Allah'a ibadet eder4.alâ harfın: bir ucundan, az, gönülsüz5.fe: o zaman, böylece6.in asâbe-hu: eğer ona isabet ederse7.hayrun: bir hayır8.ıtmeenne: tatmin olur9.bi-hî: onunla10.ve in asâbet-hu: ve eğer ona isabet ederse11.fitnetun: bir fitne12.inkalebe: döner13.alâ vechi-hî: yüzü üzerine, yüz geri14.hasire ed dunyâ: dünya hüsrandadır15.ve el âhırete: ve ahiret16.zâlike: o, bu, işte bu17.huve: o18.el husrânu: hüsran19.el mubînu: apaçık Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):İnsanlardan kimi de Allah'a bir yar kenarındaymış gibi ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik gelirse ona gönlü yatışır ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü dönüverir. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur. Suat Yıldırım:Öyle insanlar vardır ki Allah’a, sırf bir hesaba binaen, imanla küfrün arasında bir yerde ibadet eder. Şayet umduğu faydayı elde ederse onunla huzur bulup sevinir, eğer bir sıkıntı ve imtihana mâruz kalırsa yüzüstü dönüverir. Dünyayı da âhireti de kaybeder. İşte besbelli olan hüsran budur. Cuma suresi11 وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا قُلْ مَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ مِّنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ Ve izâ reev ticâreten ev lehveninfaddû ileyhâ ve terekûke kâimâ(kâimen), kul mâ indallâhi hayrun minel lehvi ve minet ticâreh(ticâreti), vallâhu hayrur râzıkîn(râzıkîne). 1.ve izâ: ve olduğu zaman2.raev: gördüler3.ticâreten: bir ticaret4.ev: veya5.lehven: eğlence6.infaddû: dağıldılar, dağılıp gittiler7.ileyhâ: ona8.ve terekû-ke: ve seni terkettiler, bıraktılar9.kâimen: ayakta10.kul: de, söyle11.mâ: şey12.inde allâhi: Allah'ın indinde, katında13.hayrun: daha hayırlı, en hayırlı14.min el lehvi: eğlenceden15.ve min et ticâreti: ve ticaretten16.ve allâhu: ve Allah17.hayru: daha hayırlı, en hayırlı18.er râzıkîne: rızık verenler Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona gittiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: «Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.» Suat Yıldırım:Onlar bir ticaret veya bir eğlence görünce oraya doğru sökün edip, seni hutbe verirken ayakta bırakıverdiler. De ki: Allah’ın nezdinde âhirette olan nasip, buradaki eğlenceden ve ticaretten elbette daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır Tövbe suresi111 إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ İnnallâheşterâ minel mu’minîne enfusehum ve emvâlehum bi enne lehumul cenneh(cennete), yukâtilûne fî sebîlillâhi fe yaktulûne ve yuktelûne va’den aleyhi hakkan fît tevrâti vel incîli vel kur’ân(kur’âni), ve men evfâ bi ahdihî minallâhi, festebşirû bi bey’ıkumullezî bâya’tum bihî, ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu). 1.inne allâhe işterâ: muhakkak ki Allah satın aldı2.min el mu'minîne: mü'minlerden3.enfuse-hum: onların nefslerini4.ve emvâle-hum: ve onların mallarını5.bi enne: ...’den dolayı, ... verilecek karşılık6.lehum: onlara, onlar için7.el cennete: cennet8.yukâtilûne: savaşırlar9.fî sebîli allâhi: Allah'ın yolunda, Allah yolunda10.fe yaktulûne: böylece öldürürler11.ve yuktelûne: ve öldürülürler12.va'den: vaad13.aleyhi: onun üzerine14.hakkan: hak olan15.fî et tevrâti: Tevrat'ta16.ve el incîli: ve İncil17.ve el kur'âni: ve Kur'ân18.ve men: ve kimdir, kim vardır19.evfâ bi ahdi-hi: ahdine vefa etti, ahdini daha iyi ifa etti, yerine getirdi20.min allâhi: Allah'tan21.fe istebşirû: artık sevinin22.bi bey'ı-kum: alışverişiniz ile23.ellezî bâya'tum: ki o yaptığınız alışveriş24.bi-hi: onunla25.ve zâlike: ve işte26.huve el fevzu el azîmu: bu büyük mükâfattır Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat'ta da, İncil'de de Kur'ân'da da Allah'ın kendi üzerine yüklendiği bir ahittir. Allah'dan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alışveriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur. Suat Yıldırım:Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda mücadele ederler, öldürürler ve öldürülürler. Bu Allah’ın Tevrat’ta da, İncîl’de de, Kur’ân’da da üstlendiği gerçek bir vaaddir. Verdiği sözde Allah’tan daha sadık kim olabilir?O halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin ey müminler! Müjdeler olsun size, işte en büyük mutluluk, işte en büyük başarı! .Fatır suresi 29.ayet إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُورَ İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten yercûne ticâreten len tebûr(tebûre). 1.Inne: muhakkak2.ellezîne: o kimseler, onlar3.yetlûne: sizindir4.el mulku: Allah'ın kitabı5.ve ekâmû es salâte: ve namazı ikame ettiler6.zâhirîne: ve infâk ettiler7.mimmâ (min mâ): şeylerden8.rezaknâ-hum: onları rızıklandırdık9.sirren: sır, gizli olarak10.ve alâniyeten: ve alenî, açık olarak11.yercûne: ümit ederler, umarlar12.ticâreten: ticaret, kazanç13.len tebûre: asla kesilmeyecek olan, devam edecek olan Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):Allah'ın kitabını okuyan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak verenler, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticaret umarlar. Suat Yıldırım:Allah’ın kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla ifa edenler ve kendilerine nasib ettiğimiz imkânlardan, gizli ve aşikâr olarak hayır yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar. Şam tarafından gelen bir ticret kervanıyla ilgili. Resulullah'ın(ass) tam o sıra cuma hutbe okuduğunu ve Sahab'inin(ra) ticaret kervanını koşuştuğu anlatır. Sadece oniki kişinin kaldığını anlatıyor.10-K.K. Cami El- Beyan 17.cild Türkçe Buruç yayınları Kişi kabre giderken onunla üç şey beraber gider. İkisi geri gelir biri onunla kalır. Malı ve yakınları geri gelir amelleri kalır. -Cami-El-Mesanid ve-S-Sünen 2.cüz Dr. Abdul-Mu'ti Emin Kal'ci Allah’a ve Rasulüne iman edersiniz. Allah yolunda, İslâm uğrunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. 61/11

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://twitter.com/kanaryamfenerli